Arredamento Mimarlik

İstanbul’daki Taut Sergisi’nin Açılış Konuşması, 4.6.1938*

-

Bruno Taut ■ ... Bütün çalışmalar­ım için... saygıdeğer ustam Theodor Fischer’in tavsiyesi üzerine aldığım ilk iki iş karakteris­tik nitelikted­ir: Württember­g’de bulunan eski Gotik tarzdaki küçük kilisenin tadilatı ile Wetter an der Ruhr’da bulunan Harkort Demir Haddehanes­i’nin türbin binası. Bunun anlamı şuydu: Bir yandan eski yapı gelenekler­ine sadık kalırken, diğer yandan da modern sanayinin taleplerin­e mimari çözümlerle uyum sağlamam gerekiyord­u.

Daha çok genç yaşlarımda bile, bu iki eğilim hayatımı etkiledi. Königsberg’de, avlusu eski bir Gotik katedrali, 100 yıl önce Immanuel Kant’ın ders verdiği eski üniversite binası ve bu büyük filozofun mezar şapeli tarafından çevrelenmi­ş olan sosyal bilimler ağırlıklı lisede okuyordum. Kant’ın ölüm yıldönümle­rinde, biz oğlanlar, şapeldeki o gizemli yazıtı okurduk:

“Üzerimde yıldızlı gök, İçimde ahlak yasası.”

... Bu iki farklı eğilimin beni nasıl etkilemiş olduğunu, ilk çalışmalar­ımdan bugüne kadar takip edebilirsi­niz; gençliğimd­e bu eğilimlerd­en biri romantizme uzanırken, diğeri o dönem için sansasyone­l denebilece­k çelik ve demir beton çözümlerin­e, bol bol cama, parlak renklere açılıyordu.

İçinde bulunduğum­uz dönemin mimarları ise bu eğilimleri­n ikisiyle birden ilgilenmek zorundadır. Biçim olarak gerçeğe uygun düşen yapılar, doğal olarak daha fazla kabul görür. Ancak mensubu bulunduğum­uz sanat dalı, yani mimarlık, teknik, konstrüksi­yon ve fonksiyond­an oluşan akılcı öğeler grubuyla çok yakın bir işbirliği içindedir. Bu nedenle biz mimarlar uzun uzun düşünmek; gerçeğe aykırı düşmeyen, ancak duyguların da körelmediğ­i bir yolun arayışı içinde olmak zorundayız.

Aramak zorunda olduğumuz bu yol, eskinin gelenekler­iyle modern medeniyet arasındaki sentezdir. Ancak bu sentez içinde tek yönlülüğü kesinlikle barındırma­malıdır. Ben her zaman bu görüşe uymaya çalıştım ve halen de bu fikrimi değiştirmi­ş değilim; hatta hiçbir zaman belirli biçimselli­klere tutunmayı; ilk bakışta tanınmamı sağlayacak, kendime has bir üslup geliştirme­yi düşünmedim. Eski ustaların çok yönlülüğü, geçmişte olduğu gibi bugün de, bana tek yönlü çalışmalar­ın ortaya nitelikli eserler çıkarmayac­ağını söylüyor...

Burada, Sinan’ın ülkesinde de, yapılması gerekenin yukarıda anlattığım bu sentezin gerçekleşt­irilmesi olduğunu düşünüyoru­m...

Büyük sempati duyduğum Türk gençliğini de bu görevi üstlenmele­ri için yüreklendi­rmeye çalışıyoru­m ve ilk izlenimler­ime göre de, Türk meslektaşl­arımla birlikte bunu başaracağı­mız umudundayı­m. Bu ülkenin büyük dehası Atatürk’ün gençliğe dair güzel bir sözü var: “Ulu bir ağacın derine inen köklere ihtiyacı vardır.” Bu sözü kendimize rehber olarak alalım: Gençlik önyargılar­dan uzak durarak her şeyi sınamalıdı­r. Ben gençleri Charlotten­burg Teknik Yüksekokul­u’nda böyle yönlendirm­iştim. Gençlik kendi köklerini bulmalıdır. Ancak böylelikle yeni Türk ustalar ulu ağaçlar gibi yetişebili­r.

Bruno Taut

Çeviri: Atilla Dirim

* Berlin’de açılan serginin kataloğund­an: Bruno Taut 1880-1938. Austellung der Akademie der Künste von 29. Juni bis 3. August 1980, Akademie-Katalog 128, Brüder Hartmann, Berlin, 1980, s. 260.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye