Dinozorları ne öldürdü?
Dünya’nın son kitlesel yok oluşunun sebebi bir asteroit olmayabilir.
Araştırmacılar Chicxulub’a çarpan cismin 66 milyon yıl önce dinozorların hükmünü sonlandırdığı konusunda son derece netler. Bu büyük çarpışma 21 ila 921 milyar nükleer bombaya eşdeğer bir enerji açığa çıkardı, yani aslında dinozorların canını sıkan tek şey bu çarpma değildi. Bu çarpışma, jeologların Kretase-Tersiyer (K-T) yok oluşu olarak adlandırdıkları süreci başlattı ve bu olayda Dünya’daki hayvanların yaklaşık %80’inin nesli tükendi.
Bu devasa çarpışmanın kanıtları Dünya’nın jeolojik kayıtlarında görülebiliyor, özellikle Yucatán Yarımadası’nda bulunan 150 km genişlikte ve 19,3 km derinlikteki kraterde. Dünya ve Chicxulub cisminin çarpışması ile ilgili tonlarca bilgi olsa da cismin kendisi ve çarpmaya sebep olan süreçlerle ilgili birçok bilinmeyen mevcut.
Chicxulub cismi ile ilgili en büyük soru işaretlerinden birisi 80 kilometre boyutlarındaki bu gezegen katilinin nereden geldiği ve Dünya’ya doğru yolculuğunun nasıl gerçekleştiği. Bütün bu gizemi yaratan en önemli unsur (hem ana kuşak asteroitleri hem de uzun dönemli kuyrukluyıldızlar için) esas şüphelinin çarpma oranlarının Chicxulub olayı ile örtüşemeyecek kadar az olması.
Chicxulub cisminin gizemini çözmeyi Harvard-Smithsonian Merkezinden astrofizikçi Abraham ‘Avi’ Loeb ve
Harvard Üniversitesinden astrofizikçi
Amir Siraj görev edinmiş durumda. Yaptıkları çalışma, çözümün dinozorları öldüren cismin aslında bir asteroit olmadığını ortaya koyabilir. Bu cisim uzun dönemli bir kuyrukluyıldızdan kopmuş ve Güneş Sistemi’nin sınırlarından içeri doğru sürüklenmiş bir ‘şarapnel’ olabilir. Araştırma aynı zamanda Dünya’ya düşen cisimlerin oluşturduğu tehdidin, eskisine göre daha ciddi olduğunu ortaya koyuyor.
Siraj “1980’lerin başında fizik dalında Nobel Ödülü almış olan Luis Alvaraz ve jeolog oğlu Walter Alvarez ile Chicxulub cismi ve buna bağlı gerçekleşen kitlesel yok oluşu keşfetti.” diyor. “Bu keşif çarpmanın kaynağı ile ilgili ciddi derecede bilimsel bir ilgi yarattı. Ancak teorisyenler bu sorunun cevabını aradıkça problem garipleşmeye başladı.
Loeb ve Siraj Scientific Reports dergisinde yayınlanan çalışmalarında Chicxulub cisminin olası bir kökenini, Dünya’ya doğru yolculuğunu ve diğer Güneş Sistemi cisimlerini nasıl etkilediğini ortaya koydular. İkilinin modeli, çarpan cismin daha büyük bir kuyrukluyıldızdan kopmuş bir parça olduğunu doğruluyor. Siraj “Model özel bir kuyrukluyıldız grubunu ele alarak Chicxulub’u cismin boyutu ve bu boyuttaki cisimlerin çarpma olasılığı üzerinden
“UZUN DÖNEMLİ KUYRUKLUYILDIZLAR DÜNYA’DAKİ BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK İÇİN DAHA BÜYÜK BİR TEHLİKE”
ManasavI LIngam
elimizdeki veriye göre cevaplar bulmaya çalışıyor.” sözlerini ekliyor.
Loeb ve Siraj Chicxulub cismi boyutundaki bir cismin çarpma oranını, Oort Bulutu’ndan gelen uzun dönemli kuyrukluyıldızların sayısını dikkate alarak hesapladı. Oort Bulutu Güneş Sistemi’nin en dışında bulunan üzeri buzla kaplı kuyrukluyıldızların bulunduğu bir yer; Loeb burayı gezegenlerin yapım projesinden geriye kalan artık malzemeler olarak tanımlıyor.
“Çalışmamızda bu uzun dönemli kuyrukluyıldızlardan bir bölümünün Güneş’e yakın geçiş yaparken parçalanabileceğini gösterdik.” diyor
Loeb. “Bu parçalanma, Dünya yörüngesi ile kesişen daha küçük parçalar ortaya çıkarıyor.” İkili bu tür parçalanmaların Dünya’ya düşen büyük kayaların oranını ciddi derecede artırdığının da altını çiziyor. Bu durum, gerçekleşebilecek olay sıklığını Chicxulub kraterinin yaşıyla tutarlı bir hale getiriyor.
Chicxulub cisminin, Dünya’ya çarpmadan önce parçalanan daha büyük bir cisme ait olduğuna dair başka bir kanıt daha mevcut. Bu kanıt, biri daha küçük ve diğeri daha büyük iki kraterden geliyor.
Loeb bu konuda “Chicxulub cisminin bileşenleri aynı zamanda Güney Afrika Vredefort’ta bulunan, 305 km çapı ile Chicxulub kraterinin iki katı ve Dünya’nın en büyüğü olan çarpma kraterini de açıklıyor. Araştırmadaki şarapnel modeli, Chicxulub cisminden daha küçük
parçaların birkaç milyon yılda bir Dünya’yı ziyaret ettiğini ortaya koyuyor.
Loeb bu sonuçların Zhamanshin kraterinin varlığı ile de örtüştüğünü belirtiyor. Burası, son bir milyon yıl içinde Kazakistan’da oluşmuş 14,5 km çapında bir çarpma krateri. Bu krater Chicxulub’dan 10 kat daha küçük ancak benzer çarpma cismi bileşenlerine sahip.
Bu 3 çarpma kraterinin merkezindeki cisimlerin kimyasal bileşenleri daha detaylı çalışmaların sonucunda ortaya çıkabilir. Makale, uzun dönemli kuyrukluyıldızların %20 ila %50’sinin karbonlu kondrit yapıda olduğunu varsayıyor; çoğunlukla su, silikatler, oksitler ve sülfitler ile olivin ve yılantaşı mineralleri içeriyor olabilirler ancak bunun için ortada gözleme dayalı çok fazla kanıt yok.
İkilinin yaptığı çalışmalar diğer araştırmalarla tutarlı, bu tür araştırmaların bazıları Güneş Sistemi’nin kökeni ile de ilgileniyor. “Bizim hipotezimiz Güneş Sistemi’nin oluşum teorileri ile tutarlı; bu teorilerde Güneş Sistemi’nin ön gezegen diskinde, Jüpiter ötesinde karbonlu kondrit yapıda madde olduğu ele alınıyor.” diyor Siraj. “Kuyrukluyıldızların kimyasal bileşenlerine dair detaylı çalışmalar hipotezimizin test edilmesini sağlayabilir.”
Siraj ayrıca Chicxulub cismini oluşturan ana cismin parçalanma sürecini de açıklıyor ve konuyu bu cisimleri çalışmamızı sağlayan olguya bağlıyor.
“Oort Bulutu’ndan gelen uzun dönemli kuyrukluyıldızlar Güneş Sistemi’nin içlerine doğru geldiğinde Güneş bunların üzerindeki uçucu buzları ısıtarak bir kuyruk oluşmasını sağlıyor ve bu sayede astronomlar yerlerini belirleyip, çalışabiliyorlar. Bu kuyrukluyıldızlar vakitlerinin çoğunu Güneş’ten uzakta geçirdikleri için Güneş ve gezegenler ile olan kütle çekimsel etkilere karşı daha hassaslar. Bu durum orkestra içinde performans gösteren bir müzisyenin hem orkestra şefinden hem de diğer müzisyenlerden gelen müzikal uyarılara çok açık olması gibi.”
İkilinin çalışması, Chicxulub’un ana cisminin Güneş’e yakın geçiş yaptığında çok daha güçlü kütle çekimsel etkiye maruz kaldığını ve üzerindeki gelgit etkilerinin arttığını belirtiyor. Siraj, bu kuvvet çok büyük olduğu için kuyrukluyıldızı parçaladığını ve bir şarapnel alanı oluşturduğunu belirtiyor ancak bu konudaki fikirlerimizin halen çok net olmadığını da vurguluyor. “Kuyrukluyıldızlar üzerine etki eden gelgit kuvvetleri henüz iyi anlaşılabilmiş değil, bu nedenle böyle bir durumda ne kadar parça ortaya çıkacağını bilemiyoruz.
Güneş Chicxulub cismi ile Dünya’nın karşı karşıya gelmesinde rol oynayan tek faktör değildi. Araştırmacılar
Jüpiter ve hatta Satürn’ün de bu olayın gerçekleşmesinin arkasında parmağı olduğunu belirtiyor. “Bir pinball makinesi gibi, JüpiterGüneş sistemi Güneş Sistemi’nin iç kesimlerine giren kuyrukluyıldızların yörüngelerini düzenliyor ve bu kuyrukluyıldız yörüngelerini Güneş’e doğru yakınlaştırıyor.” diye açıklıyor
Siraj. “Böylelikle Güneş’e yakın geçen kuyrukluyıldızlar parçalanıyor ve şarapnel üretiyor.”
Chicxulub boyutundaki parçaların çoğu Dünya’yı ıskalıyor ancak bunlardan herhangi birinin Dünya’ya çarpması aynı boyutta bir asteroidin veya kuyrukluyıldızın çarpmasından daha olası.
Chicxulub kraterinin şaşırtıcı büyüklüğü bir tarafa, çarpma Dünya’ya daha da şaşırtıcı bir miras bıraktı. Dinozorların elenmesi ile memelerin hakimiyeti başladı ve insan ırkı ortaya çıktı. Chicxulub çarpması ve arkasından gelen kitlesel yok oluş olmasaydı, biz de burada olmazdık. Böyle bir çarpma olayı insanların yükselişini sağladığı gibi, sonunu da getirebilir.
Çalışmanın hakemlerinden, Florida Teknoloji Enstitüsünden Manasvi Lingam “Böyle bir çarpmanın kaynağını tespit etmek, bizi geleceğe dair tehditlere karşı daha iyi hazırlayabilir.” diyor. “Odağın büyük çoğunluğu asteroitlerdeydi ancak bu çalışma uzun dönemli kuyrukluyıldızların Dünya’daki biyolojik çeşitlilik için daha büyük bir tehlike olduğunu ortaya koyuyor.”
Siraj ve Leob’ün çalışması kuyrukluyıldız şarapnellerinin daha yüksek oranlı tehditler oluşturduğunu ve bilim insanlarının ve hükümetlerin bu konu üzerine daha fazla odaklanması gerektiğini gösteriyor. Ancak henüz kıyamet senaryoları üretmenin de bir anlamı yok. Loeb türümüzün yaptığı yatırımların en büyük geri kazanım olacağını belirtiyor.
“İnsan vücudu bir dinozorunkine kıyasla çok daha küçük ancak insan beyni uzun süreli hayatta kalma çabaları açısından çok daha değerli. “Bu sayede teleskoplar inşa edip bu uzay kayaları hakkında bilgi ediniyor ve onları saptırmak için çalışabiliyoruz.” Loeb Vera C. Rubin Gözlemevinde yürütülecek olan Uzay ve Zaman Tarama Mirası’nın (LSST) 2023 yılında gökyüzünü taramaya başlayacağını belirtiyor. LSST’nin görevlerinden birisi Dünya’ya yakın olan cisimlerin çok daha iyi bir haritasını çıkarmak. Bu sayede bir futbol sahasından daha büyük olan cisimlerin üçte ikisini tespit edebileceğiz. Loeb konuya “Geleceğimiz dinozorlarınkinden çok daha parlak.” diyerek noktayı koyuyor.