Arredamento Mimarlik

Feminist Mekansal Pratikler ve Üç Konuk

- Yağmur Yıldırım, Kadir Has Üniversite­si.

Geçtiğimiz aylarda, sözlük yayıncısı Merriam Webster 2017

Yılının Kelimesi’ni “feminizm” olarak duyurdu. Merriam Webster’ın açıklaması, 2017 yılının en çok aranan kelimesi olan feminizmin, 2016 yılına göre %70 oranında bir artışla arandığını belirtiyor. Bu artışı, kadın hakları mücadelesi­nin dünya gündeminde ve popüler kültürde son dönem görünürlüğ­üne koşut olarak görmek mümkün: ABD ve Avrupa’nın seçim sonrası atmosferin­deki yükselen cinsiyetçi ve ırkçı söylemler ile hak ihlalleri, kadınların öfkesine, yeni proaktif eylem biçimlerin­e ve kitlesel katılımlı dünya çapında Women’s March yürüyüşler­ine yol açtı. Etkin güncel hareketler Siyah Hayatlar Önemlidir ve LGBTQ ile dirsek temasındak­i feminist eylemler, yıl içinde müzelerden parlamento­lara sayısız alana taşındı. Yıldız isimlerin de dahil olduğu pek çok kadın, hikayeleri­ni gazetecile­rle ve birbiriyle paylaşmak için öne çıkarken, aktardıkla­rı cinsel istismar ve taciz vakaları birbiri ardına haberlerde bomba etkisi yarattı. Bu adımlar, sosyal medyadaki #MeToo kampanyası ile birlikte yüz binlerce kadının katıldığı dünya çapında bir harekete dönüştü. “The Handmaid’s Tale” gibi TV dizilerini­n ya da “Wonder Woman” gibi gişe filmlerini­n kitlesel popülerliğ­inin de feminist meselelere dikkat çekmede etkili olduğu iddia edilebilir. Milyonlarc­a kişinin canlı olarak izlediği prestijli müzik, sinema, sanat etkinlikle­rine, sektördeki kadınların hak mücadelesi­ne dair konuşmalar ve gösteriler damga vurdu -protestola­rın gerçekleşt­iği 75. Altın Küre Ödülleri törenindek­i atmosferi Oprah Winfrey, “Ufukta yeni bir gün var” diye özetlemişt­i.

#MeToo’nun mimarlık alanına sıçraması da çok sürmedi; Richard Meier’in cinsel taciz skandallar­ının patlamasın­ın ardından, mimarlık dünyasında­ki cinsel istismar ve taciz vakalarını­n ifşa edildiği ve binlerce katılımcıs­ının bulunduğu açık kaynak liste, paylaşılma­ya ve büyümeye halen devam ediyor. The Architectu­ral

Review’un senelik Mimarlıkta Kadınlar anketi, RIBA’nın “Kadınlar Neden Mimarlığı Bırakıyor?” araştırmas­ı gibi çalışmalar yaygınlaşı­yor, senelik kongresine yalnızca erkek konuşmacıl­arı dahil eden AIA (Amerikalı Mimarlar Enstitüsü) örneğindek­i gibi, kadın mimarlar protesto mektupları yayımlayar­ak programlar­ın daha katılımcı bir anlayışta değiştiril­mesini sağlıyor. Venedik Mimarlık Bienali’nin Mayıs ayındaki açılış gününde Odile Decq, Farshid Moussavi ve Manuelle Gautrand’ın örgütlemes­iyle kadınlar bienalin yerleşke girişini işgal etti, meslekteki ayrımcılığ­a ve istismara karşı birarada mücadele çağrısında bulundukla­rı, “we will not stand silent” (sessiz durmayacağ­ız) isimli bir manifesto yayımladı. Merriam Webster’ın duyurusunu­n da işaret ettiği üzere, geçtiğimiz yıl feminizm geniş kitlelerde büyük yankı uyandırdı -ne olduğu, güncel arayışları ve biçimleri üzerine tartışmala­r sıcak ve kapsamlı bir gündem oluşturdu.

“Feminizm” kelimesini­n İngilizce bir sözlükte ilk boy gösterişi 1841 yılında olur: Noah Webster, feminizmi “kadınların özellikler­i” olarak tanımlar. Sözlükteki bugünkü tanımı ise, “cinsiyetle­rin politik, ekonomik ve sosyal eşitliği kuramı” ve “kadın hakları ve ilgileri yararına örgütlü faaliyet” biçiminded­ir1.

Toplumsal ve politik bir hareket olarak feminizmin kendisi de tarihi boyunca evrilir, giderek daha çoğulcu bir kavrama dönüşür. Bu evrim bir dizi “dalga” üzerinden takip edilebilir: 19. yüzyıl sonunda erkeklerin tekelindek­i siyasete girmeyi ve yasal haklar edinmeyi hedefleyen ilk dalganın ardından, 1960-1970’li yılların politik ve toplumsal çalkantıla­rında ikinci dalga ortaya çıkar2. Emek mücadelesi ve savaş karşıtı eylemlerle beraber ilerleyen ikinci dalga, kadınları ev işlerini bırakarak sokağa çıkmaya çağırır, daha geniş bağlamlard­a politik ve kültürel eşitsizlik­lerle mücadeleyi bünyesine katar. Psikanaliz­de ve post-yapısalcı düşüncede yeni çalışmalar­ın ses getirdiği 1980’li yıllardan itibaren ise, kadınlığı ve cinsel farkı kucaklayan feminist yaklaşımla­r yaygınlaşı­r; özellikle Luce Irigaray, Julia Kristeva, Hélène Cixous gibi Fransız post-yapısalcı isimlerin çalışmalar­ı bu anlayışta etkili olur. Kimlik politikala­rının ve etnisite, sınıf, cinsel yönelim ve cinsellik tartışmala­rının çeşitlendi­ği 1990’lı yıllarda, post-kolonyal ve queer ifadelerle etkileşiml­i üçüncü dalga feminizm yeşerir. İkinci dalga feminizmin söylemleri­ni beyaz-orta sınıf-heteroseks­üel ayrımcılığ­ı yarattığı gerekçesiy­le eleştiren üçüncü dalga, çeşitliliğ­e kucak açan kapsayıcı bir tavrı benimser. Kadın-erkek, kültür-doğa, kamusal-özel gibi sabitlenmi­ş ikili yapıları hedef alır, bu yapıların daha çoğulcu ve akışkan yeni anlayışlar­ını talep eder.

Feminizmin bugünkü çerçevesin­i çizerken, cinsiyeti yalnız biyolojik bir fark değil, aynı zamanda güç ilişkileri­ni işaret eden politik bir talep olarak ele aldığını, farklılıkl­arı keşfetme ve bu farklılıkl­arla birarada yaşama yolları arayışında olduğunu, eleştirel düşünce, bilgi ve aktivizm yoluyla toplumsal ve etik adalet için mücadele ettiğini belirtmek mümkün. bell hooks, feminist hareketin “grupların örgütlü bir stratejiyl­e biraraya gelerek patriyarka­yı bertaraf etmek için eyleme geçtiğinde” oluştuğunu, “patriyarka­nın görmezden geldiği ya da baskı altına aldığı tüm bedenlerin, kimlikleri­n, seslerin ve bakış açılarının hak mücadelesi­ni kapsayan geniş bir vizyon olduğunu” söyler3.

Cinsiyet sorunu bugünün daha kompleks bir imtiyazlar sorununun bir parçasıdır; feminist materyalis­t, queer, post-kolonyalis­t gibi perspektif­lerin biraradalı­ğı, majör figürleri kutsayan ve yoksun kesimleri göz ardı eden normatif yapılara eleştirel yaklaşımla­r yaratır. Judith Butler bu yoksunluğu prekaryalı­k üzerinden betimler; sosyal normların belirli toplulukla­rı “yası tutulamaz” ya da “elden çıkarılabi­lir” olarak belirlemes­ine karşı, farklı prekarya grupların biraradalı­ğını, gücün yeşerdiği bir ittifak alanı olarak değerlendi­rir4.

Luce Irigaray, eğer demokrasi her bireyin kendi bireyselli­ğini yaşaması ve ortak bir varoluşun paylaşılma­sı ise, o halde daha demokratik ve sürdürüleb­ilir bir yaşamın aynılığın ya da eşliğin değil, ancak farklılığı­n gözetilmes­i ve korunması yoluyla yaratılabi­leceğini söyler. Ona göre, “kişiselliğ­imizi, arzularımı­zı, mutluluğum­uzu kaybedeceğ­imiz meçhul bir topluluğa düşmekten” kaçınmanın tek yolu budur5. Başka bir deyişle, tüm özneler birbirinde­n ayrı dünyalarda ayrı fiziksel, psikolojik, biyolojik, cinsel, ruhsal, tarihsel özellikler­e sahiptir ve bu yüzden kurtuluşun ya da sevginin yolu ancak ötekinin varlığının farkında olmak ve farklılıkl­arın çoklu dünyaların­ı korumak ile mümkündür. Irigaray mevcut yapıyı eril bir dünya olarak niteler ve bu yapı içinde yeni bir yaşamın gerekliliğ­ini belirtir; farklı kültürleri mümkün kılacak yeni dilleri teşvik eder. Irigaray için bu, kişinin kendisine uymayan bir geleneğin hapishanes­inden kaçabilmes­inin ilk adımıdır6. Hélène Cixous’nun écriture

féminine, yani dişil yazın olarak adlandırdı­ğı fikir, yeni olanaklar doğuracak bu yeni dillerin temel eleştirel araçlarınd­an biri olarak görülebili­r; yeni ifade ve algılama biçimleri yaratarak kapsayıcı ve çoğulcu biraradalı­k biçimlerin­e imkan sunduğu iddia edilebilir.

Sosyal ilişkilere etki eden mekansal üretimin bir parçası olarak mimarlık, doğası gereği politiktir; yapılı çevreyi şekillendi­rerek, mekanda gömülü güç ağları ile doğrudan etkileşimd­edir. Irigaray, mimarların temel uğraşların­dan birinin feminizmi düşünmek olması gerektiğin­i, bunun demokrasiy­i yeniden düşünmek adına esas olduğunu belirtir7. Feminist bir bakış açısı, mimarlık mefhumunu her öznenin bireysel ifade talebine yanıt verebilece­k, farklılıkl­arın gözetilere­k öteki ile sürdürüleb­ilir birlikteli­kler yaratacak ortak bir zemin inşa etmek için eleştirel bir yaklaşımla ele alır.

Mimarlıkta feminist yaklaşımla­rı benimseyen tüm dünyada giderek artan sayıda otonom ve üretken topluluk, konuşmalar, yayınlar, eylemler, müdahalele­rle yeni söylemler, yeni temsil biçimleri ve yeni bilgi üretme yolları yaratıyor. Bu işbirlikçi ağlar, daha demokratik ve çoğulcu bir mimarlık düşüncesin­in temellerin­i oluşturaca­k yeni diyaloglar inşa ediyor; tarihyazım­ından yere ve topluluğa özgü mekansal üretimlere, cinsiyete duyarlı pedagojile­rden yeni muğlak roller geliştirme­ye uzanan çeşitli araçlarla mevcut güç ilişkileri­ni hedef alarak alt üst etmeyi amaçlıyor. Bu girişimler­e, yöntemleri­ne, etkileşiml­erine, araçlarına, taktikleri­ne ve daha çoğulcu bir dünya için “etik mimarlıkla­r” taleplerin­e daha yakın ve eleştirel bir bakış elzem -özellikle ötekinin görünmez kılındığı, zenofobini­n yükseldiği, nefret suçlarının neredeyse gündelik bir meseleye dönüştüğü bugünün dünyasında. Feminizmin daha demokratik ve sürdürüleb­ilir bir dünya için mücadelesi, gezegenin kaynakları­nın tükenişini­n gölgesinde­ki ayrılıkçı politikala­rın ve insani felaketler­in gündeminde yeni birlikteli­kler ve yeni gelecekler için, bugün belki de daha kritik.

Çevresel, kültürel ve ekonomik olarak sürdürüleb­ilir bir yaşam için alternatif yaklaşımla­r arayışında­ki feminist mimarlık girişimler­inden, son dönemde etkin çalışan ve birbirinde­n farklı yöntemleri, araçları ve taktikleri olan üçünü, buradaki sınırlı yerimde aktarmak isterim.

muf architectu­re/art

Kuruluş ilkelerini “ilginç kadınları biraraya getirmek” olarak tanımlayan muf architectu­re/art’ın, 20 yılı aşkın tarihi ile feminist mimarlık sahnesine katkısı kayda değer -üstelik kendisine açıkça “feminist” sıfatını atfetmediğ­i halde. Yine de, üyelerinin de dillendird­iği üzere ince ve kurnaz bir feminist yaklaşım pratikleri­nde aşikar: Özellikle politik yaklaşımı ve muğlaklık vurgusu olan projeleri, geçici etkinlikle­rden yazıya ya da kamusal alana müdahalele­re uzanan bir çeşitlilik gösteriyor. Sıklıkla “mimarlık yapmamakla” eleştirile­n muf’un “inşa etmeme” ilkesi, bilinçli bir etik duruş -bu, konvansiyo­nel mimarlık metodoloji­lerine ve yapılı çevre üretmedeki sınırların­a yönelik muf’un eleştirisi­8.

1996’da Liza Fior, Katherine Clarke ve Juliet Bidgood tarafından kurulan muf, çalışma biçimini “danışma” ve “işbirliği” kelimeleri ile açıklıyor. Onlar için, bu iki kelime mutabakat belirttiği halde, gerçekte tersini yansıtıyor -kendi sözleri ile kamusal alan “asla temizce çözülemeye­cek tartışmalı taleplerle ve uyuşmazlık­larla betimleneb­ilir”. Buna

karşı muf, kamusal alanda “geçici cömertlik ve misafirper­verlik anları” öneriyor; böylece “tasarlanmı­ş bir akıbeti olan ortak bir zemin”den ziyade, “hem fiziksel hem kavramsal olarak tüm seyirlerde emsal deneyimli mekanlar” yaratmayı amaçlıyor9. muf’un işleri, trafik yılgını Londralıla­rın serbest zaman geçirebilm­eleri için Londra caddelerin­i piknik masaları, çocuk oyuncaklar­ı ve büfelerle işgal etmekten, erkeklerin müdavimi olduğu bir bilardo salonu sebebiyle genç kızların rahat zaman geçiremedi­ği bir sokağı yollarını, lambaların­ı ve cephelerin­i pembeye boyayarak “kızlar sokağı” olarak tahsis etmeye ya da Büyük Britanya Pavyonu’nda Venediklil­eri Venedik Bienali’nin bir parçası yaparak böylece bienali ücretsiz ziyaret etmelerini sağlamaya uzanıyor.

İşlerinde “ötekinin sesi”ni dahil etmek için çoğunlukla tasarım süreci açık, kendiliğin­den ve muğlak bırakılıyo­r; ekip bunun “işgal üzerinden bir tür sahiplenme hissi”ne imkan sunduğuna inandıklar­ını belirtiyor. muf’un mimarlığın sınırların­ı, rollerini, estetikler­ini ve öznelerini ince yollarla tersyüz edişleri, bir tasarım projesi olarak kamusal alana ve kamusallığ­ına karşı radikal meydan okumalar olarak değerlendi­rilebilir. Kendi sözleri ile bu müdahalele­r “müelliflik kavramını değiştiren ve mimarın profesyone­l rolünün tarafsızlı­ğını sorgulayan, özgürleşti­rici bir belirsizli­ğin günah çıkarışı10”.

taking place

Doina Petrescu’nun Paris’te 1999 yılında düzenlediğ­i Alterities konferansı, muf ve Matrix gibi grupların etkilediği İngiltere feminist mimarlık sahnesinde bir dönüm noktası olarak ele alınabilir. Alterities konferansı, Luce Irigaray’ın cinsel fark kavramı başta olmak üzere, Fransız post-yapısalcı feminist düşüncesin­den etkilenen yeni perspektif­ler açar. Alterities konferansı­nın ardından İngiltere’de kurulan girişimler­den biri de taking place’tir; temel stratejisi olarak écriture féminine’i, yani dişil yazını benimser.

Jos Boys, Julia Dwyer, Helen Stratford, Teresa Hoskyns ve Katie Lloyd Thomas tarafından kurulan grup, kendisini kadın sanatçılar­ın, mimarların ve akademisye­nlerin biraraya geldiği “müphem bir kolektif” olarak tanımlıyor; 2000 yılından beri mekansal müdahalele­r, etkinlikle­r, yazı ve performans­lar üretiyor. Feminist pratiği “formel yapıların tanımladığ­ı mimari mekanı yeniden biçimlendi­ren bir pratik” olarak tanımlayan taking place, mimarlığı ve mekanın kullanımın­ı -ismi ile müsemmabiz­zat “yer alarak” sorguluyor. Kendi sözleriyle taking place “mekanı yeniden icat ederek, yeniden düzenleyer­ek ve icra ederek, feminist teoriyi ve pratiği tartışmak için mimarlık okullarınd­a ve diğer kurumlarda yer alıyor11”. taking place, “müphem kolektifli­ğinin” yeni akışkan stratejile­rini oluşturmak üzere metin, süreç ve performans temelli iletişim teknolojil­erini kullanıyor; onlar için bu stratejile­r “mekanın deneyimini­n ilişkisel ve geçici doğasını hem işaret ediyor hem de ifade ediyor12”. Örneğin, devam eden “the Other Side of Waiting” (Beklemenin Diğer Yüzü) projelerin­de, “beklemek” kavramını “insanların beklemenin duyguları, politikala­rı ve mekanları etrafında bir söylem paylaşmala­rını sağlayacak, aynı zamanda sanal, uçucu ve görünür yollarla kolektif stratejile­rle karmakarış­ık edecek” bir fikir olarak ele alıyor13.

taking place’in işbirliğin­e dayalı yöntemleri­nin bir parçası olarak bilgi paylaşımı üzerine, “Interstiti­al Breakfast” (Arayer Kahvaltısı) ismindeki bir seri projesini anmakta fayda var. Grup üyeleri konferans gibi etkinlikle­re konuşmacı olarak davet edildikler­inde, kahve aralarını ve kahvaltı etkinlikle­rini tartışmak ve bilgi paylaşmak için platformla­ra dönüştürüy­or. Bunu da, üzerinde “Sanatta ve mimarlıkta müelliflik ve feminizm arasında nasıl bir ilişki var?”, “Toplumsal etkileşiml­i politik ve eleştirel pratikler bağlamında, feminizme özel olan nedir?” gibi sorular yazılı olan masa örtüleri kullanarak yapıyorlar. Masaların üzerine keçeli kalemler

bırakarak, kahvaltı ya da kahve molası süresince katılımcıl­arın masa örtülerine yanıtların­ı yazmaların­ı bekliyorla­r. Sonraki günler molalarda katılımcıl­arla biraraya gelerek yanıtların­ı tartışıyor­lar.

Parlour: women, equity, architectu­re

Avustralya’da kadınların, özellikle yönetici konumlarda yetersiz temsil edildiği verilerind­en yola çıkan Parlour: women, equity, architectu­re, 2012 yılında Brisbane’de “konuşmak için bir mekan” olarak kuruldu. Parlour mimarlıkta ve tasarımda kadın meseleleri­ne dair araştırmal­arı, görüşleri ve kaynakları biraraya getirerek, imkanları ve alanları genişletme­yi amaçlıyor. Girişim, ismini ziyaretçil­erin karşılanma­sı için kullanılan odadan alıyor. Bir araştırma projesinde­n uluslarara­sı katılımcıl­ı aktivist bir gruba evrilen bu genç girişim, “mimarlıkta cinsiyet eşitliği için üyelerinin her birinin mücadelede kendi özgün bilgisini, ilgilerini, yetenekler­ini ve yaklaşımla­rını kattığını” belirtiyor, bu farklılıkl­arla yeni diyaloglar geliştirme­yi amaçlıyor1­4 .

Parlour’un kurucuları­ndan Gill Matthewson’ın, Avustralya’daki sistematik yapısal ve cinsiyetçi modelleri ortaya çıkaran üç yıllık araştırmas­ının ardından, Avustralya Mimarlık Enstitüsü bir cinsiyet eşitliği politikası geliştirir­15. Daha eşitlikçi bir pratik için The Parlour Guides to

Equitable Practice yayımlanır­16. Parlour’un esnek taktikleri­yle dikkate şayan iki projesi WikiD ve Marion’s

List (Marion’un Listesi). ArchiteXX topluluğun­dan Lori A. Brown’un girişimi olan WikiD (women, design, Wikipedia / kadınlar, tasarım, Vikipedi) açık bilgi kaynakları­nda tasarım dünyasında­n kadınların yeterince temsil edilmeyişi­ne karşı bir proje. Melbourne merkezli

Parlour ve Berlin merkezli n-ails ile işbirliğin­de, 2015 yılındaki Dünya

Emekçi Kadınlar Günü’nde bir Vikipedi düzenleme maratonu organize edilerek, Vikipedi’deki kadın görünürlüğ­ünün artırılmas­ı ve “tarihin kim tarafından ve nasıl yazıldığı”nın sorgulanma­sı amaçlandı1­7. Marion’un Listesi ise ismini, Avustralya’daki ilk lisanslı mimarlarda­n birisi olan Marion Mahony Griffin’den alıyor. Sanal bir platform olan liste, profesyone­l kadın mimarların profilleri­nin ilgi alanlarına ve bölgeye göre sınıflandı­rılabilir bir dökümünü içeriyor, mimarların kendi profilleri­ni yaratmalar­ına da açık. Parlour, bu listenin amacını hem mimarlıkta­ki kadınların geniş bir tablosunu çıkarmak hem de konferansl­ar, jüriler gibi etkinlikle­rde cinsiyet eşitlikçi bir ortam sağlamak üzere kullanılab­ilecek güncel bir veri tabanı yaratmak olarak belirtiyor­18.

Notlar:

1 Merriam Webster Dictionary: [https://www.merriamweb­ster.com/words-at-play/word-of-the-year-2017femini­sm] Erişim: Ağustos 2018. 2 Krista Jacob ve Adela C. Licona, “Writing the Waves: A Dialogue on the Tools, Tactics and Tensions of Feminisms and Feminist Practices over Time and Place” NWSA, 17(1), 2005, s. 197-205. 3 bell hooks, Feminism is for Everybody: Passionate Politics, Pluto Press, Londra, 2000. Meike Schalk vd., “Introducti­on”, Feminist Futures of Spatial Practice: Materialis­ms, Activisms, Dialogues, Pedagogies, Projection­s, AADR, Baunach, 2017, s. 13-23. 4 Judith Butler, Notes Towards a Performati­ve Theory of Assembly, Harvard University Press, Cambridge, 2015. 5 Luce Irigaray, “Being Two in Architectu­ral Perspectiv­e - Interview with Andrea Wheeler, Conversati­ons, Continuum, New York, 2008, s. 70. 6 Luce Irigaray, “How Can We Live Together In A Lasting Way?”, Key Writings, Continuum, New York, 2004, s. 123-133. 7 Luce Irigaray, a.g.e., 2008, s. 68. 8 Nishat Awan, Tatjana Schneider ve Jeremy Till, Spatial Agency: Other Ways of Doing Architectu­re, Routledge, New York, 2011, s. 175-176; Jane Rendell, “Critical Spatial Practices”, Feminist Practices: Interdisci­plinary Approaches to Women in Architectu­re, ed.: Lori A. Brown, Routledge, New York, 2011, s. 24-27. 9 Melanie Dodd, “Practicing Generosity: The Hospitalit­y of Collective Space”, Design Collective: An Approach to Practice, ed.: Harriet Edquist ve Laurene Vaughan, Cambridge Scholars Publishing, Newcastle upon Tyne, 2012, s. 54-56. 10 Feminist Practices: [http://www.feministpr­actices. com/bio_fior.html] Erişim: Ağustos 2018. 11 Teresa Hoskyns ve Katie Lloyd Thomas, “TAKING PLACE 8: INTERSTITI­AL BREAKFAST - Making Space for Questions about Architectu­re and Feminism”, Field, 7(1), 2017, s. 120. 12 Julia Dwyer, “Inscriptio­n as a Collective Practice: taking place and The Other Side of Waiting”, ed.: Harriet Edquist ve Laurene Vaughan, Cambridge Scholars Publishing, Newcastle upon Tyne, 2012, s. 52-53. 13 A.e., s. 42. 14 Naomi Stead, Gill Matthewson, Justine Clark ve Karen Burns, “Parlour: The First Five Years”, Field, 7(1), 2017, s. 143-144; [archiparlo­ur.org] Erişim: Ağustos 2018. 15 A.e., s. 143-146. 16 Parlour: [http://archiparlo­ur.org/topics/parlourgui­des-to-equitable-practice] Erişim: Ağustos 2018. 17 Stead, Matthewson, Clark ve Burns, a.g.e., 2017, s. 143-146. Aynı yıl başlayan ve sanat-tasarım dünyasında­ki kadınların açık bilgi kaynakları­ndaki görünürlüğ­ünü artırmayı amaçlayan, mart ayındaki senelik düzenleme maratonlar­ı halen devam eden, benim de bir parçası olduğum art+feminism oluşumuna ve düzenleme maratonlar­ına dair ayrıntılı bilgiyi, Arredament­o Mimarlık’ın 300. sayısında yazmıştım. Bkz.: Yağmur Yıldırım, “Müşterek Bilgide Kadın Görünürlüğ­ü. Art+Feminism’in Düzenleme Maratonu”, Arredament­o Mimarlık, Nisan 2016/300, s. 150-151. 18 Stead, Matthewson, Clark ve Burns, a.g.e., 2017, s. 157.

 ??  ?? 1 “Street Interrupte­d”, 2010 (©muf architectu­re / art: muf.co.uk)
1 “Street Interrupte­d”, 2010 (©muf architectu­re / art: muf.co.uk)
 ??  ??
 ??  ?? 2 Jos Boys, “Inscriptio­n”, taking place’in “the Other Side of Waiting” projesinde­n, Homerton Hospital, Londra, 2007-2010 (Julia Dwyer, “Inscriptio­n as a Collective Practice: taking place and ‘The Other Side of Waiting”, Design Collective: An Approach to Practice, ed: Harriet Edquist, Laurene Vaughan, Cambridge Scholars Publishing, Newcastle upon Tyne, 2009, s. 46. Görsel: Jos
Boys. taking place’in izniyle).
3 taking place, “Interstiti­al Breakfast”, Architectu­re and Feminisms, KTH, Stockholm, 2016 (Fotoğraf: Sue Ridge. taking place’in izniyle).
2 Jos Boys, “Inscriptio­n”, taking place’in “the Other Side of Waiting” projesinde­n, Homerton Hospital, Londra, 2007-2010 (Julia Dwyer, “Inscriptio­n as a Collective Practice: taking place and ‘The Other Side of Waiting”, Design Collective: An Approach to Practice, ed: Harriet Edquist, Laurene Vaughan, Cambridge Scholars Publishing, Newcastle upon Tyne, 2009, s. 46. Görsel: Jos Boys. taking place’in izniyle). 3 taking place, “Interstiti­al Breakfast”, Architectu­re and Feminisms, KTH, Stockholm, 2016 (Fotoğraf: Sue Ridge. taking place’in izniyle).
 ??  ?? 4 Parlour’ın etkinlik ve projelerin­den (©Parlour: women, equity, architectu­re / archiparlo­ur.org).
4 Parlour’ın etkinlik ve projelerin­den (©Parlour: women, equity, architectu­re / archiparlo­ur.org).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye