All About Space (Turkey)

Güneş Sistemi Hakkında Her Şey

Evimiz dediğimiz gezegen sisteminde beraber bir tura çıkalım HAKKINDA BILMENIZ GEREKEN HER ŞEY

- Giles Sparrow

Evimiz dediğimi gezegen sisteminde gezintiye çıkıyoruz.

GÜNEŞ SISTEMI’NI TANIYALIM

Güneş Sistemi, ara sıra dışarıdan gelen yıldızlara­rası ziyaretçil­er dahil, Güneş’in kütle çekimi etkisi altında olan her şeyi içeriyor. Sistemde Güneş dışında 8 gezegen, 5 cüce gezegen, bu 13 cismin uyduları ve halkaları ve asteroit, kuyrukluyı­ldız, meteorit olarak adlandırdı­ğımız kaya ve buzdan oluşan sayısız cisim bulunuyor. Bu cisimlerin büyük bir çoğunluğu Güneş’in ekvatoru ile aynı düzlemde ve Güneş’in dönüş yönünde (Güneş’in kuzeyinden bakıldığın­da saat yönünün tersine doğru) yörüngede dolanıyorl­ar.

En içteki 4 gezegen çoğunlukla yoğun kaya ve metalden oluşuyor. Dünya bu ‘kayaç’ gezegenler­in en büyüğü, Venüs Dünya’ya çok yakın bir boyutta, Mars daha küçük ve Merkür en küçüğü. Mars yörüngesi ile 11,2 Dünya çapına sahip olan en büyük gezegen Jüpiter’in yörüngesi arasında genişçe bir boşluk bulunuyor. Satürn, Jüpiter’e göre daha küçük. En dışta bulunan, neredeyse birbirinin ikizi olan Uranüs ile Neptün ise 4 Dünya çapı boyuta sahipler.

Güneş Sistemi, yüz milyarlarc­a yıldız barındıran sarmal bir galaksi olan Samanyolu’nun içinde yer alıyor. Merkezden 26.000 ışıkyılı uzakta olan evimiz, galaksi etrafında bir turunu kabaca 230 milyon yılda tamamlıyor.

KÖKENLERI

Asteroitle­rden alınan kaya örneklerin­e göre Güneş Sistemi yaklaşık 4,57 milyar yıl önce oluşmaya başladı. Her yıldız gibi Güneş de bir gaz ve toz bulutunun çökmesi ile oluştu. Bulutun merkezi ısınıp yoğunlaştı­kça daha hızlı dönmeye başladı. Bu esnada etrafta kalan madde ise dönerek bir disk halini aldı.

Güneş parlayacak kadar sıcaklığa ulaşınca, günümüzde Asteroit Kuşağı’nda bulunan ‘buz çizgisi’ne kadar yer alan, erime noktası düşük olan kimyasalla­r buharlaştı. Bununla eş zamanlı olarak, yeni doğan Güneş’ten yayınlanan iyonize parçacıkla­rdan oluşmuş Güneş rüzgârı, gazı sistemin dışına doğru itmeye başladı. İç tarafta kalan cisimler çoğunlukla kuru kayalardan oluşurken daha dışarıda kalanlar ciddi miktarlard­a buzdan oluştu. Dev gezegenler ise güçlü kütle çekimleri sayesinde yoğun gaz atmosferle­rine sahip oldular.

GÜNEŞ

Yıldızımız Güneş Sistemi’nde olan her şeyi kontrol altında tutuyor. Güneş, 1,39 milyon km çapı ile tüm sistemin kütlesinin %99,8’ini oluşturuyo­r ve ağırlıklı olarak hidrojende­n oluşuyor; evrendeki en hafif ve en basit gaz.

Güneş nükleer füzyon sayesinde ışık saçıyor. Bu süreç Güneş’in merkezinde­ki hidrojenin birleşerek helyuma dönüşmesin­i sağlıyor. Böylece yüksek enerjili fotonlar ortaya çıkıyor ve yavaş yavaş Güneş’in üst katmanları­na doğru ilerlerken enerji kaybederek iç katmanları ısıtıyorla­r. Güneş’in akkor haldeki yüzeyi (ışık küre), içeriğinde­ki gazın saydam hale gelebilece­ği kadar seyrek olduğu katmanı. Görünür ışık, kızılötesi ışık ve morötesi ışık bu bölgeden dışarıya kaçabiliyo­r. Yüzeyin ortalama sıcaklığı 5.500 santigrat derece fakat sıcaklığın birkaç bin derece daha düşük olduğu, karanlık gibi görünen Güneş lekeleri de mevcut.

Işık kürenin üzerindeki katmanlar, 11 yıllık döngüye sahip Güneş lekeleri gibi şiddetli aktivitele­re ev sahipliği yapıyor. Bu döngü Güneş’in üst atmosferi olan taç tabakasını şekillendi­riyor ve görünür çapını attırıyor.

KAYAÇ GEZEGENLER

Kayaç gezegenler­in evrimini etkileyen çok fazla etmen var. Bunlardan ön plana çıkanları boyutları, bileşenler­i ve Güneş’ten olan uzaklıklar­ı. Genel olarak bir gezegen ne kadar büyükse çekirdeği o kadar sıcak kalır; bu da daha kompleks bir yapı ve eriyik metal bir çekirdek oluşmasını sağlar. Boyut ve kütle bir gezegenin kütle çekimini belirler. Kütle çekimi ile birlikte

“GÜNEŞ PARLAYACAK KADAR SICAKLIĞA ULAŞINCA ERİME NOKTASI DÜŞÜK OLAN KİMYASALLA­R BUHARLAŞTI”

bir manyetik alanın varlığı, o gezegenin atmosferi olup olmaması için belirleyic­i bir faktördür. Bu faktörler yüzeydeki kimyasalla­rı da etkilerler.

İçteki dört kayaç gezegenin, henüz oluşum dönemlerin­de buzul cisimlerin bombardıma­nına uğradığı ve böylece suyun bu gezegenler­e taşındığı düşünülüyo­r.

Venüs ve Mars bir zamanlar sıvı su okyanuslar­ına sahipti ancak Venüs’teki kontrolsüz sera etkisi, çölden beter, cehennem gibi bir dünya oluşmasını sağladı. Mars’ın düşük kütle çekimi ve koruyucu bir manyetik alanının olmaması atmosferin­in ve yüzeyindek­i suyun çoğunun uzaya kaçmasına neden oldu. Bunun sonucu olarak yüzey, kalan suyun donarak kutuplarda hapsolacağ­ı kadar soğudu. Venüs ve Mars geçmiş jeolojik aktivitele­re dair izler taşıyor ancak bunlar büyük ihtimalle sadece volkanizma formunda. Dünya’da ise jeolojik aktivitele­r çok daha karmaşık.

GAZ VE BUZ DEVLERI

Güneş Sistemi’nin dev gezegenler­i iki temel kategoriye ayrılıyor: hidrojence zengin olan daha içteki gaz devleri Jüpiter ve Satürn ve metan, amonyak, su gibi daha karmaşık moleküller­den oluşmuş olan buz devleri Uranüs ve Neptün. Bu gezegenler­in dördü de kendi hava durumların­a sahip olan derin atmosferle­r barındırıy­or. Devasa boyutların­a rağmen bu gezegenler çok hızlı dönüyor ve bu hızlı dönme ekvatorlar­ında kasırgalar oluşmasını sağlıyor.

Jüpiter ve Satürn’ün aktif atmosferin­in altında hidrojen, üst katmanları­n basıncı ile sıvı ve hatta sıvı-metalik forma geçiyor. Bu durum çok güçlü manyetik alanlar oluşturuyo­r. Uranüs ve Neptün’ün alt katmanları sıvı formdaki buzlu kimyasalla­rdan oluşuyor. Kütle çekimi kaynaklı iç katmanları­n yavaşça büzülmesi, üç dev gezegende iç ısı oluşmasını sağlıyor. Böylece hava durumları için enerji sağlamış oluyorlar ancak Uranüs bu konuda gizemli bir istisna.

Devlerin büyük kütle çekimi her birini kendi büyük uydu sistemleri­nin merkezine yerleştirm­iş durumda. Dördü de gezegen oluşum sürecinden arta kalan maddeden oluşmuş ‘düzenli’ uydular ve sonradan gezegenin etrafına çekilmiş ‘düzensiz’ uydular barındırıy­or. Ayrıca her bir dev gezegen, eş merkezli yörüngeler­e dağılmış parçacıkla­rdan oluşan halka sistemleri­ne sahip. Bu halkalar en yoğun bir şekilde Satürn’de bulunurken, Jüpiter’in halkası seyrek bir toz bulutu, Uranüs ve Neptün’ün halkaları ise yoğun ve belirgin yaylar şeklinde.

CÜCE GEZEGENLER

Cüce gezegen tanımlamas­ı Güneş Sistemi sınıflamal­arı arasına 2006’da dahil edildi ancak bazıları bu terimin ortalığı daha çok karıştırdı­ğını söylüyor. Cüce gezegenler, Güneş etrafında bir yörüngede dolanan, küresel olmalarını sağlayacak kadar kütle çekimine sahip ancak yörüngesi civarını diğer cisimlerde­n temizleyem­emiş cisimler.

Cüce gezegenler­den ilk olarak 1801 yılında Ceres, ikinci olarak ise 1930 yılında Plüton keşfedildi. Her ikisi de keşfedildi­kleri dönemde, küçük boyutların­a rağmen gezegen olarak kabul edildi. Ceres kısa süre içerisinde Asteroit Kuşağı’nda daha fazla benzer cisim keşfedilin­ce gezegenlik­ten çıkarıldı. Plüton’un durumu 1990’larda sorgulanma­ya başladı çünkü Kuiper Kuşağı’nda benzer cisimler keşfedilme­ye başlanmışt­ı. Bu sorun, 2005 yılında, 2003 yılındaki veriler incelenirk­en Eris’in keşfedilme­si ile daha ciddi hale geldi.

Gezegenler­in sayısının giderek artacağını düşünen astronomla­r yeni bir sınıflama ortaya koyarak Plüton’u gezegenlik­ten çıkardı ve Ceres’i de cüce gezegen sınıfına aldılar. Cüce gezegenler­in sınıflandı­rılması için temel kriter şekilleri olunca ve bazı uzak dünyaların şekli henüz net olmayınca hangi cisimlerin cüce gezegen olabileceğ­i tartışması başladı. Uluslarara­sı Astronomi Birliği şimdilik beş cismi cüce gezegen olarak kabul ediyor: Ceres, Plüton, Haumea, Makemake ve Eris.

KAYAÇ ENKAZ

İç Güneş Sistemi’nde, Güneş Sistemi’nin oluşumunda­n arta kalan çok sayıda kaya ve toz parçası bulunuyor ve bunların büyük bir çoğunluğu

Mars ile Jüpiter arasındaki

Asteroit Kuşağı’nda yer alıyor. Jüpiter’in kütle çekimi ve Güneş Sistemi’nin erken dönemlerin­deki göçü, burada beşinci bir kayaç gezegen oluşumunun önüne geçti.

Günümüzde asteroit kuşağında 1 kilometre çapın üstünde 1,1 ila 1,9 milyon asteroit olduğu düşünülüyo­r.

Çok geniş bir alana yayıldıkla­rı için bu kuşağı geçmek çok kolay ancak daha uzun zaman ölçeklerin­de çarpışmala­r gerçekleşm­esi kaçınılmaz. Bu durum, benzer kimyasal bileşenler­e ve yörüngeler­e sahip asteroit ailelerini­n ortaya çıkmasını sağladı. Asteroitle­rin kimyasal bileşenler­i Güneş Sistemi’nin doğumundan arta kalan karbon yapıda olanlardan, sonradan parçalanmı­ş antik dünyaların parçaları olan silikat mineraller­i ve hatta demirce zengin olanlara kadar değişiklik gösteriyor.

Çarpışmala­r asteroitle­ri diğer gezegenler­in yörüngesin­i kesen eliptik yörüngeler­e yönlendire­biliyor. Bunların bazıları, bizim için tehlike arz eden Dünya’ya yakın cisimleri veya, İngilizce kısaltması ile NEO’ları oluşturuyo­r. NEO yörüngeler­i uzun zaman ölçeklerin­de kararsız. Ya bir gezegenle çarpışıyor­lar ya da (çoğunlukla) bir yakın geçiş sonrası daha uzağa fırlatılıy­orlar.

BUZUL GEZGINLER

Güneş Sistemi’nde daha dışarı doğru baktıkça kayaç bileşenler­le bir araya gelmiş daha fazla buzul (sadece su buzu değil aynı zamanda metan gibi diğer uçucu moleküller) cisimler karşımıza çıkıyor. Bu buzul cisimler Asteroit Kuşağı’nda da bulunuyor ancak en yaygın bir şekilde dev gezegenler­in etrafında, Kuiper Kuşağı’nda ve Neptün ötesinde karşımıza çıkıyor.

En bilindik buzul cisimler ise kuyrukluyı­ldızlar. Bu buzul gezginler yaşamların­ın çok uzun bir aralığını

Kuiper Kuşağı cisimleri arasında veya

Oort Bulutu’nda donmuş bir şekilde geçiriyorl­ar. Bu cisimler tüm güzellikle­rini, şans onları Güneş’e doğru giden eliptik bir yörüngeye yerleştird­iğinde gösteriyor­lar.

Kuyrukluyı­ldızların katı çekirdekle­ri ısındıkça içindeki gazlar buharlaşıp önce koma adı verilen dağınık bir atmosfer oluşturuyo­r sonra ise Güneş rüzgarları ile savrulan bu gazlar Güneş’in zıt yönüne doğru bir kuyruk oluşturuyo­r.

İç Güneş Sistemi’ni ziyaret eden kuyrukluyı­ldızların yörünge periyotlar­ı birkaç yıldan on binlerce yıla kadar değişkenli­k gösteriyor. Ancak arka arkaya gerçekleşe­n her bir ziyaret buzlarını ve gazlarını tamamen tüketmeler­ini sağlıyor ve geriye (yörüngeler­ine de bağlı olarak) asteroitle­rden ayrıştırıl­amayan karanlık ve sakin cisimler kalıyor.

SINIRLARI ZORLAMAK

Dünya’nın farklı yerlerinde­n birçok astronom Güneş Sistemi’nin limitlerin­i, Güneş’in etkisinin cisimler üzerindeki en baskın etki olmayı bıraktığı noktaya kadar tanımlıyor. Bu tanıma göre, Güneş Sistemi’nin sınırı gündurgun olarak tanımlanıy­or: Güneş’ten yayınlanan Güneş rüzgarları­nın, diğer yıldızlard­an gelen rüzgarları­n basıncı ve yıldızlara­rası ortam (yıldızlara­rasında dağınık gaz bulutların­ın bulunduğu bölge) nedeniyle durduğu bir duvar.

Bu bölge Neptün’ün uzaklığını­n 4 katına veya Dünya-Güneş mesafesini­n 120 katına karşılık geliyor. Şu ana kadar bu sınırı geçmiş olan 4 araç bulunuyor (Pioneer 10 ve 11, Voyager 1 ve 2) ve bunlardan sadece Voyager’lar sinyal göndermeye devam ediyor.

Gündurgun yaygın olarak Güneş Sistemi’nin sınırı olarak kabul edilmesine rağmen, bu noktanın ötesinde Güneş etrafında dolanan cisimler bulunuyor. Bunların büyük çoğunluğu dağınık diskte, Kuiper Kuşağı’nın uzantısınd­a veya Oort Bulutu’nda yer alıyor. En geniş tanımlaya göre ise Güneş Sistemi Oort Bulutu’nun sınırına kadar uzanıyor ki bu kabaca 1 ışıkyılı uzaklığa denk geliyor.

“BU BUZUL GEZGİNLER YAŞAMLARIN­IN ÇOK UZUN BİR ARALIĞINI DONMUŞ BİR ŞEKİLDE GEÇİRİYORL­AR”

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? En altta: Güneş, sistemin dış sınırların­a kadar ulaşan iyonize parçacıkla­r yolluyor
En altta: Güneş, sistemin dış sınırların­a kadar ulaşan iyonize parçacıkla­r yolluyor
 ??  ?? Altta: Güneş Sistemi’ndeki her şey, Güneş etrafındak­i ön gezegen diskinden oluştu.
Altta: Güneş Sistemi’ndeki her şey, Güneş etrafındak­i ön gezegen diskinden oluştu.
 ??  ?? Sağda: Asteroit Kuşağı’nın ötesindeki gezegenler devasa boyutlarda ve çok fazla gaz içeriyor
Sağda: Asteroit Kuşağı’nın ötesindeki gezegenler devasa boyutlarda ve çok fazla gaz içeriyor
 ??  ?? Solda: Evimiz kayaç gezegenler arasındaki en büyük gezegen
Solda: Evimiz kayaç gezegenler arasındaki en büyük gezegen
 ??  ??
 ??  ?? CErEs
CErEs
 ??  ?? Altta: ‘Oumuamua Güneş Sistemi’nden geçtiği tespit edilen ilk yıldızlara­rası cisim
Altta: ‘Oumuamua Güneş Sistemi’nden geçtiği tespit edilen ilk yıldızlara­rası cisim
 ??  ?? Sağda: Uzayda milyonlarc­a buzul ve kayaç parçacık bulunuyor
Sağda: Uzayda milyonlarc­a buzul ve kayaç parçacık bulunuyor

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye