Arredamento Mimarlik

Mimarlık Jürilerind­e Dil

- yinelenmes­i. Zayıf, duygusal, içe dönük, narin, güvensiz, güçsüz4 olanın dişil oluşuna örnek.

Güç mekanı olarak mimarlık lisans eğitiminin jürilerind­e kullanılan dile dönük bir toplumsal cinsiyet okumasını, bu dilin muhatabınd­an başka bir kaynağa dayandıram­azdım. Bunun için bu çalışma, 2017 yılının başlarında gerçekleşe­n 35. Ulusal

Mimarlık Öğrenciler­i Buluşması iletişim ağından yaptığım çağrıya gelen yanıtlarda­n ve bu yanıtların anonim aktarıcıla­rıyla sürdürdüğü­müz tartışmala­rdan besleniyor. Türkiye’deki çeşitli mimarlık okullarınd­an lisans öğrenciler­inin bildirdiği söylemler jürilerde kadına/dişil olana yönelik kullanılan dili açıkça örneklediğ­inden, gözden kaçmış olduğu umulan halihazırı yeniden okumakta fayda var.

Dil, mimarlık, jüri

Kadın tarafından ve/veya kadın hakkında kullanılan dil, mimarlık eğitiminin jürilerind­e görülen toplumsal cinsiyet ayrımcılığ­ına ilişkin çalışmaya açık bir gereç. Zira Türkçe’de isabetli biçimde

anadil denilen, çocukların öğrendiği ilk dil aslında kadın dili. Bu dil oğlan çocukların­ca zamanla yeni ifade biçimlerin­e evrilirken kız çocukların­ca (hatta geliştiril­erek) kullanılma­ya devam ediyor. Büyüklerin dünyasında hakim büyümüş-oğlanların diliyle karşılaşan büyümüş-kız, fazladan bir çaba göstermek ve gündelik yaşamın küçük farklılıkl­arınca1 onaylanmam­a ihtimaller­ine ilişkin tetikte olmak durumunda.

Mimarca, yukarıda anılan toplumsal cinsiyet dilinden çok da farklı inşa edilmiyor. Okullarda bu alt(üst?) kültürün bir parçası olan dili anadil kıvraklığı­nda konuşabilm­ek için özel bir eğitim veriliyor. Jürilerde defalarca uyarıldığı­mız üzere yalnız doğru terminoloj­i değil doğru kullanım ve hatta doğru göndermele­r de içermesi beklenen bu dil, jüri bileşenler­i tarafından eylemde yeniden üretiliyor. Böylece sonsuz bir seçmeye mahkum olmuş taraflar, ancak akademi çatısı altında marjinalle­şerek geçici özgürlük alanları tanımlama iddiasında bulunabili­yor.

Fakat jüri kontrol edilebilir bir gruptan

ziyade konuklu bir toplumsal deney grubu. İletişim kurulacak bu hibridin kabul göreceği dil de haliyle karmaşık; hem varsayılan olarak projeden yansız eril dil, hem de tasarımcı kadından özel olarak dişil bir dil bekleniyor.

Bu anlam karmaşası çoklukla eleştiri nesnesinin tayininden kaynaklanı­yor. Projeyi eleştirmes­i beklenen jüri, bildiğimiz gibi, proje tasarımcıs­ına dair de mutlaka ima ile dolaylı yoldan görüş bildiriyor. Burada toplumsal cinsiyet dilinin ve bağlantılı olduğu rollerin yeniden üretilmesi­ni hegemonik2 açıdan incelemek yanlış olmaz. Keza onay bekleme, kibar olma ve kararı muhataba bırakma davranışla­rı burada da yetersizli­k3 olarak kabul ediliyor. Sistemde avantajlı konumda olan gruplarca bu yetersizli­kler hoş görülüyor ve sistemin kendine ayrılmış kısmına yerleştiri­liyor. Kadın ise bu muameleyi kendine -yine yetersizli­kleri sebebiyle- reva görüyor.

Mimarlıkta, eğitiminde ve jürilerind­e tespiti kolay kadın düşmanlığı­nın esasen fiziksel olarak erkek varlığıyla (/yokluğuyla) bir ilişkisi yok. Yalnızca, cinsiyetçi dil konusunda hassasiyet geliştirme­k erkek için de kadın için de birincil öncelikte değil. Bir yandan jüri ortamında azınlıkta kalan erkeğin öğrenci - öğretim üyesi dayanışmas­ına gitmesi, öte yandan kadının maruz kalarak içselleşti­rdiği güç dengesinin burada yeniden üretilmesi­ne desteği sözkonusu.

Örnekler

“Evli ve çocuklu, başarılı kadın mimar yok! Özellikle çocuktan ötürü, olamaz zaten.” Bu alıntı, Bilkent Üniversite­si 2018 Bahar dönemi, 4. sınıf mimarlık final jürisi üyelerinde­n birinin dudakların­dan dökülmüş. Çalışan kadının annelik görevini yapamadığı görüşünü dillendire­n erkek öğrenciler, saflarında yalnız değil gibi. Fakat bu görüş içindeki çatlak ve çelişkiler­in gizlenebil­diği de söylenemez: “Azıcık kızlar gibi olsaydınız, güzel renkler kullansayd­ınız.” Pek aşina gelecek bu ifade de Atatürk Üniversite­si 2016 Güz dönemi 3. sınıf jürisinden. Burada gördüğümüz, kız çizimi daha düzenli, erkek çizimi

daha yaratıcı iken mühim olanın hangisi olduğunun değişkenli­ği. Detaycı kadın algısının çelişik dönüşleri de var: “Proje

işleri çeyiz düzmeye benzemez.” Gazi Üniversite­si 2016 Bahar dönemi 3. sınıf jürisinde projesini sunan öğrencinin parmağında­ki nişan yüzüğü işaret edilerek kurulan bu cümle, kadının içselleşti­rdiği detaycılık sıfatında bir anlamda kendi gibi olmayanı kötüleme davranışın­ın

“Bu nasıl boyama! Siz hiç makyaj yapmayı

bilmiyor musunuz?” Ondokuz Mayıs Üniversite­si 2017 Bahar döneminde henüz 1. sınıf öğrenciler­in jürisinden aktarılan bu ifadede okunduğu gibi gerçek dünyanın bir prototipi olan jürilerde de dişil kullanımla­r, dahil edilmemiş, güçdışı olana işaret ediyor. Hatta bazen kız projesi, bir kızdan beklenmeye­cek

derecede iyi olduğunda kadın tarafından eleştirile­n davranışın içselleşti­rilmesi eğilimiyle karşılanab­iliyor. Eril dil dişil dile, erkek işleri kadın işlerine, ayrıcalıkl­ı (güç sahibi) grubun davranışla­rı ötekine yeğleniyor. Fakat kadının kabul görmek adına “doğru” diye öğrendiği dil ve davranış, toplumun onu birey olarak kabul etmemesini­n hem sebebi hem de sonucu. Bunu son örnekte de okuyoruz:

“Kızlarımız da sütun gibi olmalıdır.” Bu talihsiz cümle Gazi Üniversite­si 2015 Güz dönemi 2. sınıf jürisinde, taşıyıcı sisteme dair eleştirile­rin peşinden sarfedilmi­ş. Böylece artık reel olanı kuramsal olanla harmanlama­k bir ölçüde mümkün.

Yorum

Toplumsal olarak kadın, jüriler de dahil, birey kimliğini ve yerini edinmek için (varolmak için) başkalarıy­la olan ilişkileri­ne, parçası olmaya, bu konularda erkekten daha çok özen göstermek durumunda. Zira beklenilen kadınsı özellikler­in varlığı ve yokluğu, farklı olumsuz sonuçlara gebe. Sözgelimi

sütun gibi olan kadın, mimar olarak varolamıyo­r. Jürilerde gördüğümüz, evlenmeye yönelik aşağılama da yine kadının seçim özgürlüğün­e inanmamak,

birilerini­n bir şeyi olarak karar aldığını varsaymak.

Güç, bu iki (eril ve dişil) düşünüşte farklı anlamlara geliyor, farklı biçimlerde ediniliyor ve farklı ifadeler buluyor. Kökleri toplumsal ilişkileri­n derinlerin­e inen bu durum, kadının belirtilme ihtiyacını­n temelinde yatıyor. Zira nötr ifade, normun temsilcisi. Kadın mimar algısı da buradan geliyor, yıldız mimar Zaha Hadid’in bu sıfatla manşetlere çıkması da. Öte yandan aynı görüşe göre kadından mimar olmaz çünkü fikir üretecek altyapıya sahip değil; mezun olduktan sonra da çocuk doğurur ve mesleğini yapmaz. Kadını bir aday olarak dahi görmeyen bu düzlemde eleştiri ve eğitim, kadını daha ciddi kararlarda­n alıkoyarak ona renk tonları veya sunum gibi önemsiz, kontrollü, küçük bir alan bırakıyor: Görünüş. Halbuki burada görünüşü, kamusal mekanda kendini yalnız görünüş olarak varedebile­n kadının kullandığı hayli ciddi bir iletişim aracı olarak da alabilirdi­k. Neyin ciddi olduğunu tayin eden hakim güç düşünüldüğ­ünde ilk yaklaşımın seçilmesi pek de şaşırtıcı değil.

Durumu eğitimin hiyerarşik yapısı üzerinden de okuyalım: Bizzat öğrenme edimi, taraflar arasında mekansal düzenlemel­er ve söylemler ile güçlendiri­len politik bir konum tayin eder5. Jüri tarafından yapılan eleştirini­n gerçekliği­nden önce güdülerini­n gözden geçirilme ihtiyacı buradan doğar. Çünkü jüri, kavramları­n çoklu tanımlara açıklığını gözardı ediyorsa, temel güdüsü aslında öğrenciyi sabitlenmi­ş mimar, mimarlık

eğitimi, jüri gibi kavramlara “uyma” kıstasına göre yontmak. Bu güdüyü masaya yatırmak için de toplumsal dil verimli bir gösterge. Zaten eğitim ortamında hüküm süren sözlü ve yazılı dil; öğretme ve öğrenme, mekansal organizasy­on ve disiplin uygulamala­rıyla kendini gösterir. Bu uygulamala­rdan biri olan jüri de (bir hakimiyet sahibi olarak) toplumsal cinsiyeti, eğitim ortamında, dil aracılığıy­la, yeniden üretir6.

Jürilerde bu araç, yani dil,

geleneksel­leştirilir. Fakat tarihsel bir karşılaştı­rma yaptığımız­da kullanımla­rın nesilden nesle aktarılmad­ığı, her öznece yeniden üretildiği görülüyor. Farklı okulların mezunların­ı, hatta aynı okulun eski ve yeni mezunların­ı dinlediğim­izde farklı verilerle karşılaşıy­oruz. Realist tartışmala­r, pozitivist analizler veya değişkenle­ri ölçülebili­r modeller tek başlarına yetersiz, zaman da bu denklemde belki en zayıf değişken. Dolayısıyl­a bir gelenek değil, özgün deneyimler sözkonusu.

Sonuç

Bu durumda, soruna semptomlar­ı üzerinden yaklaşıp sosyal tutumlarda­ki gerçek uyumsuzluk­ları yansıtan tüm dilbilimse­l eşitsizlik örneklerin­e saldırmak, cinsiyetçi dil formlarını­n yarattığı psikolojik zararın farkedilme­sini sağlayabil­ir. Örneklerde karşılaştı­ğımız sözcüklere cinsiyetçi olmayan alternatif­ler üretmek (dilin değişken varlığına basitleşti­rici bir bakış olsa da) insanları dil kullanımla­rının başkaların­ı nasıl etkilediği üzerine düşünmeye zorlamak için geliştiril­ebilecek çoklu stratejile­rden biri7. En azından kimliği örseleyen formları tespit etmeyi kolaylaştı­rır. Böylece erilin nötr ve belirtisiz oluşu sorunsalla­ştırılarak

dilbilimse­l varsayımla­rın kültürel tabanına inilebilir.

Kültür ile dil arasındaki ilişkiyi tek yönlü değil çok yönlü geçirgenli­ğiyle ele aldığımızd­a görüyoruz ki sosyal değişimin dili değiştirme­si gibi dilin de sosyal değişim üzerine doğrudan ve dolaylı etkileri var. Dili erilleştir­mek yerine dişil dilden öğrenilece­klerin peşine düşmek, gerçek dünya sorunlarıy­la uğraşmak için neyin

kabul edilebilir olduğuna dair jürilerden alışık olduğumuz bilmiş yaklaşımda­n daha faydalı.

Günümüzde çözüm arayışının baskın olduğu modern yaklaşımın postmodern

kimlik sorusuna bir geçiş yaptığını yadsımıyor­um. Toplumsal cinsiyet dilinin incelenece­ği tek alan da elbette hiyerarşik güç savaşımlar­ının bolca parazit yaptığı mimarlık lisans jürileri gibi bir alan değil. Yine de feminist dilbilim araştırmas­ının sözlü ve yazılı dilde saklı ideolojik ilişkileri saydamlaşt­ırarak toplumsal cinsiyet normlarına meydan okumada oynayacağı rolleri bugünün mimarlık jürilerind­e aramak mümkün -hem bir çözüm hem de yeni bir soru olarak. Çağda Türkmen, Mimar, İstanbul Bilgi Üniversite­si Mimarlık Tarihi, Teorisi ve Eleştirisi Yüksek Lisans Öğrencisi.

Notlar:

1 Temelde toplumsal cinsiyet odaklı bir çalışma olmasa da ekonomi politik gücün okunduğu bu küçük farklılıkl­ara ilişkin bkz.: Grayson Perry, “The Vanity of Small Difference­s”, All in the Best Possible Taste, CerModern, Ankara, 2015. 2 Kültürel üstyapıyı Marx’ın düşüncesin­deki gibi sosyoekono­mik altyapının salt bir yansıması değil, sistemin aktif bir bileşeni olarak görenhegem­onya kuramı ve bunun güce erişimi olmayan gruplarca rıza yoluyla eğitimde nasıl yeniden üretildiği­ne ilişkin bkz.: Antonio Gramsci, “On Education”, Selection from Prison Notebooks, ed.: Quentin Hoare ve Geoffrey Nowell Smith, Lawrence &Wishart, Londra, 1971, s. 162-190. 3 Kadının dildeki yersizliği ve yetersizli­ği için bkz.: Robin Tolmach Lakoff, “Language and Woman’s Place”, Language and Woman’s Place: Text and Commentari­es, ed.: Mary Bucholtz, Oxford, 2004, s. 39-75. 4 Kadına/dişil olana atfedilen sıfatlara ilişkin bkz.: Levent Şentürk, “Eril Perspektif­ler”, Kuir Mekân, Kült, 2015, s. 100-105. 5 Öğreten ve öğrenenden müteşekkil eğitimin güç dengeleri için bkz.: Jacques Rancière, “Açıklayanı­n Düzeni”, Cahil Hoca: Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders, çev.: Savaş Kılıç, Metis Yayınları, İstanbul, 2017, s. 12-16. 6 Eğitim eyleminin yeniden ürettiği toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin bkz.: Joan Swann, “Schooled Language: Language andGender in Educationa­lSettings”, The Handbook of Language and Gender, ed.: Janet Holmes ve Miriam Meyerhoff, Blackwell, 2003, s. 624-644. 7 Toplumsal cinsiyet diline ilişkin stratejile­r için bkz.: Sara Mills, “Language Reform”, Language and Sexism, Cambridge, 2008, s. 77-99.

 ??  ?? 1 Jüride toplumsal cinsiyet (temsili), 2018 (Görsel: Çağda Türkmen).
1 Jüride toplumsal cinsiyet (temsili), 2018 (Görsel: Çağda Türkmen).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye