AAU Anastas’la Söyleşi4
Pelin Tan: Tulkarim projesinde birçok aktör yer aldı? Bu süreçte nasıl bir protokol izlediniz?
AAU Anastas: Yeni bir adliyenin inşası girişimi, Birleşmiş Milletler’in örnek programı çerçevesinde Filistin’deki adli kurumların geliştirilmesini hedefleyen ve GAC Canada tarafından finanse edilen daha geniş bir projenin parçası. Programa kaynak sağlayan GAC Canada, uygulama ajansı UNOPS ve nihai kullanıcı
Yüksek Yargı Konseyi tasarım sürecine dahil oldular. Sözkonusu kurumların karar alma süreçlerine dahil edilmesi başlangıçta sürecin yavaş ilerlemesine neden olduysa da son kullanıcılarla ilgili sağlıklı bir tasarım yönetimi sistemi ortaya konulmasını sağladı. Adliye binasının inşası ile ilgili karşı karşıya kalınan en büyük zorluk bina ölçeğinin tarihi bir kent olan Tulkarim’in mimari yapısı ile tezat oluşturmasını önlemek oldu. Bu sorunu aşmak ve binayı makul bir ölçeğe taşımak için proje, tarihi Filistin kentlerinin bilinen referansları çerçevesinde farklı parçalara ayrıldı. Tarihi kentin geleneksel yapısındaki gözenekli görünüm sözkonusu projeye, geçirgen cephe ve oymalı açıklıklar kullanılarak yansıtıldı. Dış çevre ile ilişki geçirgen cepheler yoluyla dışarıdaki peyzaj ile olan bağlantı ise oymalı açıklıklar yoluyla sağlandı. Tulkarim, Filistin’in kuzey bölgesinde Nablus ve Cenin kentlerinin yakınında yer alıyor. Böylesi bir projeyi bilinçli bir siyasi tercihe dayanarak Tulkarim gibi görece daha az önemli bir kentte uygulama kararı, çevre kentleşmesinin sınırları ile ilgili bazı soruları önümüze çıkarıyor. Kamusal yaşamın bir kısmını, merkez yerine bir kurum yoluyla taşraya (çevreye) taşıma girişimi mimarlara kentsel gelişimi ülke ölçeğinde düşünmek için önemli bir fırsat sunuyor. Adliye projesi çevresel alanlara öncelik verilmesinin önemini anlamak adına ofisimiz için bir vesile oldu.
PT: Bir tasarım mirası olan yerel üreticiler ağını ve onlarla kurulan işbirliğini nasıl görüyorsunuz? Filistin kültürünün sürdürülebilirliği nasıl sağlanabilir?
A: Beytüllahim tarihte, zanaatkarlarının sahip oldukları teknik bilgi ve becerileri ile bilinir. Local Industries (LI), 2011 yılında mobilya üretmek hedefiyle biraraya getirilen insan ve mekanlardan oluşan bir ağ. LI farklı alanlarda çalışan zanaatkarlar için
bir platform oluşturuyor. Sözkonusu platform farklı ölçeklerdeki üretim yapılarını harmanlayarak bilginin yatay zeminde paylaşılmasına olanak sağlıyor. Çapraz ilişkilere değer veren bir mimar girişimi olan LI; zanaatkar, üretici, mühendis, mimar ve tasarımcıları ve de mekanları herhangi bir hiyerarşi gözetmeden, hiyerarşik olmayan ilişkiler çerçevesinde biraraya getiriyor. İş süreçleri bu şekilde ilerliyor. Bu çaba, Filistinli yerel işgücünün değerini, onu geleneksel ve modası geçmiş olanın içine hapsetmeden ya da halihazırdaki çalışma yöntemine saçmasapan yabancı standartlar empoze etmeden yeniden güvence altına alma amacını taşıyor. LI özellikli bazı zanaatkarlarla beraber çalışıyor: Mobilyanın tasarımı ve üretimi tüm katılımcıların aralarında sürekli etkileşimi yoluyla sağlanıyor; böylece tasarım ve üretim arasındaki alışılagelmiş sınırlar ortadan kalkmış oluyor. LI’da mobilyanın tasarımı, üretim araçlarından yola çıkılarak gerçekleştiriliyor ve bunun karşılığında sözkonusu üretim araçları buna adapte oluyor. Bu sürecin sonucunda yerel üretim araçlarıyla bağdaşan, aynı zamanda fonksiyonellik, estetik ve kalite açısından modern standartlara uygun yeni bir tip nesne ortaya çıkıyor.
PT: “Biz Beklerken” projesi materyalizm, politika ve doğa üzerine ne tür bir eleştirel söylem getiriyor? Böyle bir projenin Batı Şeria’nın yoğun olarak kontrol edilen peyzajındaki önemi nedir? A: “Biz Beklerken”, Cremisan Vadisi’nin son derece yerel olan bağlamında tabiatın birbirinden farklı kültürel haklarına tanıklık etmek için başlatılan bir proje. Tasarladığımız formu doğal yerinde (in
situ) tahayyül ettik. Vadideki yerel halk ve orada yer alan manastır arasındaki bağlantıyı sürdürmek amacıyla yarı-açık, geçirgen ve birçok inancı misafir eden bir meditasyon mekanı tasarladık.
Mimarisiyle, peyzajının bozulmasına bağlı olarak ortadan kaldırılmasına, görmezden gelinmesine karşı direnç gösteriyor. İsrail hükümetinin inşa ettiği duvarın düz, tek tip betonundan farklı olarak, kendisini çevreleyen peyzajla ilişkisini güçlendiren dantel benzeri bir dokudan meydana geliyor. Bu yapı, Cremisan Vadisi’nde doğanın baskın değerini, onun dayanıklılığına övgüler düzerek öne çıkarmakta. Bütünüyle karşılaştırıldığında görece küçük kalan taş parçalarından inşa edildi. Çevresindekilere hükmetmek yerine onlara saygı duyan bir ilişkiler mimarisini yansıtıyor.
PT: Taş gibi malzemelere dair araştırma yapan ve üretim ağlarını farklı kentler arasında (örneğin Amman) kuran bir mimarlık ofisi olarak; günümüz mimarının Filistin ve Ortadoğu’daki rolü üzerine neler söylersiniz?
A: Mimarlık, kent kültürünün korunmasında ve güncellenmesinde çok önemli bir rol oynar. Birbirinden farklı jeopolitik karmaşıklıkları içinde barındıran Filistin’de mimarlık, kentin mimarisini oluşturan tarihi unsurları güvence altına alacak bir politika güdülerek ilerlemelidir. Çünkü kent bir dizi olgu ile çok güçlü ilişkiler içinde. Mesela doğa, yapım tekniklerine bağlı
olan şehir formları, şehirdeki gözenekli yapı ve bunun dereceleri, mimari form yoluyla iklim kontrolü vs.
PT: Filistin’de mimar olmanın sağladığı olanaklar ve getirdiği kısıtlamalar nelerdir?
A: Filistin’deki mimarlık, çeşitli uygarlıkların dışarıdan getirdiği birbirinden tamamen farklı mimari unsurları in situ yerel unsurlarla birleştiriyor. Başlangıçta yerelde varolan bazı mimari özellikler, zaman içinde ithal mimari unsurlar halinde Filistin’e geri döndü. Burada bizi gerçekten ilgilendiren şey, yerel ve küresel mimari arasındaki sınırları bulanıklaştırmaya çalışmak ve mimarinin alan ve zamanın ötesindeki ayırıcı özelliğini ortaya koymaktır. Yerel ve küresel tekniklerin değiştokuşu sorunsalı, bizim farklı sınırlarda varolan mimari formlar arasındaki görünmeyen benzerliklerin izini sürmemize yardımcı olur. Mevcut siyasi koşullarda, mimarlık ve şehirciliğin temel referanslarının bozulduğu ekstrem bir durumla karşı karşıyayız. Filistin kenti, yoğun bir düğüm noktası ve onu çevreleyen uçsuz bucaksız bir peyzaj modeli üzerine inşa edilmiş olsa da, bugün toprakların müsaderesini önlemek adına kaotik bir arazi tüketimi yarışı var. Doğa ve mimarlık arasındaki ilişki şekil değiştiriyor. Şehircilerden çok yatırımcıların kontrol ettiği, daha kapitalist bir kente doğru evrensel bir gidişat var. Ancak bu değişim sorununun da ötesinde, kentteki artan kapitalist kontrol en azından Filistin gibi neredeyse ikonik olan bir yerin kent modelini bozuyor. Filistin kenti yaşam ve iklim koşullarına uyarlanmış tümden ya da bir bölümü paylaşılan alanlara, kamunun mekansal konfigürasyonlarına dayanır. Filistin’de farkedilebilir bir ikonik mimari yok; onun yerine çok daha dayanıklı, kalıcı ve aynı zamanda esnek ve uyarlanabilir tipolojilerin mimarisinden söz edilebilir. Bir projeyi düşünürken ilk refleksimiz tipolojiyi sorgulamaktır (mimarlığa özgü son derece jenerik biçimde); çünkü tipolojinin mimarlığın ötesinde bir iz bıraktığını biliyoruz. Söyleşiyi çeviren: Zeynep Şarlak