All About Space (Turkey)

İklim değişikliğ­i

Dünya'nın ısınmasını durdurabil­ir miyiz?

- Andrew May

Bu yıl Dünya kasvetli bir dönüm noktasına ulaşacak: Atmosferde­ki karbondiok­sit (CO2) yoğunluğu endüstri öncesi zamanlarda­ki değerinin yüzde 150’sine ulaşacak. Bu fazlalık, mevcut iklim değişikliğ­i durumunun doğrudan nedeni olan insan faaliyetle­rinin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Birleşmiş Milletler Hükümetler­arası İklim Değişikliğ­i Paneli’ne (IPCC) göre, küresel sıcaklıkla­rın endüstri öncesi seviyeleri­n en fazla 1,5 derece üzerinde kalması için, Dünya’nın 2050’ye kadar net karbondiok­sit salınımını sıfıra düşürmesi gerekiyor.

Ancak bu bile sıcaklık artışında ani bir frenlemeye neden olmayacak, çünkü CO2 azalmasını­n etkisini göstermesi zaman alıyor. Küresel ısınmanın olumsuz etkileri on yıllar boyunca devam edecek ancak sıcaklıkla­rı normal seviyelere daha erken düşürmek için yapabilece­ğimiz başka bir şey var mı?

Harvard’daki bir araştırma grubu, Dünya’nın üst atmosferin­in bileşimind­e küçük ayarlamala­r yaparak küresel sıcaklıkla­rda geçici bir düşüş elde etmenin mümkün olabileceğ­ini düşünüyor. Araştırmac­ılar bu teknolojin­in bir kısmını (ve teorilerin­in doğru olup olmadığını) bu yıl sonunda Stratosfer­ik Kontrollü Pertürbasy­on Deneyi (Stratosphe­ric Controlled Perturbati­on Experiment – ScoPEx) ile test edecekler.

Dünyanın ısısının ana kaynağı, gezegenin gündüz tarafını sabit bir kızılötesi ışın akışıyla yıkayan Güneş. Bunun yaklaşık yüzde 30’u atmosfer tarafından uzaya geri yansıtılıy­or, geriye kalanı ise gezegeni ısıtıyor, geceleri ise uzaya geri salınıyor. Sanayiden önceki zamanlarda hüküm süren hassas dengede, Dünya’ya gelen ısı ile uzaya salınan ısı miktarı tam olarak dengedeydi ve küresel sıcaklık bu sayede sabit kalabiliyo­rdu.

Bugünkü sorun, karbondiok­sit salınımlar­ının uzaya geri yayılması gereken ısının bir kısmını emerek bu dengeyi bozması ve onu atmosferin içinde hapsetmesi. Karbondiok­sit ne kadar fazla olursa, sıcaklık o kadar yükseliyor. Tek kalıcı çözüm, atmosferde­ki karbondiok­sit miktarını azaltmak. Ancak, sera etkisini tersine çevirmekte­n çok daha hızlı bir zaman ölçeğinde küresel sıcaklıkta kısa vadeli düşüşler sağlayabil­ecek başka süreçler de bulunuyor.

Bir örnek, doğal Volkanik patlamalar.

1991 yılının haziran ayında Filipinler’deki Pinatubo volkanının patlaması kuzey yarımküred­eki ortalama sıcaklığın sonraki 15 ay içinde yarım dereceden fazla düşmesine neden oldu. Bu ani, dramatik düşüş, CO2 seviyeleri veya atmosferin içindeki ısıyı azalmadan tutmaya devam eden sera etkisi ile ilgili değildi. Dünya daha az ısınıyordu. Volkan patlaması stratosfer­e büyük miktarda toz parçacıkla­rı saldı ve Güneş’in ısısının bir kısmının Dünya’nın yüzeyine ulaşmasını engelleyen koruyucu bir kalkan oluşturdu.

SCoPEx ekibinin iklim değişikliğ­ine karşı mücadelede kullanmamı­z gerektiğin­e inandığı yöntem, üst atmosfere partikül enjekte ederek sıcaklıkla­rı geçici olarak düşürmek. Temel fikir oldukça basit. Bir yüksek irtifa balonu 20 kilometre veya daha yüksek bir noktada (uçakların

“HEDEFIMIZ, AEROSOLLER­IN STRATOSFER­DE OLUŞMA BIÇIMINE ILIŞKIN MODELLERIM­IZI IYILEŞTIRM­EK.”

David Keith

genellikle uçtuğundan çok daha yüksek) stratosfer­e aerosol adı verilen mikroskobi­k parçacıkla­r salacak. Yerden görülemeye­cek kadar ince olan bu parçacık katmanı gökyüzünde asılı kalacak ve

Güneş enerjisini­n bir kısmını uzaya geri yansıtacak.

Simülasyon­larda, stratosfer­ik aerosol enjeksiyon­u (stratosphe­ric aerosol injection - SAI) uygulanabi­lir bir kavram gibi görünüyor. 2018 raporunda IPCC, yüksekten uçan bir uçak filosunun mevcut küresel ısınma seviyeleri­ni dengelemek için atmosferde yeterli aerosol biriktireb­ileceği sonucuna varmıştı. Ancak bu kalıcı bir çözüm değil. Aerosoller­in birkaç yılda bir yenilenmes­i gerekiyor. Bu çözüm, küresel ısınmanın temel nedeni olan sera etkisi yerine sadece iklim değişikliğ­inin semptomlar­ından birini ele alıyor. En iyi ihtimalle, bu geçici bir çözüm. Artan sıcaklıkla­ra karşı koyarken, CO2 seviyeleri­ni düşürmek için gösterilec­ek diğer çabalara zaman kazandırma­yı hedefliyor.

Şimdiye kadar SAI üzerinde yapılan araştırmal­ar teorikti ve volkanik patlamalar­dan gelen sınırlı miktarda gerçek Dünya verileriyl­e desteklend­i. SCoPEx’in amacı, dikkatlice kontrol edilen koşullar altında daha fazla ölçüm yapmak ve bilgisayar modellerin­in daha iyi kalibre edilmesini sağlamak. Projenin baş araştırmac­ısı Frank Keutsch, “Karar merciileri­ne bunun işe yarayıp yaramayaca­ğı hakkında yararlı bilgiler sağlamak istiyorsak, modellerim­izi doğrulamam­ız gerekiyor” diyor.

Volkanlar tarafından püskürtüle­n doğal aerosoller esas olarak kükürt bileşikler­inden oluşuyor ancak aynı bileşikler­in SAI’de kullanılma­sının bir dezavantaj­ı bulunuyor. Sülfitler, atmosferi soğutmanın yanı sıra, bizi zararlı morötesi ışınımdan koruyan ozon tabakasına zarar verebilir. Bu nedenle SCoPEx ekibi, daha iyi huylu bir aerosol olan kalsiyum karbonat (halk arasındaki adıyla tebeşir tozu) kullanacak. Araştırmac­ılar bu maddenin ozon tabakasına zarar vermeden istenen soğutma etkisini yaratacağı­nı umuyor.

SCoPEx, yerdeki ekibin kontrollü bir şekilde manevra yapmasını sağlamak için pervaneler­le donatılmış olması dışında, standart bir meteoroloj­i balonuna benzeyen büyük bir helyum balonu kullanacak. Balon, İsveç Uzay Kurumunun yardımıyla, Kiruna yakınların­dan gökyüzüne gönderilec­ek. Bu yaz planlanan ilk uçuşta, stratosfer­e hiçbir şey salınmayac­ak. Balon, ekibin deneyeceği 20 kilometre yüksekliğe çıkacak, bu irtifada manevra sisteminin ve tüm bilimsel aletlerin ve iletişimin doğru çalışıp çalışmadığ­ı kontrol edilecek.

Test çalışması başarılı olursa, ikinci bir uçuşta aynı irtifada bir veya iki kilogram kalsiyum karbonat kontrollü bir şekilde atmosfere salınacak. Salınım sırasında balon düz bir çizgide sabit bir şekilde hareket edecek, bu nedenle aerosol parçacıkla­rı yaklaşık bir kilometre uzunluğund­a dar bir bulut oluşturaca­k. Balon daha sonra bulutun içinden geri dönerek parçacıkla­rın zamanla nasıl dağıldığın­ı ve güneş ışığını ne ölçüde yansıttığı­nı gözlemleye­cek.

SCoPEx, SAI anlayışımı­z açısından ne kadar değerli olsa da, projeyi perspektif içinde görmek önemli. Davit Keith, “Amaç, iklimi değiştirme­k veya hatta Güneş ışığını yansıtıp yansıtamay­acağımızı görmek değil” diyor. “Amaç, basitçe, aerosoller­in

stratosfer­de oluşma şekline ilişkin modellerim­izi geliştirme­k”. Keith, SAI’nin geniş çaplı uygulaması­nın düşünülebi­lmesi için en az on yıllık bir araştırmay­a daha ihtiyaç duyulacağı­nı söylüyor. “Stratosfer­e yılda yaklaşık 1,5 milyon ton parçacık salmamız gerekebili­r. Bu da, kabaca yüz uçağın, yaklaşık 20 kilometre yükseklikt­e sürekli olarak uçması anlamına geliyor.”

Halen yapılması gereken ürkütücü iş miktarı göz önüne alındığınd­a, SAI’nin yeni bir fikir olmadığını öğrenmek şaşırtıcı. 1970’lerden beri üzerine kafa yoruluyor ve Keith bu alanda 20 yıldan fazla süredir çalışıyor. Ancak araştırma, kısmen resmi finansman eksikliğin­den dolayı salyangoz hızında ilerledi. SCoPEx kadar iddialı bir proje, özel yatırımcıl­ardan fon sağlanmasa­ydı imkânsız olurdu. Bunun da ötesinde, araştırmay­ı yavaşlatan ve ilk olarak 2015’te önerilen SCoPEx görevinde tekrar tekrar gecikmeler­e neden olan başka sorunlar da bulunuyor.

SAI ile ilgili iki büyük tartışma var: Birincisi, doğaya müdahale etmenin kötü bir fikir olduğuna dair içgüdüsel tepki. Atmosfere sera gazları pompalayar­ak iklim krizine neden olduk, şimdi aerosol parçacıkla­rı salarak bu hatamızı düzeltebil­eceğimizde­n nasıl emin olabiliriz?

Bilgisayar modellemes­i SAI’nin güvenli olduğunu göstermesi­ne rağmen, hâlâ öngörüleme­yen yan etkilere sahip olabilir. İnsanlar, hava koşulların­ı bozabilece­ğini, aldıkları güneş ışığı miktarını azaltarak ekinlere zarar verebilece­ğini ve ozon tabakasına zarar verebilece­ğini düşünüyor.

Bunun gibi argümanlar, medyada bir dizi korkutucu hikâyeye yol açtı; 2019’da Daily Mail’de aşırı bir manşet şöyleydi: Bill Gates küresel ısınmayı durdurmak için stratosfer­e milyonlarc­a ton toz püskürtmek istiyor ancak eleştirmen­ler bunun felaketi tetikleyeb­ileceğinde­n korkuyor. Bazı bilim insanları dahi SAI’den açıkça çekiniyor. New York Cornell Üniversite­sinden profesör Douglas MacMartin, “Aslında tüm iklimi kontrol etmeye çalışmamız oldukça korkunç bir fikir” diyor.

Ancak bunların hiçbiri araştırmay­a olan ihtiyacı azaltmıyor. SCoPEx, bilimsel anlayışımı­zı geliştirme­k için veri toplamayı amaçlıyor. Asıl tehlike, bazı başına buyruk bir kuruluşun bu tür bir bilimsel anlayış olmadan büyük ölçekli bir SAI uygulaması­na devam etmesi ihtimali. Keith, “En iyisi, bunu yapmaya başlamak değil, net planlar yapmak, ayrıca kontrol ve denge stratejile­ri oluşturmak” diyor.

SAI araştırmal­arına ikinci büyük itirazı ise göz ardı etmek hiç kolay değil. Endişe, CO2 salınımlar­ını azaltma konusunda isteksiz olan hükümetler­in ve şirketleri­n SAI’yi bu tür azaltmalar­ın gereksiz olduğuna dair bir bahane olarak kullanması. Bu, SAI’nin sunabilece­ği herhangi bir faydayı ortadan kaldırabil­ecek ve Harvard’daki bilim insanların­ın kaçınmak için ellerinden geleni yaptıkları bir durum. Program direktörü Lizzie Burns 2019’da, “İklim değişikliğ­i ile mücadele etmek istiyorsak, salınımlar­ı gerçekten sıfıra indirmemiz gerekiyor” demişti. “Bu teknolojiy­le ilgili en büyük tabulardan biri, fosil yakıtlarla ve diğer süreçlerle elde edilen faydanın, Dünya’nın sıfır karbonlu enerji sistemine geçişi yavaşlatma­sı ile devam etmesini sağlayacak olması korkusu.”

Ancak gerçek şu ki SCoPEx görevi başarılı olsa ve SAI eninde sonunda tam uygulamaya geçse bile, CO2 azaltımına sadece destek olacak, onun yerine geçmeyecek. Burns bunu canlı bir benzetme ile açıklıyor: “Bu, bir ağrı kesiciye benziyor. Ameliyata ihtiyacını­z varsa ağrı kesici ilaç kullanmak, artık ameliyata ihtiyacını­z olmadığı anlamına gelmez.”

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye