Zeynep Gül Söhmen Tunay
1 Din ile olan tartışılmaya kapalı yönlerinin yanısıra mimarlık disiplininde camilere karşı alınan mesafe, mimarlığın belki de en büyük “tabusu” olan “özgünlük” kaygısından kaynaklanmaktadır, denebilir. Türkçe’ye 1930’lardan sonra girmiş “özgün” sözcüğünün yabancı dillerde karşılığı olan “orijinal” kelimesi günümüzdeki “daha önce eşi benzeri görülmemiş” “yeni” bir şey olma anlamını Batı’da Rönesans itibariyle kazanmaya başlar. Bu sözcük, gelişen seri üretim ve baskı teknolojileri gibi üretim biçimlerinin etkisiyle yeniden doğmuş,
18. yüzyıl itibariyle tarihte fikir ilk kez üzerinde bulunduğu materyalin maddesel değerinden ayrı bir değer kazanmıştır.
Bu nedenle bizim anladığımız biçimiyle özgünlük modern bir kavramdır. İnsana ait fikirlerin ekonomik anlamda bir değer kazanması, tanrı dışında bireyin de yaratıcı olabileceği düşüncesini doğurur. Bu durum, insani üretimlerde o özneyle bağlantılı bir orijinallik arayışını başlatmıştır. Bu dönemden önce geleneksel üretim pratiklerinin temel bir özelliği olarak taklit etmek geçerli bir üretim biçimi olarak algılanmaktaydı. Taklidin ya da kopya etmenin olumsuz anlamını kazanmaya başlaması yine 18. yüzyıldan evvel yaşanmamıştır. Üretim biçimlerinde yaşanan bu dönüşümler sonucunda modern üretim yaklaşımı, birebir taklidin geçerli olduğu geleneksel üretim metotlarından temelde ayrılmıştır. Geleneksel üretim biçimlerinde ustasının işini sadakatle yeniden üretebilme makbul bir eylem sayılırken, modern düşünce tam aksine bireyin içinde bulunduğu koşullarda hayatını idame ettirebilmek için işlevsel stratejiler geliştirmesine yönelik bir yaratıcı özgünlük arayışıdır.
Cami mimarlığının tabuları da temelde içinde bulunduğu bu ikilemden kaynaklanır.
Biçimin işlevi izlediği modern yaklaşımlar, geleneklerle sıkı bağlar içerisinde olan din kurumunu temsil etme işlevine gelince zorlanırlar. Bu durum geleneksel düşünme ve üretme yöntemlerinin izinden giden, işlevini kendisinden önce büyük ustaların yaptıkları işi taklit etmek olarak gören ve kuralların dışına çıkmadan yeniden üretmeyi görev edinen cami mimarlıklarına yol açmıştır.
Cami mimarlığının çelişkisi, modern ve geleneksel üretim metot ve teknikleri arasında diğer tüm yapı tiplerine göre biraz daha fazla sıkışıp kalmış doğasından kaynaklanır. Hele ki, neyin özgün neyin kopya olduğu arasındaki sınırların iyice belirsizleştiği bu çağda, cami üzerine olan tartışmaların çoğunlukla bir özgün/kopya olma polemiğinden ileriye gidemeyen yinelenişleri, konunun hep aynı noktada tıkanmasına ve yavaş yavaş mimarlar tarafından mesafeli durulan bir konuya dönüşmesine yol açmıştır.
2
Mimarlık dergilerinde camilere rastlamak oldukça güçtür, varolanların da sayısı oldukça düşüktür. Cami mimarlığının Vedat Dalokay’ın, Kocatepe ve Şah Faysal Camileri, Behruz Çinici’nin TBMM Camisi, Başar Acarlı’nın Kınalıada Cami, Emre Arolat’ın Sancaklar Camisi gibi zihinlerde yer etmiş birkaç modern özgün örneğin dışında, mimarlık medyasında çoklukla olumsuzlanarak yer aldığını söyleyebiliriz.
Günümüz mimarlık yayınlarında camilerin çok sık yer bulamamasının bir diğer nedeni ise cami mimarisinin çağımızın yenilikçi mimari yaklaşımlarını sergileyen, mimarlığı açtığı yeni yollarla ileriye taşıyan bir yapı tipi olmaktan uzun zamandır çıkmış olmasından kaynaklanmaktadır, denebilir. Önceki yüzyıllarda kubbe, merkezi plan gibi yapım teknik ve yaklaşımlarıyla mimarlığa yön vermiş olan camilerde kullanılan teknolojiler günümüzde anlamını yitirmiş, betonarme camiler kubbe gibi yapısal elemanların adeta sonunu getirmiştir.
Tekniğin gelişmesiyle artık ne kubbeye ne de minareye gerek olmadığı herkesçe bilinen bir konudur. Bunların gelenekseli temsil etmekten ileri gelen mevcudiyetlerinin, betonarme ve çelik gibi modern yapım tekniklerinin devreye girmesiyle, yapısal tekniklerin sunduğu her türlü orantısal ve biçimsel kısıtlamadan bağımsız kalması, minare ve kubbelerin camilerde, karikatüristik, diagramatik ele alınışlarına yol açmıştır. Sadece sembolik anlam değeri taşıyan bu öğelerin tasarlanması işinin zaman zaman tasarımcı bilgisi ve gözünden yoksun inşaatçıların ellerine düşmesi, trajikomik örneklerin varlığına yol açmıştır.
Yine de cami mimarlığının Osmanlı klasik camilerini taklit eden örneklerinin mevcudiyetini mimarlarla ya da projelerin mimarsız inşa edilmesiyle ilişkilendirmek yeterli değildir. Günümüzde, cami mimarlığı, mimarın düşüncelerini bağımsızca gerçeğe dönüştürebileceği bir alan olmaktan hayli uzaktır. Mimarlığın mimar dışında bir o kadar etkin olan diğer aktörlerini, işverenleri, cemaati, bölgesel otoriteleri de unutmamak gerekiyor. Sevap işlerken sermayelerini artırmak isteyen işverenlerin camilerinin içinde AVM, katlı otopark vb. gibi taleplerinin dahi olabildiği bir ortamda konunun mimarlardan ziyade diğer aktörlerle olan bağını göz önünde bulundurmak gerek.
Tarihe baktığımızda, bugün bize miras kalan öykünülesi cami mimarlıklarının hayata geçirilme hikayelerinin ardında bu camileri ısmarlayan, o dönem için inşası güç olan teknikleri finanse eden ve başarılı sonuçlarını sabırla bekleyen işveren aktörlerin varlığını görürüz. Bilhassa Osmanlı’da bu kişiler genellikle, padişahlar, soylu kişiler, dini liderler ya da cemaatin önde gelenleri gibi belirli bir seviye ve görgüye sahip, ileri görüşlü kişiler olmaktaydı. Bu tür işverenlerin desteği üretimlerde de yeni yaklaşımların desteklenmesine imkan tanımış ve o dönemde mimarların önünü açmıştır. Bu aktörler sayesinde, mimarlıkta, geleceğe örnek olacak teknikler uygulanabilmiştir. Günümüzde ihtiyaç duyulan yeniliğe açık, yeni yaklaşım ve mimari uygulamaları talep eden işveren aktörlerin varlığıdır. Bu şekilde inşa edilecek küçük örnekler geleceğe dönük büyük etkiler yaratabilir ve cami mimarlığına yepyeni yaklaşımların gelişmesine imkan tanıyabilir.
3
Camiler sembolik yönleri güçlü yapılardır. Sahip oldukları bu özellik birer temsil nesnesi olarak, kendilerinin dışında başka anlam ve olgulara referanslar içermelerine yol açar. Kubbeler, minareler, mihrap, su öğeleri hep kendileri dışında başka bir şey gibi davranmak üzere, onun temsili olarak cami yapısında varolurlar. Camilerin temsiliyetle, sembollerle olan yakın ilişkisi bundandır. Bu sebeple “kitsch”, “anıt”, “nostalji” gibi “olduğundan başka şeye referans verme” anlamı taşıyan terimlere yakın dururlar.
Ancak cami mimarlığının yakın durduğu bir kavram daha varsa bu da “orijinalkopya” kavramıdır. Ancak orijinalkopya sözcüğünün burada kullanım şekli, yukarıdaki kavramların aksine bir olumsuzluk ya da azalmaya işaret etmez. Orijinal-kopya kendisinden öncekini temsil eden, onu taklit eden ama bunu yaparken ona yeni değerler ekleyerek, dönüştüren, arttıran çağımıza ait bir üretim şeklidir. Hem çağımıza ayak uydurmaya çalışan hem de yoğun temsiliyet ve dini göndermeleri barındıran cami yapısı, doğası gereği hem özgün hem de biraz kopya olmayı aynı anda gerektiren bir yapı türüdür. Çağımızın cami yapılarından beklenen, yaratıcı taklitleri barındıran, temsil ederken yeni tasarım fikirleri üreten tasarımların inşa edilmesidir.
4
Cami mimarlığında yenilikçilik ve özgünlük ne yazık ki, caminin minaresi ve kubbesinin varlığı ya da yokluğu, eğer varsa, ne biçimde deforme edildiğine ya da neyi taklit ettiğine bakmak şeklinde algılanmaktadır. Günümüzde neredeyse modern cami yapmak kubbesiz ya da minaresiz cami yapmak şeklinde anlaşılırken, kubbesiz cami yapmak ya da merkezi planın dışına çıkmak adeta yüzyıllık geleneğin dışına çıkmak anlamına geliyor. Diğer bir değişle cami mimarlığını kalıplaşmış önyargılardan ve zihinlerde yerleşmiş etiketlerden bağımsız ele alabilmek, tasarlayabilmek ya da eleştirebilmek oldukça güç bir iş olmuşken, tüm bu kalıpların dışında bir etki bırakabilmeleri mimarları aşan daha da güç bir iştir.
Diğer İslam ülkelerindeyse, ülkemizde zihinlerde yer etmiş bu tür önermelerin yayıldıklarını görmek ilginçtir. Örneğin tarihte böyle bir gelenekleri olmasa da bazı İslam ülkelerinde gelenekselci tutumun bir sembolü olarak kubbeli camilerin inşa edilmeye başladığını görmekteyiz.
Dolayısıyla günümüzde cami mimarisi ile ilgili yeni bir şeyler söylemek istiyorsak, bu simgesel öğelerin gerekliliği şaibeli mevcudiyetleri üzerine konuşmak yerine, tarihte kubbenin bir dönem işaret ettiği gibi camilerde kullanılan yapım tekniklerine, kullandıkları malzeme, detay ve çözümlerine odaklanmak ve bunlar üzerine üretebilme ve konuşabilme isteğine yeniden kavuşmak gerekiyor. Günümüz teknoloji ve tekniklerine uygun olarak tasarlanmış çağdaş bir cami mimarlığı, yeniliğe açık aktörler ve önyargılardan arınmış zihniyetlerle ancak mümkün olabiliyor.
5
Türkiye’de tasarlanan camiler arasında, işverenin imkan tanıdığı ölçüde, yapım teknolojisi, plan organizasyonu vb. mimari yönlerden farklı yaklaşımları araştıran bağımsız mimari tartışmalar da var. Ancak cami mimarlığını ideolojik bir araç olarak okumaya eğilimli
bir toplumda bu gibi örneklerin ürettiği tartışmaların cami mimarlığı konusunun bir anda simgesellik zemininin dışına çıkıp, mimari buluşlar ve bunların mimariye katkıları üzerine düşündürmek için yeterli domino etkisini yarattığı söylenemez.
Bu konuyla ilgili olarak sadece mimarlara değil, işverenlere, yönetimlere ve halka da çok iş düşüyor. Yaygın kabullerin dışına çıkabilmek, cami mimarlığında ileriye örnek olabilecek gelişmeler kaydedebilmek için ileri görüşlü yaklaşımlar ve biraz da risk almak gerekiyor.