Ahmet Vefik Alp
1 Mimari gününü yansıtıyorsa değerlidir. Osmanlı mimarlarının 500 yıl evvel o günkü mühendisliği, teknolojiyi, işçiliği, malzemeyi ve anlayışı kullanarak ortaya koydukları muhteşem camileri bugün tekrar etmek ciddi bir yanlışlıktır. O günlerde betonarme, çelik gibi imkanlar yokken Ayasofya’nın tasarımıyla etkilenen merkezi ana mekanlı caminin çatısı ancak taşları üst üste kilitleyerek kubbe geometrisiyle kapanabiliyordu. Ses yükselticiler olmadığı için müezzinin minareye çıkıp ezan okuması işlevsel bir gereklilikti. Bugünkü şartlar farklı. Betonarmenin, çelik uzay kafeslerin hatta ahşap yapıştırma kirişlerin getirdiği imkanlar ile büyük alanları mesnetsiz örtmek, amplifikatör ile sesi uzaklara nakletmek mümkün. Ancak bu teknolojik imkanlara sığınıp hafızalara işlenmiş cami görüntüsünden tamamen koparak bambaşka formlara yönelmek de doğru değil. Kanımca bir şekilde modernize ederek kubbe ve minare imajlarının korunmasında yarar var. Ne yazık ki ülkemizde, özellikle İstanbul’da Osmanlı camisinin sahte kopyaları Ataşehir, Çamlıca, Taksim’de yükseliyor. Hıristiyan tapınağı kiliseye veya Musevi tapınağı sinagoga baktığımızda eski katedral biçimi ağır yapıların terk edilerek yerine günümüz şartlarına uygun örnekler geldiğini göreceğiz. Le Corbusier, Fransa’da tasarladığı Ronchamp Şapeli (1954) ile dini mimariye yeni bir vizyon getirdi. Çağdaş caminin en güzel örneğini rahmetli mimar Vedat Dalokay
İslamabad Faysal Camisi’nde vermiştir. Ne ilginçtir ki Vedat hocanın
Kocatepe için çizdiği caminin temelleri minareleri füzeye benziyor safsatasıyla dinamitlenmişken yerine eski usul bir cami konduran rahmetli mimarımız Hüsrev Tayla yıllar sonra Karacaahmet mezarlığında Şakirin Camisi’ni Dalokay’ın Kocatepe tasarımının küçük bir replikası olarak şekillendirmiştir.