SANAT GÜNEŞIMIZ ZEKI MÜREN
Hayatı boyunca çeşit çeşit uvanlar oldu “Zeki Müren” adının önünde. Gazete ve dergi röportajlarının başlıklarında olsun gazino ve plak ilanlarında olsun kendisini yücelten, eşsizliğini pekiştiren unvanlardı bunlar. “Büyük yıldız, halkın öz çocuğu, erişilmez büyük sanatçı, gerçek sanatçı, sanat zirvesinin erişilmez yıldızı…” Ve nihayet “Sanat Güneşimiz”. Bu son unvan ayrıca kalıcı oldu. Yıllarca bu unvanla anıldı Zeki Müren.
Bursa’nın Tophane semtinde dünyaya gelen, musikiye küçük yaşlarda gönül veren, gramofondan dinleyip öğrendiği şarkıları evlerinin bahçesinde kendi kendine söylemeye çalışan çocuk Zeki Müren’den “Sanat Güneşi” Zeki Müren’e uzanan bu yol hayli uzundu.
Müren, şanslı doğanlardandı. Bursa’da hâli vakti yerinde bir ailede gözlerini açtı dünyaya. Kereste ticareti yapan babasının ailesi Mora göçmeni olduğu için, yöresinin ezgilerini zaman zaman mırıldanan babaannesinden duydu ilk müzikal sesleri. Evleri civarındaki Kuleli Bahçesi’ne gelen sazlı kumpanyalarda dinlediği şarkı ve türküleri evde tekrar ederek amatör müzik çalışmalarına başladı. Hatta plak şeklinde kestiği kartonların üstüne “Okuyan Zeki Müren” yazarak yıllar sonra erişeceği şöhretli günlerin bir anlamda provasını yaptı.
Bursa’da İzzettin Gerçeker’den ilk ciddi müzik derslerini aldı. Tophane Ortaokulu’nda düzenlenen bir müsamerede “Çobanın Türküsü” adlı oyunda başrole çıkarak sahnede nasıl durulacağını da öğrendi. Ortaokulu bitirince aile dostları Hayri Terzioğlu’nun tavsiyesiyle İstanbul’da, Boğaziçi Lisesi’nde yatılı olarak eğitimine devam etti. Okul saatleri dışında Agopos Alyanak ve Kirkor Efendi’den nota ve usul dersleri alarak müzik çalışmalarını aralıksız sürdürdü. İstanbul’da geniş bir çevreye sahip bu nüfuslu tüccar, onu arkadaşı Kemal Mollaoğlu’nun eşi olan, dönemin en ünlü seslerinden Hamiyet Yüceses ile tanıştırdı önce. Yüceses de çok sevdi Zeki Müren’i ve hem kendi evinde hem de çalıştığı gazinolarda sıkça ağırladı. Bu sayede diğer ses ve saz sanatçılarını da tanıyarak ileride kendisine çok katkı sağlayacak bağlar kurdu Müren. Müzeyyen Senar’la da o günlerde tanıştı. O da hem sesini hem efendi kişiliğini çok sevdi ve kendisine her konuda yardımcı oldu. Bestekâr ve udi Şerif İçli’yi Yüceses sayesinde tanıdı. Şerif İçli o zamanlar haftanın belli günlerinde Hamiyet Yüceses’in evine gelirdi; radyo ve sahne konserlerinde
okunacak şarkıları birlikte geçerlerdi. Şerif İçli’nin öğretme tekniğini görünce Müren de onun öğrencisi oldu. Okuldan arta kalan zamanlarda bestekârın evinde meşklere başladı. Şerif İçli’nin evinde karşılaştığı Şükrü Tunar da ilk plağını yapma fırsatını verdi ve Müren “Bir Muhabbet Kuşu”nu Sahibinin Sesi firmasına böylece okudu. Firmanın müzik prodüktörü Mihran Gürciyan, ondaki cevheri görünce bir değil, tam dört plak okuttu ve sözleşmeli olarak firmasına bağladı. Hocasının tesirinde kalarak beste yapmaya başlayan Müren’in “Zehretme Hayatı Bana Cananım” ve “Bu Aşkın Istırabı Bilmem Ne Zaman Biter” adlı şarkıları önce Bursa’da, sonra İstanbul’da dinlenir oldu. Tanınmış solistlerden Suzan Güven radyo programlarında bu şarkılara yer verdi. Program anons edilirken “Bursalı Zeki Müren’in şarkısı” denildi. İlk bestelerini radyoda okuyan Suzan Güven sayesinde 1950 sonbaharında radyo imtihanına girdi ve kazandı. O imtihanda tanıştığı Refik
Fersan, onun ilk radyo konserini vermesini sağladı. 1 Ocak 1951 gününün akşamında Perihan Altındağ Sözeri rahatsızlandığı için konserine gelemedi ve
Refik Fersan imtihanda başarı gösteren Müren’e telefon ederek gelip Sözeri’nin yerine okumasını rica etti. Genç bir sanatçı adayı için bu büyük bir fırsattı; Zeki Müren de çok iyi değerlendirdi ve o gece bütün Türkiye’ye sesini dinletti. O konser Zeki Müren’in “Sanat Güneşi” olma yolunda katettiği en önemli aşamalardan biridir. Konserin ardından basında hakkında çıkan yazılar bir anda müzik camiasında parlamasını sağladı.
Müren’in başarısını gören Sahibinin Sesi firması daha önce doldurduğu “Bir Muhabbet Kuşu” plağını piyasaya sürdü.
Büyük bir satış başarısı gösteren bu plak sayesinde adı her yerde duyuldu.
Zeki Müren hem adı gibi zeki hem de çalışkan bir genç olduğundan hiçbir işini tesadüfe bırakmadı. Aileden gelen efendi ve terbiyeli hâliyle sanat camiasında herkesin sevgisini kazandı. Basın da çok büyük ilgi gösterdi. O güne kadar kadın ses sanatçılarının tekelinde olan müzik camiasında genç bir erkek ses sanatçısı olarak ilerlemesini ilginç bulan gazete ve dergi yazarları kendisiyle sık sık röportajlar yapmaya başladı. Radyo ve plak çalışmaları devam ederken, 1951 sonbaharında Güzel Sanatlar Akademisi’nin “Desen” bölümüne girdi. Profesör Sabih Gözen’in başarılı bir öğrencisi olarak eğitimine devam ederken, yine Hayri
Terzioğlu’nun yakın arkadaşı “Tütün Kralı” İhsan Doruk ile tanıştı. Doruk’un eşi ünlü yıldız Cahide Sonku, Müren’in güzel sanatlara olan üstün yeteneğini fark etti ve kendisiyle bir film yapmaya karar verdi.
1953 yılında çevrilen “Beklenen Şarkı” filminde başrol oynayarak Yeşilçam’a adım attı Zeki Müren. Gişe rekoru kıran film, Zeki Müren isminin tüm Türkiye’de duyulmasını sağladı. Filmde diğer şarkılarla birlikte kendi bestelerini de okuması sanat dünyasının ve seyircinin çok ilgisini çekti. Konser teklifleri yağmaya başladı. Okulunu bitirmeden profesyonel olarak sahneye çıkmayacağını söyleyen Müren, 1953 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu yararına Ankara ve İzmir’de konser verdi ilk olarak. Sahnede, halkın huzurunda verilen bu ilk konserler onun ileride çıkacağı gazino sahnelerinde kazanacağı başarıların habercisiydi âdeta. İkinci filmini 1954 yılında Erman Film’e yaptı. Hürrem Erman ile birlikte imza atttığı “Son Beste”, onu sinemada en çok kazanan yıldız hâline getirdi. Sahneye hazırlanma zamanı gelmişti artık. 1955 yılında akademiden mezun olduktan sonra, o güne kadar hiçbir soliste ödenmeyen 1.200 lira yevmiye ile Küçük Çiftlik Parkı ile anlaştı. Gazino öncesi Şükrü Tunar’ın organize ettiği bir turne kapsamında 29 farklı şehirde halkın karşısına çıkarak sahneye iyice ısındı.
24 Mayıs 1955 gecesi Küçük Çiftlik Parkı’nda sahne alarak gazino dünyasına adım attı. Aynı kadroda altı yedi aydır sahneye çıkmayan Perihan Altındağ Sözeri de bulunuyordu. Zengin bir program hazırlamıştı gazino sahibi Mahmut Anlar.
İlk 20 gün gazino iyi iş yaptı ama 20 gün sonra müşteri sayısı azalmaya başladı. Mahmut Anlar programda takviye
etmeye karar verdi ve Hamiyet Yüceses’ten programa dâhil olmasını rica etti. Yüceses, Mahmut Anlar’ın bu teklifini gazinoyu kurtarmak ve
Zeki Müren’e destek olmak düşüncesi ile kabul etti. Bu olay Müren’i biraz kırsa da üç büyük solistin iş birliği ile Küçük Çiftlik Parkı sezonun en iyi iş yapan gazinosu oldu.
Sezon sonunda Zeki Müren Galatasaray’da bir parfümeri mağazası açarak ticarete de atıldı. “Zeki Müren” mağazası, sanatçının hayranları ile doldu taştı. Aynı günlerde kendi adına “Müren Records” adında bir plak firması kurdu. Bu firmaya doldurduğu “Manolya” ile ilk “Altın Plak” ödülünü kazandı. Hem sanat hem de ticaret hayatında başarılı olan Zeki Müren 25 yıl boyunca sahnede, beyaz perdede, plaklarda, radyoda “Sanat Güneşi” olarak parladıkça parladı.
Ayrıca, öğrenciliğinden beri çizdiği desenlerini Olgunlaşma Enstitüsü’nün galerisinde sergiledi 1965 yılında. Aynı yıl Arena Tiyatrosu’nda “Çay ve Sempati” piyesinde başrolü paylaştığı Altan Karındaş ile tiyatroda da başarılı olduğunu gösterdi.
Çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazıları da yazdı Zeki Müren. 1969 yılında Antalya’da Aspendos’ta verdiği konser, sanat hayatının en önemli hadiselerinden biri oldu. Başarıdan başarıya koştuğu 25 yılın sonunda, 1980 yılında yorgun kalbi rahatsızlandı.
Bir süre hastanede tedavi gördükten sonra, doktor tavsiyesiyle inzivaya çekildi. Kendini iyi hissettiği dönemlerde, eskisi kadar sık