Uzay Çağının Yükselişi
Savaş korkusuyla gölgelenen Sputnik'in fırlatılışı insanlığın en cesur halini ortaya çıkardı.
Altmış dört yıl önce, tüm dünya nefesini tutmuş bir şekilde gökyüzüne bakıyor ve kısa dalga radyo alıcıları aracılığıyla gelen sinyalleri hayranlık ve korkuyla dinliyordu. İnsanlık binlerce yıl boyunca Dünya'nın yüzeyinde yaşıyordu ancak son zamanlarda uzun süredir devam eden uçma rüyalarını gerçekleştirmişti ve artık atmosferin ötesine erişerek neler olduğuna bakmayı hedefliyordu. 4 Ekim 1957'de, evrendeki yerimizle ilgili algımız sonsuza dek değişti. Üç hafta boyunca, Dünya’nın ilk yapay uydusu olan Sputnik 1'den gelen “bip-bip” sinyalleri Dünya’ya uzay çağının başladığını müjdeliyordu. Ancak, Rusya ve Amerika kıtalararası mesafelere uzanabilen muazzam yıkım silahları üretme üzerine bir yarışa başladığında, uzayı fethetmenin coşkusu sert Soğuk Savaş gerçekliğiyle karşı karşıya kaldı.
Dünya’yı değiştiren Sputnik 1, olağanüstü bir simgeydi. Amatör radyo dinleyicileri tarafından kolayca duyulabilen 20,005
MHz ve 40,002 MHz'de radyo sinyalleri yayınlayan dört antene sahip, 58 santimetre çapında parlak metal bir küreydi. Dünya çevresindeki 65 derece eğimli yörüngesi Dünya’da insanların yaşadığı neredeyse tüm bölgelerin üzerinden geçmesini sağlıyordu ve yörüngede bir turunu 96,2
dakikada tamamlıyordu. Bataryaları tükendiğinde sinyali son buldu, 84 kilogramlık uydu Ocak 1958'de atmosfere girerek yok oldu.
Böylece kapitalist Amerika Birleşik Devletleri ile komünist Sovyetler Birliği arasında, uzayda hakimiyet elde etmeyi hedefleyen uzay yarışı başlamış oldu. II. Dünya Savaşı'nın ardından, her iki ülke de, esir alınan Alman bilim adamlarını ve roketlerini (ünlü V-2 dahil) diğerine karşı teknolojik ve ideolojik üstünlük sağlamanın yanısıra, kıtalararası balistik füzeler üretmek için kullandı. 18 aylık bir Dünya bilimleri araştırma şöleni olan 1957-1958 Uluslararası Jeofizik Yılı, işte bu ortamda başladı. 1955 yazında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği, Uluslararası Jeofizik Yılı sırasında uzaya bir uydu fırlatma sözü vermişti.
Sputnik 1 politik açıdan büyük bir şok yarattı. Rusya artık geri kalmış bir patates çiftçileri ülkesi olarak algılanmayacaktı. Bilim kurgu yazarı Arthur C. Clarke, 4
Ekim 1957'de ABD'nin ikinci sınıf bir dünya gücü haline geldiğini ifade etti. Ekonomist Bernard Baruch, Sovyetlerin “yıldızlara ulaşma hayalini” övdü ve Amerikan paranoyasının sağlam temellere sahip olduğunu vurguladı. 1960 başkanlık kampanyası sırasında John F. Kennedy uzaydaki Sovyet hegemonyasının bir gün onlara Dünya'nın kontrolünü sağlayabileceği üzerine korku söylemini kullanarak seçimleri kazandı.
"Sputnik Krizi"nden sonra, siyasi figürler ABD'nin Sovyetler Birliği'nin gerisinde kalmasını, füze inşa teknolojisindeki bir “boşluğa” bağladı. Gerçekten de, Sovyetler dünyanın ilk kıtalararası balistik füzesi olan R-7’yi üretmiş ve 6.000 kilometrelik bir mesafeye göndermeyi başarmıştı. Bu füzenin modifiye edilmiş bir versiyonu, Sputnik 1’i uzaya taşıyan roket olarak kullanıldı. Dikkat çekici bir şekilde, aynı temel roket tasarımı bugün hâlâ uyduları ve insanları uzaya taşımak için kullanılıyor. Kasım 1957'de ABD askeri gücünün önemli ölçüde güçlendirilmesini öneren Gaither Raporu'nda füze konusunda geri kalmışlık bir şekilde vurgulandı. Rakamlar abartılıydı ancak bu füze açığı kurgusu Amerika'yı Ekim 1958'de NASA'yı kurmaya teşvik etti ve insanlığı uzaya götürecek olan roketlerin geliştirilmesini hızlandırdı.
Amerika'nın uzaydaki yükselişi hayal kırıklığıyla başladı. 1957 yılının aralık ayında, fırlatma rampasında bir Vanguard roketi patladı ve bir medya çılgınlığını tetikledi. Gazeteciler başarısızlığı “Kaputnik” şeklinde alaya aldı ve Birleşmiş Milletler’deki Sovyet delegeleri Amerika Birleşik Devletleri'nin "gelişmemiş bir ülke" olarak yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordu. Sonunda, 31 Ocak 1958'de Explorer 1, Amerika'nın ilk başarılı uydusu oldu. 6 hafta sonra onu, Sovyet lideri Nikita Khrushchev’in aşağılayıcı bir şekilde “greyfurt” lakabı taktığı Vanguard 1 izledi. Ancak bu ilk uyduların küçüklüğü, gelişmiş bilimsel yeteneklerine sahip olmalarını engellemedi. Explorer 1, Dünya'nın Van Allen radyasyon kuşaklarını keşfetti, Vanguard 1 ise bugün hâlâ yörüngede olan en eski insan yapımı cisim olmaya devam ediyor.
Uyduların, iletişimden keşfe, navigasyondan bilimsel araştırmaya kadar bir dizi uygulama için faydaları uzun zamandır kabul ediliyordu ve Aralık 1958'de, ilk defa bir uydudan yayın yapıldı, ABD Başkanı Dwight Eisenhower'ın Noel kutlaması tüm Dünya’ya yayınlandı. İki yıl sonra, Echo 1 Dünya’nın ilk pasif iletişim uydusu oldu ve onu televizyon resimleri, telefon görüşmeleri ve telgraf görüntülerinin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri ve
Belçika arasında canlı bir iletişim bağlantısı kurulmasına imkân veren Telstar izledi.
Uyduları, Dünya'nın 35.000 kilometre üzerinde “Jeostatik yörüngeye” yerleştirme ve Dünya çapındaki iletişimle gezegenin dönüşünü eşleştirme fikrini geniş çapta yaygınlaştıran ilk kişi Arthur C. Clarke oldu. Tokyo'daki 1964 Yaz Olimpiyatları'ndan görüntüler aktaran Syncom 3, bu yörüngeye oturan ilk iletişim uydusu oldu. Telefon ve televizyon hizmetlerinin yanı sıra radyo yayınları ve internet erişimi sağlamaya devam eden yüzlerce iletişim uydusunun temeli böyle atıldı.
Elbette, Soğuk Savaş daha az barışçıl faaliyetlere de ilham verdi. Uzay çağının ilk dönemlerinde hemen casus uyduları için planlamalar yapıldı. Gary Powers'ın
U-2 keşif uçağının Mayıs 1960'ta vurulup düşürülmesi, uzayda askeri gözlere ihtiyaç duyulduğunu gösteren bir olay oldu. O yılın ağustos ayında Discoverer 13, Dünya’ya uzaydan çekilmiş fotoğrafları özel bir film kutusu içinde gönderen ilk uydu oldu. 2 haftadan daha kısa bir süre sonra, Sovyetler birliği Belka ve Strelka isimli köpekleri uzaya taşıyan ve canlı olarak geri getiren Korabl-Sputnik 2 uzay aracını fırlattı. Canlıları, hatta özellikle insanları uzaya göndermek önemli bir itici güçtü. 1957 yılının Kasım ayında Sovyetler Birliği Laika adlı bir köpek taşıyan Sputnik 2'yi fırlattı. O ana kadar birkaç hayvan Dünya – uzay sınırını belirleyen, 100 kilometre yüksekteki “Kármán Çizgisini” geçmişti ancak üç yaşındaki Laika gerçekten yörüngeye ulaşan ilk canlı oldu. Kalp atış hızının iki kattan fazla arttığı stresli bir fırlatmanın ardından Laika, fırlatmadan birkaç saat sonra kabinin aşırı ısınması nedeniyle hayatını kaybetti. Geride bıraktığı miras, bir canlının fırlatmada hayatta kalabilmesi için neler yapılması gerekenler, yörünge ivmesi ve ağırlıksızlığın etkileri hakkındaki bazı bilinmeyenleri öğrenmemizi sağlamak oldu. Laika, uzaya çıkan ilk insan olan Yuri Gagarin'in 12
Nisan 1961'de gerçekleştirdiği 108 dakikalık yörünge uçuşunun temelini attı. Sputnik 1’den sonra Gagarin'in uzaya çıkışı, Dünya’yı bir kez daha şok etti, özellikle de Başkan John F. Kennedy'nin seçilmesinden sadece birkaç Ay sonra gerçekleşmesi de ilginçti. CIA’in Küba lideri Fidel Castro’yu düşürmek için düzenlediği başarısız darbe girişimi de işlerin daha da kötüye gitmesine yol açtı. ABD’nin ulusun prestijini yeniden kurması için bir araca ihtiyaç vardı. 5 Mayıs 1961'de Alan Shepard, Amerika'nın uzaydaki ilk insanı olmasına rağmen, kullandığı Redstone roketi yalnızca 15 dakikalık yörünge altı uçuşa izin veriyordu. Gerçekten yörüngeye çıkmak, ertesi yıl daha güçlü bir Atlas roketi kullanan John Glenn’e nasip oldu.
Kennedy, bu kadar sınırlı uzay uçuşu deneyimine rağmen, Kongre'nin ortak bir oturumunda, ABD'yi on yıl içinde Ay'a bir insan göndermek için yönlendirmeyi amaçladığını söyledi. Bu büyük bir kumardı çünkü Sovyetler Birliği Ay araştırmalarında da ilerideydi. Ocak 1959'da Luna 1, Ay'a ulaşan güneş rüzgârını ölçen ve sonunda Güneş merkezli yörüngeye giren ilk insan yapımı nesne oldu. Yıl bitmeden Luna 2 Ay’a gönderildi ve kasıtlı olarak Ay yüzeyine çarptırıldı. Luna 3, Ay'ın uzak tarafının ilk fotoğraflarını çekti. Burası, daha önce insanlık tarafından hiç görülmemişti. 3 Şubat 1966'da, bir Sovyet uzay aracı olan Luna 9, başka bir gökcismi üzerine ilk yumuşak inişi gerçekleştirdi.
Rusya aynı zamanda kozmonotları birkaç gün boyunca yörüngede tutarak, ilk kadını uzaya göndererek, ilk çok kişili uzay aracını fırlatarak ve ilk uzay
yürüyüşünü gerçekleştirerek insanlı uzay araştırmalarında da avantajlı bir konuma geçmişti. Ancak 1960'larda Amerika liderliği ele geçirdi, daha uzun görevler, uzay yürüyüşleri gerçekleştirdi ve diğer uzay araçlarıyla kenetlendi. Kennedy'nin uzay hedefi için yaptığı yatırım federal bütçenin yüzde 5'ine ulaştı. Bu arada, Sovyetler Birliği’nin baş roket tasarımcısı Sergei Korolev hayatını kaybetti ve avantaj ellerinden kayıp gitti. Ancak uzay araştırmalarındaki tehlikeler, devam ediyordu. Ocak 1967'de fırlatma rampasında çıkan yangında üç Apollo astronotu can verdi ve sadece üç ay sonra, bir Rus kozmonotu inen Soyuz uzay aracındaki paraşütler açılmayınca hayatını kaybetti.
Ay'a ulaşma vurgusuna rağmen, her iki ülke de dikkatlerini daha da uzağa çevirdiler ve Amerika Birleşik Devletleri, Temmuz 1965'te Mariner 4 ile ilk defa Mars'ın yakınından geçti. Uzay aracının çektiği fotoğraflarda hiçbir rüzgâr veya su erozyonu kanıtı olmayan, manyetik alandan yoksun, tehlikeli bir gezegen gözler önüne serildi. Sovyetler Birliği’nin Kızıl Gezegen görevleri ise büyük sorunlar yaşadı. Üç roket fırlatma rampasında infilak etti, biri ise yolda kaybedildi. Mariner 2, 1966 Mart ayında Venüs’ün yakınından geçti, Sovyetler Birliği’nin Venera 3 uzay aracı ise gezegene düştü. Bir yıl sonra, Venera 4, başka bir gezegenin atmosferinden doğrudan ölçüm alan ilk uzay aracı oldu ve Venüs’ün atmosferinin büyük oranda karbondioksitten oluştuğunu tespit etti.
Ay’a ulaşma yarışı ise hız kesmeden devam etti. 1967 Kasım'ında Amerika
Saturn V Ay roketinin ilk test fırlatmasını gerçekleştirdi. Ertesi Eylül ayında Rusya, yemek kurtları, şarap sinekleri, bitkiler ve bir çift kaplumbağa içeren Zond 5 uzay aracını Ay’a ulaştırdı. Bu canlılar, derin uzaya giderek, en yakın göksel komşumuzu ziyaret eden ve güvenli bir şekilde Dünya'ya dönen ilk canlılar oldular. On yılın sonu yaklaşırken ve uzay yarışının son turu başladığında, CIA istihbaratı büyük bir Sovyet roketi olan N-1'in Ay'ın