SO? Mimarlık ve Fikriyat
“Yağmur Duası” için hangi sorularla yola çıktınız?
SO?: İstanbulluların her gün önünden geçerken “maruz kaldıkları” bir duvarın, İstanbul’u değiştiren durumlar hakkında bir şeyler söylemesini hayal ettik. Burası küçük olmasına rağmen mahalle ya da sokak ile değil, kent ile diyaloğa geçebilen bir yer. Biz de kurulabilecek bu diyalog potansiyelinden yola çıktık.
Yanköşe’nin şehirdeki konumu size ne fısıldadı da ancak yağmurla hareket eden bir yerleştirme yapma fikri oluştu?
SO?: Burası kent ile diyalog kurabileceğiniz ölçekte bir alan. En önemli soru bu diyalogda ne hakkında konuşmak istediğimizi belirlemekti. Birbirinden çok farklı fikirlerde gezinirken, kendimizi yağmurun İstanbulluları nasıl tetiklediğini/ değiştirdiğini konuşurken bulduk. Bu bereket dolu doğa olayı kentte nasıl bir değişime neden oluyor? Trafik sıkışıyor, şemsiye satıcıları bir anda sokaklara dökülüyor, dolu taksiler, su baskınları... Kısacası müthiş bir değişim ve hareket. Bütün bunları tartışırken bu işin tetikleyicisinin de yağmur olmasına karar verdik.
Kamusal alana iş yaparken akılda tutmak gereken şeyler sizce neler?
SO?: Kamusal alan, bir müze veya galeriden farklı olarak maruz kaldığınız bir yerdir. Bir müzeye gidip orada sergilenen şeyleri görmemeyi tercih edebilirsiniz. Ama kamusal alandaki bir işe, yolunuz her gün oradan geçiyorsa, maruz kalırsınız. Aynı şekilde eser de insana maruz kalır, onu koruyacak bir güvenlik görevlisi yoktur. Bu sebeplerden dolayı eser-deneyimleyen arasındaki ilişki çok daha dürüst olur. Benzer bir maruz kalma durumu yağmur, rüzgar, kar, güneş gibi dış koşullarla da vardır. Ya eseri bu koşullara meydan okuyarak korursunuz ya da onlarla diyaloğa geçersiniz. Ama akılda tutulması gereken en önemli şey, kamusal alana koyduğunuz anda işin sizin kontrolünüzden çıkacak olmasıdır; o nedenle soru bence şudur: Bu duruma hazır mısınız, değil misiniz?