Hakan Evkaya
1
Yakın zamanda mimarlık dünyasında beni heyecanlandıran bir şey olduğunu söyleyemem. “Heyecanlanmak” kelimesini bir tarafa bırakırsak eğer, meraklandıran birtakım gelişmeler olduğunu söyleyebilirim.
Yapı üretimindeki ekonomik buhrandan kaynaklı duraklamanın neden olduğu sürtünmeyi ironik bir biçimde meslek adına olumlu buluyorum. Merakım ise bu sürtünmenin bir “yok oluşa mı” yoksa bir “arınmaya mı” yol açacağı ile ilgili. Krizlerin şirketlerde doğal seleksiyona neden olduğu gibi vasat bir klişeden bahsetmiyorum, aman yanlış anlaşılmasın. Uzun zamandır sürekli hareket ve endişeden kaynaklı koşturmaca halinde olan çoğu ekip mecburi bir duraklama ile bence sorgulamaya, ulusal ve uluslararası yarışmalara kafa yormaya vakit ayırabildi. Birçok uluslararası yarışmada Türk ekipleri görüyorum. Belki de böyle bir döneme ihtiyacımız vardı.
2
Ben de mimarlığın düşünsel bir tıkanma sürecinde olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda mimarlığın tekrara ve biçimsel vurgulara bağlı klişelere yöneldiği bir gerçek. İlk sorunun yanıtına bağlı bir ekleme yapmak gerekirse eğer: Olağandışı bir hızla yapı üretimine dayalı bir ekonomiye ayak uydurmaya çalışan mimarlık ister istemez biçim odaklı üretime geçti. Seri üretimin neden olduğu canavarlaşmış yapı yığınları üretildi durdu. Fikirsiz üretilmiş biçemlerin imgelerinden oluşan bir çöplüğe dönüştü ortam. Çünkü hızlı olmalıydı her şey. Ucuz olmalıydı. Fikre harcanacak vakit yoktu. Topluma maddenin biçime dönüşmüş hali hızla sunulmalıydı. Firmalar devleşmeli ve tekelleşmeliydi.
Bir yandan da sanal kimliklerle sosyal medyanın tanıdığı kimlik kamuflajı imkanı ile cüretkarlaşan fikirler çok cesur eleştiriler üretti. Bu durum olumlu gibi görünse de aslında başka bir tehlikesi vardı. Çok şeyler çok konuşuldu. Tanıklık ettiğimiz bu süreç kelimelerin güçlerini nadiren bu denli kaybettiği bir dönemdir. Asıl tıkanıklık bu noktada yaşanıyor bence. Tartışma bu mesleğin en önemli katalizörüdür. Tartışma ortamlarının yeniden daha kaliteli hale getirilmesi gereklidir.
3
Mimarlık ortamının heyecanlar bakımından yoksullaştığına katılırım hatta bir ekleme yaparak mimarların da yoksullaştığını söyleyebilirim. Tabii ki bahsettiğim maddi bir yoksullaşma değil. Mesleki ortamımıza ait tüm dinamikler değişim içinde gibi geliyor bana. Kimi zaman küçük bir gelişme çok yüceltilirken önemli bir durum pas geçilebiliyor. Manipülasyona açık bir durum sözkonusu. Şimdiki zaman ne yapıldığı ile ilgili değil neyin nasıl sunulduğu ile ilgilidir. Hatta şimdiki zaman “sanal” ile gerçek olanı daha farklı sunmaya aittir. Bunun becerisi önemli bir ayrışma yaratmaktadır.
Evvelde fikirlerle varolma şu anda PR ile varolmaya indirgenmiştir. Bu durum kapitalin verdiği güçle doğru orantılı olduğundan ortamda farklı kulvarlar açılmış ve tartışmalar daha kaygan zeminlere taşınmıştır. Bu durumda bu ortam özelinde bir heyecandan bahsedilemez.
4
Bugünkü durumun ekonomik koşullardan bağımsız nedenleri olabilir. Her durumu ekonomiye bağlamayı doğru bulmuyorum. Bu tavır kapitalist görüşü meşrulaştırmaktan ileri gitmiyor. Tek başına ekonomik varlıkların bu denli köklü bir kültüre sahip mesleği bu kadar etkilemesi mümkün değil. Mesleğimizin yapı üretimine hizmet ettiği bir gerçektir. Ancak bu hizmet biçimini belirleyenler de yine mimarlardır. Mimarlıktaki fikirsel yoksulluğun temel nedeni mesleğin ucuzlatılması dışında sıradanlaştırılmasıdır. Yönetimi meslek erbaplarının yerine yatırımcıların yapmasıdır. Meslek insanlarının bu yatırımcılar karşısında duruşlarını koruyamamasıdır. Örneğin konut üretimindeki yozlaşmanın sebebi ekonomik koşulların dışında meslek adına bir akıl tutulmasıdır. Popüler imgeler üretmeye çalışanların amacı yatırımcılara daha iyi görünmektir. Aslında bu bir ego problemidir. Bu bir psikozdur. Daha fazlasını daha büyüğünü daha yüksek olanı yapmak kadar basit fikirlerle toplumda herkese hitap etmek üzere indirgenmişliktir, mesleki bir erozyondur.
5
Bu durumun sadece Türkiye’ye özgü olduğunu düşünmüyorum. Bilakis tüm dünyada bir tıkanma olduğu kanısındayım. Yozlaşma bir yandan mesleki değerlerin aşınmasına yol açarken bir yandan da meslek insanlarına ciddi zararlar veriyor. Bu tüm dünyada böyle. Son 20 yılda devleşen proje ofisleri duymaktayız. Amerika’dan ithal olan bu büyüme yöntemi ile mimarlık anlayışı büyük oranda profesyonelleşme adı altında sıradanlaşmaktadır. Birçok isim yarattıkları canavarları beslemek adına dev işleri hızla üretme eylemindedir. Kalıcı zafiyetin neden olduğu hırsa dayalı bu ego problemini kanıksamış çok ünlü ofisler biliyoruz. Bu konuda bir eleştiri yapmanın bile hadsizlik olduğu aşikar. Devleşen isimler karşısında fikriniz ne olursa olsun konuşmak bir suç olarak görülüyor.
Örnek olarak, yakın zamanda bir internet medyasında Kengo Kuma ile ilgili yazdığım bir yazıdan dolayı aldığım tepkileri verebilirim. Tabii çok iyi dönüşler de aldım. Ama bir yandan dalga geçmeye çalışanlar, bir yanda “sen kimsin”ciler, bir yandan “daha iyisini mi yapardın”cılar, bir yandan “dırdır”cılar. İkinci soruda söylediğim kamufle olmuş nice isimler. Bu