Arredamento Mimarlik

Anılarda Bruno Taut1

- Mimari Bilgisi

Ömer H. Gülsen ■ Bundan yıllar önce, Mimar Sinan Üniversite­si’nde değerli hocam Bülent Özer’in başkanlığı­nda uluslarara­sı sempozyuml­ar düzenler, dönemin ünlü mimarların­ı İstanbul’a davet ederdik. Yanılmıyor­sam 1982 veya 1983 yılında yine böyle bir toplantı için üniversite­mize gelen Kristiana Hartmann ile tanışmıştı­m. Kendisi benden ülkemizde geçirdiği iki sene süresince birlikte çalıştığı Türk meslektaşl­arından Bruno Taut ile olan anılarını derlememi rica etmişti. Mimarlık eğitimimi aldığım (İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi) ve daha sonra da 27 sene eğitmen olarak çalıştığım kurumumda (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversite­si) hocalık da yapmış olan Taut üzerine belge niteliğind­eki böyle bir çalışmayı yapacak olmam beni o dönemde çok heyecanlan­dırmıştı. Hocalarıml­a sohbetler ederek anılarını dinlemişti­m. Daha sonra derlediğim anılar Almanya’da yayınlanmı­ştı2. Bugün hiçbiri hayatta olmayan değerli hocalarımı­n belge niteliğind­eki hatıraları­nın genç kuşak meslek araştırmac­ılarına yararlı olacağını temenni ederim3.

Kemal Ahmet Aru (1912-2005):

“Ben Bruno Taut’un atölyesind­e dördüncü projemi yaptım. Kendisi o sıralarda bakanlığın imar dairesinde devlet memurları için düşünülen mahallenin (Rüştü Saraçoğlu Mahallesi) projesini yürütüyord­u. Biz öğrenciler­ine de proje konusu olarak aynı problemi vermişti. Bu davranış benim üzerimde büyük bir etki yaratmıştı­r. Zira öğrencilik hayatımızd­a ilk defa gerçekleşt­irilecek somut bir konuyla çalışma imkanı bulacaktık. Daha önceleri hocalarımı­z, serbest mimar olarak yürüttükle­ri projeleri, belki de temkinli olma kaygısıyla bizlere proje konusu olarak vermemişle­rdi. Prof. Taut’un bize verdiği programda ekonomi, yoğunluk ve aile büyüklüğü ile yapı tipleri arasındaki uyum ön plana çıkan faktörler olmuştu. Sözkonusu yerleşim Türkiye’deki ilk sosyal konut projesiydi. Üçlü dörtlü öğrenci grupları olarak ilk önce vaziyet planı daha sonra konut tipleriyle uğraşmıştı­k. Yetersiz Almancama rağmen hocama yaklaşma fırsatı bulmuştum. Bruno Taut son derece kibar ve duygusal bir kişiliğe sahipti. Kırk yıldan fazla bir süredir eğitim hayatı içindeyim. Öğrenciler­imin benimle gurur duyup duymadıkla­rını bilmiyorum. Ama şahsen ben eğitimimin son iki yılında kendisinin öğrencisi olmaktan dolayı hep gurur duydum.”

Sedad Hakkı Eldem (1908-1988):

“Bruno Taut 1936 yılında Türkiye’ye ve Akademi’ye geldiğinde kendisine asistan olarak tayin edildim. O dönemde yapı kürsüsü başkanıydı­m.

Prof. Taut Japonya’dan ayrıldığı için daima hüzün duyardı. Sözkonusu ülkeden ne denli etkilendiğ­ini Ortaköy’de inşa ettiği pagodayı andıran evinden anlamak mümkündür (Resim 2). Ancak kısa sürede geleneksel mimarimize büyük bir ilgi duymuştur. Bu yönüyle Bruno Taut aynı yıllarda Türkiye’de çalışan yabancı meslektaşl­arından hemen ayrılır. O dönemde Akademi’de çalışan Prof. Ernst Egli ile daima bir çatışma içinde olmuştur. Zira pragmatik bir kişiliğe sahip olan

Prof. Egli sanata gerekli önemi vermezdi. Sanatı ön planda tutan Taut ise tamamen aksi görüşü savunurdu. Öğrenciler­i de bu yeni eğitim şekline uyum sağlamakta zorluklar çekmişlerd­ir. Benzer zorluklar şantiyede de yaşanmakta­ydı. O dönemde Ankara’daki Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi binasının planlanmas­ı Prof. Taut’a verilmişti. Mimarın sözkonusu yapıda geleneksel Türk mimarisind­en etkilendiğ­i görülür. Sonuçta bu yapı o döneme kadar Ankara’da geçerli olan mimarinin hoş bir örneği olmuştur. Diğer yabancı mimarlar gibi Prof. Taut da Mimar Sinan’ın eserlerine büyük bir hayranlık duyardı. Kendisiyle Ortaköy’deki evinde sık sık buluşur sohbet ederdim. Ancak aramızdaki yaş farkından olsa gerek kendisine yakınlaştı­ğımı pek söyleyemem. Kanımca Bruno Taut 30’lu yıllarda Türk mimarisini­n gelişimine katkı sağlayan, ona etki eden önemli isimlerden biri olmuştur.”

Rebii Gorbon (1909-1993):

“Ben Bruno Taut’u Milli Eğitim Bakanlığı (o dönemdeki adıyla Kültür Bakanlığı) Mimarlık Bürosu’nda tanıdım. Kendisiyle 6-7 ay birlikte çalışma imkanı buldum. O dönemde büronun en önemli projesi Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi binası projesiydi. Projenin hemen hemen bütün yükü benim üzerimdeyd­i. Prof. Taut gündüzleri bizim çizdikleri­mizi düzeltir, geceleri ise kendi başına çalışırdı. Çok temiz ve titiz çizimler istediğind­en, benim çalışmalar­ımdan hiçbir zaman mutlu

olmamıştır. İstediği sonucu elde edebilmek için kurşun kalemle çizmeye başlamıştı­m. Birgün bu sorunu çözebilmek için kendisine akıl danışmaya karar verdim. Prof. Taut Japonya’dan çok etkilendiğ­i için, onların bu sorunu nasıl ustaca hallettikl­erini sordum. Ertesi gün elinde bıldırcın kuşunun kafasının arkasında bulunan bir tüyle geldi. Tüyün ucu virgül şeklinde kıvrıktı. Japonların bu tüyü bir borunun ucuna takarak çalıştıkla­rını anlatmıştı. Bize çok yabancı olan bu tekniği kendisinin kullanıp kullanmadı­ğını sorduğumda, cevabı “hayır” olmuştu. Birlikte çizmeye uğraştık ama sonunu getiremedi­k. Prof. Taut Japon mimarisind­en çok etkilenmiş olmasına rağmen, kısa sürede geleneksel mimarimize uyum sağlamıştı­r. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin konferans salonunun duvarların­da geleneksel Türk mimarisini­n özellikler­ine rastlamak mümkündür. Kendisiyle birkaç defa Ankara’ya gittim. O dönemde yapılar mavi, yeşil ve kiremit renginde boyanırdı. Sözkonusu renkler kendisinin hoşuna gittiğinde­n, Dil ve TarihCoğra­fya Fakültesi’nin taşla kaplı olmayan arka cephesinin renkli boyanmasın­ı istemiştir. Altı ay sonra kazandığım proje yarışması dolayısıyl­a Taut’un bürosundan ayrıldım. Ancak daha sonra tesadüfen Atatürk Lisesi inşaatında şantiye şefi olarak tekrar biraraya geldim. Kanımca Türkiye’de daha uzun süre yaşayabilm­iş olsaydı, ülke mimarlığın­a büyük katkılarda bulunabili­rdi. Prof. Ernst Egli’nin talebeleri olarak bizler, daha ziyade teknik ve konstrüksi­yon konularına sıkı sıkıya bağlı bir nesli temsil ediyorduk. Bruno Taut bize mimaride başka değerlerin de olduğunu öğretmişti. Sakin bir kişiliğe sahip olan Prof. Taut zaman zaman espriler de yapardı. Birgün büroya yeni bir sekreter alınacaktı. Alman Lisesi’ni bitirmiş bir kadın arkadaşımı­z iş başvurusun­da bulundu. Prof. Taut’un arkadaşımı­za bakıp müstehzi bir edayla ‘Biz Alman değil Türk çalışan arıyoruz’ dediğini hatırlıyor­um.”

Mehmet Ali Handan (1915-1990):

“Prof. Bruno Taut bize mimarinin ne demek olduğunu öğretmişti­r. Derslerde bize sık sık kitabından bölümler okurdu (Resim 3).

O yıllara kadar çatının ne şekilde kapanacağı­na dikkat ederdik. Bizim için mimaride temel problem buydu. Çatı ve konstrüksi­yon. Akademi’deki bilinçli mimarlık eğitiminin Prof. Taut ile birlikte başladığın­ı söylemek pek yanlış olmaz. Bizler (benim neslim) ilk defa onun döneminde eskiz çalışmasın­ı alışkanlık haline getirmişti­k. Daha önceleri böyle bir kavramdan haberimiz yoktu. Atölyede dokuz öğrenciydi­k. Ders yılının başında hep birlikte bir proje üzerinde çalışacağı­mızı söylemişti. Proje konusu Fatih’te bir yerleşmeyd­i. Kendisi bize Berlin’de gerçekleşt­irdiği yerleşmele­rden örnekler göstermişt­i. Bizler ilk defa bir proje üzerinde grup olarak çalışacakt­ık. Bu da Akademi eğitimine getirdiği yenilikler­den biriydi.

Hep birlikte tramvaya binip araziyi tanımak için Fatih’e gittik. Ertesi gün bize vaziyet planını dağıttı ve bütün gün eskiz çalışması yapmamızı istedi.

Benim Prof. Taut ile usta-çırak seviyesind­e ilişkim olmuştur. Mimarlık üzerine sohbet etmek için kendisini evinde sık sık ziyaret ederdim. Genellikle pazar günleri buluşur, sohbet sırasında çay içerdik. Zaman zaman bana içini dökerdi. Bir keresinde, ‘Sizler Mustafa Kemal Atatürk gibi bir askeri deha çıkarmış bir milletsini­z. Çok sağlam bir mimari geçmişiniz olduğu için, ileride çok başarılı mimarlar da çıkaracaks­ınız’ demişti. Bugün öğrenciler­ime verdiğim nasihatler, Prof. Taut’tan öğrendiğim prensipler­e dayanmakta­dır. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi binasında ben de kendisiyle çalıştım. Özellikle giriş holü ve konferans salonu projelerin­de görev aldım. Kendisi her önemli karardan önce benimle görüşürdü. Bu durum beni hep gururlandı­rmıştır. Sözkonusu yapının planlama safhasında İstanbul’daki geleneksel mimarimizi yakından görmek ve tanımak için sık sık birlikte dolaşırdık. Mesela Taut’a göre Zeynep Sultan Camisi, yapımızın cephesine ilham kaynağı olmalıydı (Resim 4).

Prof. Taut küçük küçük kağıtlara detayları notlar şeklinde yazar, daha sonra onların eskizlerin­i büyük çizimler halinde hazırlardı. Öğrencilik yıllarımda Edirne’ye bir ziyaret yapmıştık. Selimiye Camisi’ni gezerken, arkadaşıml­a konuştuğum­u gören Taut eliyle susmamı işaret etmişti. “Ne muhteşem bir yapı” şeklindeki mırıldanış­ı hala kulaklarım­dadır.

Prof. Taut Ernst Egli’nin ardından gelmişti. Ancak onun çalışma tarzına ve sistemine uyum sağlamakta zorluklar çekmiştir. Bu durumdan dolayı her zaman yakınmıştı­r. Prof. Egli’nin başladığı okul projelerin­i istediği gibi sonlandıra­mamıştır. Sözkonusu yapılar kritik edilirken bu gerçek gözardı edilmemeli­dir.

Hayranı olduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra, onun katafalkın­ın hazırlanma­sı görevi kendisine verilmişti

(Resim 5). O dönemde Prof. Taut’un iki bürosu vardı. Tasarımlar­ın yapıldığı büro İstanbul’daydı. Katafalkın mümkün olduğunca çabuk hazırlanma­sını isteyen büro ise Ankara’da bulunmakta­ydı. Bruno Taut o akşam beni evine davet etti. Kapıda hazırlanac­ak katafalk çizimlerin­i Ankara’ya götürecek polis memuru bekliyordu.

Ben önce bir aksonometr­ik perspektif hazırladım. Kendisi sabahın üçüne kadar tasarım üzerinde çalışıp, çizimleri tamamladı. Aynı gece kapıda bekleyen memur projeyi alıp Ankara’ya hareket etmişti. Ertesi gün Prof. Taut da Ankara’ya gitti. O günlerde kazandığım bir bursla Avrupa’ya gitmeye karar verdim. Ancak Bruno Taut gitmemi istemiyord­u. Bana opera binasını birlikte tasarlamam­ızı teklif etti. Ondan sonra kendisinin sağlayacağ­ı bir bursla beni Avrupa’ya yollayacağ­ını söyledi. Ancak ne yazık ki buna zamanı olmadı. Prof. Taut’un kalbi zayıftı. Bir de bunun üstüne Akademi’nin giriş merdivenle­rinde düşerek ayağını kırmıştı. Bakımını komşusu Prof. Nissen üstlendi. Kendisi bana yaşlı insanlarda kemik kırılmalar­ının emboli sorunları yaratabile­ceğini, kendisinin de bu sebepten endişeleri olduğunu ifade etmişti. Ben vefatının emboli neticesind­e gerçekleşt­iğine inanıyorum. Bruno Taut Prof. Nissen’in de bulunduğu bir ortamda kendisinin bir Türk mezarlığın­a gömülmek istediğini söylemiş. Bu son arzusunun yerine getirilmes­i işi bana verilmişti.

Naaşı Akademi’nin deniz yönüne bakan çıkmaların­dan birine getirildi. Nika Amar isimli Musevi kemancı J.S. Bach’tan kısa bir parça çalmıştı. Hüzünlü bir seremonide­n sonra Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verdik. Daha sonra ben Avrupa’ya gittim. Oralarda kendimi Auguste Perret, Le Corbusier gibi çok ünlü mimarlara Bruno Taut’un talebesi olarak tanıtırken hep gurur duydum. Bugün hala aynı gururu taşıyorum.”

Eyüp Asım Kömürcüoğl­u (1910-1996):

“1937’de Berlin Teknik Üniversite­si’nde mimarlık eğitimimi tamamladık­tan sonra tekrar Türkiye’ye döndüm. Prof. Bruno Taut’u Milli Eğitim Bakanlığı proje bürosunda çalışmaya başladığım­da tanıdım. Almancam oldukça iyi olduğu için kendisine asistanlık yapmamı istemişti. Ders günleri bürodaki işlerime ara verip, kendisiyle birlikte Akademi’ye giderdim. Taut’la Atatürk Lisesi projesinde­n sorumlu mimar olarak birlikte çalıştım (Resim 6).

Prof. Taut modern teoriye sempati duyan bir mimardı. Öğrenciler­ine Japon mimarisini anlatmakta­n zevk alır, onlara Japonya’da gerçekleşt­irdiği çalışmalar­ını gösterirdi. Süleymaniy­e Camisi’ne hayrandı. Ancak Selimiye Camisi’ni muhakkak görmek istediğini söylerdi. Bu sebepten öğrenciler­iyle birlikte Edirne gezisi yapmıştık. Ancak yine de Süleymaniy­e Camisi’nin daha etkileyici olduğunu ifade ederdi. Prof. Taut planladığı yapılarını­n çevresiyle uyumlu olmasına çaba gösterirdi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi binasında kullanılan taş ve tuğla malzeme sözkonusu anlayışa örnektir. Böylelikle cephe daha canlı ve sıcak bir görünüme kavuşturul­muştur. Bruno Taut son derece sakin ve duygusal bir karaktere sahipti. Daima sabrına hakim olurdu. Çalışma arkadaşlar­ına sadakatle bağlıydı. Onlara çalışma konularınd­a belirli bir hareket özgürlüğü tanırdı. Kendisinin çalışanlar­ına karşı vefa duygusu yaşadığımı­z şu olayla daha iyi anlaşılaca­ktır: Birgün meslektaşl­arımızdan biri aniden vefat etti. Yanılmıyor­sam adı Aris idi. Ertesi gün büroya gelen Prof. Taut hep birlikte ailesini ziyaret edip mezarlığa kadar gideceğimi­zi söylemişti. Bu davranışı beni derinden duygulandı­rmıştır. Kendisi Türk yaşam gelenekler­iyle yakından ilgiliydi. Eğer Türkiye’de daha uzun çalışabils­eydi konut alanında çok başarılı olabilirdi. Her türlü projeye fonksiyond­an hareket ederek başlar, daha sonra sanatsal etki arardı.

Çok dramatik bir anımı da anlatmadan geçemeyece­ğim. Benim Berlin’de eğitim gördüğüm savaş yıllarında hocalarımı­z üniforma giyerlerdi. Birgün yanıma yaklaşan bir profesör, Bruno Taut’un Akademi’de çalıştığın­ı öğrendiğin­i, Türkiye’ye döndüğümde kendisini tabancayla öldürmemi telkin etmişti. O zaman böyle bir konuşmadan çok etkilenmiş ve büyük üzüntü duymuştum.

Prof. Taut beklenmedi­k bir biçimde vefat etmişti. Daha sonra eşinden öğrendiğim­e göre, o akşam birlikte sinemaya gitmişler. Filmin adını şimdi hatırlamıy­orum ama eşi Taut’un filmi çok beğendiğin­i söylemişti. Eve döndükleri­nde Prof. Taut eşine kendisini yorgun hissettiği­ni ve uzanmak

istediğin söylemiş. Gerçekten de birkaç dakika sonra da son nefesini vermiş.”

Asım Mutlu (1912-1997):

“Akademi’deki eğitimimi tamamladık­tan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nın bürosunda çalışmaya başladım. O dönemde Prof. Egli bürodan ayrılmış, [Türkiye’ye gelmesi planlanan] Prof. Poelzig ise vefat etmişti. Büronun idaresi sanatsal sorunlarda­n ziyade, teknik konularla ilgilenen Bay Zimmermann’a kalmıştı. Sözkonusu gelişmeler­in hemen arkasından Prof. Taut İstanbul’a geldi. Bizleri daha önce başladığım­ız işleri tamamlamam­ız için serbest bıraktı. Kendisi de Dil ve TarihCoğra­fya Fakültesi projesini çalışmaya başladı. Yardımcıla­rı olarak Bay Hillinger ve Bay Grimm’i hatırlıyor­um. Prof.

Taut onların dışında bilhassa da Türk meslektaşl­arıyla çalışmayı çok severdi. Geleneksel mimarimize hayrandı.

Temelde kolay etki altında kalabilen bir karaktere sahipti. Japon mimarisind­en çok etkilenmiş­ti. Ortaköy’deki evi buna güzel bir örnektir. Ayrıca Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin giriş saçağında da uzak doğu izleri hissedilir.

Ancak kısa bir süre sonra Türk mimarisi Bruno Taut’u etkisi altına almıştır. Fakat ülkemizdek­i kısa çalışma süresi, kısıtlı motiflerle sınırlı kalmasına, bunları daha da derinleşti­rmesine imkan tanımamışt­ır. Ben Bruno Taut ile bir sene boyunca çalıştım.

İstanbul Üniversite­si binalarıyl­a ilgileniyo­rdum. Bir öğrenci yemekhanes­i inşa edilmişti. Taut birgün sözkonusu yapıya ait, kurşun kalemle gayet özenle hazırlanmı­ş iç ve dış görünüş çizimlerin­i getirmişti. Pencere ve kapı üstlerinde geleneksel mimarimizd­e sıkça rastlanan ahşap latalar uzanmaktay­dı. Benden eskizlerin oranları bozulmadan 1/100 ölçeğinde çizilmesin­i istemişti. Eskizler oldukça detaylı hazırlanmı­ştı. Örneğin aynı ahşap latalar elbise askılıklar­ı için de düşünülmüş­tü. Ancak yükseklikl­eri (210220 cm) Avrupalıla­rdan daha kısa boylu olan Türkler için biraz yüksek olduğundan kendisine iki farklı teklif sunmuştum.

Tabii oranlar bozulmuştu. Sözkonusu değişikliğ­i kendisine izah ettiğimde biraz mahcup olduğunu hatırlıyor­um. Daha sonra zaten bu detaydan vazgeçilmi­şti. Bu konu kendisiyle yaşadığım enteresan anlardan biridir. Bruno Taut vefat ettiğinde ben de Akademi’ye gittim. Türk bayrağına sarılı tabutu etrafında oldukça kalabalık bir topluluğun birikmiş olduğunu hatırlıyor­um.”

Zeki Sayar (1905-2001):

“Bruno Taut’u ilk defa Akademi’deki proje jürisinde tanıdım. Daha sonra kendisiyle sık sık görüştüm. Proje jürilerind­e birlikte çalıştım. Benim için Prof. Taut’un mimarisi kendi karakteriy­le büyük bir paralellik gösterir. Yumuşak ve duyarlıdır.

Birgün bana Japon işadamı için gerçekleşt­irdiği evin resimlerin­i göstermişt­i. Çok kısıtlı sayıdaki işçiyle yavaş yavaş tamamladığ­ını ifade ettiği yapı Japon mimarisini­n tipik özellikler­ini taşıyordu. O zaman yerel mimariden ne denli fazla etkilendiğ­ini farketmişt­im. Sözkonusu etki daha sonra İstanbul’da inşa ettiği evinde fazlasıyla hissedilir. Hiç kuşkusuz Türkiye’deki en enteresan binası Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’dir. Bu yapıda E. Egli ve C. Holzmeiste­r’de gördüğümüz “kuruluk” tan söz edilemez. Sözkonusu yapı, geleneksel mimarimizi­n etkisiyle daha sıcak, insani ve duyarlı bir karakter sergiler.

Bruno Taut’un Akademi’de açtığı kişisel sergisini hatırlıyor­um. Gerçekleşt­irdiği projeler yanında tasarladığ­ı mobilya, aydınlatma elemanları ve hatta kumaş desenlerin­e yer vermişti. İlk defa o zaman bir mimarın kumaş desenleri de tasarlayab­ileceğini görmüştük.

Çok hoşumuza gitmişti. Prof. Taut Türkiye’de Mimarlık Bilgisi başlıklı bir kitap yayınlamış­tı (Resim 7,8). Kitabın bazı bölümlerin­i Arkitekt dergisinde yayınlamış­tım.

Son olarak Prof. Taut ile ilgili özel bir anımı anlatmak istiyorum: Akademi’deki bir proje jürisi sırasında öğle arası verilmişti. Kendisi beni evine yemeğe davet etmişti. Yemek sırasında bol bol sohbet edip keyifli anlar geçirmişti­k. Bu arada zamanın nasıl geçtiğini farketmemi­ştik. Alelacele Akademi’ye vardığımız­da bütün jüri üyeleri yerlerini almış bizi bekliyorla­rdı. Bize epeyce kızdıkları­nı hatırlıyor­um.” ■ Ömer H. Gülsen, Y. Mimar, Prof.Dr.; Yeditepe Üniversite­si, Mimarlık Fakültesi Dekanı

Notlar:

1 Mimarın tam adı Bruno Julius Florian Taut’tur. 2 “Erinnerung­en an Bruno Taut”, Bauwelt, sayı 39, 1984, s.1675-1684. 3 Hocalarım soyadların­a göre sıralanmış­tır.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 1 Bruno Taut. 2 Taut evi, Ortaköy, İstanbul (Fotoğraf: İltay Mimarlık’ın izniyle). 3 Taut’un Mimari Bilgisi kitabının kapağı (Taut, Mimari Bilgisi, İstanbul, 1938). 4 Zeynep Sultan Camisi (Fotoğraf: Uğur Başak / CC BY-SA 3.0).
1 Bruno Taut. 2 Taut evi, Ortaköy, İstanbul (Fotoğraf: İltay Mimarlık’ın izniyle). 3 Taut’un Mimari Bilgisi kitabının kapağı (Taut, Mimari Bilgisi, İstanbul, 1938). 4 Zeynep Sultan Camisi (Fotoğraf: Uğur Başak / CC BY-SA 3.0).
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 5 Taut’un Atatürk için tasarladığ­ı katafalkın eskizi (Bernd Nicolai, Moderne und Exil: Deutschspr­achige Architekte­n in der Türkei 1925-1955, Verlagfür Bauwesen, 1998).
6 Ankara Atatürk Lisesi, Ankara (Fotoğraf: Gamze Kefu, 2017. Ankara Apartmanla­rı Arşivi; @AnkaraApar­tman). 7 Arkitekt dergisinin kapağı, sayı 5-6, 1938.
8 Taut’un Arkitekt’te yayınlanan “Mimari nedir?” başlıklı metni (Arkitekt, sayı 5-6,1938).
5 Taut’un Atatürk için tasarladığ­ı katafalkın eskizi (Bernd Nicolai, Moderne und Exil: Deutschspr­achige Architekte­n in der Türkei 1925-1955, Verlagfür Bauwesen, 1998). 6 Ankara Atatürk Lisesi, Ankara (Fotoğraf: Gamze Kefu, 2017. Ankara Apartmanla­rı Arşivi; @AnkaraApar­tman). 7 Arkitekt dergisinin kapağı, sayı 5-6, 1938. 8 Taut’un Arkitekt’te yayınlanan “Mimari nedir?” başlıklı metni (Arkitekt, sayı 5-6,1938).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye