MUNZUR’UN ŞEHRİ: TUNCELİ
Yaban hayvanlarına yaşam alanı sunan dağları, derin vadileri efsanelerin de yurdudur. Bereket saçan gözelerinin bir çiçek bahçesine çevirdiği eşsiz güzellikte coğrafyası ile Tunceli’yi keşfetmeye ne dersiniz?
Yaban hayvanlarına yaşam alanı sunan dağları, derin vadileri efsanelerin de yurdudur. Bereket saçan gözelerinin bir çiçek bahçesine çevirdiği eşsiz güzellikte coğrafyası ile Tunceli’yi keşfetmeye ne dersiniz?
Tunceli; “Dersim dört dağ içinde/Gülü bardağ içinde/ Dersim’i Hak saklasın/Bir gülüm bağ içinde” sözleriyle başlayan türküden de anlaşılacağı üzere, dört yanı dağlarla çevrili olmakla beraber tahmin edemeyeceğiniz kadar çok güzelliklerle dolu bir şehir. Neredeyse her kilometrekaresine üzerine yüzlerce mendil ya da kurdele bağlanmış bir dilek ağacının düştüğü; yüzyıllarca kendi içine kapalı müstesna bir yerleşim olarak kalmış Tunceli’de beni en çok etkileyen en başta insan olmak üzere ağacın, kurdun, kuşun, kısacası doğanın her unsurunun önemsendiği bir düşünce yapısını temel alan sayısız efsane ve anlatı oldu. Bu efsanelerin izini sürerek şehri layıkıyla tanımak istemez misiniz?
Munzur Baba’dan başlayalım. Yörenin en bilinen efsane kahramanı şüphesiz ki odur. Görkemli Munzur Dağları’na ve Munzur Vadisi’ne can veren masmavi çaya da ismini vermiş Munzur Baba’nın her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği Munzur Çayı gözelerinin başında yeniden ve yeniden anlatılan hikâyesini kısaca aktaralım: Yörede kutsal soydan geldiğine inanılan kişilerden (pir) birinin vefat eden kızı, rüyasında kendisine görünerek, “Baba, benim mezarımı aç. Bende bir emanet var; onu al.” der. Mezar açıldığında, içinde şehadet parmağını emen bir çocuk görülür ve dede çocuğu alır. Pir, yeniden rüya görür ve kızı çocuğun isminin “Munzur” olmasını ister. Munzur, yedi yaşına geldiğinde, Ovacık’ın bir köyünde yaşayan bir ağanın yanında çobanlık yapmaya başlar. Gel zaman git zaman ağa bir gün hacca gider ve orada canı, karısının yaptığı helvadan çeker. Bunu hisseden Munzur, hanımına “Ağamın canı helva çeker; pişiriversen de götürsem.” der. Kadın ona inanmamış
olsa da yüzüne bakıp, içinden “Garibim, canı helva çekti besbelli; yapıvereyim.” der. Helvayı pişirerek Munzur’a verir. Az sonra Munzur, ağasının yanında elinde sıcak helva ile bitiverir. Ağası bunun nasıl olduğunu sormaya fırsat bulamadan da çocuk kaybolur. Hacdan dönen ağa, köyün girişinde büyük bir kalabalık tarafından karşılanır; eli öpülmek istenir. Ağa, “Esas eli öpülecek kişi Munzur’dur.” diyerek mucizeyi oradakilere anlatır. O sırada biri sağ, biri sol omzundan sarkan iki kovada süt taşıyan Munzur, köylünün kendisine doğru koşmakta olduğunu görünce paniğe kapılarak dağa koşar ve kendisinden bir daha haber alınamaz. Munzur koştukça, taşıdığı süt yere dökülmektedir. Sütün döküldüğü 40 ayrı yerden bembeyaz köpüklerle sular fışkırır. Yaz sıcağında bile, ayağınızı içinde bir dakika olsun tutamayacağınız kadar soğuk suların çıktığı bu gözeler, her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilmekte, burada adaklar adanmakta. Yaz aylarında Munzur gözelerini âdeta bir şenlik alanına çeviren ziyaretçiler dualar ederler; türküler, halaylar eşliğinde piknik yaparlar. Orada kimse “yabancı” değildir. Hangi sofraya oturursanız oturun hiç soru sormadan en güzel yiyecekler önünüze konulur; hangi halaya girerseniz girin bir tebessüm ile kabul edilirsiniz de tutarsınız ellerinden. İnsan olmanın, bir arada olmanın yepyeni ve benzeri dünyanın çok az yerinde görülebilecek hâlini tecrübe edebileceğiniz bu kenti ömrünüzde en az bir kere ziyaret etmelisiniz bana sorarsanız.
İnsan sevgisi ve efsanelerden başka daha birçok harika var bu şehirde sizi bekleyen. Her şeyden önce, il topraklarının yüzde 70’ini kaplayan dağlar, üzerlerindeki meşe ve ardıç ormanlarıyla, yükseklerindeki krater gölleri ve aşağılarındaki
derin vadileri, yaban hayvanlarıyla muhteşem bir yaşam alanı. Özellikle de Ovacık’tan başlayıp Tunceli merkeze kadar uzanarak yaklaşık 42 bin hektarlık bir alana yayılan Munzur Vadisi Millî Parkı ve çevresi, kaybolmaya yüz tutmuş nice hayvan türünü büyük bir sevecenlikle bağrında saklıyor. Çengel boynuzlu yaban keçisi ve bezuvar adı verilen dağ keçileri ile ur-keklik gibi yöreye özgü türlerin yanında; su samuru, boz ayı, boz kurt, sansar, tilki, porsuk, yaban domuzu, sincap, dağ koyunu gibi hayvanlar ve birçok yırtıcı kuş bölgedeki bakir kırsal alanlarda yaşamlarını sürdürüyor. Bunlar arasında en ilgi çeken hayvan ise şüphesiz Anadolu vaşağı. Nesli tükenmek üzere olan bu hayvanın geçtiğimiz yıl Pülümür ve Mazgirt ilçelerinde görülmesinin doğa dostları arasında nasıl bir sevinçle karşılandığını belki hatırlarsınız.
Tunceli’nin yüksek dağlarından gelen kar sularıyla beslenen akarsuları da alabalık, kepenez ve çay balığı gibi su canlıları açısından oldukça zengin. Ayrıca Munzur suyunun biraz daha ısınmış olduğu aşağı kısımlarda yayın balığına rastlamak da mümkün. Bölgenin en önemli balığı ise Munzur gözelerinin biraz aşağısından başlayıp Tunceli merkeze kadar yaklaşık 80 kilometrelik bir alana yayılmış kırmızı benekli alabalık. “Munzur’un İncisi” ve “Dağ Alası” adları da verilen, temiz ve soğuk suları seven bu özel balık, yöre insanı tarafından kutsal kabul edilse de -ne yazık ki
bilinçsiz avlanma yüzünden, nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya. Tüm bu hayvanlarla birlikte; meşe ve ardıç başta olmak üzere, akağaç, karaağaç, çınar, asma, dişbudak, yabani fındık gibi birçok ağaç ve çalı türü de Munzur Dağları’nı mesken tutmuş kendine. Bunlar arasında,
Anadolu’da neredeyse göremez olduğumuz huş ağacı gibi özel türler de var. Söz bitkilerden açılmışken; Munzur Vadisi florasında kayıt altına alınmış 1518 bitki çeşidi bulunduğunu, bunlardan 43’ünün sadece burada görülebileceğini ve 227’sinin de Türkiye’ye özgü, yani endemik olduğunu söylemeden geçmeyelim. Tahmin edeceğiniz gibi, Munzur’a özgü bitkilerin çoğunu çiçekler ve otlar oluşturuyor: Munzur