Dünya’ya yaşam nereden geldi?
Beş yüzyıl kadar önce, en gelişmiş medeniyetler bile Dünya’nın evrenin merkezinde yer aldığına inanıyordu. Bu görüşün o dönemler yaygın olduğu gibi, yaşamın kökenlerinin de Dünya merkezli olduğu halen yaygın.
Fakat Rosetta yörünge aracı ve Philae iniş aracı, 2014 yılında Churyumov-Gerasimenko Kuyrukluyıldızı’na ulaştığında ciddi miktarlarda moleküler oksijen salınımı ve kabuğun altında birçok organik bileşen keşfettiler. Güneş Sistemi’nin bu buzlu antik kalıntılarının Dünya’daki yaşamın zeminini hazırladığı uzun sürelerden beri düşünülüyor.
Genel yaygın görüşe göre, Dünya’daki yaşam yaklaşık 3,8 milyar yıl önce, kendi kendini kopyalayabilen RNA genetik molekülleri ile başladı. Bu süreç, gezegenimizin oluşumundan birkaç yüz milyon yıl sonrasına denk geliyor. Dolayısı ile yaşamın bu hızlı oluşumu, evrende yaygın bir şekilde bulunabileceğine dair bir işaret.
Gençliğinde Dünya görece az miktarda su ve karbon bazlı bileşik içeriyordu ancak gezegenimiz kuyrukluyıldızlar ve asteroitler tarafından ağır bir bombardımana uğradı. Su ve karbon bazlı bileşiklerin Dünya’ya bu bombardıman sonucu ulaşmış olması muhtemel.
NASA’nın Stardust görevi Wild 2 Kuyrukluyıldızı’nda eser miktarda amino asitler keşfetti ve Deep Impact uzay aracı ise Tempel 1 Kuyrukluyıldızı’nda organik maddeler ve kil parçacıkları keşfetti. Bu keşifler, uzaydaki diğer cisimlerin yaşam için gereken organik bileşenleri barındırdığını gösteriyor. Eğer yaşamın yapı taşlarını Dünya’ya kuyrukluyıldızlar ve asteroitler getirdiyse aynı şey evrenin başka yerlerinde de gerçekleşmiş olabilir mi?