75’İNCİ YILINDA OLGUNLAŞMA ENSTİTÜLERİ
Kuruluşu 1940’lara uzanan ve kız çocuklarının eğitiminin yanı sıra Türk kültürünün dünyaya tanıtımında da büyük bir rol oynayan olgunlaşma enstitüleri, zamanın ruhuna uygun bir kimlikle geleceğe hazırlanıyor. Enstitülerin 75 yıllık tarihinin izleri, İstanbul’da Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen sergi ve dönüşüm toplantısı ile kamuoyuna sunuldu.
Millî Eğitim Bakanlığı, “Olgunlaşma Enstitüleri Kurumsal Dönüşüm Toplantısı ve Hafıza Sergisi” başlığıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde Türkiye’nin eğitim ve moda tarihine ışık tutan bir sergi düzenledi. Geçmişi 1940’lı yıllara uzanan enstitülerin dönüşüm projesini himaye eden Sayın Emine Erdoğan ve T.C. Millî Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’un da katıldığı serginin hafıza bölümünde enstitülerin 75 yıllık geçmişini yansıtan farklı dönemlerden fotoğraflar, öğrenciler tarafından tasarlanan eserler, enstitülerin eğitim programları ve atölye malzemeleri yer aldı. Kasnak, Sır, Hakan, Bir ve Kesret başlıkları altındaki bölümlerde Türk işi, Maraş işi, tel sarma, varak, tezhip, kordon oyası gibi birçok teknik uygulanarak hazırlanan geleneksel Türk sanatlarının yeni bir yorumu ziyaretçilerle buluştu.
Enstitülerin Tarihine Kısa Bir Yolculuk
Bugün sayıları Türkiye genelinde 24’ü bulan olgunlaşma enstitülerinin hikâyesi Türk eğitim tarihinin de bir panoraması. Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan teknik eğitim konusu, Cumhuriyet döneminde de temel gündem maddelerinden biri oldu. Kadınların mesleki ve teknik eğitiminin geliştirilmesi adına Bakanlık, belli periyotlarla mesleki ve teknik eğitimde somut düzenlemeler yaparken “Kız Enstitüleri” adlı eğitim kurumlarının temelini attı. 1929 Ekonomik Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında, bu okulların müfredatları nitelikli iş gücüne duyulan ihtiyaçlara göre yeniden düzenlendi.
1945, İlk Olgunlaşma Enstitüsü
Türkiye’de kız enstitülerinin yaygınlaşmasında büyük emeği olan Refia Övüç, yabancıların elinde bulunan Türk moda
sektörüne farklı bir soluk getirmek ister ve uygulamalı bir enstitüye ihtiyaç olduğunu dile getirir. O yıllarda Beyoğlu, Nişantaşı gibi İstanbul’un moda merkezlerinde Türklere ait atölyeler çok az sayıdadır. Övüç, kız çocuklarının enstitülerde aldığı eğitimin sektöre uyarlanması gereğini vurgular. Okulların müfredatının bu anlamda yeniden değerlendirilmesi; uygulamalı eğitim yapılan bir atölyenin açılması, burada müşterilerin karşılanıp uğurlanmasından siparişlerin modele uyarlanmasına dek atölye ortamında öğrenilebilecek işlerin de müfredata dâhil edilmesi konusunda bir rapor hazırlayıp Teknik Öğretim Müsteşarı Rüştü Uzel’e sunar. Kısa bir süre zarfında İstanbul’da ilk olgunlaşma enstitüsünün açılması kararı alınır ve Refia Övüç kurucu müdür olarak atanır.
Modanın merkezi Beyoğlu İstiklâl Caddesi’nde açılan bu ilk olgunlaşma enstitüsü 14 Ekim 1945’te 161 öğrenciyle eğitim hayatına başlar. Enstitü, üretilen Türk işleri, peşkirler, bindallılar gibi zengin Türk kültürel mirasını modanın merkezi Beyoğlu’nda sergilerken tüm bu birikimi, günlük işlerde kullanılacak ürünlere dönüştürecek bir eğitim programı izler. Öğrencilerle birlikte yapılan üretimle okul kısa zamanda döner sermayesine kâr sağlayan bir kuruma dönüşür. İstanbul Olgunlaşma Enstitüsü’nün bu başarısı farklı illerde de olgunlaşma enstitüleri kurulmasının önünü açar. Böylelikle 1958’den itibaren Ankara, Eskişehir, Samsun, İzmir, Adana, Antalya, Kayseri, Trabzon, Diyarbakır ve Bursa
gibi merkezî illerde enstitüler kurulur.
Enstitülerin ilk yönetmeliğinde geçen “kız enstitüsünü bitiren çocukların iş ve meslek hayatına daha donanımlı hazırlanması” vurgusu, 1996 yılında yerini “geleneksel Türk giyim ve el sanatları alanında araştırma, geliştirme, değerlendirme, arşivleme ve üretim çalışmaları yapan, el sanatlarının yaşatılmasını sağlayan kurum” misyonuna bırakır.
Bugün Türkiye genelinde sayıları 24’e ulaşan enstitüler, Türk giyim ve el sanatları alanındaki geçmişten getirdiği zengin mirasını, günün ihtiyaçlarını da dikkate alarak yeni bir misyonla yorumlamaya ve dünyaya tanıtmaya hazırlanıyor.
Enstitüler, Zamanın Ruhuyla Buluşuyor
Enstitülerin bu yeni misyonunu ifade etmek üzere düzenlenen “Olgunlaşma Enstitüleri Kurumsal Dönüşüm Toplantısı ve
Hafıza Sergisi”nin açılışında bir konuşma yapan T.C.
Millî Eğitim Bakanı Sayın
Ziya Selçuk, olgunlaşma enstitülerinin hak ettiği noktaya gelebilmesi ve zamanın ruhunu yakalayan eserler ortaya koyması için “derinleşme, ortak tasarım dili, gelenekçi yenilikçilik, markalaşma” gibi adımlar içeren 10 maddelik bir manifesto hazırladıklarını ifade etti. Türk iğnesinin mucizesini tüm dünyaya tanıtmak amacıyla çıktıkları bu yolda meseleyi sahiplenerek
himayesine alan; bu proje vasıtasıyla Türkiye’nin geçmişiyle, şimdisiyle, geleceğiyle bütünleşmesi için çok değerli bir köprü kurulmasına fırsat veren Sayın Emine Erdoğan’a teşekkürlerini sunarak konuşmasını tamamladı.
“Sadelik, En Yüksek Gelişmişlik Düzeyidir”
Enstitülerin yeni döneminde geleneğin modern tasarımın sadeliği ile yeniden ifade edilmesi gereğine dikkat çeken Sayın Emine Erdoğan, küreselleşmenin ayak seslerinin duyulmaya başlandığı 1950’lerde enstitülerin kültürel birer kalkan vazifesi ifa ettiğine dikkat çekti: “Şimdi kuvvetli bir silkinmeyle ve yeni bir vizyonla kültürümüze sahip çıkma hareketini kaldığı yerden devam ettireceğiz. Olgunlaşma enstitülerimiz, Anadolu’ya has kumaş ve desen çeşitlerinin izinin sürüldüğü, kültürün muhafaza edildiği birer üs hâline gelecek. İnanıyorum ki, yenilikçi bir anlayışla ele alacağımız geleneğimiz, sadece bize değil, tüm dünyaya tasarım alanında yeni tecrübeler katacak.” Dünyayı, ‘Türk Malıdır’ etiketli tasarımlarımızla tanıştırmak adına enstitülerin önemli bir misyon üstlendiğine vurgu yapan Sayın Erdoğan, “Gelişigüzel süs eşyalarından ziyade yüksek sanatsal değeri olan eserler yapalım. İçine ruh üflenmiş, evladiyelik diye
tabir ettiğimiz ürünler ortaya koyalım. Ama bunu en rafine şekliyle yapalım. Sadelik, en yüksek gelişmişlik düzeyidir. Yaşam kültürümüzden el sanatlarımıza birçok alanda niş pazarlar oluşturabiliriz. Dünyada farklı ve otantik olana büyük bir açlık ve ihtiyaç var. İnsanlar birbirinin aynı ürünlerden ziyade, bir hikâyeyi taşıyan kişisel ürünlere yönelmiş durumdalar. Bu ihtiyaç, biz hazine sandığımızdaki birikimlerimizi gösterdikçe, daha çok fark edilir olacak. Büyük markalara baktığımızda onların da yerel değerleri, modern tasarımlarla buluşturmaya başladıklarını görüyoruz. Bizim de tüm dikkatimizi bu alana odaklamamız lazım. Bundan sonra olgunlaşmalardaki hedefimiz, sanat ve zanaat dallarında derinleşme ve ustalaşmayı sağlamaktır.
Yani bir zanaatı az çok bilen insanlar değil, ülkemizin sanat ve zanaat bakiyesini taşıyacak hafıza bankaları kurmaktır. Sektördeki insan kaynağı ihtiyacı için de nitelikli, deneyimli ve her daim yeni bir bakış açısı sunabilecek gençler yetiştireceğiz. Olgunlaşma enstitüleri, millî değerleri gün ışığına çıkarma misyonuyla coğrafi işaretlerin bir taşıyıcısı hâline gelecek inşallah.” sözleriyle enstitülerin yeni dönemdeki misyonunu dile getirdi.
Enstitülerin hamisi Sayın Emine Erdoğan, olgunlaşmaları millî bir markaya dönüştürecek
bir teklifte bulunmak istediğini belirterek sözlerini tamamladı: “Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, 2023’te, olgunlaşmanın yeni ruhunu ve tasarımlarını, Tarsus Gemisi’ne yükleyerek Akdeniz limanlarında sergiler düzenleyelim. İnanıyorum ki, geçen 70 yılda sanat ve zanaat alanında dünyaya söyleyecek çok söz biriktirdik. Bilhassa her şeyin birbirine benzediği bu kültürel kuraklıkta, Tarsus Gemisi’ne yüklenecek olan enerjinin, dünyanın sanat nabzını hızlandıracağını düşünüyorum. Yeni tasarımlarla, ‘Türk İğnesinin Mucizesi’ni yeniden ispat edeceğimize inanıyorum.”