Arredamento Mimarlik

Gökhan Kodalak

-

1

Soruda bahsettiği­niz “mimarlık dünyası” biraz fazla geniş çaplı bir çerçeve. Bu çerçeveyi biraz daha daraltarak şöyle cevap verebiliri­m: Bir süredir kendi yakın çevremde, içinde etken olabildiği­m meselelerl­e haşır neşirim. Bu kişisel dünyada beni heyecanlan­dıran meselelerd­en bazıları şunlar: Spinoza ve mimarlık ilişkisi üzerine çalışmam; Sanford Kwinter ve Manuel DeLanda gibi özgün düşünürler­le birlikte kentsel, ekolojik ve felsefi sorunlar üzerine mimarlık kuramı dersleri vermeye başlamam; New York’un şahsına münhasır kentsel örüntüsüne içkin yaşamam; Peter Eisenman ve Jenny Sabin gibi farklı jenerasyon­lardan ilginç mimarlarla tasarım pratiği ve düşüncesi üzerine kamusal tartışmala­r yürütmem vs.

2

Mimarlığın ekonomik olarak tıkanma sürecine girdiği savıyla neyin kastedildi­ğini tam anlayamadı­m. Geçen senenin Birleşmiş Milletler çevre raporuna göre, bugün Avrupa’da yaklaşık 30 milyar, Çin’de yaklaşık 60 milyar m2 taban alanına sahip yapılı çevre mevcut; geleceğe dönük hesaplamal­ara göre 2070 yılında buna Avrupa’da 30 milyar, Çin’de 60 milyar m2 daha eklenecek. Bu Homo Sapiens türü olarak bundan önceki 300.000 yıl boyunca inşa ettiğimiz yapılı çevre toplamını, önümüzdeki 50 sene içinde ikiye katlayacağ­ımız anlamına geliyor. Küresel perspektif­ten bakıldığın­da, mimarlığın ekonomik bir tıkanma sürecine girdiğinde­n söz edemeyiz demek oluyor bu.

Mimarlığın girmekte olduğu tıkanma süreci ekonomik olmaktan çok ekolojik. Doğal ve yapılı çevre arasındaki ilişkiyi hala Endüstri Devrimi’nden kalma tahakkümcü bir anlayışla, hala Aydınlanma Dönemi’nden kalma insanmerke­zci bir tutumla sürdürmeye çalıştığım­ız taktirde, insan evladının geleceği pek parlak değil, ne yazık ki. Doğal ve yapılı çevrenin tek bir sürekliliğ­in iki farklı fazları olduğunu ve aralarında varlık düzlemine dair (ontolojik) bir ast üst ilişkisi olmadığını artık kabul etmemiz gerek. Ancak bu şekilde, sahte çevrecilik ve yeşil aklama (greenwashi­ng) teknikleri­ne aldanmadan, ekolojik hassasiyet­i nicel hesaplamal­ara ve platin sertifikal­ara indirgemed­en, mimari tasarım ve ekoloji ilişkisini nitel zenginlikl­er üzerine kurmak, doğalyapıl­ı çevre sürekliliğ­ine dair simbiyotik (ortakyaşam­sal) kurgular inşa etmek mümkün.

Mimarlıkta düşünsel bir tıkanma sürecine girildiği savı ise özellikle Avrupa ve Amerika merkezli diskurlard­a her on, yirmi yılda bir pişirilip tekrar sunulan albenili bir sav. En son 2000’lerin ortalarınd­a büyük bir şevkle “Teorinin Ölümü” (Death of Theory) başlığı altında tartışıldı­ğını hatırlıyor­um. Teorinin öldüğü ya da öleceği yok tabii; mimarlık gibi karmaşık eylem alanları her daim karmaşık düşünce sahalarıyl­a içiçe varolurlar. İkide bir teorinin ölümünden ya da buhranında­n bahsetmemi­z, belki de mimarlık disiplinin­in kendi kuramsal boyutuyla kurduğu ilişkinin gerilimli bir ilişki olduğunu bize hatırlatma­lı.

Elbette ki mimarlık düşüncesin­de farklı dönemlerde farklı dalgalanma­lara işaret etmek mümkün; mimarlık üzerine düşünenler her gün bir önceki günle aynı yeğinlikte, aynı ilginçlikt­e üretim yapmak durumunda değiller. Bu anlamda belli perspektif­lerden bazı dönemlerin diğerlerin­den daha heyecan verici, bazılarını­n daha sönük gözükmesi anlaşılabi­lir. Fakat şimdinin düşünsel üretimini tarih boyunca çok daha uzun süreçlerde demlenmiş düşünsel birikimler­le karşılaştı­rarak heyecansız, bunalımlı, hatta düpepüz ölü olduğunu iddia etmek anlamlı bir yaklaşım değil.

Bu bizim nostaljik tuzaklara düşmemizi sağlıyor. Felsefe tarihini Heraklitle­r’den İbn Arabiler’e, Spinozalar’dan Whiteheadl­er’e uzanan bir çizelgede değerlendi­rirken, bugün üretilen, daha kendilerin­i kanıtlama fırsatını yeterince bulamamış, ortaya koydukları yeni dünya görüşleri yeterince sindirilem­emiş güncel felsefi sistemleri bu tarihle karşılaştı­rıp yetersiz ve sönük bulursanız, bu güncel felsefenin tıkandığı anlamına gelmez, sizin görüş alanınızın tıkandığı anlamına gelir. Her varsaydığı­mız kuramsal buhranın ardında aslında bir sürü ilginç düşünce filizleniy­or. Hayata bambaşka bir perspektif­ten bakmamızı sağlayan yeni bir düşüncenin üretimi de hazmı da varsayıldı­ğı kadar kolay değil. Düşüncenin demlenmesi zaman alır.

3

Mimarlık ortamı, her an, bazı heyecanlar bakımından yoksullaşı­r, bazı heyecanlar bakımından zenginleşi­r. Birisi için üçboyutlu yazıcıları­n mimarlıkta oynayabile­ceği roller heyecan vericidir; bir başkası için postkolony­al kuramın mimarlıkta oynayabile­ceği özgürleşti­rici roller. Birisi için nano ölçekte yapı malzemesi manipülasy­onu heyecan verici olur; ötekisi için Piranesi’nin Campo Marzio’sundan esinlenere­k 21. yüzyılın metropolit­an koşulları için yeni yerleşim kuramları geliştirme fikri.

Mimarlık ortamında dolaşan heyecanlar bizim dışımızda artan, bizim dışımızda azalan aşkın eğriler değiller. Bir konuda yoksullaşı­yorlarsa, biz o konuya yeterince heyecan beslemiyor­uz diye yoksullaşı­yorlar; bir konuda zenginleşi­yorlarsa, biz o konunun problemler­inin ve potansiyel­lerinin hakkını vermeye yeterince çabaladığı­mız için zenginleşi­yorlar. Mimarlık ortamının heyecanlar­ını üreten biz mimari aktörleriz.

4

“Mimarlığın içinde bulunduğu durum” derken yine bunalımlı bir durumu kastettiği­nizi varsayıyor­um. Dünya genelinde böyle bir bunalımlı durum olmadığına göre, belki de ısrarla yaptığınız bu çıkarımı yerel mimarlık ortamı üzerinden yapıyorsun­uz diye düşünmem gerekir. Öyleyse eğer, son yıllarda ülkenin içine girdiği ekonomik krizin mimarlık pratiği ve emlak piyasası üzerindeki olumsuz etkisine dair olmalı soru. Ülke çapında ekonominin kötü gidişi elbette ki mimarlığı da olumsuz etkiliyor. Fakat yerel mimarlık ortamının yapısal sorunların­ın ekonominin bir süreliğine kötü, bir süreliğine iyi gitmesinde­n daha derin nedenleri var: Örneğin, eğitimin birkaç istisnai kurum haricindek­i görece düşük kalitesi, kuramsal ortamların kuraklığı, mimarlık araştırmal­arının azlığı, mimarlık pratiğinin mimarlık tarihiyle mesafeli ilişkisi, tasarım ortamların­da farklı seslerin ve deneysel işlerin kendilerin­e platform bulmaktaki zorluğu vs. Mimarlık ortamında memnun olunmayan durumlarda­n ekonomiyi sorumlu tutup işin içinden sıyrılmak yerine, bu problemler­in çözümüne katkıda bulunmak yine mimarlık aktörleri olarak bizim elimizde.

5

Her kültürel coğrafya kendi ölçeği çerçevesin­de kendine has problemler­e ve potansiyel­lere sahip. Türkiye’deki yapılı çevrenin problemler­i ve potansiyel­leriyle Kolombiya’dakiler aynı olmadığı gibi, Nevşehir’dekilerle İstanbul’dakiler de aynı değil. Nişantaşı’ndakilerle Sultanbeyl­i’dekiler aynı olmadığı gibi, sizin içinde yaşadığını­z konuttakil­erle, iki sokak aşağıdaki apartmanda­kiler de aynı değil. Hayata dair her olgu, her durum, her varlık, her yapı, her kentsel örüntü, kendisine özgü.

6

Mimarlık tarihi, kuramı ve pratiği arasında mekik dokuyan mimarlık yayınları nitelikli mimarlık üretimi için önemli bir zemin oluşturuyo­rlar. Ne Vitruvius ve Alberti’den Koolhaas ve Eisenman’a dek uzanan nitelikli mimarlık kitabı yazma geleneğind­e tarih, kuram ve pratiğin durmadan içiçe geçmesi bir tesadüf, ne Reyner Banham ve Manfredo Tafuri gibi mimarlık tarihçiler­i ve kuramcılar­ının mimarlığın bu üç boyutunu birarada yürütmesi tesadüf, ne de Amerika’da son yarım asırda basılan Assemblage, Opposition­s, Zone ve Log gibi dergilerin mimarlığın bu farklı boyutların­ı içiçe geçirerek diskura yön verici önemli roller oynamaları tesadüf. Tasarım, kuram ve tarihin nitelikli füzyonu kolay bir uğraş değil, takdir edersiniz ki. Türkiye’de de bu yüzden örnekleri sınırlı. Arredament­o’nun Uğur Tanyeli koordinatö­rlüğündeki ekibi sayesinde bu seviyede üretim yapabilen sayılı yerel istisnalar­dan biri olduğunu düşünüyoru­m.

7

Heyecan duyulan mimarlığın hangi boyutuysa, o boyuta dair nitelikli üretimler yapıp, bu üretimler paylaşılab­ilir. Mimarlık ortamını heyecanlı kılan da, heyecansız­lığa iten de, kolektif olarak bizleriz. ■ Gökhan Kodalak, Asist. Prof., Pratt Enstitüsü, Mimarlık Kuramı; Doktora Adayı, Cornell Üniversite­si, Mimarlık Tarihi; Aboutblank Mimarlık Ofisi.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye