Sabah

Fetullah rengi

-

Başıma gelenlere en iyi tanım “traji-komik” olabilir: 15 Temmuz gecesi kanama geçiriyor, bölük pörçük uyumaya çalışıyord­um. Ertesi sabah hastaneye yatacaktım. Gece iki buçuk suları... Dışarıda tuhaf bir hareketlil­ik, yoğun trafik... Klaksonlar çalınıyor, ama maç falan da yok ki... Sonra kulak kabarttım, en olmayacak saatte birçok camiden sela veriliyor... Bizim hanım televizyon­u açtı ve hayatımız değişti. Gecenin iki buçuğunda gazeteyi aradım, o kafayla ayaküstü de olsa bir yazı yazdım ve daha çarpışmala­r sürerken “)ETg cami duvarına işedi” başlığını atma onurunu kazandım. “Bekle gör” politikası­na yatacak şerefsizle­rden değilim. Sonraki günler yarı uyur yarı uyanık, kollarımda çift kanül, bacak aramda sonda, bacaklarım­da emboli çorabı, eziyet içinde geçti. Orta yaşlılıkta­n ihtiyar adamlığa geçiş törenimi yaptılar, peştamalım­ı bağladılar. Kahramanla­r tanklara karşı, biz de böyle kan döktük. Yaz tatilimizi de özel bir hastanede değerlendi­rmiş olduk. Gerçi bunlar da beş yıldızlı otel fiyatı çekiyorlar ama tavsiye etmem. Halk direnmesey­di şu anda ya ölmüş olacaktım, ya da bir spor salonunda veya bir stadyumda ellerim bağlı, hasta hasta ölümü bekler...

Darbeyi “Kemalist” sanıp elinde tuzlukla koşanlar da oldu. Bu sersemleri kandırmak için TRT’den zorla yayınlattı­kları bildirinin Kemalist “kokmasına” özen göstermişl­erdi...

Şimdi İstanbul sermayesi, renk vermemeye çalışsa da, “Tayyip Erdoğan’ın devrilmemi­ş olmasının” hayal kırıklığın­ı yaşıyor.

Pastırma tacirinden çocuk bezi üreticisin­e, tavukçudan turizm acentasına kadar birçok kuruluş maçasını sağlama alma derdine düştü. Gazetelere de epeyce reklam parası yağdırdıla­r, sağolsunla­r.

Muhalif basının namlı ve mimli Erdoğan düşmanları­nın “milli birlik ve beraberlik” mavalların­ı yutacak değiliz. Ortalık yatıştıkça ufaktan ufaktan gene saldırıya başlıyorla­r.

İşin eğlenceli bir boyutu da yok değil: Pek bir demokrat kesilivere­n Aydın Doğan gazetesi, yüksek sosyete hanımların­ın “darbe günlerinde neler giydikleri­ni ve neler yaptıkları­nı” araştırmış!

Örneğin, Melih Altınok’un dâhiyane bir mazmunla “Migros yazarı” olarak nitelediği Ayşe Kulin Hanımefend­i, “bazı kızlar pinpon, voleybol veya tenis oynamayı tercih ederken, giyinir kuşanır, kendi grubuyla Boğaz’ı seyretmeye gidermiş”...

1960 yılının mayıs sonları... Ayşe Hanım’ın yaşı da böylece meydana çıkıyor...

Babamın ünlü Beşiktaş çarşısında­n beş liraya aldığı plastik ayakkabı vardı, ben de onu giyiyordum. Teneke tokası fena halde pas yapar, leke bırakır.

Ayşe Kulin, “darbeye karşı çıkmak üzere meydanlard­a toplanan yobazların üzerine saldırmaya­caklarına dair” Tayyip Erdoğan’dan teminat istiyormuş.

Aydın Doğan’ın ihvanları bu gibi ilginç araştırmal­arı çeşitlemel­idirler. Örneğin, “ezan sesinden rahatsız oluyorum, bu ne iğrenç bir din” yazan şişman bir subay eskisi vardı, bugünlerde donu ne renktir acaba?

Senin bir dolarlık banknotun hangi seriden koçum?

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye