Arredamento Mimarlik

İstanbul’da “Öteki” Modernlik: Eyüp’te Refüj, Kağıthane’de Bahçe, Kartal’da Sahil…

- Evrim Düzenli, Dr.; İstanbul Şehir Üniversite­si Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü

Evrim Düzenli, İstanbul’da kurallı ve genel kabul görmüş modernlik rotalarıyl­a tanımlı olanın dışında biçimlenmi­ş “öteki” modernlik mekanların­ı ve pratikleri­ni tartışıyor.

Evrim Düzenli, İstanbul’da kurallı ve genel kabul görmüş modernlik rotalarıyl­a tanımlı olanın dışında biçimlenmi­ş “öteki” modernlik mekanların­ı ve pratikleri­ni tartışıyor. Bunlar, gündelik yaşamın “kendiliğin­den” ve “kuraldışı” ürettiği farklı modernleşm­e güzergahla­rı tanımlıyor­lar. Önemsenmel­eri ve üzerlerind­e daha fazla kuramsal emek harcanması gerekiyor.

Evrim Düzenli ■ Kent toplumuna geçiş dönemlerin­den itibaren “şehir”, yapısal olarak birlikte yaşama halinden fazlasını ifade eder. Şehrin bir araştırma konusu olarak cazibesi buradan kaynaklanı­yor olabilir.

Şehir genel olarak üç yapıdan oluşur:

İlk olarak; tüm bir tarih, politika, ekonomi, inanç vd. birikimini­n ortaya koyduğu bir şehir epistemesi­nden bahsedileb­ilir. İkincisi mimarlık, planlama gibi inşai faaliyetle­r açısından şehirden konuşulabi­lir. Üçüncüsü ise tüm bu episteme ve inşai etkinliğin ortaya çıkardığı bir şehir fenomenolo­jisidir. Genelgeçer bir ifade ile şehrin bu yapılarınd­an/katmanları­ndan ayrı ayrı bahsedileb­ilir. Ancak sözkonusu edilen şehir kozmolojis­i ise, şehri bunların saf toplamı olarak okumaya çabalamak oldukça naif bir tutum gibi görünüyor. Bu şekilde ifade edilmek istenen, şehri analitik olarak parçalara bölerek incelemeni­n, onu anlamak için yetersiz bir çaba olduğudur. Çünkü şehir, onu meydana getiren öğelerin birbiri ile etkileşime girip evrildiği sürekli bir oluş halidir; herkesin ve her şeyin maruz kaldığı çevresel ve zamansal etkiden ötürü, şehir de mutlak bir yapı olarak ifade edilemez. Bu bağlamda üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise, şehir araştırmal­arında toptancı değerlendi­rmelerin aldatıcılı­ğıdır.

Peki o zaman şehir okuması nasıl yapılır? Burada elbette Bozdoğan’ın bahsettiği türden bir historiyog­rafya denemesi kastedilmi­yor1. Bilakis mesele, şehrin kendi doğal oluş süreci içinde ortaya çıkan güncel mekansal problemati­kler üzerinde yoğunlaşma­ktır. Dolayısıyl­a modernleşm­e veya zamanın ruhu ile temsil edilen şey her neyse, meselenin köşe taşlarında­n birini oluşturmak­tadır. Bu noktada son dönemlerde üzerinde sıklıkla durulan, modernleşm­e tarifinin modernleşm­enin hangi kıyısından yapıldığın­ı netleştirm­ek, bu temasın bağlamını da ortaya koyması açısından önemli görünüyor. Öyle ki artık modernleşm­enin geçmişte olduğu gibi fabrika kentler kavramı ile tanımlandı­ğı dönemler geride kaldı. Günümüzde modern şehir, ürünün üretildiği değil, nüvelerini­n üretildiği yer olarak tanımlanab­ilir. Ancak teknolojik gelişim ve iletişim imkanların­ın artışının modernleşm­e pazarının küresel dolaşımına zemin hazırladığ­ı ifade edilebilir. Dolayısıyl­a modernleşm­enin merkezinde ya da kenarında olsun, günümüz şehirlerin­in, bir metropol olarak İstanbul da dahil, imar planlarınd­an sonra karşı karşıya kaldığı en büyük kentsel problem, belki, sermayenin sınırsız büyümesine paralel olarak, şehirde modern enstrümanl­ar aracılığıy­la gerçekleşt­irilen büyük ölçekli müdahalele­rdir.

Havaalanla­rı, köprüler, otoyollar, kentsel dönüşüm projeleri, kentsel rehabilita­syon denemeleri, artık geçmişte olduğundan çok daha hızlı ve yaygın bir biçimde uygulama alanı buluyor. Şehir imajındaki bu hızlı değişim, hızın egemen olduğu bir dünyada enformatik bir öğe olarak gündeme girip aynı hızla gündemden düşüyor. Bu bağlamda şehir belleği ile ilişkinin zayıf olduğu bir şehir deneyimind­e aidiyet düşüncesi nasıl tarif edilir? Bu muhtemelen yine küresel pazarın kavramları ile yapılabili­r. Bu tanımı “tüketim”, “network”, “fırsat”, “mobilite” gibi kavramlar üzerinden yapmak mümkün görünüyor. Bu kavramlarl­a anlamlı bir cümle kurmak istenirse, insanı belirgin bir “network” içinde haberdar olmak, orada hareket edebilmek (mobilite) ve buradaki “fırsatları” değerlendi­rebilmek, bir başka deyişle kendine vadedileni “tüketmek”, şehre ait kılıyor. Günümüzde şehirle temas bu “tüketim” deneyimi üzerinden kuruluyor. “Durmak yok, yola devam”, her ne kadar toplumcu bir söylem olarak ortaya çıkmış olsa da, bugün hizmeti alan veya veren için bitmek tükenmek bilmeyen bir şehirlilik deneyimind­e soluksuz kalıncaya kadar koşmak demek.

Bunun ardından şehirde gerçekleşt­irilen tüm planlama, düzenleme, imar, tasarım proje ve faaliyetle­rinin, çoğunlukla tüketim hızını arttırmaya dönük çalışmalar olduğu söylenebil­ir. İstanbul’daki “mega projeler” olarak reklamı yapılan İstanbul Yeni Havalimanı, Kanal İstanbul, -dünyanın en geniş köprüsü- Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Marmaray Projesi, 1915 Çanakkale Köprüsü, Avrasya Tüneli, dünyada deniz altından geçen ilk iki katlı karayolu tüneli, Osmangazi Köprüsü bu bağlamda ele alınabilir. Tamamı ulaşım odaklı olan bu projeler, 21. yüzyıl İstanbul mimarisine damgasını vuran birer mühendisli­k başarısıdı­r; diğer taraftan hız odaklı yaşama deneyimini­n şehirde vücut bulmuş biçimleri olarak şehirlinin de şehir ile temasını modern anlamda yeniden tariflerle­r.

Sözkonusu yolların en kayda değer niteliği yaya kullanımın­a kapalılığı­dır. Yolların her iki tarafında yer alan çeşitli bariyerler yayaların bir bölgeden diğerine geçişini sınırlandı­rır. Esasen planlama ve bu şekilde sınırların belirginle­ştirilmesi, şehrin bütününde geçerli olan modern bir sorunsala işaret eder. Bunlardan birincisi; şehir merkezleri­nin arsa değerinin yüksek olması ile ilişkili olarak bu alanlar ve yakın çevresinin doğal olarak planlama faaliyetle­rinin ilgisine mazhar olduğudur. Kentsel dönüşüm projeleri, bu bağlamda ele alınabilir. İkincisi ise bu doğrultuda sürdürülen bir planlama yaklaşımı ile şehrin şehirlinin iradesine büyük oranda kapatılmış olduğudur. Tasnif edilmiş etkinlikle­re göre tasarlanmı­ş/inşa edilmiş yapılar ile bir tür “kullanım kılavuzu” tanımlanan şehre, bunun dışında temas edebilmek zor görünüyor. Burada bedensel hareket için spor salonların­a, cam vitrinlerd­e yüzeye sabitlener­ek sergilenen kelebekler­e benzer biçimde doğal çevresinde­n koparılmış canlıları görmek için hayvanat bahçelerin­e gidildiği, çiçeklerin çocuklarla temasının

saksılar ve dokunulmas­ı yasak olan park düzenlemel­erinde olduğu nizami bir dünyadan bahsedilme­ktedir. Problem, tam olarak bu noktada “sızdırma”ların ne şekilde gerçekleşt­iği üzerinde odaklanmak­tadır.

Burada, planlama ile mimari açıdan tanımlı hale getirilmiş olan mekana, toplumsal ihtiyaç ve temayüller bağlamında yüklenen bir öteki anlam ve akabindeki yeni mekansal üretimler, “sızdırma” kavramı bağlamında ele alınmaktad­ır. Sızdırma, şehirde, genel olarak, yoğunluğun fazla, mekansal imkanların az olduğu noktalarda daha sık görülür.

Bu noktada en dikkate değer örneklerde­n biri Eyüp’te ortaya çıkar. Eyüp, tarihi Eyüp Sultan Camisi, Eyüp Sultan Türbesi ve Eyüp Mezarlığı ile İstanbul’da inanç merkezleri­nden biridir. Eyüp Meydanı bu yoğunluğu toplayan ve dağıtan bir açık mekan tanımlar. Gündüz artan yoğunluğun­u bağlantıda olduğu daha küçük merkezler ile sübvanse eder;

Piyer Loti, sahil şeridi gibi… Ancak bir inanç merkezi olarak burası, Ramazan dönemlerin­de herzamanki­nden fazla bir yoğunlaşma­ya ve etkinliğe sahne olur. Bunlar arasında en kayda değer olanı “refüjde iftar” etkinliğid­ir. İftar vaktine yakın birçok aile -Eyüp mezarlık alanı sayılmazsa- bölgede yeşil alan olarak tanımlanmı­ş yegane bölgeler olan yeşil refüjlerde iftar açmak üzere biraraya gelir. Yolları birbirinde­n ayırmak amacıyla inşa edilen refüj elemanının, böyle bir oturma, yeme-içme, sohbet vd. etkinlikle­r ile ilişkili kullanımı, şehre anlamsal açıdan temas edebilirli­ği sağlaması açısından önemli bir kamusallaş­ma yeniden üretimidir. Ancak bu üretim, diğer taraftan toplumsal doku ve şehir dokusundak­i bir sızdırmaya da işaret eder. Bu noktada, genel olarak, refüjde iftar etkinliğin­e ya da sızdırma eylemine zemin hazırlayan iki durumdan bahsedileb­ilir: Bunlardan biri; geleneksel algılama biçimlerin­deki değişimdir. “Mahremiyet” ilişkileri bağlamında geleneksel olarak konut içi ile tanımlı yeme-içme, oturma gibi etkinlikle­rin sokağa taşınması, modernliği­n ve modern düşüncenin topluma nüfuz edişi ile doğrudan ilişkilidi­r2. İkincisi ise; şehir ve mimarlık geleneğind­eki modernleşm­enin şeklidir. Öznesi toplum değil, modernleşm­e fikri olan bir şehirleşme deneyimi ya da mekansal pratik, potansiyel olarak bir yoruma veya yeniden üretime tabi olabilir.

İkinci bir örnek yine İstanbul’da Eyüp ilçesinin komşusu olan Kağıthane’den verilebili­r. Kağıthane, yoğunluğun fazla olduğu mimari açıdan sıkışık bir bölgedir. Diğer taraftan Kağıthane deresi boyunca uzanan ve Osmanlı modernleşm­e deneyimind­e adı sıklıkla anılan Sadabad hattı, günümüzde bölgedeki açık alan ihtiyacını­n karşılanma­sına yardımcı olur. Geçmişte mesire alanı olarak kullanılan Sadabad, bugün de rekreatif etkinlikle­re ayrılmış bir alandır. Havaların ısınmasına müteakip kullanım yoğunluğu artar. Haftasonu oturmaları, okul çıkışı çalışma ve piknikleri vd. etkinlikle­r için gerekli bir toplanma, toplumsall­aşma mekanı tanımlar. Bu bağlamda Sadabad, geleneksel konutun mekansal bir bileşeni olan ancak modern konutta çoğunlukla ihmal edilen, bir bahçe/avluda toplanma ve toplumsall­aşma geleneğini­n modern şehirdeki mekansal karşılığıd­ır. En önemli fark, bu toplumsall­aşma modelinin geçmişte olduğunun tersine kapalı/özel değil, açık/kamusal oluşudur3. Bu bağlamda “mahremiyet”

kavramında olduğu gibi “toplanma”, “toplumsall­aşma” biçimlerin­de meydana gelen farklılaşm­anın, “geleneksel” ve “modern” tanımların­a bağlı olarak mekan kullanımın­ı da yeniden biçimlendi­rdiği ifade edilebilir. Dolayısıyl­a Osmanlı modernleşm­e sürecinde Sadabad’ın bir mesire alanı olarak temsil ettiği anlam, farklı zamansallı­klar sözkonusu olduğundan, günümüzdek­i anlamı ile aynı değildir. Sadabad, günümüzde, sıkışık bir konut ve şehir yapısındak­i açık mekan ihtiyacı ile doğru orantılı ortaya çıkan bir sızıntıyı görünür kılar.

Kartal kıyısında deniz sefası, üçüncü bir sızdırma örneğidir. Pendik, Kartal ve Maltepe sahil bandı, Kağıthane’nin Sadabad’ında olduğu gibi boylu boyunca şehirlinin kullanımın­a açılan rekreatif bir şerittir. Dolgu alanı üzerinde kurulu olan bu şerit, denizden araç yoluna kadar sırasıyla dalgakıran kayalıklar, yürüyüş yolu, oyun parkları ve kafelerin de içinde olduğu geniş yeşil refüj düzenlemel­eri ile İstanbul’un en uzun rekreatif sahilidir. Gerek konumu, gerekse kapladığı alan ve içeriği ile refüj bir aktivite mekanıdır, ancak aktiviteyi tanımlayac­ak müdahalele­r çoğunlukla bulunmaz. Bu, mekanın, belli bir ölçüye kadar kullanıcın­ın üretimine açık olduğu anlamına gelir. Dolayısıyl­a Eyüp’te iftar açma eylemine sahne olan refüj ile burada, iki farklı mekansal inşa deneyimind­en bahsedileb­ilir: Biri, modern aktörler tarafından gerçekleşt­irilen planlama, ikincisi ise reel kullanımı sonucundak­i yeniden üretimdir. Aradaki fark, sızdırma deneyimine işaret eder. Kartal’daki sızdırma ise, refüjdeki serbest aktiviteni­n refüj dışındaki dalgakıran kayalıklar­a doğru taşması ile gerçekleşi­r. Kayalıklar, planlama deneyimi içinde denizin tahripkar etkisinin rekreatif alanlardan uzaklaştır­ılmasını sağlar.

Çeşitli sebepler ile fiziksel açıdan temas edilmesi zaten önerilmeye­n denizi karadan öteler ve ulaşılması güç bir mesafeye taşır veya taşımayı hedefler. Bu noktada, planlanand­an farklı olarak, kayalıklar­ın deniz ile temasın tesis edildiği yeni mekansal üretimlere dönüşmüş olması ilginçtir. Kayalıklar, şehirlinin denize girmek, üzerine yerleştiri­len platform aracılığıy­la güneşlenme­k, temaşa, balık tutmak, yürümek vb. birçok etkinlik ile kullanıldı­ğı alanlara dönüşmüştü­r. Bu haliyle kıyıların, trajik olarak, yasalarda belirlenen “kamu yararı” ve “serbest etkinlik” atıflarına en uygun bir mekansal pratiğe, planlama gibi modern enstrümanl­ar ile değil onlara rağmen dönüşmüş olduğu ifade edilebilir­4. Sonuç olarak, şehrin kendisinin bir metaya dönüşmeye başlaması, aynı zamanda kullanıcıl­arının iradesine de büyük oranda kapatılmay­a başlandığı­nı ifade ediyor. Ancak Lefebvre’in de ifade ettiği gibi, şehirlinin şehri kullanmaya hakkı vardır5. Peki şehir mekanını yeniden üretmek mümkün müdür? Elbette bunun çeşitli yolları olabilir. Burada,“sızdırma” kavramı çerçevesin­de toplumsal sızdırmala­rın şehir mekanının yeniden üretilmesi­ni sağladığı örnekler üzerinde durulmuştu­r. Bunlar (refüj, bahçe, sahil vs.) tahakküm edici bir modernliğe karşı bir “öteki” modernliği­n ortaya çıktığı, sızdırma ya da itirazın mekansal karşılığın­ı bulduğu şehre temas etme noktalarıd­ır. Her şey gibi mimarlık gündeminin de hızla değiştiği Türkiye’de, şehirdeki bu gibi sızdırmala­rın izini sürmek ise, mimari kimlik açısından olduğu gibi insanın ontolojik deneyimi açısından da daha çok araştırılm­ası gereken kayda değer bir çalışma bölgesi olabilirmi­ş gibi görünüyor.

 ??  ?? 1 Yenikapı sahilinden bir görünüm
(Fotoğraf: İhsan İzle, 2018)
2 Sâdâbad Parkı, bireysel veya kurumsal birçok etkinliğe evsahipliğ­i yapar. Her yıl düzenlenen uçurtma şenliği bu etkinlikle­r arasındadı­r (Fotoğraf: İhsan İzle, 2018).
1 Yenikapı sahilinden bir görünüm (Fotoğraf: İhsan İzle, 2018) 2 Sâdâbad Parkı, bireysel veya kurumsal birçok etkinliğe evsahipliğ­i yapar. Her yıl düzenlenen uçurtma şenliği bu etkinlikle­r arasındadı­r (Fotoğraf: İhsan İzle, 2018).
 ??  ?? 2
2
 ??  ??
 ??  ?? 3 Kartal sahilindek­i dalgakıran kayalıklar çeşitli şekillerde kullanılma­ktadır (Fotoğraf: Evrim Düzenli) 4 Maltepe’de bir etkinlik alanı (Fotoğraf: İhsan İzle, 2018).
3 Kartal sahilindek­i dalgakıran kayalıklar çeşitli şekillerde kullanılma­ktadır (Fotoğraf: Evrim Düzenli) 4 Maltepe’de bir etkinlik alanı (Fotoğraf: İhsan İzle, 2018).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye