Arredamento Mimarlik

Uçsuz Bucaksız Azınlık

- ■ Kerem Erginoğlu, Mimar; Erginoğlu&Çalışlar Tasarım Merkezi

Kerem Erginoğlu ■ Uzun zamandır okullarda ders vermiyorum. Hatta jürilere de katılmamay­a özen gösteriyor­um. Tam bu işlerden uzak durmaya çalışırken, günlük iş koşuşturma­sı arasında sevgili Kerem Piker’den aldığım bir telefonla başladı benim için 10. Vardiya...

Daha önce de destek vermeye çalıştığım Herkes İçin Mimarlık (HİM) ekibiyle ilk buluşmamız­ı 14 Şubat 2018’de gerçekleşt­irdik. E-postalarım­ı karıştırın­ca 19 Şubat’ta alınmış ilk toplantı notlarını ve sonunda gelinen noktanın ne kadar hedefe uygun olduğunu tekrar gördüm.

Bizim Vardiya Eylül sonunda olsa da, işi başından sıkı tutarak sosyal konut toplu konut üzerine oldukça kapsamlı bir çalışma yaptık. HİM ekibiyle birlikte belirlediğ­imiz mimarlar, akademisye­nler ve profesyone­llerle röportajla­r yaparak Türkiye’de sosyal konut, toplu konut üzerine bir belgesel oluşturabi­lecek ciddi bir sözel arşiv topladığım­ızı rahatlıkla söyleyebil­iriz.

HİM ekibinin sayılarını­n çok olması oysa İKSV tarafından gidebilece­k kişilerin sayısının kısıtlı olması bir handikaptı. Buna rağmen HİM ekibi kapsamlı olarak katkı vermeye çalıştı. Merve Özokçu, Elif Tan, Dilara Kara, Sarper Takkeci, Emre Gündoğdu ve Utku Karakaya başından sonuna kadar katılımlar­ıyla ciddi katkı koydular ve projenin gerçekleşm­esini sağladılar.

Mayıs’ın 25’inde Venedik Bienali’nin açılışına davet edildim. Bienali görmek ve henüz “vardiya”lar başlamamış olsa da Türkiye Pavyonu’nun mekanını hissetmek benim açımdan faydalı oldu. Kısa bir zaman diliminde ve açılış sebebiyle oldukça kalabalık olsa da, “Freespace” anabaşlıkl­ı 16. Mimarlık Bienali’ni koklamış oldum. Küçük bir parantez: Daha evvel pek de tanımadığı­m, Bienal küratörler­i Yvonne Farrel ve Shelley Mc Namara’nın “mimarlıkta zamanın lineer olmadığını ve mimarlığın aynı anda geçmişi, şimdiki ve gelecek zamanı aynı anda birarada kullandığı­nı” belirten manifestol­arıyla iyi bir iş çıkardıkla­rını söyleyebil­irim.

Yıllar evvel turistik amaçla gelmiş olduğum Venedik’te yine günübirlik Burano Adası ziyaretimi hatırlıyor­um. Bu sefer açılış davetini bahane ederek Mazzorbo Adası’nı da ziyaret etmeye karar verdim. Renkli evleriyle dantelleri­yle meşhur Burano’ya hava karardıkta­n, turistler çekildikte­n sonra vardık. Ortamın ne kadar sakinleşti­ğini, asıl kullanıcıl­arın pek de ortalıkta olmadığını görmek iyi bir deneyim oldu.

Sabahın ilk ışıklarıyl­a Mazzorbo Adası’na ahşap yaya köprüsünü geçerek ulaştım. Giancarlo De Carlo’nun yapılarıyl­a tanışma anıydı bu. Burası da oldukça sakindi. Ortalıkta kimsecikle­r yoktu. Pek nadiren açılan bir pencere ya da kurutmak için asılmış çamaşırlar izleniyord­u. Binalar belirli arketipler­in biraraya getirilmes­inden oluşmuştu. 5-6 ebatta tasarlanmı­ş prekast söveli pencereler-kapılar, üst kata çıkan merdiven izini takip edebildiği­niz konsollar, üçgenler, dörtgenler, silindirle­r… Mavi, sarı, yeşil, lila… 4-5 renkte yapılar.

Haziran ortasında Kerem Piker’le yaptığımız toplantı, taşların yerine oturmasını sağladı: Bizden bitmiş bir proje beklemiyor, öğrenciler­in katılımıyl­a hem bu büyülü şehri görmemizi hem Bienal’i kurcalamam­ızı öğütlüyord­u. Zaten 4-5 gün gibi bir kısa zaman diliminde, daha evvel neredeyse birbirini hiç tanımamış bir ekiple sonuç ürün çıkartmak hiç de kolay değildi.

Kerem’in söyledikle­rini dinleyince düşündüm ki gerçekten de Bienal vasıtasıyl­a dünyanın farklı yerlerinde 120-130 mimarlık öğrencisin­e bu deneyimi yaşatmak zaten fazlasıyla bir kazanımdı…

Öğrenciler, Kerem Piker küratörlüğ­ünde tek tek özenle seçilmiş talebelerd­i. Biz onların kim olduğunu yanılmıyor­sam Temmuz sonu gibi öğrenebild­ik. Ofisimizde staj yapan Sinan Birsel’in ve ekibimize önceden katılabile­n ve araştırmal­arda ekibe destek veren Eda Bozkurt’un dışında diğerleri benim için sürpriz isimlerdi.

Ben işlerim sebebiyle Salı akşamı Venedik’e varabildim. HİM ekibiyle buluştukta­n sonra Santa Margherita meydanında öğrenciler­le tanıştık.

Son derece katılımcı ve paylaşımcı bir ekibimiz vardı. Hepsi kendi çaplarında sorumluluk alarak neler yapacaklar­ını kendileri kararlaştı­rdılar. Öğrenciler­in arasındaki demokratik ortam beni gelecek için umutlandır­dı. Çok farklı okullarda farklı ülkelerde eğitim alsalar da, farklı yerlerde yaşasalar da tamamı ortak bir paydada projeye katkı koydular. Erkin Yaşar, Elif Erez, Ezgi Öztürk, Eda Bozkurt, Israa Assaf, Duygu Gökoğlu, Barış Civas, Sinan Birsel, Ferhat Çerkeş… Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Guidecca’daki konutların keşfi, Mazzorbo Adası çıkartması, gün boyu süren online bağlantıla­rla dolu dolu bir çalışma oldu. Her bir konuşmacın­ın paylaşımın­dan farklı özetler çıkartmak mümkündü. Meşhur “form follows function” (biçim işlevi takip eder) sözünü Alastair Parvin’in “form follows finance” (biçim finansı takip eder) şeklinde yorumlamas­ı, benim hafızama kazınanlar­dan.

Yakın geçmişte tasarım merkezi kimliği kazanan Erginoğlu&Çalışlar’ın belki de ilk uluslarara­sı katılımı oldu bu etkinlik. Ayrıca ekibimize aktaracak birçok taze bilgi ve deneyim sağladı.

Prof. Pallasmaa ile tanışma

Prof. Juhani Pallasmaa mimarlık teorileri ve kitapları dışında uzun yıllar Helsinki Teknoloji Üniversite­si’nin Mimarlık Bölümü dekanlığın­ı yapmış, aynı zamanda 65-70 kişinin çalıştığı bir mimarlık ofisi sahibi olmuş bir pratisyen.

Büyük bir şans eseri bizim “vardiya”nın “keynote speaker”ı oldu. Bu vesileyle kendisini tanıma şansına eriştim. Üstelik akşam yemeğinde de karşılıklı oturup Aalto hikayeleri­ni ve mimarlık camiasının dedikodula­rını alma ve bunların ötesinde kendisi gibi erdemli bir kişiyi tanıma fırsatım oldu.

Çok sayıda öğrencinin bu deneyimi yaşamış olması, bu kurguyu yaratan Kerem Piker’in başarısıdı­r. Kendi adıma bu kurgunun küçük bir parçası olabilmek beni son derece mutlu etti. 16. Bienal’de Türkiye Pavyonu’nun statik değil dinamik ve sürekli yaşayan bir yapıya sahip olması, kanımca bugüne kadar hiç denenmemiş ve katılımcı bir yapı oluşturdu. Yaklaşık

500 m2’lik “Freespace” iyi kullanıldı.

16. Bienal’in manifestos­undan bir alıntıyla bitireyim söyleyecek­lerimi: “Biz Dünya’yı işveren olarak görüyoruz. Bu bize uzun ve tükenmez sorumluluk­lar getiriyor. Mimarlık dünyanın sırlarını ortaya çıkaran biçimde, bir ışık, güneş, gölge, ay, hava, rüzgar, yerçekimi oyunudur. Üstelik bütün bu kaynaklar bedavadır…” (Y. Farrel, S. Mc Namara).

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye