BİR KIŞ MASALI: KARS
Kars, karlar altındayken tüm güzelliklerini ortaya koyan, doğunun ucunda alımlı bir kent.
Kars, karlar altındayken tüm güzelliklerini ortaya koyan, doğunun ucunda alımlı bir kent.
Kars’a, kar tüm şehri beyaza bürüdüğü bir akşam vakti varıyorum. Şehir sanki tepeden tırnağa bembeyaz bir şal altında olsa da bütün güzelliklerini inceden inceye ortaya seriyor. Loş ışıklı zarif sokak lambaları altında beliren tarihî evlere, uzaktan gözüme ilişen heybetli kalesine ve seyrelmiş kavak ağaçları üzerinde rol çalan dolunaya bakınca, ilk andan itibaren Kars’ı seviyorum.
Gün doğmadan, Kars’ın doğusunda, TürkiyeErmenistan sınırındaki
Aras Nehri’nin Arpaçay kolu kıyısında yer alan
Ani Harabeleri’nin yolunu tutuyorum. Bu antik kenti ay ve güneşin gökyüzünde aynı anda bulunduğu; mihr u mah anlarından birinde görmek çok etkileyici. Geniş bir tüf tabakası üzerine kurulmuş binlerce yıllık şehir, zamanında İpek Yolu üzerinden Anadolu’ya geçen kervanların en önemli konaklama merkezlerinden biriymiş. Şimdilerde ise doğunun ucuna sanki öylece kondurulmuş, karla kaplı bir düş ülkesi gibi. Nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmenin zor olduğu antik kentin Aziz Prkitch, Tigran Honents, sekizgen kubbeli Abughamrents kiliseleri, Fethiye Camii ve minaresinin bir kısmı günümüze ulaşabilmiş Ebu’l Menûçihr Camii’ni gezerken başka bir zamana gidiyorum sanki. Tenimi ısıran soğuk bile, yavaş yavaş aydınlanan İpek Yolu Köprüsü ve etrafımda gördüğüm diğer manzaraları gölgede bırakamıyor.
Şehir merkezine döndüğümde iyice acıkmış olduğumdan, yöreye özgü yemeklerden tatmak üzere yerel restoranlara uğruyorum. Kars böreği, patates ve mercimekle yapılan evelik çorbası ve “hangel” denen mantıdan tadarken, bir yandan da akşam ilk kez deneyeceğim etli nohut yemeği “piti” için heyecanlanıyorum. Kars lezzetleri bunlarla da sınırlı kalmıyor. Kar ayazında