ESKİ MUĞLA’NIN ANILAR MAHALLESİ: SABURHANE
Nice yaşanmışlık saklayan bahçeli taş evleri, zamana direnen dükkânları, zanaatkârları ve sıcak yüzleriyle
Eski Muğla’nın kalbi Saburhane Mahallesi’nde hemen her şey çocukluğumuzun masumiyetini taşıyor.
Nice yaşanmışlık saklayan bahçeli taş evleri, zamana direnen dükkânları, zanaatkârları ve sıcak yüzleriyle Eski Muğla’nın kalbi Saburhane Mahallesi’nde hemen her şey çocukluğumuzun masumiyetini taşıyor.
Muğla denildiğinde akla hemen Bodrum, Marmaris, Dalyan, Datça, Köyceğiz ve Fethiye gibi tatil cennetleri gelir. Dağ ile denizi, tarih ile yerel zenginlikleri birleştiren yörelerin doğal cazibesini taşıyan bu yerler, her yıl dünyanın dört bir yanından yüz binlerce, hatta milyonlarca yerli ve yabancı turist çeker. Ancak nedense küçük, sempatik ve kendi hâlinde değerler yaşatan
Eski Muğla, çoğu zaman göz ardı edilir. Meraklısı şöyle bir uğrayıp kentin çarşısını gezer, biraz vakti varsa tarihî çınar altında Muğla köftesi sipariş edip geçer gider. Oysa Ege’ye özgü karakteriyle Anadolu şehirlerinin nostaljik bir örneğini temsil eden Muğla’nın kalbinde bir hazine saklıdır: Saburhane Mahallesi. Ya da bir diğer ifade ile Eski Muğla. Şehrin doğusunda, Asar Dağı’nın hafif eğimli eteklerine dağılmış küp şekerleri anımsatan beyaz badanalı evleriyle bu dünya güzeli mahalle, Muğla’nın belleğinde bir zaman yolculuğuna çıkmak için biçilmiş kaftandır. Artık çocukluğumuzda kalan masumiyet yüklü günlerin izlerini sürebileceğiniz bu avuç içi büyüklüğündeki yaşam alanı, âdeta bir anılar müzesi gibidir. Bu nedenle de fazlasıyla görülmeye, keşfedilmeye değerdir.
Çokkültürlü geçmiş
Muğla ve çevresindeki en eski yaşam izleri, MÖ 3000’li yıllara dek uzanıyor. Geçmişte Karia uygarlığının önemli bir parçasını oluşturan yöre, Yunan anakarası ve Ege adaları ile Anadolu arasında sayısız göçe sahne olmuş. Antik Grek coğrafyasından Anadolu’ya kitleler hâlinde gelen göçmenler, Anadolu halklarıyla karışarak Karialıları, yani Muğla’nın yerli topluluklarını oluşturmuşlar. Zamanla gelişip sanatı, estetiği öğrenen bu savaşçı topluluk, Aydın ve Muğla illerinin büyük bölümü ile Denizli’nin batı ucunu
kapsayan Karia coğrafyasında efsanevi şehirler kurmuşlar. Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olan Halikarnas Mozolesi örneğinde mimari şaheserler inşa etmiş Mausolos gibi kudretli krallar, Bodrum Müzesi’nde sergilenen hazineleri bugün bile göz kamaştıran Karialı Prenses gibi kraliçeler ve insanlık tarihine büyük değerler kazandıran bilginler, filozoflar, heykeltıraşlar, tarihçiler yetiştirmişler. Tarihin babası olarak nitelendirilen Heredot bu isimlerden sadece biri. Tarihin cilvesi odur ki MÖ 546 yılında, parayı keşfeden Lidya Uygarlığı’nı tarihten silen Persler, Karia’nın muhteşem kentlerini ele geçirmiş. Sonraları Büyük İskender’in egemenliğine giren yöre, önce Rodos şövalyelerinin, ardından Bizans’ın sınırlarına dâhil olmuş. Ta ki bölgeye Türkler gelene kadar... 13’üncü yüzyılda Menteşeoğulları Beyliği’nin hâkimiyetine giren Muğla, o dönemin izlerini günümüzde de yaşatıyor. Tarih boyunca çok farklı halkları Karia adı altında aynı potada eriten bölge, Osmanlı döneminde de çokkültürlü kimliğini korumuş. Türk ve Rum mahalleleri asırlar boyu yan yana, iç içe barış içinde yaşamını sürdürmüş. Saburhane Mahallesi de Müslüman ve Hristiyan ahalisiyle farklı kültürlerin zenginleştirdiği yerlerden biri olmuş. Derken,
Kurtuluş Savaşı yıllarında İtalyanlar ayak basmış şehre. İtilaf güçleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle bölgede ılımlı bir politika izlemiş İtalyanlar. Yöre halkı çikolatayı, panayır eğlencelerini ve daha birçok şeyi İtalyanlardan görüp öğrenmiş. 1923 yılındaki mübadele sonrası gayrimüslim ahalisine veda etmek zorunda kalan mahalle, Yunanistan’dan gelen Türk göçmenlere kucak açmış. Saburhane’nin yeni
sakinleri, Rumlardan miras zanaatlara sahip çıkmışlar. Değirmencilik, semercilik, kireççilik, fırıncılık, terzilik, yorgancılık ve ahşap ustalığı yeni ellerde, yeniden değer kazanmış. Günümüzde bu mesleklerin bazıları kaybolmuş ya da kaybolmaya yüz tutmuşsa da yaşatılanları da yok değil. Öte yandan Saburhane’nin hâlâ eski günlerdeki küçük bir Ege kasabası havasını koruyor olması ise mucize gibi…
Has Egeli...
Bir zamanlar Saburhane’nin ortasından geçerek mahalleye hayat veren Kara Muğla Deresi’nin yerinde bugün yeller esiyor. Yaz aylarında tamamen kuruyup yok olan derenin su yatağını takip ederek Saburhane Meydanı’na ulaşıyorum. Çocukluğumuzda kalmış bir kasaba fotoğrafını çağrıştıran bu güzel meydanın en güzel süsü ise dağın yamaçlarını süsleyen Saburhane evleri tabii ki... Burada, geçmişten süzülen karşı konulmaz albenisiyle modernizme direnen Ege panoramasının tam orta yerindeyim. Fotoğrafı tamamlayan tek tük kavak ağaçlarıyla; kahvehaneleri, berberleri, eskicileri ve bakkal dükkânlarıyla şimdilerde ara sokaklara sığınmış meslek erbabının mekânlarıyla Saburhane Meydanı, hâlâ bu tarihî mahallenin can damarı. Asma ve sarmaşık gibi aklınıza gelebilecek bütün gölge veren bitkiler sayesinde bir vaha serinliği sunan kahvehanelerde vakit geçirmek sizin de kendinizi bir Saburhaneli gibi hissetmenizi sağlayacak… Asırlara meydan okuyan yaşam izleriyle dolu ahşap kapıları, hâlâ zarafetini koruyan saçak bezemeleri, kim bilir üst üste kaç kat atılmış kireç boyalı bembeyaz evleri keşfetmek için yapılabilecek en iyi şey ise sokak aralarına dalmak. Tıpkı benim yaptığım gibi... Mahallenin tek ya da iki katlı evlerine bakarken ilk dikkatinizi çekecek detay, iç mekânların, pervazların,
merdivenlerin, avluların ve bahçe duvarlarının eskiliği kadar, itinayla yapılmış boyası olacak. Evlerin ahşap bölümleri, Saburhaneli kadınların titizliğiyle siline siline özgün ve büyülü bir form kazanarak birer sanat eserine dönüşmüş sanki... Beyaz gövdeli, kırmızı kiremit çatılı evlerin en güzel süsü ise Muğla’ya özgü bacalar. Anadolu’da benzerine hiçbir yerde rastlanmayan bu bacalar, bir sanatçı titizliğiyle Saburhane evlerine yerleştirilerek Barselona’yı zenginleştiren Gaudi mimarisine mütevazı bir selam çakıyor.
Çarşı-pazar hâlleri
Saburhane’nin sürprizli sokaklarına doğru yol alırken yüzleri ısıtan neşeli ilkbahar güneşinin neler neler görüp geçirmiş ihtiyar asmalara can verdiğini hissetmek zor olmuyor. Birer etnografya müzesini andıran dükkânlar ve evler fotoğraf meraklıları için cennetten farksız. Belki sadece birkaç adım ileride
ağır akan zamanın etkisiyle hareketleri iyice yavaşlayan mahalle esnafı, sandalyesine oturmuş, müşterisini bekliyor. Mahalle esnafı nicedir hayatın hızlı yanını tozlu raflara kaldırmış zaten. Asıl amacı müşterisini memnun etmekten geçen esnaf ahlakını sürdürmeye sonuna kadar kararlı görünüyorlar. Sinemasal görüntülerle dolu yarım saatlik doyurucu bir yürüyüşten sonra, oksijen yüklü hava ve etrafınızı saran güzellikler sizi acıktırırsa yokuş aşağı yollanıp, bir solukta Tarihî Muğla Çarşısı’yla buluşabilirsiniz. Çarşıda terziler, giyim mağazaları, helvacılar, gazozcular, dondurmacılar ve köfteciler arasında gezinirken, esnaf lokantalarına mutlaka rastlayacaksınız. Genellikle pazar günleri kapalı olan lokantalar, en zengin yemek çeşitlerini perşembe günleri sunuyor. Çünkü o gün Muğla’da pazar kuruluyor. Yaklaşık 30 yıldır kurulan bu açık hava pazarı, sebze, meyve ve otların çeşitliliğinin yanı sıra, renkli görüntüleriyle de yörenin ilgi odağı. Şehrin tam göbeğinde, civar köylerden gelenler ürünlerini satıyor. Marmaris, Bodrum ve Akyaka başta olmak üzere civardaki yerleşimlerden gelen turistler bu pazarı kaçırmıyor. Burada mevsiminde Muğla’ya özgü Beylerce üzümü, yayla kavunu ve mor domates de var. Taze Ege otları, dağ mantarları, bermagot, badem, biber, yeşil zeytin, zeytinyağı, keçi sütü ve testi peyniri ilgi gören ürünlerden bazıları.
Bir renkler, sesler ve tatlar ambarını andıran çarşıpazar görüntüleri bir yana, eminim sokaklarda oynayan çocuklarıyla, elindeki ağır filesiyle alışverişten dönen, yürümekle durmak arası bir hızla evine ulaşmaya çalışan, güleç yüzlü yaşlı amca ve teyzeleriyle siz de seveceksiniz buraları… Son kertede Saburhane’de olmak ve onu anlamaya çalışmak, hızla akan bir nehre karşı durmaktır biraz da. Yeni, gözde ve tüketilebilir olana sırt çevirmektir bir anlamda... Geçmişi özlemek, ona kulak vermektir. İşte bu yüzden Saburhane Mahallesi tertemiz çarpan bir yürek, keşif dünyanızda açılacak beyaz bir saydadır. Geçmişini bugüne taşıyan, geleneğin onurunu sürdürme kavgası veren, bu yüzden de ilgiyi fazlasıyla hak eden sıcak insanlarıyla... Saburhane’ye kulak verin, onu seveceksiniz…