Hasan Çalışlar
1 Çağdaş cami mimarlığını, çağdaş mimarlıktan ayırarak konuşmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Çağdaş mimarlığa ne kadar talep varsa çağdaş cami mimarlığına da o kadar talep oluyor. Bu soruda bahsedilen turizm, ofis ya da kamu yapılarından en büyük farkı ise cami kullanıcılarının ülkemizde daha geleneksel hayat tarzı olan bir kitle olmasından kaynaklanıyor. Aslında bu çok sekülerleşmiş bazı Hıristiyan mezhepleri dışında diğer dinler için de geçerli. Mimariyi, işverenden ziyade kullanıcıdan gelen talep değiştirebilir. Türkiye’de çağdaşlaşma ile din arasındaki paralellik sosyolojik anlamda aynı eğride ilerlememiş olmalı ki böyle bir talep oluşmamış.
Daha net anlatmak gerekirse, Türkiye’de “çağdaş” yaşadığını düşündüğümüz insanlar daha dindar ve cami kullanıcısı profilinde hakim durumda olsalardı farklı bir cami beklentisi ortaya çıkacaktı. Son 10-15 yılda yaşanan değişimler, inanç sahibi insanların çağdaşlaşıp modernleşmesi, daha kentli ve eğitimli bir profile sahip olmaları ile birtakım denemelerin ortaya çıkmasına yardımcı olabilir. Belki bu anlayış artarsa ileride çok daha farklı, çağdaş ve özgün örneklerden bahsedebiliriz. 2
Ülkemizde çok fazla cami inşa edilse de bunların mimari literatürde yer bulamamaları biraz evvelki sorudaki çağdaşlık meselesi ile bağlantılı. Çağdaş olmayan, eski geleneğin taklidi olan bir binanın, konut ya da fabrika da olsa literatürde yer bulamaması çok normal. Tip projelerin çoğunluğunun mimarsız üretilmiş olmaları ise şaşırtıcı değil. Zira Türkiye’de en azından 15-20 yıl öncesine kadar cami yaptırma dernekleri bunun altından ciddi bir rant elde ediyordu.
Genellikle imar durumu sebebiyle açığa çıkan bodrum katları kullanılabilir olan eğimli araziler belediye tarafından ibadethane olarak ayrılıyor, bu tür derneklerce ele alınıyor; onlar da camiyi samimi kullanıcılardan topladıkları bağışlarla inşa ediyor; finansmanını cemaate yükleyerek gelir getirme gerekçesi ile altına kat kat dükkanlar yaparak bu alanları kendilerine uygun fiyatla kiralıyorlar ya da üçüncü kişilere devrederek kira geliri kazanıyorlardı.
Bu bir anlamda mülkiyet olarak değil ama kira olarak gayrimenkul gaspı aslında. Düzen bu şekilde kurulmuşken, gerçek anlamda iyi bir mimari talebi olduğunu düşünmek beyhude bir çaba. Mimari anlamda camilerin asıl işlevi olan maneviyatı kuvvetlendirirken İslami gerekleri yerine getiren bir mimari anlayış değil rant hedeflendi. Hepimiz biliyoruz ki, rant derdiyle yapılan bir bina için mimari konuşmak gereksiz. 3
Bu saydığınız camilerin medyada konuşulma sebepleri birbirinden çok farklı. Bazıları siyasi, bazıları elde ediliş biçimleri nedeniyle sansasyonel; bazıları lokasyonu, bazıları ise iç mimarının medyatik olması nedeniyle ilginç. Tabii içlerinde Sancaklar ve TBMM Camisi gibi gerçekten mimarisi ile öne çıkanlar da var.
Bunların hepsinin şeması üzerinden konuşmak çok doğru olmayabilir. Tarihsel olarak kabul görmüş şemalar derken örneğin yayvan plandan mı bahsediyoruz? Tabii bir cami planimetrisinin İslam dini ibadetinin gerektirdiği birtakım şartlar açısından yayvan plana sahip olması tercih edilir. Ama bu, her cami yayvan plana sahip olacaktır gibi bir şart teşkil etmez. Arazi, binanın bulunduğu parsel, düşünülen ebat gibi bir sürü parametre mimarideki plan şemasını etkiler. Tarihsel olarak kabul görmüş bir şema derken, Mimar Sinan’ın camilerinde bile aynı şemayı tekrarladığını göremiyoruz.
Tabu olarak kabul edilen Mimar Sinan yapılarında bile mesela Kılıç Ali Paşa Camisi’nde bir bazilika planı kullanılırken Selimiye’de tamamen yayvan plana dönme çabası vardır. Neredeyse 90 derece dönmüş bir plan şeması var. O yüzden de tarihsel şema üzerinden bir tartışmaya gitmek bizi pek bir yere götürmez diye düşünüyorum. 4
Katılıyorum. Bazı Müslüman ülkelerin camilerinde mesela abdest alanlarının ya da ayakkabı çıkarma ritüelinin belki 600 yıldır aynı olduğunu görüyoruz. Bunların mekansal olarak farklı olmaları bir tarafa, teknolojik altyapıları, havalandırmaları veya suyun sıcak olup olmaması gibi çok küçük şeyler bile cami mimarisine bir konfor şartı olarak pek girmiyor. Muhakkak girdiği yerler vardır ama genel anlamda baktığınız zaman bugün Türkiye’de kaç caminin abdest alma şadırvanında musluktan hem sıcak hem soğuk su akar? Halbuki Uzakdoğu ve bazı Körfez ülkelerine baktığımız zaman bu anlamda yeni teknolojileri kullandıklarını görüyoruz. Otomatik, hijyenik abdest alma makineleri bile var. Merak edenler Youtube’da videolarını izleyebilir. Bu da bize bu konuda bir ihtiyaç, arayış ve çabanın olduğunu gösteriyor. Demek bu dinle ilgili bir sıkıntı değil bizim toplumumuzla ilgili bir sıkıntı. Din aynı din çünkü. Dolayısıyla ibadet mekanı mimarisinde de bu yeni denemelere izin verilmemesinin sebebi bence yeni denemeleri yapacak olan insanların mimarlığa bakışı ile bunu kullanacak olan insanların arasında bir samimiyet köprüsü eksikliğinin olması. Kullanıcı bunu yapacak olan insanın İslamiyet’i iyi bildiğini, hissettiğini veya anladığını düşünmüyor. İyi bir şey yapacağına inanmıyor ve peşin hükümlü olarak reddedici bir tavrı var. Diğer taraftan modern mimariyi kullanıp çok güzel bir yapı ortaya çıkaracağına inanan çağdaş mimarlar da kullanıcılar için uhrevi birtakım duyguları ortaya çıkaracak bir ibadet mekanı yaratmak yerine, farklı mimari egoları gerçekleştirme peşinde koşuyor. Bunu tenzih edecek örnekler elbette ki var. Genel olarak bu iki farklı bakış açısı samimi bir platformda biraraya gelinmesini engelliyor. Bu da yaptıranla yapacak olan arasında kaçınılmaz bir gerilim yaratıyor ve ortaya iyi bir ürün çıkmasını engelliyor.
Güncel bir örneği bu aralar bizzat yaşıyorum. Büyükada’da bizim sokağın köşesinde yenilenecek olan Nizam Camisi için benim mimar olduğumu bilmelerine rağmen cami kullanıcılarından herhangi bir destek talebi almadım. Bahçıvan, bakkal, teknelere bakan tonozcu gibi her gün ilişki kurduğum ve samimi olduğum insanlar. Olmadık dertleri için benden yardım isterler. Ancak benimle bu konuyu konuşmaktan bile kaçındıklarını farkettim. Bana saygı duydukları ve sevdikleri halde, onların alanına müdahale edecek olmamdan hoşnut değiller. Bu onların kaybı mı? Hayır, maalesef bizim kaybımız. Çünkü mahalle bizim mahalle ve yapılacak olan vasat bina beni rahatsız edecek. Vasat olanla memnun olmak bizim insanımız için her nedense son derece normal. Daha iyi tasarımın hayatlarına neler katacağından habersizler ve yeniye karşı beklentileri yalnızca malzeme ve inşaat kriterlerinde. Mekansal ve plastik olarak farklı yaklaşımlara doğal bir direnç göstermeleri, biraz da birbirlerinden korkmaları ve farklı, iyi bir örnek görmemiş olmalarından. 5
Cami, sinagog ya da kilise farketmez ibadet yapıları aslında işlevsel olarak çok da komplike yapılar değil.
Altı AVM, üstü opera binası, yan tarafı otel olan karışık kullanımlı bir binadan bahsetmiyoruz. Dolayısı ile daha zor olan, ibadet yapılarının sembolik değeri ve mekan olarak taşıdığı anlamı doğru ifade edebilmek. Burada bence binanın plastik etkisinden çok -yani minaresi, kubbesi var mı yok mu gibi tartışmalardan ziyade- cami kullanıcılarına aktarmakta en çok zorlanılan şeyin mekanda kendilerini nasıl hissettikleri ile alakalı olduğunu düşünüyorum. O mekan oraya gidenlerin inandığı güçle aralarındaki ilişkiyi kuvvetlendiriyor mu? Daha iyi hissetmelerine yardımcı oluyor mu? Bir cuma namazında cemaatle birlikte dua ederken gerçekten bu toplulukla aynı hisleri, aynı uhrevi hazzı alabiliyor mu?
Bu sadece ibadet yerleri için değil, mimarinin her dalı için geçerli. Bazı stadyumların ya da konser salonlarının mekan olarak ambiyansa etkisinin çok yüksek olduğu aşikar. İbadet binalarında da bu aranmalı.
Bu noktada görsel eğitimin de önemli olduğunu düşünüyorum. Farklı dinlerin ibadet yapılarının yıllar içinde nasıl evrildiğini ve bizim hangi noktada kaldığımızı görmek, ilerleyebilmek için önemli. Bu bizim ülkemizde sorun.
Körfez ve Uzakdoğu ülkelerinde star mimarlara ya da yarışmalarla yeni arayışlar sonucu siparişler verip harika bir cami yaptırılabiliyor; içine İslam tarihi, İslam eserleri müzeleri konuluyor. Diğer Müslüman ülkeler dini kimlikleri ile Türkiye’de olduğundan daha barışık oldukları için bu konuda katı tutumlar geliştirmiyor ve birtakım dogmalara körü körüne bağlı kalmıyorlar. 6
Cemaatin yenilik talebi olsa yeni camiler olur. Her şeyde katılımın önemi var. Kolektif zekaya çok önem veriyorum. Kullanıcının planlama aşamasına yapacağı katılım, isteklerini, arzularını doğru bir şekilde aktarabilmeleri ve tasarlayacak insanın bunları anlayıp diyaloga girmesi çok önemli.