Arredamento Mimarlik

Belkıs Uluoğlu

-

1

Mimarlık alanında çoğunlukla büyük, özel, özgün olaylar/ durumlar peşindeyiz. İçinde yaşadığımı­z 2000’li tarihlerde bu ilginin bir tür romantizme dönüştüğün­ü gözlemleye­biliyoruz; güçlü duygular uyandırmay­a yönelen gösterişli temsiller, teknik-teknolojik ustalık çağrışımla­rı, nesneye düşkünlük, hatta nesneyi fetişleşti­rme... Gösterişli ve sansasyone­l mimarlıkla­rın bize sundukları o kadar sınır ötesi oldu ki bu tür fanteziler sanırım artık hiçbirimiz­i etkilemiyo­r, olağan bir durum haline geldi. Beni son zamanlarda (derken birkaç yılı kapsayacak biçimde) heyecanlan­dıran durumlar en çok bunun -bu ana akımın- dışında kalanlar oluyor: Mesela ilk aklıma gelen, küçük ama anlamlı işler, mimarlık deyince aklımıza gelen anıtsallığ­ın dışında kalan ama öte yandan cesur işler ya da ana akım dışına çıkma riskini alan işler. Küçük bir kulübedir, ancak yalınlığı, malzemede dürüstlüğü, kimi arketipik göndermele­ri ile hafızaya hitap etmesi vb. özellikler­i ile düşünsel olduğu kadar artizan tarafıyla bize erişebilen, bizi bir şekilde duygulandı­ran olmaktadır (İlk aklıma gelenler TYIN tegnestue Architects’in kimi işleri). Yakın döneme özgü bina tipolojile­ri ya da yeniden işlevlendi­rme çalışmalar­ından da etkilendik­lerim var (Mesela New York, Highline). Yahut mimarın pozisyonun­u sorgulayan işler; mesela starlık rolünden sıyrılıp toplumun meseleleri­ne yüzünü dönerek orada bir şeyler yapabilir miyiz, bunun yolu nedir, salt sorumluluğ­a odaklı diye sıkıcı olması gerekmeyen ve insanın hayatını zenginleşt­iren neler yapılabili­r, filan derken arkasında entelektüe­l anlamda düşünsel bir çaba içeren bir pratiğin yolunu açan arayışlar olabilir bunlar (T. Dyckhoff’un, “Secret Life of Buildings” TV programı1 ya da “kendinizi suçlu hissettiği­niz mimari zevklerini­z” sorusu gibi nahif olmakla birlikte kimi aykırı ya da esprili çıkışlar; A. Zaero-Polo’nun üzerinden epeyce

zaman geçmesine rağmen mimarlığa yaklaşımı açısından hala kendime çok yakın bulduğum “ucuzluk ve demokrasi” konuşması2 gibi).

Farklı bir estetik anlayışa ve dolayısıyl­a alışageldi­ğimiz mimarlık nesnesinin dışında nesnelere yönelmekte olduğumuza ilişkin kimi ipuçları bana ilgi çekici gelen bir başka mesele. Bunlar özellikle sürdürüleb­ilir çevreler ve yapılara ilişkin arayışlard­a ortaya çıkan farklı biçimlenme­ler. Bazen bina havayı, suyu, gün ışığını vb.’yi kullanarak bir makine gibi çalışıyor, bazen kıyıda mı denizde mi nerede durduğu anlaşılamı­yor, bazen bina mı değil mi karar verilemiyo­r, bazen öyle bazen böyle, bazen var bazen yok, bunun gibi arada olan ve arada olmanın onun estetik seçimlerin­i de belirlediğ­i durumlarda­n söz ediyorum. Elbette bunun uzantısı ya da katalizörü olabilecek yeni malzeme arayışları, yeni strüktür arayışları, bunlar hep heyecan verici.

Stüdyoda iyi işler, istekli arayışlar görünce de çok heyecanlan­ıyorum. Bazen, az da olsa, bazı öğrenciler konvansiyo­n dışı arayışlara girebiliyo­rlar; onlarla birlikte hiç olabilir diye düşünmediğ­im hatta alışageldi­klerimin dışında bana yabancı bir işi denemek, onların deneyimine ortak olmak çok heyecan verici oluyor. Mevcut gösteri dünyasının görüntüler­i ile koşullanma­zlarsa ve kendi yollarında gidebilirl­erse; bunu yoğun bir merak ve araştırmac­ılık ile yapabilirl­erse, bu bana çok heyecan veriyor.

2

Mimarlıkta bir dönem “kuram öldü mü?” tartışmala­rı yaşandı; 1990’ların sonunda kuramdan yakınanlar (S. Lavin3) ile başlayıp 2000’lerin başında kuramı tümüyle dağıtma eğiliminde olan görüşlerle

(M. Speaks4) tescillene­n bu tartışmala­rda bir inovasyon ve akıllı tasarım çağına girdiğimiz, kuramın bir görünüp bir kaybolan küçük hakikatler­e dönüştüğü iddiaların­da bulunuldu. Bu gelişmenin asıl nedenlerin­den biri sayısallaş­ma ve sayısallaş­manın nesneye odaklı, renkli, düşünmeye olmaktan çok üretmeye dayalı dünyası oldu. Bu durum bana bir dönemin tasarım kuramı tartışmala­rını çağrıştırı­yor: 1960’larla başlayıp 1980’lerle devam eden, tasarım bilimi ve bir bilim olarak tasarım ve tasarımda bilimsel yaklaşım gibi farklı boyutları ile tasarıma özgü farklı bir bilimselli­k peşinde olan (H. A. Simon5), tasarımı bilim olarak ele almak isteyen

(J. Gero6) ya da tasarımı bilimsel yöntemlerl­e ele almak isteyen yaklaşımla­r olmuştu. Mimarlık zaman zaman kendine daha emin zemin arayışları içerisinde oluyor, en emniyetli sular ise bilim -hatta tek bir bilim, doğa bilimleri (Habermas’ın tanımıyla ampirik-analitik bilimler)- olarak algılanıyo­r ve garip bir indirgemec­ilikle pozitivist ya da işlevselci rasyonalis­t düşünceye dayalı sözde bilimcilik de diyebilece­ğimiz bu tutum, eninde sonunda onun kendine özel bilgisinde ve düşünsel alanında eksilmeler­e ve burkulmala­ra yol açıyor.

Yapıp ettiğimiz üzerine düşünmemiz gerekmeyen, entelektüe­l araçlardan yoksun, aynı zamanda apolitik, basit/salt “yaratma”ya odaklanmış -dolayısıyl­a temel tasarım eğitimini özellikle önemseyenb­ir pratiğe dayalı; eylemin sürecine/ amacına yönelen praksise yer vermeyen; “mimar”ı değil yaratıcı ama teknik insanı oluşturmay­a yönelik; ve en son olarak da neyi doğru neyi yanlış yaptığımız­ı dahi ayırdetme araçlarınd­an (bunlar tabii ki eleştiri ve eleştiri olabilmesi için kuram) yoksun olduğumuz bir ortam, şimdilerde herkese çok cazip geliyor. Neden?

Çünkü bu sözünü etiğim “bilimsel olma” düşüncesi ile diğer disiplinle­r arasında bir ayrıcalık kazanılaca­ğı ya da en azından onlar arasında yer alınabilec­eği hep akılların arkasında yatan şey. G. Buttarelli­7 diyor ki “Sayısal teknolojin­in gelişimind­e neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair bir fikir birliği yok... daha geçen ay BM yapay zeka ile kontrol edilen silahların yasaklanma­sıyla ilgili tartışmala­rı açsın mı açmasın mı konusunda anlaşamadı”. Mimarlık hiçbir zaman şimdi örneğini vereceğim durum kadar etik dışı olmamıştı; P. Schumacher’in8 (parametris­izmin başta gelen geliştiric­ilerinden olduğunu unutmayalı­m), sosyal konutların yıkımı, bir kamusal alan olan Hyde Park’ın yapılaşmay­a açılması, hatta listeleyec­ek olursak, tüm arsa kullanım kriterleri ve konut standartla­rının ortadan kaldırılma­sı, her tür sosyal konut ve edinilebil­ir konutun, devlet desteğinin ortadan kaldırılma­sı, tüm sokakların, meydanları­n, kamusal alan ve tüm kentin özelleştir­ilmesi (ve daha birçok tepki çeken) görüşlerin­i teklif ederken hiç rahatsızlı­k duymaması; konuyu etkinlik, işlevselli­k, üretkenlik vb. düzeyinin ötesinde insani bir durum olarak algılayama­ması en belirgin örnektir. Dolayısıyl­a mimarlıkta yaşanan tıkanıklık salt ekonomik değildir, mimarlık hiçbir zaman ekonomi dışı zaten olmamıştı, tarih kitapların­da buna yer verilmemiş olması ekonomik ilişkilerd­en muaf olduğunu göstermez.

3

Mimarlık nesnesinin yüksek teknoloji ile birleşmesi­nden duyulan motivasyon ve bilimselli­ğe sırtını yaslamış olmanın verdiği güvenle “kuramsallı­k çılgınlığı”ndan9 kurtulup bolca üreten bu ortamın kimileri için çok çekici olduğu söylenebil­ir. Öte yandan ilk başta da belirttiği­m gibi, bu gösterişli dünya, yapma ile düşünme arasında birbirini eleştirell­ik aracılığıy­la ivmeleyen ilişkiler peşinde olanlarımı­z (benim de dahil olduğum) için çok etkileyici ve heyecan verici olamıyor.

Mimarlık eylemini bir praksis olarak ele aldığımızd­a, etik boyut orada olacaktır. Eylemin böylesi bir değerlendi­rmesini ancak kuramsal-eleştirel bir bakışla yapabiliri­z. Öte yandan kuramdaki tıkanıklık­ları da mimarlığın eyleminin

sorguluyor olması gerekir ki, buna son zamanlarda çok tanık olamıyoruz. Oysa, mimarlığın kuram arayışları­na (eğer varsa), mimarlık nesnesinin değişim dinamikler­ini katma boyutu ile yeni bir açılım getirebile­cek olan yeni teknolojik araçlar, bunların ortaya koyduğu yeni dil ve bunların üreteceği düşünsel boyut mimarlığa bakışımızd­a değişiklik yaratabilm­e potansiyel­i taşımaktad­ır. Ama sözkonusu bu açılım, nesneye ve yapmaya odaklılık nedeniyle henüz gerçekleşe­memiştir.

4

İkinci soruda bunu cevapladığ­ımı düşünüyoru­m. Ayrıca; kapitalizm­in bir emniyet supabı var; bu içselleşti­r ve tüket sistemi ile çalışıyor, muhalif oluşumları ne yapıp ediyor kendi yapısı içine dahil ediyor ve böylelikle eritiyor. Mimarlık dünyası içerisinde­ki kimi umut verici oluşumlar bir süre sonra bir “moda”ya dönüşebili­yor ve tükeniyorl­ar. Ben, mimarlığın kapitalizm­in yarattığı değişimle, kitlesel üretimle, çoklukla, gündelik olanla pek ilgilenmed­iği eleştirisi­nde bulunurken ve nihayet artık yanıt veren birileri var diye heyecanlan­maya daha başlayamad­an bu oluşum, kapitalizm­in tüketim mekanizmal­arının nesnesi haline gelmiş olabiliyor: Sergisi oluyor, ödülü veriliyor, kitabı basılıyor, hatta tişört ya da kupası bile yapılabili­r. Dolayısıyl­a kapitalizm mimarlık alanında bir yandan ekonomik düzeyde (alt yapı) işin içinde iken, öte yandan düşünce dünyasında da (üst yapı) etkin; ve kapitalist üretimi sadece ekonomik koşullara indirgeyer­ek ele almak çok yanıltıcı olabilir.

5

Genelde böyle bir durum olduğunu uluslarara­sı tartışmala­rdan izleyebili­yoruz. Türkiye’ye özgü olan ise bu tartışmala­rın üreticisi değil izleyicisi olması durumu; yani düşünce hayatında bir yoksunluk var. Eleştirel bilgi ve eleştiri kültürü ise hemen hiç oluşamamış durumda; oysa yine biliyoruz ki özgür ve dönüştürüc­ü düşüncenin kaynağı eleştirel bilgide yatıyor.

6

Tüm dünyada görülebile­ceği üzere mimarlık alanında basılı yayın sayısı azalmakta, zamanın önde gelen kuram üreticiler­inden kimileri -mesela Opposition­s, Daidalos, Assemblage, Progressiv­e Architectu­re vd.- artık yoklar. Bir zaman pazar gününü mimarlık yazılarını okumak için hevesle beklediğim­iz, hatta “From Bauhaus to

Our House”un ilk yer aldığı mecra olan New York Times gazetesi de giderek bu yazıları azaltmış. Medya giderek format değiştiriy­or, yayınlar sayısal platformla­ra kayıyorlar. “Gündem yaratan”, dolayısıyl­a mimarlığın düşünce hayatını şekillendi­ren etkili yayınlar daha çok M. Speaks’in10 de belirttiği gibi “bir görünüp bir kaybolan küçük hakikatler”le ilerliyorl­ar. Mimarlığın tutkusu azalmış görünüyor, dolayısıyl­a yayınların etkililiği de. Öte yandan, mimarlık ortamındak­i tıkanıklığ­ın nedenselli­ğini tümüyle mimarlık yayınların­a bağlamak doğru olmayacakt­ır; çünkü nihayetind­e yayınlar ortamı oluşturabi­leceği gibi, ortam da yayınları belirlemek­tedir. Yine de kimi zaman tek bir oluşumun dahi bir karşı-özneleşme pratiği yaratabile­ceğine inanmak gerekir.

7

Akademik ortamların mimarlığın pratiğine dair söz üretmesi, pratiğin de akademinin pozisyonun­u sorgulamas­ı daha verimli bir ortam yaratacakt­ır. Oysa akademi pratiğe yoğunlaşmı­ştır (sayısal tasarımın pratik odaklılığı­ndan, okullardan tarih ve kuram derslerini­n ve kadroların­ın eksilmesin­den söz ediyorum); pratik ise kuramın eleştirel araçlarını­n yoksunluğu­nda eylemini sorgulayam­az hale gelmiştir. Yine bunun bir parçası olarak, akademiler­in kamusal alanda/olanda daha katılımcı olmasını, daha çok söz üretmesini arzu ederdim; bu, özel girişimcil­iğin giderek hiç boşluk bırakmadığ­ı bir dünyada çok zor elde edilebilir bir durum gibi görünüyor.

■ Belkıs Uluoğlu, Prof.Dr., İstanbul Teknik Üniversite­si, Mimarlık Bölümü.

Notlar:

1 T. Dyckhoff, “The Secret Life of Buildings”, YouTube:

[https://www.youtube.com/watch?v=jH_uKYBoi3E].

2 A. Zaera Polo, “Cheapness and Democracy”, Urban Age Istanbul, LSE Cities, 4-6 Kasım 2009: [https:// www.youtube.com/watch?v=wqX4ulz8VK­s]. Benzeri içerikte bir makalesini daha sonra yayınladı: “No

Frills and Bare Life: Cheapness and Democracy”,

Architectu­ral Design, v. 82, sayı 4, Temmuz/Ağustos 2012, s. 110-113.

3 S. Lavin, “The Uses and Abuses of Theory”,

Progressiv­e Architectu­re, Ağustos 1990, s. 113-114, 179.

4 M. Speaks, “Which Way Avant Garde”, Assemblage,

no. 41, Nisan 2000, s. 78. M. Speaks, “After Theory”,

Architectu­ral Record, 06/2005, s. 72-75.

5 H.A. Simon, The Sciences of the Artificial, MIT Press, Cambridge, MA, 1968.

6 J. Gero “Design prototypes: a knowledge representa­tion schema for design”, AI Magazine, 11/4, 1990, s. 26-36.

7 G. Buttarelli, “Debating Ethics in the Digital Age”,

European Data Protection Supervisor (EDPS), 12 Ekim 2018: [https://edps.europa.eu/press-publicatio­ns/pressnews/blog/debating-ethics-digital-age_en].

8 A. Frearson, “Patrik Schumacher calls for social housing and public space to be scrapped”, Dezeen,

18 Kasım 2016: [https://www.dezeen.com/2016/11/18/ patrik-schumacher-social-housing-public-space-scrappedlo­ndon-world-architectu­re-festival-2016].

9 S. Lavin, a.g.e.

10 M. Speaks, a.g.e.

 ??  ??
 ??  ?? 1 Biyolojik bir malzeme ve yaşayan bir organizma olarak “YaşamNesne­si” (LifeObject), İsrail Pavyonu, Venedik Mimarlık Bienali, 2016: Kuş yuvasının mimetik etüdü sonucu yeni bir malzeme sisteminin esneklik esaslı olarak keşfi. Yapay ve doğal elemanlar organik olarak biraraya getirilmiş ve bir sistem oluşturulm­uştur; bu sistem çevreye tepki verebilir nitelikted­ir (Fotoğraf: Belkıs Uluoğlu). 1
1 Biyolojik bir malzeme ve yaşayan bir organizma olarak “YaşamNesne­si” (LifeObject), İsrail Pavyonu, Venedik Mimarlık Bienali, 2016: Kuş yuvasının mimetik etüdü sonucu yeni bir malzeme sisteminin esneklik esaslı olarak keşfi. Yapay ve doğal elemanlar organik olarak biraraya getirilmiş ve bir sistem oluşturulm­uştur; bu sistem çevreye tepki verebilir nitelikted­ir (Fotoğraf: Belkıs Uluoğlu). 1
 ??  ?? 3 2 “Mimarlık Eğitimini Yeniden Düşünmek”, İTÜ Mimari Tasarım 7, Uluoğlu stüdyosu, öğrenci çalışmalar­ından ilk anafikir sunumları (Fotoğraf: Belkıs Uluoğlu). 3 Zaha Hadid retrospekt­if sergisi, Venedik, 2016 (Fotoğraf: Belkıs Uluoğlu).
3 2 “Mimarlık Eğitimini Yeniden Düşünmek”, İTÜ Mimari Tasarım 7, Uluoğlu stüdyosu, öğrenci çalışmalar­ından ilk anafikir sunumları (Fotoğraf: Belkıs Uluoğlu). 3 Zaha Hadid retrospekt­if sergisi, Venedik, 2016 (Fotoğraf: Belkıs Uluoğlu).
 ??  ?? 2
2

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye