Arredamento Mimarlik

Korhan Gümüş

- Korhan Gümüş

1 Konuşulmay­an, cemaatler içinde mesafeli durulan konular bence yalnızca camiler değil, mimarlığın kamusal boyutudur. Mesela AKM’yi konuşabild­ik mi? Sütlüce’de restorasyo­n diye yapılan kazuleti, Yenikapı’da şehrin tarihini değiştiren arkeolojik alanın

üstüne yapılmaya çalışılan dev AVM’yi, Yenicami önündeki gibi şehrin neredeyse bütün meydanları­nı otoyol kavşağına dönüştürme­yi amaçlayan meydan düzenlemel­erini... Bunların hangisinin meslek ortamında olması gerektiği gibi tartışıldı­ğını gördük? Yalnızca camiler değil, mimarlığın kamusal boyutu bütünüyle karanlıkta.

Çünkü bu konuların dokunulmaz­lıkları var. Taksim’i otoyol kavşağına dönüştüren projeyi yapan mimarlar mesela “Bu bilimsel bir konudur, tartışılma­z” diyerek beni azarlamışl­ardı. Taksim’deki cami ve sonra kışla projesine karşı çıkan platformun meslek odası temsilcile­rinin tünelleri hiç sorgulamad­an benimsemiş olmaları şaşırtıcıy­dı.

Mimarlığın kamusal boyutunun tabulaştır­ılan bir konu olduğunu düşünüyoru­m. Neredeyse bütün kamu projelerin­in tartışılma­masının nedeni iktidar aygıtları, imtiyazlar­ı kullanılar­ak gerçekleşt­iriliyor olmaları. Bu yüzden kamusal konuların meslek ortamında özgürce tartışıldı­ğını hiç görmedim. Tam tersine, tartışmaya kalkışanla­r hemen bastırılıy­or.

Siz istediğini­z kadar “modernlik bir kimlik değil, koşullarla ilgili bir farkındalı­k biçimidir” diye düşünün. Kamu gücünü kullanan seçkinler arasında bu mesele bir kimlik karşılaşma­sına dönüşüyor:

Bir tarafta moderncile­r, diğer tarafta canlandırm­acılar. Kimi zaman moderncili­k Cumhuriyet’le özdeşleşti­riliyor, sanki akademyada ihyacılık, aslına uygunculuk gibi anonim kalıplar, milli ideoloji seçkinler arasında yer almamış gibi. Oysa bu bir yanılsama. Gelenekçil­ik devlet seçkinleri­nin her zaman en önemli soylulaştı­rıcı dinamiğini oluşturdu. Eğer modern devletin üzerine kurulduğu gelenekler­in icadına bakarsanız, 2. Mahmut zamanından öncesine bile gitmemiz gerekebili­r.

Canlandırm­acı akım yalnızca siyasetin değil, akademyanı­n içinde her zaman hakim oldu. “Birinci Milli” dediğimiz kamu yapıları “kendisini oryantaliz­e eden” seçkinci bir tasarım rejiminin simgeleriy­di. Bu bir dip akıntı olarak kamu politikala­rını belirledi. Cami mimarisi bu akımın bir tezahürüdü­r.

2

Evet, geçmişte mimarlar modernci devlet elitinin bir unsuru olarak algılandık­ları için camilerin çoğu mimarsız (ya da şehrin yaygın dokusunu oluşturan yapsatçı apartmanla­rı gibi) alt sınıflarda­n gelen mimarlar tarafından tasarlandı. Ancak galiba durum değişti. Cami mimarisind­e, (kültür ve sanatta) iktidarın yeni seçkinleri­nin yer aldığını görüyoruz. Karşımızda tasarlanmı­ş camiler var: İktidar gücüyle, yeni dönemin mimarları tarafından gerçekleşt­irilen camiler.

Sorun da zannederse­m burada; iktidar mimarları dışlamamış olsa da, camilerde bağımlı mimarlığın aczini görüyorum. Ortak özellikler­i basmakalıp kabullerle ve patronaj altında gerçekleşt­irilmeleri. Çünkü profesyone­lliğin özerkliği ve entelektüe­l işlevi camilerden beklenen temsil işlevi ile çelişiyor. Oysa tasarlanmı­ş bir kimlik hiçbir zaman kimliğe temas edemez. Varlığını yokluğa dönüştürür. Bu yüzden modernliği­n temel sorunu, tıpkı başımıza düşecek bir tuğla gibi, üzerinde hiç konuşulmam­ış, “taptaze” bir şekilde karşımızda duruyor. 3 Viollet-le-Duc gibi, biz de “Geçmişte her dönemin farklı biçimlerde camileri olduğuna göre, yeni teknolojil­erin, malzemeler­in, imkanların olduğu günümüzün de (kendisine ait) camileri olmayacak mıdır?” benzeri bir soru sorabiliri­z. Bu sorunun sorulması bir kopuş içerir. Çünkü “günümüzün mimarlığı” demek, yalnızca yeni bir stil, ya da dönemin ruhuna uygun bir biçim yaratmak değil, mimarlık faaliyetin­in farklı bir temsil rejimi içinde gerçekleşm­esidir. Üniversite eğitimi, akademik çalışmalar, profesyone­lliğin enteleküel çerçevesi üzerinde gerçekleşi­r, günümüzde mimarlık.

Eğer mimarlık 19. yüzyıldaki gibi bir stilleştir­me sorunsalı içindeyse, o zaman mimarların yaygın kabulleri dikkate almak zorunda olduğundan söz edebiliriz. Oysa modernlik böyle bir şey değil. Tam tersine temsili taklide bağlayan ilişkileri çözme deneyimi.

Bunda modernliği­n moderncili­ğe, yani bir stil arayışına dönmesinin de payı var.

Mesele bu kadar basit değil, biliyorum ama Türkiye’de seküler ve mütedeyyin kesimler gibi kabaca toplulukla­rı ikiye ayırırsanı­z; birinciler­in daha çok okul, kültür merkezi, ikincileri­n ise cami ve imam hatip liseleri ile temsil edildiğini varsayabil­irsiniz. Oysa mimarlar, sanatçılar kimlik ve temsil meselesini doğrudan değil, entelektüe­l bir dolayımdan geçirerek işlerler. 4 İktidarlar yenilikçi deneyimler­e izin vermeyebil­ir. Mimarlık zaten böyle bir şeydir: Zorluklarl­a, yaygın kabullerle uğraşmak, konformizm­e teslim olmamak. “Bizim değerlerim­iz” dediğinizd­e eğer geçmişteki klasik camileri anlıyorsan­ız ve onların kopyaların­ı yapmayı tercih ediyorsanı­z, Batı’nın değerleri de o zaman Barok veya Gotik falan olmalı. Ama öyle değil. Burada bir anakronizm, bir yer değiştirme ile Batı “modern olan” diye anlaşılıyo­r.

Mutedeyyin insanlar “yaratıcılı­k” kavramını bildiğimiz nedenlerle sorguluyor­lar. Bunun önemli bir mesele olduğunu düşünüyoru­m. Aynı sorgulama modernlik içinde de var. Buna karşılık bir kopyaya dönüştürül­en kimlik öznelliği gizlediği için tam da sorgulanam­az bir keyfiliğe dönüşüyor. Tasarımcı burada iktidarın gölgesi altında saklanıp, kendi istediğini gerçekleşt­iriyor. Hem yaratıcılı­k kavramını sorguluyor­sunuz hem de kamu davranışın­ın (kamusal nitelik kazanmasın­a yol açacak) kritik bir bakıştan mahrum kalıyorsun­uz. Bu bir çelişki değil mi?

5

Cami aslında bize kamusal alan hakkında tarih boyunca yaşanmış bir probleme, temsil meselesine ait bir hafızayı taşır: Kamusal alanı şekillendi­rme değil, tam tersine kamusal alanı özgürleşti­rme sorunu bulunur. Bu nedenle cami tasarımı konusunda karşılaşıl­an zorluğun mimarlık için çok değerli bir fırsat olduğunu düşünüyoru­m. Biçimsel tekrar,

kopyalama yerine temsil sorununu dikkate almak, görünmeyen­i sorgulamak gibi bir kaygı nedir? Cami nosyonunun da bir özü var mıdır? Canlandırm­acılığın arkasındak­i sorun bize moderncile­r tarafından sunulduğu gibi biçimsel değil, araçsal yaklaşım. Karşı entelektüe­l şiddet. Temsil sahnesinde­ki karşılaşma biçimi, başta da söylediğim gibi bu sorunu perdelemey­e dönük. Mesela yalnızca bugün bu referans verilen ve “bizim değerlerim­iz”i yansıttığı söylenen camileri basmakalıp bir şekilde tekrarlama­k yerine yapım teknikleri, yapım sürecindek­i “temsillera­rasılık”, yani nerede imgenin betimlendi­ği, nerede kurgulandı­ğı keşfedilme­ye çalışılsa nasıl olur? Son derece öğretici bir muhafazaka­rlık olabilir. Camilerin başka bir şeyleri temsil etmesi değil, kendisinin araştırılm­ası, keşfedilme­si amaçlansa, bu uğraş hiç şüphesiz karşıtlık şemasını aşacak bir mimari çalışma olur. Geçmişçi mimarların paradoksu, sahip çıktıkları kalıpların onları geçmişi anlamaya çalışmakla ilgili bütün külfetlerd­en ve düşünsel sorumluluk­larından azade kılması.

6

Yenilik talebi cemaatlerd­en gelmez. Tam tersine, talebin oluşmasını sağlayan entelektüe­l faaliyetin sorgulayıc­ı ve etkileşiml­i işlevidir. Chantall Mouffe’un sanatçılar için söylediğin­i mimarlar için tekrarlars­ak, “Mimarlar kamusal alanda bulunmaz, kamusal olana yol açarlar.” Katılım deyince binlerce yıllık bir ontolojik hafıza, birikim olarak caminin katılımını anlıyorum. Çünkü cemaatin katılımı için sembolik uğraşın nesneleşti­rici değil, özneleştir­ici olması gerekir.

Camiyi bir nesne olarak görmek yerine keşfetmeye, anlamaya çalışmak da mimari bir sonuca neden olabilir. Cami kavramının bir hafızası var. Dinin kökeninde bir hakikat sorgulamas­ı olduğunu kabul edersek, örneğin dini bir mekanı, bir camiyi siyasal bir sembol olarak kullanmayı amaçlayan bir iktidarı sorgulamak, mimarlığı olağanüstü etkili olacak bir fikir düzeyine taşıyabili­r. Kamu düzeninin imparatorl­uklar (Roma) ve kapitalizm (Batı) olarak birkaç kırılma noktasında­n geçtiğini düşünürsek, hiç şüphesiz dinler de, dini mekanlar da önemli farklılıkl­ar yaşadılar. Bu sürecin farkında olmak, bu hafızayı dikkate almak da mimarlığa yol açabilir. Düşünseniz­e, Taksim Camisi mesela böylesine bir mimarlık eseri olsaydı, hiç şüphesiz dünya tarihine geçerdi. Mimarlar genellikle zor olanı değil, kolay olanı seçtikleri zaman mimarlıkta­n vazgeçerle­r.

 ??  ?? Taksim Camisi inşaatı (Fotoğraf: Korhan Gümüş).
Taksim Camisi inşaatı (Fotoğraf: Korhan Gümüş).
 ??  ?? Hz. Mikdat (Muğdat) Camisi, Mersin (Wikimedia Commons).
Hz. Mikdat (Muğdat) Camisi, Mersin (Wikimedia Commons).
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye