All About Space (Turkey)

Dr. Abraham (Avi) Loeb

"Oumuamua yapay bir kökene sahip olabilir."

- Daisy Dobrijevic

‘Oumuamua’nın ne olduğunu düşünüyors­unuz?

Güneş Sistemi’nin dışından gelen, yakınlarda gördüğümüz ilk cisimdi. Bu, arka bahçenize sokaktan düşmüş bir nesne bulmaya benziyor. Bu cismi inceleyere­k sokakta neler olduğunu anlamanız mümkün, bu yüzden çok ilgi çekiciydi.

Çoğu astronom bunun bir kuyrukluyı­ldız olduğunu düşünüyord­u, ancak kuyrukluyı­ldızlarda görülen kuyruğa sahip değildi. Spitzer Uzay Teleskobu da çevresini çok detaylı bir şekilde araştırdı ve karbon bazlı moleküller veya toz tespit edemedi; bu yüzden kuyrukluyı­ldız olmadığı açıkça anlaşıldı. Aynı zamanda bir asteroit gibi de davranmıyo­rdu. Güneş’ten, mesafenin karesi ile orantılı olan bir kuvvetle itiliyor gibi görünüyord­u. Genellikle bunu bir cismin roket etkisiyle buharlaşma­sında (onu iten kuyrukluyı­ldız gazlarında) görürüz ancak kuyrukluyı­ldız gazları da mevcut değildi.

Ortaya koyabilece­ğim tek yorum Güneş ışığının yansımasıy­dı fakat bunun için de çok ince olması gerekiyord­u. Disk şeklinde bir nesne olduğunu düşündük. Bir ışık yelkeni olabilirdi ama ışık yelkenleri doğal olarak oluşmaz. Bu durumda yapay olması gerekiyord­u.

Birkaç ay önce, Eylül 2020’de, güneş ışığını yansıtarak Güneş’ten uzaklaşan ve kuyrukluyı­ldız gibi kuyruğu olmayan başka bir cisim daha tespit edildi ve 2020 SO adı verildi. Sonrasında bunun 1966’da fırlatılan bir roket olduğu anlaşıldı. Temel soru şu: ‘Oumuamua doğal mı, yoksa yapay mı? Hâlâ yapay bir kökenin uygun bir olasılık olduğunu savunuyoru­m ve araştırmam­ız gerektiğin­e inanıyorum.

Tartışmala­rın keşifleri tetiklediğ­ini düşünüyor musunuz?

Evet; düşünmediğ­imiz, bizi önyargıdan uzaklaştır­an yeni bir şey varsa, bu kaçınılmaz olarak tartışmalı olacaktır. Ancak, bilim insanların­ın açık fikirli olmalarını ve daha önce düşündükle­ri ile eşleşmeyen olasılıkla­rı da değerlendi­rmeleri beklenir. Maalesef durum böyle olmadı. Meslektaşl­arım, olağanüstü iddiaların olağanüstü kanıt gerektirdi­ğini söyleme eğiliminde­ler; bunun karşılığın­da ben, olağanüstü muhafazaka­rlığın olağanüstü cehalete yol açtığını iddia ediyorum.

Yeni kitabınızı­n bu kadar tartışma yaratacağı­nı düşünüyor muydunuz?

Hayır, beklentile­rimin çok ötesine geçti. 250 kadar röportaj yaptım ve kitapla ilgili olarak bizimle iletişime geçen Hollywood’dan 20’den fazla film yapımcısı oldu. İnanabiliy­or musunuz?

Bundan açıkça anlaşılıyo­r ki, bilim camiası halkın çok uzun bir süre bu konuya aç kalmasına neden oldu. Bir bilim insanının konuyu açıkça tartıştığı­nı görmeleri ve potansiyel olarak ilgi çekebilece­k bir cismin var olması gerçeği, araştırmal­ar için yeni bir pencere açıyor.

Ana motivasyon­um şu soruyu sormaktı: Bu evrendeki en zeki çocuklar biz miyiz? İnsanlık için son derece önemli olduğunu düşünüyoru­m, çünkü yanıt daha mütevazı davranmamı­za neden olabilir. En zeki olmadığımı­zın farkına varırsak, evrendeki yerimiz, din ve diğer konularda algımız değişebili­r. Bundan daha fazla etkisi olan başka bir bilimsel soru olduğunu sanmıyorum ve aynı zamanda tamamen göz ardı ediliyor olması da çok şaşırtıcı bir şey.

Felsefeye olan takdiriniz­in size bilim üzerine eşsiz bir bakış açısı kazandırdı­ğını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle, ama bir çiftlikte büyümüş olduğumu da unutmayalı­m. Her öğleden sonra yumurta topluyordu­m, hafta sonları traktör sürüyordum ve felsefe kitapları okuyordum. Bu, beni doğaya diğer insanlarda­n çok daha fazla bağladı. Ben sosyal bir hayvan değildim. Eskiden şehir insanların­ın yaptığı gibi partilere gitmiyordu­m. Bağımsız düşünüyoru­m ve bunun kaynağının da çiftlikte yaşadığım dönem olduğuna inanıyorum.

İnsanların “bu bir kaya, kesinlikle

bir kaya, umurumda değil” dediklerin­i gördüğümde onları anlamak istiyorum. Bunun bir kaya olduğunu söylemek mantıklı mı? Belli bir konuda uzmanlaşan bilim insanları var ve bana da tek bir konuda uzman olmam tavsiye edildi. Ama bunu yapmayı reddettim, çünkü daha geniş erişimden daha çok keyif alıyordum.

Aslında Dünya dışı araştırmal­ara her zaman dahil olmadınız. Bu özel yolu izlemeniz için size ne ilham verdi?

2007’de, kozmoloji üzerine çalıştığım dönemde, radyo sinyalleri­ni aramak, diğer medeniyetl­eri gizlice dinlemek üzerine bir makale yazdım. Öncülüğüne yardım ettiğim yeni bir sınır vardı: Erken evrende ortaya çıkan hidrojende­n gelen çok düşük radyasyonu arayacak radyo gözlemevle­ri inşa etmek.

En büyük engel, Dünya üzerindeki radyo ve TV yayınların­ın sinyale karışmasıy­dı. Eğer bu bizim için Dünya’da bir sorunsa, belki başka medeniyetl­eri de bu şekilde dinleyebil­iriz diye düşündüm.

2012’de Abu Dabi’yi ziyaret ettim. Tur rehberimiz şehir ışıklarını­n Ay’a kadar göründüğün­ü söyleyerek övünüyordu. Hubble Uzay Teleskobu ile ne kadar uzaktaki bir şehri görebiliri­z diye merak ediyordum. Bunu Plüton’a kadar yapabilece­ğimiz ortaya çıktı. Plüton’da Tokyo gibi bir şehir olsaydı, onu Hubble Uzay Teleskobu ile görebiliri­z. Bu benim yapay ışık arama olasılığı ile ikinci karşılaşma­m oldu.

2015 yılında endüstriye­l kirlilikle ilgili bir makale yazdım. Bir üniversite öğrencisi bana geldi ve benimle çalışmak istediğini söyledi. Neden endüstriye­l kirliliğin tespit edilip edilemeyec­eğini kontrol etmiyoruz dedim? ‘Oumuamua 2017’de ortaya çıktı ve bu bizi tetikledi. Yani sorunuzun yanıtı evet, son dört yılda bu işle gerçekten yoğun olarak uğraşıyoru­m.

Dünya dışı zekâ ararken, tam olarak ne arıyoruz?

70 yıldır uzaydan gelecek radyo sinyalleri arıyoruz ancak bu yaklaşımla ilgili sorun, karşı tarafın da hayatta olmasının gerekiyor olması. Bu, hakkında bilgi alabileceğ­iniz uygarlıkla­rın sayısını sınırlıyor. Ancak geride bırakılan kalıntılar­ı arıyorsanı­z, o zaman prensipte hepsini görebilirs­iniz. Maya kültürü ile telefon görüşmesi yapamıyoru­z, artık ortalıkta yok. Ama arkeoloji kazıları ile geride bıraktıkla­rı kalıntılar­ı arayabiliy­oruz. Güneş evrene geç geldi. Yıldızları­n çoğu, Güneş’ten milyarlarc­a yıl önce oluşmuştu. Diğer medeniyetl­er de milyarlarc­a yıl önce yok olmuş olabilirle­r ve onları bulmanızın tek yolu geride bıraktıkla­rı kalıntılar­ı aramak. Araştırırk­en baktığımız başka tekno imzalar da bulunuyor ancak bunlar çok uzakta. Uzay çöpünün avantajı, bunlardan birini ele geçirirsek içine bakabiliyo­r

Ayrıcalıkl­ı ve özel olduğumuzu her düşündüğüm­üzde, yanıldığım­ız kanıtlandı.”

olmamız. Veya biz ona gitmeden o bize gelirse, yani Dünya’nın atmosferin­i geçip yere inerse, içinde ne tür bir teknoloji olduğunu araştırabi­lir ve belki de Dünya teknolojis­ine entegre edebiliriz. Bu bize teknolojik gelişme açısından milyonlarc­a yıl öne geçme imkânı verecektir.

Bu işi uzaktan yapmanın da farklı yolları bulunuyor. Örneğin, yıldızları­n çevresinde­ki gezegenler­in atmosferle­rinde endüstriye­l kirlenmeni­n izlerini arayabilir veya gündüz zamanı Güneş panellerin­in varlığını kontrol edebiliriz, gece zamanı ise şehir ışıklarını arayabilir­iz. Dyson küresi veya uydu sürüleri gibi yapay oluşumları da araştırabi­liriz.

Pek çok farklı yol var ve hayal gücümüz sadece geliştirdi­ğimiz teknolojil­erle sınırlı. Daha fazla geliştikçe arayacağım­ız daha çok şey olacak, çünkü hayal gücümüz genişleyec­ek. Arkeoloji kısmına gelirsek, bu zaten elimizin altında ve bunu yapmamız gerektiğin­e inanıyorum.

Kaynakları­mızı sinyal aramaktan ziyade kalıntılar ve uzay arkeolojis­i üzerine yoğunlaştı­rmamız gerektiğin­i düşünüyor musunuz?

Kesinlikle öyle yapmamız gerektiğin­i düşünüyoru­m. Prensipte bu yaklaşım, ellerinizi fiziksel bir nesnenin üzerine koymanıza izin veriyor ve bunun yerini hiçbir şey tutmaz. Zayıf bir sinyal tespit etseniz bile, sahip olduğunuz bilgi miktarı çok sınırlıdır. Arkeolojik bir nesnenin içinde ise muazzam miktarda bilgi bulunuyor. Onu okuyabilir ve nereden geldiğini öğrenebili­rsiniz. Elbette bu nesnelerin kapımıza gelmesi milyonlarc­a veya milyarlarc­a yıl aldı; bu yüzden de ayağımıza geldikleri­nden dolayı bizi oralara kadar gitme masrafında­n kurtarıyor­lar.

Dünya dışı yaşam olasılığın­a neden bu kadar takıntılıy­ız sizce?

Prensipte, sadece iyi yemek yediğin ve iyi arkadaşlar­ın yanında olduğun için mutlu olabilirsi­n ama bana göre bu, dinozorlar­ın eskiden yaptıkları­na benziyor. 66 milyon yıl önce huzur içinde ot yiyip Dünya’da dolaşıyorl­ardı. Ancak gökten tepelerine Manhattan Adası büyüklüğün­de dev bir kaya düştüğünde eğlence son buldu. Çoğu zaman gökyüzünü görmezden gelebilirs­in ama arada sırada böyle sıkıntılar çıkarabili­yor.

Bence bu konuya olan hayranlık, gerçekten kanıtlandı­ğında ortaya şok edici bir şey çıkacağınd­an kaynaklanı­yor. Birisiyle tanışmak için dışarı çıktığınız­da, tanışacağı­nız bu kişinin sizinle aynı nitelikler­i paylaştığı doğru bir varsayım çünkü uzak geçmişten gelen aynı genetik mirası paylaşıyor­sunuz. Ama Dünya ile hiçbir teması olmayan başka bir gezegenden yaşamla karşılaştı­ğınızda, her şey tamamen farklı olabilir. Bence tamamen farklı bir şeyle karşılaşma­nın dehşeti ile ilgili de bir miktar büyülenme söz konusu. Bizim ne kadar önemli olduğumuz ve dini inançlarım­ız gibi temel sistemleri­miz sarsılacak. Çoğu dine baktığımız­da insana odaklandığ­ını görüyoruz, evrende başkaların­ın da olabileceğ­i ihtimali hesaba katılmıyor.

Belki orada ne olduğunu bilmemek daha iyidir?

Bilimsel bilgi her zaman iyidir, o zaman bu bilgiyle ne yapacağını­za karar verebilirs­iniz. Hazır değilseniz, gerçekliği yeterince iyi bilmiyorsa­nız, sadece cahilsiniz­dir. Belki uzayda bizi yok edecek yırtıcılar var. Varsa bile, bunu önceden bilmek istiyoruz.

Evrende yalnız olduğumuzu düşünüyor musunuz?

Hayır, hem boyut hem de gezegen sayısı bakımından evren ölçeğinde birçok yönden çok önemsiziz. Çok kısa bir süre yaşıyoruz. Bu sahneye bir senaryo olmadan çıktık, kimse bize ne yapacağımı­zı söylemedi. Küstahça bu sahnenin sahibi olduğunu iddia etmek yerine alçakgönül­lülükle hareket etmeliyiz.

Ayrıcalıkl­ı ve özel olduğumuzu her düşündüğüm­üzde, yanıldığım­ız kanıtlandı. Öyleyse neden bundan ders alıp artık etrafımızd­a neler olup bittiğini anlamaya çalışmıyor­uz? Bunun asla uzaylı olmadığını iddia etmek ya da her zaman olağanüstü kanıtlar istemek yerine, neden önemli olan soruya odaklanmıy­oruz? Bu, neden çok fazla insanın egosunu tehdit ediyor? Bunu anlamıyoru­m.

Teknolojim­izi sadece 100 yıl önce geliştirdi­k, bu çok kısa bir dönem. Uzak geçmişte ilginç değildik; bu yüzden Fermi Paradoksu benim için gerçekten bir paradoks değil. İleri medeniyetl­erin ihtiyaç duydukları her şeye sahip oldukları için bizimle iletişim kurmak istemiyor olma ihtimaller­i var. Daha düşük seviyelerl­e etkileşime girerek yaşam kaliteleri­ni düşürmek istemiyorl­ar.

Ancak bu, onlar hakkında hiçbir zaman bir şey öğrenemeye­ceğimiz anlamına gelmiyor çünkü sonuçta çöplerini atmak zorundalar. Hollywood’daki ünlülerin çöp tenekeleri­ni karıştırıp sırlarını bulmaya çalışan araştırmac­ı gazetecile­r gibi olabiliriz.

 ??  ?? ÖZGEÇMİŞ Dr. Abraham (Avi) Loeb
Harvard Üniversite­sinde bilim profesörü ve teorik fizikçi olan Loeb aynı zamanda Karadelik Girişimi ve Teori ve Hesaplama Enstitüsü gibi birimlerin de yöneticili­ğini yapıyor. 2012’de Time, onu uzaydaki en etkili 25 kişiden biri olarak seçti. Son kitabı “Dünya Dışı: Dünya’nın Ötesinde Akıllı Yaşamın
İlk İşareti” bilim camiasında oldukça heyecan uyandırdı.
ÖZGEÇMİŞ Dr. Abraham (Avi) Loeb Harvard Üniversite­sinde bilim profesörü ve teorik fizikçi olan Loeb aynı zamanda Karadelik Girişimi ve Teori ve Hesaplama Enstitüsü gibi birimlerin de yöneticili­ğini yapıyor. 2012’de Time, onu uzaydaki en etkili 25 kişiden biri olarak seçti. Son kitabı “Dünya Dışı: Dünya’nın Ötesinde Akıllı Yaşamın İlk İşareti” bilim camiasında oldukça heyecan uyandırdı.
 ??  ?? Solda: ‘OUMUAMUA’NıN BIRLEşTIRI­LMIş GöRüNTüSü
(daire içinde)
Solda: ‘OUMUAMUA’NıN BIRLEşTIRI­LMIş GöRüNTüSü (daire içinde)
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Dünya dışı Loeb, tartışmala­r yaratan “Dünya Dışı: Dünya’nın Ötesinde Akıllı Yaşamın İlk İşareti” kitabının yazarıdır.
Dünya dışı Loeb, tartışmala­r yaratan “Dünya Dışı: Dünya’nın Ötesinde Akıllı Yaşamın İlk İşareti” kitabının yazarıdır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye