Arredamento Hayatı
Mine Kazmaoğlu Arredamento henüz DEKORASYON iken yazı işleri müdürlüğünü yaptığımda (1995-97), mimarlardan oluşan ekibin en zorlandığı konu şu “dekorasyon” denen şeydi. Her sayıya “güzel” bir ev bulmak, bunu insansız olarak fotoğraflayıp, olabildiğince ciddi bir metin eşliğinde dergide yayımlamak gerekiyordu. Derginin üstün insanları böyle ucuz konularla muhatap olmak istemediklerinden zorunlu olarak kimi insanları evlerinde rahatsız etmişliğim var evet. Boyut Dergi Grubu’ndan Melda Narmanlı Çimen bu yükü devraldı da rahatladıydım neyse ki. Melda’nın kariyeri yanlış ata oynadığımın ispatıdır!
Ama şahane bir ekiptik doğrusu! (Burçin Altınsay, Murat Germen, Aramis Kalay, Suzan Kentli, daha sonra Fatoş Özel,
Serdar Beyaz ve Lerna Adsız). Öncesini sonrasını bilemem, herhalde en demokratik dönemiydi belki de yazı işlerinin. Giderek bütün muhaliflerine direnip mimarlık camiasının başına “celebrity” kesilen
Uğur’u bizim gibi biri sanıyor, hatta icabında kibarca yerin dibine batırıp, ona demediğimizi bırakmıyorduk. Bu yöntemle hep birlikte yapıyorduk dergiyi. Hatta ben derginin bütün yazılarını okuduğum için (o zamanlar yazısını dijital olarak e-postayla gönderenler sayılıydı), bilgisayara geçirilen metinleri Türkçeleştirirken (böyle de bir iş vardı gerçekten), elbette Uğur’un Uğurcasını da düzeltmekten kaçınmıyordum. Benden sonra yine özüne döndü maalesef!
Yazı İşleri Müdürü olduğumu idrak eder etmez ise, derginin künyesinde gördüğüm Yayın Kurulu’nu toplamaya karar verdim. El mi yaman, bey mi yaman, görelim bakalım dediysem de, Boyut Yayın Grubu’nun Harbiye’deki sefertası binasının, bizim hiç girmediğimiz için bu vesileyle görebildiğimiz görkemli makam katında gerçekleşen toplantıda
Uğur hiç ağzını açmayıp sustu oturdu. Herhalde bizim ekibi fazlasıyla “yeterli” buluyormuş, anlamamışız! Böylece güçlenen özgüvenimizle dergiye mimarlık dışı alanlardan Erol Akyavaş, Yurdaer Altıntaş, Rabia Çapa, Zeki Müren gibi profil konuları sokmayı başardık. Aramis, Ara Güler’in, Suzan, Neville Brody’nin profillerine önayak oldular. Burçin en sıradışı ne olabilir diye, “Dansöz Elbiseleri”ni dosya konusu yapmaya giriştiyse de sonunu getiremedi maalesef. “Nehoş- Nahoş” konusuna hiç girmeyeyim...
İşte böyle eğlenirken, derginin 75. sayısına geldiğini fark edince, bu önemli olayı bir kokteyl davetiyle kutlamaya karar verdik. Özükan sağ olsun, bizi kıramadı. Neyimize güvendiyse, cüzi bir kaynak verdi. Metin Deniz, Maya Sanat’ın salonunu bize açınca bir keman-flüt ikilisi ayarladık, Erkmen’in kapaklarıyla derginin konseptine yaraşır dekor yaptığımız davete pek rağbet olmadı ne yazık ki! Erkmen bile gelmedi anlayın artık. Meğer insanları tek tek arayıp ayrıca konfirme etmek gerekirmiş katılımlarını. Oysa ben bütün kalburüstü sanat camiası gelecek diye öyle bir kılık yapıp gitmiştim ki, kapıda beni gören Aramis, “Ne bu? Yoksa Cannes açılışı mı?” dediydi. Olsun, biz bize çok eğlenirmiş gibi yaptıydık yine de!
O zamanlar Uğur, haftanın bazı günleri Eskişehir’de bir üniversiteye sürgüne gidiyordu; yokluğunda onu hiç aramıyor, ama gelir gelmez bilgisayarın başına oturtup arayı kapatmasını sağlıyorduk elbette. Islık çalmasına katlandığımız sürece, ne yaptığını unutup işleri bitiriveriyordu sağ olsun!
Aramızda en “cool” eleman sanat yönetmeni Suzan Kentli’ydi. Onun işine hiç karışılmazdı bakın, demokrasi orada bitiyordu nedense. Annesi İngiliz’di ne de olsa! Ana vatanına döndü nitekim.
Burçin’in ise esprileri “cool”du. Öyle ki, Uğur’a “Bazı insanların bütün bildikleri içinde yaşamadıkları çağlara ilişkindir” diyecek, Uğur da bunu yazıp duvara asacaktı. Ancak Burçin sonradan gerçek anlamıyla daha “cool” bir yer olduğunu düşünüp, İTÜ Restorasyon Anabilim Dalı’na kaçtı. Büyük yanılgı!
Genç Murat Germen daha “Murat Germen” olmamıştı. Türkiye’de geçerli görülmeyen MIT mimarlık yüksek lisansından hıncını, dergide fotoğrafladığı, görüp delirdiği binalar çok sinirini bozmuş olmalı ki, giderek koca koca yapıları fotoğraflarında deforme edip, eciş bücüştürerek alır oldu, yazık!
En has, en duayen şahıs, fotoğraf yönetmenimiz Aramis Kalay’dı! Çekime gitmediği zamanlar, ne idüğü belirsiz bezlerini dolap kapaklarına asıp kuruttuğu köşesinden hiçbir şeyi kaçırmaz, hepimizin açığını gediğini bir bir saptayıp güzelce dalgasını geçerdi. Müdürlüğüm boyunca bana tek ayar veren o olmuştur hatta, hakkını yemeyeyim. Görmüş geçirmiş adamdı nitekim! Dergiye fotoğrafları dışında da ciddi katkıları olmuştur doğrusu.
Aramıza sonradan katılan Fatoş Özel’i ayrı tutuyorum. Efendiliğiyle keskin çizgilerle bizden ayrılıyordu zaten. Onu bozmayı beceremedik, dergicilik alanında kariyerini başarıyla devam ettiren o oldu bir tek.
Her şeyi biz mi yapacağız, bize bir sekreter lazım diye işe aldığımız biçare Lerna, sıkıntıdan patlaya patlaya geçirdiydi günlerini. Meğer ona verecek işimiz yokmuş.
İşte bu şahane ekip dağıldıktan sonra,
Uğur daha nice ekibi eskitecek, ama o yıllarda dergide profil konusu insanların kafalarını türlü münasebetsiz şekillere sokan Erkmen kapağını kimselere kaptırmayacaktı. Hatta kafaları bırakıp ellere taktıktan sonra, nihayet dosya konularından serbest çağrışım yaparak alanını bitimsizce genişletirken, zavallı Uğur hep öngörünüm sayfasının sınırları içinde kıvranıp duracaktı. Neyse, gözümüz arkada kalmadı. Otuz yılı devirmişler maşallah! Artık en son kim kalacak, Erkmen mi Uğur mu diye merak etmekteyiz. Bence ancak ikisi birlikte oldukları sürece yürür bu dergi. Nice yıllara!
Not: Otuzuncu yıla yalnızca dergi kapakları ve öngörünümlerden oluşan bir kitap çok yakışırdı doğrusu.