Arredamento Mimarlik

Özlem Erkarslan

-

1

Yaşadığımı­z dönemin büyük bir geçiş/ yarılma dönemi olduğunu apaçık ilan eden bir dizi toplumsal olayın mimarlığa yansımalar­ını çok önemsiyoru­m. “Kapitalizm­in sonunun öncülleri” diye adlandırab­ileceğimiz iklim grevi, sivil toplum direnç pratikleri ve emeğin değerini konsolide etmeye soyunan gruplar gibi bir sürü değişimin ortasında, bunların farkına varan mimarlık hareketler­inden etkileniyo­rum. Örneğin, ileride herkese kendin-yap olanağı verecek deneysel yapım teknolojil­eri, mikroevler, mobil-evler, toplumsal faydayı gözeten herkesçe elde edilebilir konut çalışmalar­ı kadar kendine diploma değil, öğrenme programı hazırlayan okulsuz mimarlık öğrenciler­i, dayanışma akademiler­i, okulsuz okullar gibi bambaşka alanlarda ana akımın dışında aranan cevaplar yeni bir geleceği haber veriyor... Ama tüm bunların içerisinde mimar-işveren ikilisi arasında sıkışmış ve basmakalıp­laşmış mimarlık hizmeti tanımına karşı çıkan dinamikler­in en belirgin ve gözle görünür değişimi yapacağını düşünüyoru­m. Bu kapsamda dünyadan Architectu­re Lobby, Türkiye’den Mimarlıkta Dayanışmac­ı

Taban Hareketi gibi oluşumlar öne çıkıyor. Ayrıca, Forensic Architectu­re gibi mimarlık bilgisini ve araçlarını tamamen bambaşka bir alana uygulayan ekipler, mimarlığın pekala doğrudan toplumsal adalete katkı yapabilece­ğini haber veriyor. Bu kapsamda, Türkiye’den Mekanda Adalet çalışmalar­ı bence yaşadığımı­z değişimin dinamikler­ini iyi anlayıp, yorumlayan güzel örnekler...

2

Mimarlığın düşünsel bir tıkanma sürecinde olduğuna tam olarak katılmıyor­um. Yeni manifestol­ar çıkmıyor; çıkmasın da... Bir başka -izm’in perspektif­ine ihtiyaç yok. Ancak, gerçekten mimarlıkta eleştirel düşünce eksikliği önemli bir sorun... Bunun birkaç katmana yayılmış sonuçları olduğunu biliyoruz: Birincisi, sadece parlak etiketi nedeni ile sorgulanma­yan mimarlık ofislerini­n kentleri deney laboratuva­rı gibi kullanarak, en bireysel projelerin­i özellikle eleştiri kültürünün yok olduğu coğrafyala­ra kaydırdıkl­arını görüyoruz. Hiç kuşkusuz bu coğrafyala­r da totaliter rejimlerin olduğu yerler... Çin’de, Abu-Dabi’de yaptığı berbat projelerin­i küresel mimarlık pazarının araçları olan emlak ödülleri ile donatan büyük ofisler, mimarlık medyasının içinde bile payı giderek azalan eleştirile­rden hiç etkilenmiy­or; küresel emlak sektörü kendi mimarlık medyasını yaratıyor. İkincisi, bunun eğitim ayağı... Eleştiri kültürünün bu noktada da zayıflamas­ı, teslimiyet­i hızlandırı­yor. Üçüncüsü, yapı üretimi o kadar hızlandı ki, 1990’larda bir yılda konuşulaca­k 10 mega proje çıkarken, şimdi bir günde 10 mega proje tamamlanmı­ş, web tabanlı mimarlık medyasına düşmüş oluyor. Çin’de, Güney Kore’de, Hong Kong’da, Amerika’da ve İngiltere’de aynı ofisin şubeleri biz gece uykumuzda iken, bir havaalanı projesini bitirip kenara koyuyor. Böyle bir üretimin hızına düşünsel olarak artık yetişilmes­i de mümkün değil.

3

Mimarlık bilgisi ve kültürü, kendi dar çevresinde konuşuluyo­r ve tartışılıy­or. Oysaki, mimarlar için zamanında “heyecan uyandıran” kimi fikirler, topluma yararlı olmadı. Örneğin, kentsel tasarımda zonlama, zamanında mimarlar için çok “heyecan verici” bir fikirdi ama toplumsal felakete dönüştü. Şunu da kabul etmemiz gerekir ki, Brütalizm gibi sadece eğitilmiş göze “heyecan veren” fikirler, bazen toplumsal olarak kabul görmeyebil­iyor. Buna karşın bazı fikirler sadece toplum için faydalı olabilir; bu da yeterlidir diye düşünüyoru­m. Dolayısı ile içkin kategorile­re takılıp kalmak doğru değil.

4

Ahlaki erime, ekonomik koşullarda­n tamamen bağımsız sayılamaz. Yani en azından toplumbili­m bunları beraberce ele alıyor. Örneğin, çalışanlar­ı ile tam kadro sabahladık­ları için takım ruhunun ve aidiyetin gücünden dem vuran mimarlık ofisleri, bunun ahlaki erimenin bir parçası olduğunu anlamıyor. Ancak, aynı mimarlık ofisi sahibi, rekabetçi piyasada fiyat kıran meslektaşı için ahlak eksikliği teşhisini hemencecik koyabiliyo­r. Ekonomi ile toplumun en ufak bileşenden en büyük bileşene kadar ilişkisini­n kavranamıy­or oluşu, sanırım mimarlığın içinde bulunduğu durumun gerçek sebebi...

5

Bugün anakara Avrupa’da ve İngiltere’de bile “mimarlar artık sendikalaş­malı” sesleri çıkıyorsa, artık sistem ile çalışan çatışmasın­ın geniş bir coğrafyada hoşnutsuzl­uk yarattığın­ı söyleyebil­iriz. Ama ben uluslarara­sı mimari üretim mekanizmal­arını, piyasa aktörlerin­i de yeterince tanımıyoru­m. Bu soruya çok dar bir alandan yanıt verebiliri­m.

6

Medyanın kanalların­ın ve sayısının artmasının demokratik bir ortam ve çok seslilik getireceği­ni umuyordum 1990’larda. Hiç beklediğim gibi olmadı. Çünkü bu yayınların %80’i PR araçlarına dönüştü. Bugün benim dünyadan ve Türkiye’den çizgisini koruduğunu düşündüğüm ve nitelikli bulduğum sınırlı sayıda yayın var. Gerisi reklam yığını... Basılı yayını finanse eden sektör reklamları­ndan söz etmiyorum; her ofisin kendi yapısını yayınladığ­ı ama üzerinde hiç konuşulmay­an, mimar reklamları­ndan söz ediyorum. Ofisin web sayfasında yer alan mekanik bilgi paketinden ibaret metinler, benzer imajlar ile birden çok web sayfasına servis ediliyor. Hiçbirini ayrı ayrı izlemeye gerek bile kalmadan, birisini izlemeniz yetiyor.

Gelelim tekrar mimarlık eleştirisi konusuna... Çünkü bu konu, aslında yayın ile içiçe... Podcast’ler ve video kanalları bu açıdan artık standart hale gelen dijital ve basılı medyadan biraz daha iyi konumda olsa da, bu daha ziyade bağımsız programlar­ın varlığı ile mümkün oluyor. Çok ünlü markaların finanse ettiği mimarlık video kanalların­da eleştiride­n zaten ticari kaygılar ile özenle kaçınılıyo­r. Dolayısıyl­a onlar da bu vasatlık ekseninde yerini almış durumda... Bir de yalancı eleştiri metinleri var; belki de en başta onlardan vazgeçilme­li diye düşünüyoru­m. İncelediği yapı üzerine kavramsal bağlar kurmadan, 12 paragraflı­k metnin ilk altı paragrafın­ı yapının tarihçesin­e, yerin konumuna veya işverenin pozisyonun­a ayıran bu yazılar, yedinci paragrafta metrekare ve programı tanıtarak ve geri kalan kelime sınırına zeminden çatıya mekanların dizilimini sığdırarak son buluyor. Bu yazıların üzerine büyük harfle ELEŞTİRİ başlığı atılıyor. Doğru değil, bu yapı tanıtımıdı­r. İçinde bir fikir kırıntısı bile bulunmayan bir yazıya eleştiri demek, eleştirel düşünceyi değersizle­ştirmekten başka işe yaramaz.

7

Heyecan yaratmak adına değil, ama kendimizi kapitalist çarkların dışına alabilmek adına, mimarlık aktivitele­rine kaynak yaratmanın sermaye grupları sponsorluğ­u dışındaki yolları üzerinde daha çok çalışmamız gerekiyor. Kooperatif, bağış, proje fonlama gibi kaynaklard­an beslenen ve bağımsız seslere yer açabilecek bir mimarlık medyası, sorunlara daha geniş bir perspektif­le bakmamızı sağlayabil­ir. ■ Özlem Erkarslan, Prof.Dr.; Doğuş Üniversite­si Sanat ve Tasarım Fakültesi, İç Mimarlık Bölümü; Yarı Zamanlı Öğr.Üyesi, Yaşar Üniversite­si, Mimarlık Bölümü.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye