Emre Arolat
1-2-5 Evet, büyük ölçüde öyle sayılabilir.
Ancak bu mesafeyi oluşturan unsurların tek yanlı olduğunu ve mimarlık dünyasının bu kopuklukta hiç dahlinin olmadığını söylemek pek de anlamlı olmaz. Özellikle bizim coğrafyamızdan söz ediyorsak bu tabunun kaynağını toplumsal, sosyokültürel, dini ya da düpedüz siyasal mecralarda olduğu kadar Türkiye mimarlık ortamının kendi iç dinamiklerinde de aramakta fayda var.
Modern dünyada cami mimarlığı konusunun ciddiye alınabilir bir toplumsal popülaritesi olduğu inancına katılmıyorum. Ancak doğrusu altının çizilmesini daha anlamlı bulduğum konu tam da bu değil. Bırakalım toplumun ilgilenmemesini, Türkiye mimarlık dünyasının da bu konuyla derinlikli bir ilişkisinin olduğu konusunda elimizde hiçbir gerçekçi veri yok. Adına ister kolaycılık deyin ister tembellik, ya da isterseniz biraz daha ılımlı bir düşünceyle umutsuzluk, hatta çaresizlik diye adlandırın. Ancak kırıntı düzeyindeki istisnalar bir yana, çağdaş cami mimarlığı konusunun ne akademyada ne de diğer mimarlık ortamlarında ciddiye alınabilir bir tartışma ortamı yaratmadığı aşikar. Kimi daha nitelikli, kimi ise düpedüz uydurma da olsa sözgelimi, Sinan camileri hakkında yazılmış yüzlerce makale bulursunuz kısa bir araştırma sonucunda. Peki bu anlamda hatırı sayılır kaç makale sayabilirsiniz güncel yapılarla ilintili? Üç? Beş? Hadi diyelim ki birkaç tane daha. Çok mu haksızlık ediyorum? Bilmem ki... Bir yerlerde bu bağlamda derli toplu bir zihinsel çerçeve çizilmiş de ben mi görmedim?
Evet, pek çoğu mimarsız inşa ediliyor yeni camilerin. Bir yandan da giderek artan ve yetki sınırı tanımayan bir yönetim baskısı var bu anlamda. Kimi cesaretli örneklerin ve nitelikli çabaların önünü tıkayan üstelik herhangi bir bilimsel damardan beslenmeyen, kerameti kendinden menkul, katıksız bir siyasi baskı bu. Ancak unutmamalı ki mimarlık dünyasının içinde hatırı sayılır bir kesim de büyük bir hevesle su taşıyor bu değirmene. Sadece cami mimarlığı konusunda değil hem de. Ve unutmamalı ki etrafı saran ve Osmanlı klasik şemasından türetilen binlerce irili ufaklı karikatürün önemli bir bölümü de Türkiyeli mimarların elinden çıkıyor. Şemayı biraz evirip çevirmekle, hafifçe eğip bükmekle de olmuyor bu iş. Hiçbiri tetiklemiyor bu mecrada herhangi bir paradigmatik dönüşümü.
Bizim coğrafyamızda adettendir. Biraraya gelen topluluklar her olumsuz durum için ya da her sorunlu konu ile ilgili olarak kendi aralarında bir dizi dışsal faktör silsilesi yaratır ve hem kendilerini hem de birbirlerini bütün kötülüklerin bunlardan türediğine kolayca inandırır. Konforlu ve hatta konformist bir mutabakat alanıdır bu ve aslında bu ülkede iyi bir şey yapmak olanaksızdır. Ya imar mevzuatı izin vermez ya da müşteri berbattır. Önce müşterinin eğitilmesi lazımdır esasında. Son on yılda en az elli mimardan duydum bu lafı. Bir de halkın kültürel zafiyeti mavrası vardır ki o hepten cazip gelir, serinlik verir çaresiz yüreklere. “Halk” bir türlü anlamamaktadır ya da anlayamayacaktır onları.
Oysa bir rahat bıraksalar. Kim bilir neler neler yapacaklardır...
3 Doğrusu kestirmeden gidecek ve bu sorunuza “hiçbiri” yanıtını vereceğim. Tarihsel olarak kabul görmüş şemaların kolaycılığını bir yana koymak daha kolay. Ancak şu ”zamanın ruhu” meselesi de hayli tehlikeli geliyor kulağa. Neme lazım, bir de bakmışsınız zaman geçivermiş. Ruh ise kalmış mı olduğu yerde... İyisi mi ayıralım bu iki kelimeyi birbirinden. Ya da daha da ileri gidelim, zamansız bir ruh yakalamaya gayret edelim derim. Bilmem ne anlaşılacak bundan... 4
Evet, katılırım. Ancak bu konuda Türkiye’nin çok özel bir konumda olduğuna da inanmıyorum doğrusu. Üç aşağı beş yukarı, bütün
İslam toplulukları için geçerlidir diye düşünüyorum bu kısıtlar. Kuşkusuz tüm potansiyelleri ve bu bağlamda sundukları geniş ve bakir tasarım mecralarıyla birlikte. Tam da bugünlerde BAE’de, Ajman Emirliği’nde bir cami projesi ile boğuşuyoruz. Dubai’nin burnunun dibi. Oralarda nasıl çılgın projeler yapıldığı malum. Ancak konu cami olunca durum biraz daha çetrefilli hale geliveriyor kolaylıkla. Beş yıl önce Sancaklar sürecinde karşımıza çıkan bariyerlerin çok benzerleri o coğrafyada da bir bir önümüze geliyor şimdi. Savaşmamız gerekiyor kanımızın son damlasına kadar... 6 Mimari tasarım alanında yenilik adına ilk hamlenin genellikle tasarımcı tarafından yapıldığına inanırım. Kullanıcı ya da cemaat siz ona ne verirseniz önce koşulsuz bir biçimde alır. Kimi mekanı sever, benimser ve yoğun olarak kullanır, kimisini de sevmez, içselleştirmez ve mümkün olduğunca kullanmaz. Ancak bazı istisnalar dışında, herhangi bir tasarım alanında kullanıcı doğrudan bir istek belirtmez. Olsa olsa tasarımcının gözlemleri, analizleri ve ufkudur bu bağlamda açıcı olma potansiyeli taşıyan. Ve çok da ciddiye alınası bir süreçtir bu. Kısaca tasarım diyoruz adına...