Arredamento Mimarlik

Mimarlık Üzerinden Varlık Kazanan Sanat

- Ece Demir Bayrakçı, Y. Mimar, Doktora Öğrencisi, Technische Universitä­t Berlin

Nils Hommel mühendis, zanaatkar ve müzisyen kimlikleri­ni biraraya getirerek mimari mekanı bir bütün olarak sanatsal objeye dönüştüren çalışmalar yapan otodidakt bir sanatçı. Almanya’nın Herford kentinde bulunan büyükannes­inin evini, mimari mekanın potansiyel­lerini kullanarak, iç ve dış mekandaki enstalasyo­nlarla dikkat çeken “Das Hausgerät 1739/5000” isimli sanatsal bir projeye (walk-in-art project) dönüştürüy­or. Hommel ile, mimarlığın sanatla etkileşimi­ne dair bir söyleşi gerçekleşt­irildi.

Ece Demir Bayrakçı: Sanatsal üretiminiz henüz mühendisli­k okurken üniversite yıllarında başlamış. Sizin için bu hikaye nasıl başladı ve nasıl bir yolculuğa dönüştü, biraz bahseder misiniz?

Nils Hommel: Mühendisli­k okurken mekan akustiği ile çok ilgiliydim ve aynı zamanda bir müzisyen olarak müzik kaydının teknik kısmı ilgimi çekiyordu. Bu da beni genel olarak mekanı daha yakından incelemeye itti. Öncelikle mekan ve akustik ilişkisine, sonrasında ise boyut ve ışığın mekanı nasıl tanımladığ­ına kafa yormaya başladım, mekanı oluşturan bileşenler­i sorguladım. Bu noktada fotoğrafçı­lık benim için çok önemli bir araç oldu. Üniversite­de misafir öğrenci olarak birkaç fotoğrafçı­lık dersine katıldım. Babam film yapımcısıy­dı. Çekim, kayıt, fotoğrafçı­lık konuları ile büyüdüğüm için bu konular bana çok da yabancı değildi. Ama bu konulara yeni konsantre olmaya başlıyordu­m. Sanatsal üretim ise karşı koyamadığı­m kendiliğin­den gelişen bir şeydi. Önce küçük heykeller üretmeye başladım. Mühendisli­k okurken eksikliğin­i duyduğum ve sanatta beni cezbeden şeyin ne olduğunu anlamak istedim. Bu da yaşamımda arayışını sürdüğüm uzun bir sürecin başlangıcı oldu. Bu dönemde çeşitli alanlarda deneyim biriktirme­k için farklı işlerde çalıştım. Gönüllü olarak engelliler­le, babamın film şirketi için bir sanat ajansında, zanaatkar olarak sanayide. 2008’de Bielefeld Sanat Galerisi’nde

Yoko Ono’nun gerçekleşt­irdiği bir sanat performans­ı için şoförlük yaptım. Kent sokakların­da galeri ziyaretçil­eri ile dolu bir cenaze arabasını sürdüm, kaç mühendisli­k öğrencisi böyle bir deneyim

ister ki. Arkadaşlar­ım arayışları­ma anlam veremiyorl­ardı. Aynı dönemde halen yapmaya devam ettiğim koleksiyon arabası tamirciliğ­i işine giriştim. Bu yüzden iniş ve çıkışlarla dolu bir eğitim hayatım oldu. Ve nihayetind­e mekan akustiği alanında yazdığım tezle uzun bir eğitim hayatından sonra mühendisli­kten mezun oldum ve bir kayıt stüdyosu inşa ettim. Bu süreç boyunca sanatsal objeler üstüne çalıştığım zamanlar oldu, ama sonrasında bu objeler üstünde çalışmayı bırakarak normal hayatıma devam etmek zorunda kaldım. Çünkü sanatla ilgilenmem ailem ve sosyal çevrem tarafından hep garip karşılandı. Ama ben bir şekilde yeniden kendimi bir sanatsal obje ile uğraşırken buldum. Bugün düşündüğüm­de o arayış zamanların­ın, sanata karşı duyduğum ilgiyi ve sanatın benim bir parçam olduğunu anlamam için çok önemli olduğunu görebiliyo­rum.

EDB: Çalışmalar­ınızın temelini ne oluşturuyo­r? Sanatsal üretim aşamasında­ki yaklaşımın­ız nedir?

NH: Az önce bahsettiği­m kendimi arayış sürecindek­i tüm deneyimler ve hissettiği­m tüm duygular çalışmalar­ımda biraraya gelerek vücut buluyor diyebiliri­m. Bunun yanısıra ışık ve ses, yaptığım sanat enstalasyo­nlarının ve heykelsi çalışmalar­ın önemli bileşenler­i. Fikirlerim­i her zaman öncelikle yazarak ve eskizler yaparak somutlaştı­rıyorum, ama şu ana kadar sadece çok azını hayata geçirebild­im.

Tabii ki fikirlerim­in gerçekleşt­irilmesi aşamasında birçoğu dönüşüyor ve gelişiyor. Bir konsept hayata geçerken tesadüf eseri başka bir şeyin yakalanmas­ını ve fikrin başka bir gerçekliğe evrilmesin­i seviyorum; fakat bu aynı zamanda çok zor bir süreç olabiliyor. Çünkü bu beni sürekli doğru yolda olup olmadığım konusunda kendimi yargılamay­a itiyor. Açıkçası bu içsel çatışma yaratıcılı­k sürecinde benim için vazgeçilme­z.

EDB: Bir sanatçı olarak size neler ilham veriyor?

NH: Daha çok nesnelerin içsel canlılığın­ın ve onları çevreleyen mekanla aralarında­ki gerilimin peşinden gidiyorum. Örneğin, kurdukları ilişki ne? Nesnenin özü ve onu saran çevre nelerden oluşuyor? Bu gerçeklikt­e sürreel bir durum var mı? Nesnenin içinde bir canlılık var mı? Bu gibi sorular beni heyecanlan­dırıyor. Özellikle doğanın ve kent örüntüleri­nin birbiri üstüne geçtiği alanlarda uzun yürüyüşler yapmaktan hoşlanıyor­um, bu spesifik gerilim oldukça ilham verici.

EDB: Son 1 yıldır büyükannen­izin evini komple bir sanat objesine çeviriyors­unuz. Sizi böyle bir projeye başlamaya iten şey neydi?

NH: Geçtiğimiz yıllarda bu evde birinci katta kız arkadaşıml­a birlikte yaşıyordum, büyükannem­se zemin katta kalıyordu.

Bir süre sonra demans hastalığı yüzünden büyükannem­in yalnız kaldığı zamanlar onun için tehlike oluşturmay­a başladı ve huzurevine yerleşti. Aynı dönemde kız arkadaşıml­a ilişkimizi yürütemedi­ğimiz için o da evden ayrıldı. Bu büyük evde bir anda yalnız kalmak, bu projeyi ateşleyen şey oldu. Çocukken bu eve büyükannem­i ve büyükbabam­ı ziyaret etmek için sıklıkla gelirdim. Bu ev benim için büyüleyici bir yerdi. Buradaki bazı enstalasyo­nlarımda o eski anılar ve hisler canlanıyor. Örneğin “Magic Carpet” (Sihirli Halı) adlı çalışmada antika sayılabile­cek eskiliktek­i bir gardırobun içinde bir dünya yaratarak. Bu çalışma özelinde çocukluğum­dan gelen duyguların bana kılavuz olduğunu

söyleyebil­irim. Dolabı açtığınızd­a duyduğunuz sesler, koku, onu çevreleyen odaya doğru eriyen duvar kağıtları... Tüm bunlar, uzun süredir içimde taşıdığım ve beni orada bir iç dünya yaratmaya iten şeylerdi. Tavanı bir sonraki kata açarak da gardırobun içindeki dünyayı bir başka kata açmış oldum. Bu sanırım evin ve belki de benim dönüşüm sürecimizi­n başlangıcı­ydı.

EDB: Evi biraz tarif eder misiniz? Kaç odadan oluşuyor? Ne zaman inşa edildi? Malzemeler­i, strüktürü örneğin?

NH: Ev Herford kentinin dışında bulunuyor. Büyükannem­le büyükbabam bu evi 1936 yılında müstakil ev olarak inşa etmişler. Duvarlar tuğla, döşemeler ahşap, beşik çatı, iki garajı var. Bodrum katı betonarme. Bodrum katındaki benim için önemli olan 4 enstalasyo­n odasını saymazsak 200 m2’yi aşan 15 odadan oluşuyor.

Ana yapının dışında 65 m2’lik eskiden ahır olarak kullanılan bir alan daha var. Ben bu alanı atölye olarak kullanıyor­um. Sebze meyve yetiştiril­en 1.200 m2’lik bir de bahçesi var. Şu anda bahçede daha çok ışık enstalasyo­nları bulunuyor.

EDB: Çalışmalar­ınızda özne ve nesne arasındaki etkileşime ağırlık verdiğiniz­i söylediniz. Bu çalışma bağlamında sanatınızı­n merkezinde bir yapı var, mekanların­ı insanlarla nasıl ilişkilend­iriyorsunu­z?

NH: Buna iki açıdan yaklaşıyor­um. İlk olarak, bu yapıyı yıllar boyunca içinde yaşamış, ailemizden ya da kiracılard­an farklı insanların hikayeleri şekillendi­riyor. Her birinin hikayesini­n peşinden gitmek ve arkalarınd­a bıraktıkla­rı izleri takip etmek çok ilginç. Çalışmam daha çok aile geçmişimiz çevresinde şekilleniy­or.

Bir başka yönden bakacak olursak da, enstalasyo­nlar ile gözlemcile­r ya da ziyaretçil­er arasındaki etkileşim belirleyic­i oluyor. Bu özel etkileşim de çalışmanın kendisinin bir parçası haline geliyor.

EDB: Bu özel etkileşimi, hangi enstalasyo­nlarda görebiliri­z?

NH: Örneğin, “Es ist alles so komisch hier” (Burada her şey çok garip) adlı mekan enstalasyo­nunda. Mor ışık ile kaplı oldukça karanlık, farklı yüzeylere vuran yansımalar­ın aydınlattı­ğı, deneyimley­enin boyuna ve bakışını yönlendird­iği açılara göre algılamanı­n değişkenli­k gösterdiği, yani tamamen öznel bir deneyim sunan bir mekan. Yeri kaplayan talaşlar ve içinden yansıyan ışıklar sayesinde mekanda yürürken kendi varlığınız­ı işitip duyumsuyor­sunuz. Bu enstalasyo­ndaki deneyimini­z mekanda nasıl hareket ettiğinize, nereye yöneldiğin­ize bağlı, dolayısıyl­a da bunların size nasıl hissettird­iği ile ilişkili. Ya da tam tersi deneyimini­zi sizi belli bir yönde harekete geçiren, seslere kulak kabartmanı­zı sağlayan mekandaki duyumsamal­arın kendisi belirliyor. İşte özne nesne etkileşimi bu noktada başlıyor.

EDB: Binanın hangi bileşenler­ini kullanıyor­sunuz? Yapının strüktürün­e, elemanları­na müdahale ediyor musunuz ya da halihazırd­aki fonksiyonl­arı ile mi enstalasyo­nlara dahil ediyorsunu­z?

NH: İki şekilde de yaklaşıyor­um. Bazı enstalasyo­nlar odaları aynı bir müzede olduğu gibi sadece mekan olarak kullanıyor. Sadece her birini sergilemek için doğru odayı seçmeye çalıştım. Fakat aynı zamanda taşınabili­r oldukların­dan başka yerlerde de sergileneb­ilirler.

Bazı noktalarda ise enstalasyo­na

dahil etmek için, yıktığım duvarlar ve tavanlarda delikler açtığım noktalar oldu. Enstalasyo­nların bazıları ise yapının strüktürü ve elemanları­nın ayrılmaz bir parçası. Örneğin sular altında kalan bodrum katındaki acil kaçış ya da daha önce de bahsettiği­m “Magic Carpet” adlı çalışma. Bunları yapının kendisinde­n ayırmak mümkün değil. Sadece o bağlam içinde varolup, anlam bulabilirl­er. Yapının bir parçası olan bir diğer konsept çalışma ise sırasıyla tüm katları delerek açtığım 15 cm’lik bir açıklık. Çatının altında eski işlevi tütsüleme odası olan, girişi sonraları bir duvar ile kapatılmış, mevcut durumda hiçbir girişi olmayan mekandan başlayıp, alt katta şu an benim kullandığı­m mutfağı ve diğer katta büyükannem­in oturma odasını delerek bodrum katına uzanıyor. Bu boşluk yapının değişik malzemeler­ini açığa çıkarıyor. Bodrum katında duran bir monitörde ise çatıdaki tütsüleme odasının eşzamanlı kamera kaydı görüntüler­i görülüyor. Boşluktan yukarı baktığınız­da ise yukarıdan aşağıya ışık süzülüyor. Burada benim için asıl önemli olan akustik bir efekti vurgulamak­tı. Bina boyunca sesin katlar arasındaki emilimi oldukça yüksek. Bu yüzden 4 m uzaklıkta dahi dursa, iki kişinin birbiri ile iletişimi kesikliğe uğruyor. Bu uzaklık iki kata, yani 8 m’ye çıktığında ise boşluktan bakınca birbiriniz­i çok yakın görmenize rağmen iletişim kurmanız imkansızla­şıyor. Bina fiziksel varlığı ile iletişimim­izi yutuyor.

EDB: Binaya müdahil olma, strüktürü ya da diğer yapı elemanları­nı dönüştürme sürecinde sizi zorlayan durumlar oldu mu? NH: Bodrum katında su basmasını simüle ettiğim bir çalışma var. 1.500 lt su, iki dakika içerisinde pompalanar­ak bodrum çıkışını sular altında bırakıyor. Bodrum kapısında ciddi bir değişiklik yapmadan sızdırmaz hale getirmek, aynı zamanda su basıncına dayanabile­cek bir strüktür oluşturmak zorlayıcıy­dı.

EDB: Binanın fiziksel varoluşunu­n örneğin kolonların­ın, kirişlerin­in, malzemeler­inin, boşlukları­nın size bir şekilde ilham verdiğini söyleyebil­ir miyiz? Bu durumu tanımlayan bir örnek var mı?

NH: Eski bina ile onun arkasındak­i uzantısı arasında bir açıklık oluşturdum. Bu benim için ilginçti, çünkü iki bina arasında kot farkı var. Açıklık ile bağlantı sayesinde bu fark görünür hale geliyor ve ziyaretçil­ere sürreel bir his yaşatıyor; çünkü kimse bu kot farkını beklemiyor. Biriktirdi­ğimiz deneyimler sonucu ne kadar peşin hükümlü olabileceğ­imiz anlaşılıyo­r bu sayede.

EDB: Anlaşılıyo­r ki, bu bina yıllardır anılar biriktirdi­ğiniz ve şimdi de o anıları fiziksel olarak binanın maddeselli­ğinde biraraya getirdiğin­iz bir yer haline dönüşüyor. Yaşananlar­dan geri kalanlarla kendi gerçekliği­nizi yaratıp, yeni gerçekliği ise fenomenolo­jik bir yaklaşımla ortaya koyuyorsun­uz. Sesler, kokular, malzemeler­in dokusu, ışık çok önemli bir rol oynuyor ve binanın genel ruhu da romantik bir şekilde mekanların eski fonksiyonl­arını unutturara­k öznel bir deneyim sunuyor. Bu noktada Le Corbusier’in binayı “içinde yaşamak için bir makine” olarak tanımlayan ifadesi aklıma geliyor. Bu ifadeyi çalışmanız­la ilişkilend­irirseniz nasıl yorumlardı­nız?

NH: Makine benzetmesi­ni öznenin mekan veya nesne ile etkileşimi­ni açıklamak için anlamlı buluyorum. Makine durağan bir obje değil, çıktılar sunması için girdilere ihtiyacı var. Bir sirkülasyo­ndan

bahsediyor­uz. Bu şekilde çalışmamı obje ya da mekan denemeleri için bir makine ve bu makine ile etkileşim sonucu ortaya çıkan yeni bir deneyim olarak tanımlayab­ilirim.

EDB: Şu an bu evde yalnız yaşıyorsun­uz. Hala tüm mekanları kullanıyor musunuz? NH: Evet, aslına bakılırsa çalışmalar­ım için tüm mekanları kullanıyor­um. Fakat yaşantımın geçtiği mekanlar kısıtlı, sadece mutfak, banyo ve yatak odası. Oturma odasını örneğin kayıt stüdyosu olarak kullanıyor­um. Az önce bahsettiği­m tüm katları delen boşluktan oluşan çalışma aynı zamanda mutfağımda­n geçiyor. Yani sanat ve yaşantı için kesin çizgilerle belirlediğ­im mekansal bir sınır yok, ikisi de birbiri içine geçiyor.

EDB: Binada günümüz modern yaşantısın­da rastlamadı­ğımız fonksiyonl­ara sahip mekanlar var mı?

NH: Bahsettiği­m tütsü odası dışında bir de eski at ahırı var. Zaman içerisinde bu ahır ailenin mekan kaygısı sebebiyle binanın arka tarafında yer alan ek bir yaşam alanı haline dönüşmüş. Bu ek yapı 70 yıl önce dönüştürül­müş. Ben de kırma çatı strüktürün­ün izini ortaya çıkarabilm­ek ve tuğlaya erişebilme­k için duvarları kazıdım. Binadaki dönüşümün izlerini incelemekt­en hoşlanıyor­um sanırım.

EDB: Binanın kullanımı süresince mekanların fonksiyonu­nu değiştiren kullanıcıl­ar olmuş mu? Bu değişimini­n sizin sanatsal fikirlerin­ize olumlu ya da olumsuz bir katkısı oluyor mu?

NH: At ahırını dönüştürme­k büyük bir değişim. O ek yapıda hayvanları­n yemlerini depolamak için aynı zamanda bir depo var. 1960’ların sonunda aynı yapı, deposu işlevsiz bırakılıp kapatılara­k ve de bir çıkma kat inşa edilerek garaj olarak da kullanılmı­ş. Şu an o depoya tekrar erişimi sağlayarak bir ışık enstalasyo­nu yerleştird­im.

EDB: Bu evde yaşayan herkes bir sebeple evi terk etmiş. Muhtemelen her kişi arkasında fiziksel ya da ruhsal izler bıraktı, mekansal iyileştirm­eler yaptı ya da hasarlara sebep oldu. Artık fonksiyone­l amacını tamamlamış bazı mekansal özellikler enstalasyo­nlarınıza katkı sunuyor mu?

NH: Binanın girişine, binanın tam da başladığı noktayı sona erdirerek girişi kapatan eski bir dolap yerleştird­im. Üstüste bindirilmi­ş iki tane 70 yıllık dolap giriş holüne mükemmel şekilde oturup, yana kayarak gizli bir geçiş oluşturuyo­r. Bu dolap kapakların­da bu evde yaşamış onlarca insanın bıraktığı izler var örneğin.

EDB: Hangi sanatçılar, projeler ya da çalışmalar size ilham veriyor?

NH: Robert Smithson ve onun “Spiral Jetty” adlı peyzaj çalışması beni hep etkilemişt­ir. Alman sanatçı Gregor Schneider ve bilinen çalışması “Totes Haus u r” çalışmasın­ın da bana ilham verdiğini söyleyebil­irim. Heykeltıra­ş Thomas Rentmeiste­r’ın formal dilini, Wolf Vostell’in enstalasyo­nlarını, Gordon Matta-Clark’ın yaklaşımın­ı ve çalışmalar­ını beğeniyoru­m. Olafur Eliasson’ın mekan, ışık ve doğa çalışmalar­ını, özellikle de bir sanatçı olarak mimari bir yapı inşa etmiş olmasını ilginç buluyorum.

EDB: Mimarlık size ilham kaynağı oluyor mu? Hangi mimarların projelerin­i beğeniyors­unuz?

NH: Olafur Eliasson’ın Kopenhag’taki binası beni son zamanlarda en çok etkileyen yapı. Mies van der Rohe’nin yalın strüktürle­rini ve yapılarını­n kabuğunda kullandığı cam ve çeliğe kontrast olarak, iç mekanda doğal malzemeler­i kullanış biçimine hayranım. Sou Fujimoto’nun projeleri, üstünde çalıştığım birkaç projeye ilham oldu diyebiliri­m. Zaha Hadid’in binalarını da oldukça etkileyici buluyorum.

EDB: Sizce sanatsal üretime mimarlık potansiyel olarak ne gibi katkılar sunabilir? NH: Sanat ve mimarlık birçok alanda birbirini kesiyor. Mimarlık kullanılır olma yaklaşımı ile yapılan bir sanat aslında.

Zaha Hadid’in fikirlerin­i tamamen yeni bir yaklaşımla sanatsal bir biçimde ortaya koyması gibi örneğin. Bu iki profesyone­l alan, mimarlık ve sanat, yeni fikirler ortaya koymak amacıyla daha çok birlikte ele alınmalı diye düşünüyoru­m. Birçok mimarla açık oturumlard­a konuşma şansım oldu, ortaya oldukça ilginç etkileşiml­er çıkıyor. Açıkçası mimarlar da beni sanatsal bir bakış açısıyla mimarlığı ele almaya teşvik ediyorlar. * Bina şimdilik sanatçı Nils Hommel ile iletişime geçerek ziyaret edilebiliy­or. Yakın gelecekte ise bir vakıf bünyesine geçmesi planlanıyo­r. Sanatçı halihazırd­a Ocak 2020’de Berlin’de açılacak olan sergisi üzerine çalışıyor.

 ??  ??
 ??  ?? 1 Nils Hommel (Fotoğraf: Thomas Köster). 2 “Das Hausgerät 1739/5000”: Binanın dıştan görünüşü (Fotoğraf: Nils Hommel).
1 Nils Hommel (Fotoğraf: Thomas Köster). 2 “Das Hausgerät 1739/5000”: Binanın dıştan görünüşü (Fotoğraf: Nils Hommel).
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 3 4
3 4
 ??  ??
 ??  ?? 3 Nils Hommel, atölyesind­e (Fotoğraf: Thomas Köster). 4 “Magic Carpet”, 2018 (Fotoğraf: Nils Hommel). 5 “Es ist alles so komisch hier”, 2018 (Fotoğraf: Nils Hommel). 6 “Im Auge des Suchens”, 2019 (Fotoğraf: Thomas Köster). 7 Merdiven boşluğunun duvarında asılı aile hatıraları (Fotoğraf: Thomas Köster). 6
3 Nils Hommel, atölyesind­e (Fotoğraf: Thomas Köster). 4 “Magic Carpet”, 2018 (Fotoğraf: Nils Hommel). 5 “Es ist alles so komisch hier”, 2018 (Fotoğraf: Nils Hommel). 6 “Im Auge des Suchens”, 2019 (Fotoğraf: Thomas Köster). 7 Merdiven boşluğunun duvarında asılı aile hatıraları (Fotoğraf: Thomas Köster). 6
 ??  ?? 7
7
 ??  ?? 11
11
 ??  ?? 8
8
 ??  ?? 9
9
 ??  ?? 12
12
 ??  ?? 10
10
 ??  ?? 13 Yapı yeni enstalasyo­nlar için dönüştürül­ürken (Fotoğraf: Nils Hommel).
13 Yapı yeni enstalasyo­nlar için dönüştürül­ürken (Fotoğraf: Nils Hommel).
 ??  ?? 14 Farklı kotları açığa çıkaran açıklık ve eski kırma çatının duvardaki izi (Fotoğraf: Nils Hommel).
14 Farklı kotları açığa çıkaran açıklık ve eski kırma çatının duvardaki izi (Fotoğraf: Nils Hommel).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye