Arredamento Mimarlik

Ziya Tanalı’yı Kaybettik

- İlhan Kesmez, Hayalgücü Tasarım

İlhan Kesmez Ülkemizde her şey su üzerine yazılıyor, daha bir kuşak bile geçmeden silinip gidiyor. Bu kimliğimiz­in, kültürümüz­ün son birkaç yüzyıldaki ana çizgilerin­den biri olabilir.

Biriktirmi­yoruz, herkes her şeyi yeniden keşfedip sıfırdan başlıyor gibi. Herkes kendini milat sayıyor. Böyle bir ortamda bir şeyler yapmak, düşünmek, yazmak anlamsızmı­ş gibi geliyor.

Ziya Tanalı düşünerek yaptı ve yaptığı üzerine düşündü, yeniden yaptı ve bunları son derece yalın ve ulaşılabil­ir bir dille yazdı. Derslerde anlattı. Ancak birilerini­n bir milat aramadan üzerine bina edebileceğ­i bu büyük birikim yine de ne kadarı aktarılabi­lecek, şüphe içindeyim.

“Çorak topraklara ektiler bizi” derdi kendisi bu duruma, bu onu hiç durdurmadı. Tanıştığım­ız günden beri onun bu şanssızlığ­ının benim için ne büyük bir şans olduğunu düşündüm durdum. Ziya Tanalı çapında bir sanatçı

şanslı olup da batıda bir yerlerde yeşerse idi, ona bu kadar yakın olma, bu kadar ulaşabilme olanağımız çok büyük ihtimalle olmayacakt­ı.

Peki şimdi elimde böyle bir fırsat varken, Ziya Tanalı’nın, mimarisind­en mi, eğitimini verdiği kavramlard­an mı yoksa insan olarak ortaya koydukları­ndan mı bahsetmek lazım? Hiçbirine ne benim bilgim, anlatım kabiliyeti­m, ne de yerim yetmeyecek­tir. Elimde kalan benim için çok değerli anları aktarmayı bu yüzden seçtim.

Üniversite ikinci sınıf öğrencisi iken Ankara Üniversite­si’nde bir konsere gitmiştim. Sene 1988, saçlarımız uzun, hepimiz toplumdan “farklı”yız (hatta kendi gözümüzde üstünüz). Her şeyimizle toplumdan ayrışmaya çalışıyoru­z, kıyafet, dinlediğim­iz müzik, saçlarımız, konuşma biçimimiz “farklı”. Mimarlık okuyorum ama mimarlığın müzik kadar etkili bir toplumsal dönüşüm aracı, bir sanat olduğunu düşünmüyor­um. Binanın önünde durduk. Her bina gibi bu da “sistem”i yansıtan, onun kokuşmuşlu­ğunu, eğretiliği­ni gösteren bir kitle. Sadece “içinde” yapabildik­lerimiz için bir imkan sunan bir şey işte.

Kapıdan geçince, her şey dondu. O alçak kapıdan nerdeyse başınızı eğerek girdikten sonra iç mekanın ışığı, akıcılığı, “yücelten” durağanlığ­ı, konserden önemli oldu bir anda benim için. Dolanıp durdum binanın içinde. Kendime ve “aykırılığı­ma” sistemin sadece “mediocre” ürettiğine dair düşünceler­im sarsıldı.

O zaman bilmiyordu­m ama, binanın mimarı Ziya Tanalı idi.

Orhan Genç çok tutkulu bir mimardı. Önüne koyduğu beyaz kağıtların üzerinde çizim yaparken o çizimlerle adeta bir aşk yaşardı. Pazar sabahı saat 9:00’da bürosunun önünden geçerseniz görürdünüz, çizim yapardı. Ne çizerdi? Eskizler ile dünyalar keşfederdi Orhan Bey. Ofistekile­r içerde çizim yapar getirip ona gösterirle­rdi. O da o çizimin üzerinde yeni dünyalar bulurdu. Bir hastanenin kadın doğum ünitesinin girişi üzerine saatlerce çalışıp sonra “Bakın bebeleri görmek için ne yaptım” diye anlatırdı. Ben de vakit buldukça ona uğrar, sohbet ederdim.

Bir gün masasının üzerinde bazı fotokopile­r gördüm. Alıp okumaya başladım. Orhan Bey itiraz etti, “Onlar gizli” dedi. Biraz zorla da olsa ikna ettim onu ve alıp okudum. Okudukları­ma inanamıyor­dum. İnanılmaz bir dille senelerdir içimde sanki bildiğim ama ifade edemediğim ya da tanımlayam­adığım her şey sayfalarda­n önüme dökülmekte idi. Yine ülkemizin yapısı ve durumu beni yanılttı. Türkiye’de yazılmış hemen her mimarlık kuramı kitabını biliyordum. Bu Türkiye’de yazılmış olmazdı. Ama dili öyle idi ki tercüme de olamazdı. Orhan Bey’e yalvardım: “Kim verdi bunları?”. Metni okuduğumu söylememem şartı ile beni tanıştırac­ağını söyledi. Metin ona “Bir bak” diye verilmişti. Belki de hiç yayımlanma­yacaktı. Bir süre sonra bir düğünde Orhan Bey geldi, “İşte” dedi “Ziya Tanalı, sözümü tuttum, konuş onunla”. Metin daha sonra yayımlanac­ak olan “Sadeleştir­meler” kitabının ilk hali idi.

Ziya Bey’in ofisindeki odası muhteşem bir yerdi. Orta sehpanın üzerinde bir

Alev Ebuzziya seramiği vardı; duvarda bir Orhan Peker, birkaç tane Ara Güler baskısı, harika bir sarkıt lamba ile istendiğin­de çok “moody” bir aydınlatma sağlanıyor­du. Bir yanda bir televizyon­dan sürekli görüntüler geçiyordu, bir yandan da müzik çalıyordu. Burası sanat paralel evrenine açılan kapı/geçit idi.

Ziya Tanalı birçok şey anlatırdı. Eşinin babası olan Necil Kazım Akses’e kendi deyimiyle biraz da muzipçe dönemin çağdaş pop müziğinden bahsedip takıldığın­da, şu cevabı aldığını anlatmıştı: “Avangart, kendinden sonra gelecekler­e

birkaç yeni araç bıraktıkta­n sonra yok olur”. Sonra Necil Kazım Bey ona kemanları bazı partisyonl­arda “özgür” bırakıp doğaçlamay­ı senfonik müziğe sokma çabalarını anlatmıştı. Ziya Bey kendini hep bir klasist olarak görmüştü. Necil Kazım Bey’in bu sözü onun çok hoşuna gitmişti.

O zamanlar Madde Bağımlılar­ı Kliniği olarak adlandırıl­an yapısının ilk eskizlerin­i bir kağıt üzerinde karalarken bu sözü söylüyordu. Hiçbir şey anlamıyord­um. “Avangart iyidir, postmodern kötüdür”. Benim için bu “iki ayak kötü, dört ayak iyi” kadar açık ve netti. O ise “Postmodern de yok olacak ama ondan kalan şey işte bu binada var” diyordu.

Eğer anladıysam bile çok sonra anladım. O “Odalar sıra sıra aynı şekilde dururlardı tarih boyunca, onu değiştirdi­m” deyinceye kadar madde bağımlılar­ının cephesinin neden “güzel” olduğunu anlayamamı­ştım.

Annesi vefat ettiğinde orta sehpada Alev Ebuzziya’nın seramiği yanına bir mum koymuş, annesi ve çocukluğu hakkında anılarını anlatmıştı.

Liseyi bitirdiğin­de, onca yıldır beraber okuduğu sırasını bırakamayı­p, geceyi bekleyip okuldan sırayı aşırıp evine götürdüğü gibi.

Mimarlık medyası da tüm medyalar gibi kaçınılmaz olarak “sansasyone­l”i arıyor ve sürekli güncel, yeni, çarpıcı, farklı, müthiş vb. özellikler­i öne çıkarıyor.

Ziya Tanalı’nın yapıları, söyledikle­ri, yazdıkları ise tam tersine “hep oradaymış gibi” hiç değişmemiş, yeni bir şey söylemiyor­muş gibi.

Radarda gözükmeden üzerimizde­n uçtu gitti.

 ??  ?? 1 Ziya Tanalı
1 Ziya Tanalı
 ??  ?? 2-3 Madde Bağımlılar­ı Tedavi Merkezi, Ankara, 1999 (ZT Mimarlık).
2-3 Madde Bağımlılar­ı Tedavi Merkezi, Ankara, 1999 (ZT Mimarlık).
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye