DİREKSİYONA VEDA: OTONOM SÜRÜŞ
Direksiyonu makinelere bırakarak, trafik çilesine harcadığımız zamanı kendimize ayırabileceğiz çok yakında. İşte, konumuz tam da bu: “Çok yakın” ne kadar yakın ve bize neler sunacak?
Kapı numarası 53 olan ve biraz da şapşal VW Beetle Herby, direksiyonunda David Hassellof’un canlandırdığı Micheal Knight karakteriyle “Kara Şimşek” (Knight Rider) ve diğer onlarca dizide, sinema filminde karşımıza çıkan benzer örnekler... Bu araçların ortak yanı kendi kendine gidebilmeleri. Ve karşımıza ekranlarda bu kadar sık çıkmalarının nedeni de çok açık: Büyük şehirlerde yaşayan insanlar trafiğe harcadıkları zamanı kendilerine ayırmak istiyor. Dahası, modern dünyanın en büyük sorunlarından biri de trafik kazaları!
Şimdi hayal edelim: Sabah otomobilinize biniyorsunuz, yön bulma sistemine iş yerinizin adresini giriyorsunuz. Bundan sonra görevi otomobiliniz devralıyor. Uçlarda bir hayal gibi görünebilir ama bugün satılan birçok otomobil en azından teorik anlamda bunu yapabilecek kapasitede. Yolu takip eden kameralar, objeleri algılayan radar sistemleri ve tabii ki her bir sürüş fonksiyonuna fiziki etkileşim olmadan müdahale edebilecek elektronik altyapı. Peki bu özel dünyaya ne zaman kavuşuruz? Aslında çok uzaklara bakmanıza gerek yok; bu yazının yazıldığı an itibarıyla, bahsettiğimiz donanımları kompakt sınıfta satın almanız mümkün; muhtemelen çok kısa süre içerisinde küçük sınıf üyeleri de bu tarz donanımlara sahip olacak.
Peki, madem bu kadar gelişmiş otomobillerimiz var, neden yolda işi otomobiline bırakmış ve güne telefonundan sosyal medya mesajlarını okuyarak başlamış sürücüler göremiyoruz? Sorunun cevabı belli: Bütün bu sistemler henüz sadece planlanmış riskleri alabiliyor. Bunun açılımı şu: Bir donanım ancak yazılımının ona verdiği komutları yerine getirir. Otonom sürüş içinse öngörü, inisiyatif ve kimi zaman kuralları esnetmek gerekebilir.
Bunun adı yapay zekâ ama bununla ilgili henüz istenilen noktaya gelmedik.
Bugünkü durum ne? Otonom sürüş için gereken donanımlar elimizde. RADAR (radyo dalgalarıyla obje tespiti ve mesafe ölçümü yapan sistem), LIDAR (LAZER yardımıyla obje tespiti ve mesafe ölçümü yapan sistem) ve yüksek çözünürlüklü kameralarla verileri işleyecek işlemci gücü mevcut. Bütün bunlar hızla gelişiyor ayrıca. Çünkü otonom sürüş otomotiv sektörünün ilgisini çekmekle kalmıyor. 2050 yılında otonom sürüşün 7 trilyon dolarlık bir sektör olacağı öngörülüyor. Bu öngörü, tüm teknoloji şirketlerinin ilgisini çekmiş durumda. Google’ın çatı şirketi Alphabet ve Apple da otonom sürüşle ilgilenenler arasında. Benzer şirketlerin önceliği veri elde etme habitatlarında boşluk bırakmamak. Bu kadar büyük bir katılımla gelişen bir teknoloji olsa da hâlâ eksik halkalar yok değil. Örneğin mevcut otomobillerin ve onların hata yapmaya müsait işletim sistemlerinin (sürücüler) ortaya çıkaracağı riskler çok önemli. Ve tabii değişen durumlara makinelerin doğru cevaplar verip vermeyeceği de sorun. Bu nedenle sistem döngüsünün tamamlanması için belki gelişmiş altyapı çözümleri (manyetik olarak işaretlenmiş yollar, makine-makine iletişimine uygun uyarı sistemleri), belki de araçların birbirleriyle haberleşmesi gibi yöntemler kullanılması gerekiyor. Araçların birbirleriyle haberleşmesi için hepsinin aynı dili konuşması lazım, ki bu küresel ekonomide ve sıkı korunan sanayi sırları mevcutken o kadar da kolay olmayabilir.
“Yani otonom sürüşe çok yakın
değil miyiz?” diye sorabilirsiniz. Cevap hem evet hem de hayır. Otonom sürüş için beş seviye tanımlanıyor. “Birinci seviye” otonom sürüşte elektronik yardımcılar (şerit takip asistanı, trafik levhası tanımlama sistemi vb.) sürücüye destek oluyor ama sürüşe katkıda bulunmuyor. “İkinci seviyede” yardımcı sistemler (aracı şeritte ortalayabilen aktif şerit takibi, dur-kalk yardımcılı adaptif hız sabitleme sistemi vb.) sürücü gözetiminde sürüşü devralıyor ama sürekli olarak sürücünün varlığının ispatını bekliyor. “Üçüncü seviyede” kimi yollarda sürüşü tamamen araç devralıyor. “Dördüncü seviyede” direksiyon başında küçük kestirmelere izin var. “Beşinci seviyede” ise sırtımızı yola dönüp sohbet edebileceğiz ya da perdeleri çekip derin bir uykuya dalabileceğiz. Bugünkü teknolojiyle konumumuz ikinci seviye otonom sürüş. Ama kimi üreticilerin büyük bir özgüvenle otonom sürüş yapabilen otomobilleri piyasaya sunduğunu ve yepyeni markaların 100 yılı devirmiş sektör devlerini yaya bıraktığını muhtemelen biliyorsunuz.
Peki ikinci seviye yerine üçüncü ile dördüncü seviyeler arasında kalmış gibi duran bu teknolojinin sırrı ne? Aslında riski kullanıcıyla paylaşmaya hevesli olmaktan öte bir sır yok. Aynı donanımlara ve yazılımlara sahip diğer üreticilerin otonom sistemlere çok daha mesafeli durmasının sebebi çok net: Eğer bir asır daha sektörde kalmak istiyorlarsa yeni icatlara gözü kapalı atlamamaları gerektiğini en acı reçetelerle öğrendiler.
Peki, bu sistemleri kullanmak ölümcül bir hata mı? Temel olarak sorumluluk sahibi bir kullanıcıyla mevcut sistemler otonom sürüş sağlayabilir. Otoyola çıktıktan sonra adaptif hız sabitleme ve şerit takip sistemlerini kurmanız yeterli. En temel sistemler bile sizi şeritte tutup öndeki aracın hızına ayak uydurabilir. Gelişmiş bir iki sistem ise yol müsaitse sollama şeridine geçip ayarlanmış hızı koruyabilir ve sonrasında tekrar kendi şeridine dönebilir. Burada sorun, sorumluluk sahibi kullanıcının sürüşü anbean takip etmesi gerekliliği. Örneğin; rotanızda bir yol çalışması olması durumunda şeritlerin daraldığını kameraların fark etmesi, uyarlama yapmak için çok geç olabilir. “O zaman nerede kaldı benim otonom sürüşüm!” diyorsunuz değil mi? Haklısınız, ama kendinizi bir anda büyük risk altında bulmak ile bir makinenin işini yapışını izlemek arasında bulsaydınız muhtemelen ikincisini tercih ederdiniz. Sonuç olarak otonom sürüş yakın bir gelecekte hayatımızın bir parçası olacak. Kimileri bunun için daha birkaç 10 yıl beklememiz gerektiğini düşünüyor ama bu yıl içinde üçüncü seviye otonom sürüşe yetenekli seri üretim otomobillerle tanışacağız. Bundan sonrası da çorap söküğü gibi gelecektir. Normal şartlarda icatları beklememiz ve icat hızının artmasının bilinmezliğiyle baş etmemiz gerekirdi ama bugün elimizdekiler işi makineye bırakmak için yeterli.
Otonom sürüşün 2050 yılında 7 trilyon dolarlık bir sektör olacağı öngörülüyor.