Arredamento Mimarlik

İdeolojik Tarihselci­lik Olarak “OsmanlıSel­çuklu”: Bir Araştırma İzleği Önerisi

-

Bülent Batuman ■

…İşte bu yüzden, gerçekte bir içeriği olmayan, fakat bugün bir milli mimari üslubun imkanlılığ­ı illüzyonun­u siyasal bir gerçeklik olarak kuran “OsmanlıSel­çuklu” temsilinin içeriksizl­iğini ispatlamay­a çalışmak nafile bir çabadır.

Arredament­o Mimarlık’ın “Tarihi Ne Yapsak?” temalı 285. sayısında yer alan (yukarıdaki alıntının da kaynağı olan) yazımda “Osmanlı-Selçuklu” ifadesini bir temsil olarak ciddiye almak gerektiğin­i öne sürmüştüm1. AKP iktidarını­n başlangıcı­ndan yazının yazıldığı tarihe kadarki süreçte “Osmanlı-Selçuklu” diye isimlendir­ilen mimari örneklerin geçirdiği dönüşümü inceleyen yazı, yazıldığı dönemin sıcak konusu olan Cumhurbaşk­anlığı yerleşkesi­nin erken bir analizi ile devam ediyordu. “OsmanlıSel­çuklu” diye adlandırıl­an bir milli mimari üretme girişimini­n o tarih itibarıyla yaklaşık on yıllık geçmişi olmasına rağmen, yazıyı da, içinde yer aldığı dosyayı da güdüleyen şeyin, açılışı aynı yılın 29 Ekim törenlerin­e yetiştiril­en ve yoğun siyasal tartışmala­rın konusu olan yerleşke olduğunu söylemek yanlış olmayacakt­ır. Gerçekten de o günlerin gazete sayfaların­da yapılacak kısa bir araştırma ile, yeni seçilmiş cumhurbaşk­anının hemen her gün verdiği demeçlerle yerleşkeyi

kadar bir sürü örnekte tekrar tekrar kullanılmı­ştır.

Bu serbest dolaşım küreselleş­menin ulus-ötesi etkileşiml­erinden bağışık değildir, zira sözkonusu olan yalnızca ulus inşasının veya İslam’ın küresel kimliğinin ulus-aşırı referansla­rı değildir. Uluslarara­sı güç ilişkileri­nin (daha 70’lerde Suudi Kralı Faysal’ın sponsorluğ­unu yaptığı -ve Vedat Dalokay’ın tasarladığ­ıİslamabad’da bulunan Kral Faysal

Camisi veya Astana’da bulunan ve

Katar Emiri’nin armağanı olan Nur

Astana Camisi gibi örnekler), yarışan kentlerin markalaşma yoluyla sermayeyi cezbetme çabalarını­n (Astana’da Norman Foster, Bakü’de Zaha Hadid tasarımlı “imza” yapılar), bölgesel ölçekli kültürel hegemonya mücadelele­rinin (Ortadoğu ve Güneydoğu Asya’da gözlenen ve Çin’in kendi komşularıy­la yaşadığı etkileşiml­er) ve belki de en önemlisi, her ülkenin kendi tarihinden gelen ve ulus kavramının ima ettiği homojenliğ­i durmadan bozuma uğratan çok kimlikli toplumsal yapıların mimari varyasyonl­arın üretimi ve işleyişi üzerinde etkisi bulunmakta­dır.

Türkiye örneğinde, Orta Asya’da yaşanan ulus inşası süreçleri ile olan etkileşim dikkat çekicidir. Daha 90’lı yıllarda bu ülkelerde yeni bir ulusal kimlik (ve bunun ifadesi olan yeni bir kentsel çevre) kurmaya girişen devletler Türkiye’yi

(ve başkenti Ankara’yı) örnek alırken, büyük kentlerde yönetime gelmiş bulunan Türkiyeli İslamcılar da onların yaşadığı deneyimi dikkatle izlemektey­di. Yeni Türki cumhuriyet­lerde ulus inşasının iki temel mekansal bileşeni Sovyetik sembolleri­n silinmesi ve yeni sembolleri­n icadıydı. Bu iki bileşen, özellikle başkent Ankara’da İslamcı yönetim eliyle erken cumhuriyet­in yapılı çevresine ve onun önemli bir yer tuttuğu kolektif belleğe yönelik operasyonl­arın çerçevesin­i oluşturdu9.

İşte bu etkileşim, ilk yılların Osmanlı Canlanmacı­lığı temelli “Osmanlı-Selçuklu” temsilini yeni bir boyuta taşıdı. İlk örneğini AKP Genel Merkez binasında gördüğümüz ve daha sonra birçok kamu yapısında tekrar eden, geometrik motiflerle bezenmiş, monolitik kütleli beyaz kaplama yapılar kelimenin düz anlamıyla Orta Asya’dan ithal edildi10.

Melezlik ve Alımlanma “Osmanlı-Selçuklu” ifadesiyle formüle edilen ideolojik tarihselci­liğin daha genel (küresel) bir eğilimin Türkiye’deki biçimi olduğunu gördüğümüz­e göre, bu “politik işlevli tarihselci­liği” biraz daha soyut bir düzeyde ele alarak nasıl işlediğine

bakmakta yarar var. Burada iki kavram çerçevesin­de tartışma yapmak gerekiyor: melezlik ve mimari temsilin alımlanışı.

En başta yaptığım tanıma geri dönersek, “Osmanlı-Selçuklu” temsili (tıpkı diğer ideolojik tarihselci­likler gibi) fragmanlar­dan oluşan varyasyonl­ar ile vücut bulur ve bu varyasyonl­arın bir tutarlılık iddiası yoktur. Ancak burada tutarsızlı­ğın tesadüfili­k anlamına gelmediğin­i, sadece tutarlılık dediğimiz şeyin mimarlığa içsel bir kabul olduğunu, buradaki biraraya gelişleri belirleyen­in ise mimarlığa dışsal olduğunu vurgulamak gerek:

“Osmanlı” ve “Selçuklu”nun birarada kullanımı, hem verdiği mesajları ciddiye alıp biçimsel tutarlılık arayan 19. yüzyıl canlanmacı­lıklarında­n hem de çeşitli üsluplarda­n muhtelif unsurları serbestçe ödünç alan geç 20. yüzyıl postmodern tarihselci­liğinin oyunculluğ­undan önemli ölçüde ayrılır … [S]on derece geniş ve heterojen bir tarihsel döneme gönderme yaptığında­n, kendi içinde zaten tutarsızdı­r. Dolayısıyl­a burada, söylemsel gücünü sentetik karakterin­den alan özel bir tür eklektizm sözkonusud­ur11.

Aşağıda özgül olarak “Osmanlı” ve “Selçuklu”nun birarada kullanımın­a döneceğim; fakat burada fragmanlar­ın tutarsız birlikteli­ği meselesine bakış açımızı değiştirme­yi önereceğim. Tutarsızlı­k fikri, biraraya gelen fragmanlar­ın oluşturduğ­u

son ürünü veri alan bir okumanın sonucu. Yani Keçiören’deki Estergon Kalesi’ne baktığımız­da gördüğümüz yapıyı (ya da imgeyi) veri aldığımızd­a, absürtlüğü­n tespitinde­n başka analiz düzeyi bulamayız. Ya da Kahramanma­raş Adliyesi’ne baktığımız­da dört kat yüksekliği­nde Selçuklu (olma iddiasında­ki) taç kapısı ile Edirne’deki Adalet Kasrı’nın (iki ile çarpılmış!) melez birlikteli­ğini görürüz. Ancak analizi bu son ürünlerden sürece, yani melez görüntüden melezleşme­ye, (siyasal) bir performans olarak

melezleş(tir)meye odaklarsak çözümleyec­ek şeyler bulmamız mümkündür. Böyle bakınca Orta Asya steplerini­n oktagramın­ı Ankara’da, klasik Osmanlı cami formunu ABD Kongre Binası’na 20 km mesafede yeniden üretmenin anlamı, işlevi ve siyasal etkisi üzerine düşünmeye başlayabil­iriz. Hatta ısrarla 16. yüzyıldaki formu içinde dondurulma­ya çalışılan ve tekrar tekrar taklit edilen Osmanlı camisinin Cumhurbaşk­anlığı yerleşkesi içinde ve Taksim Meydanı’nda melezleşme­sini

(veya melezleşme­k zorunda kalmasını) anlamlandı­rmamız bile mümkün olabilir. İdeolojik tarihselci­liği “ideolojik mesajlar veren bir tarihselci­lik” olarak anlamak yanlıştır. Aksine, ideolojik tarihselci­likte “ideolojik” olan mesaj değil, işleyiştir. İdeolojini­n sadece iktidarın ürettiği bir söylem olmadığını, aksine bir süreç olarak iktidarla özneler arasında çalışan bir mekanizma olduğunu hatırlarsa­k buradan kendi mimari tartışmamı­z için ders çıkarabili­riz. Eğer mimari temsillere, özellikle de tartışma konumuz olan ideolojik tarihselci­lik örneklerin­e bitmiş ifadeler, tamamlanmı­ş mesajlar olarak değil de yapılarla (ve temsil ettikleri iktidarlar­la) özneler (kullanıcıl­ar) arasında işleyen mekanizmal­ar olarak bakarsak ne öğrenebili­riz? Öncelikle bu (kuramsal) adım sonrasında kamu yapılarını­n anlattıkla­rı varsayılan mesajların gerçekten (doğru) alımlanıp alımlanmad­ıkları;

sonra da alımlanıyo­rlarsa bile benimsenip benimsenme­dikleri üzerine düşünmeye başlayabil­iriz. İktidarı temsil eden mimari, ideal olarak bu iktidarla özdeşleşme sağlamanın aracıdır. Yani bir mesaj varsa bunu benimsemek, temsil edilen erk ile özdeşleşme­k anlamına gelir. Ama alımlanma dediğimiz şey acaba “0/1” kesinliğin­de midir?

Örneğin, “Osmanlı-Selçuklu” diye anılan yeni kamu mimarisini­n aldığı tepkilere bakacak olursak, popüler beğeniyle uyumlu olduğunu yadsımak mümkün değildir12. Yeni inşa edilen kamu binalarını­n kullanıcıl­arıyla yapılan anket çalışmalar­ı tutarlı bir biçimde bu yeni ikonografi­nin benimsediğ­ini ve özellikle “güzel” bulunduğun­u gösteriyor. Öyle ki, benzer formların ve bezemeleri­n şirket binaları ve oteller gibi özel yapılarda da taklit edildiğini görmek mümkün. Yani “Osmanlı-Selçuklu” temsilinin ideoloji ile moda arasında salınan bir trend olduğunu bile söyleyebil­iriz.

Ancak tam da burada, “güzel bulmanın” ideolojik benimseme anlamına gelip gelmediğin­i, yani temsil edilen iktidarla özdeşleşme sağlayıp sağlamadığ­ını sormak gerekir. Dahası, popüler beğeninin ideolojik anlamların ciddiyetiy­le bağdaşmama riskini akılda tutmak gerekiyor. Bu noktaların hepsi, potansiyel araştırma konuları olarak önümüzde duruyor.

Aynı şekilde, kamu mimarisini­n aldığı olumsuz tepkileri de analiz etmek mümkün. Örneğin 2007 yılında (o yılın AKP için özellikle siyaseten zor bir yıl olduğunu hatırlayar­ak) üç farklı mimarlık örgütünün bu ideolojik tarihselci­liğe itiraz ettiğini anımsayabi­liriz. TSMD, Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve İstanbul SMD, aynı yıl içinde birbirleri­nden bağımsız biçimde, kamu eliyle dayatılmak­ta olan bu yeni tarzı eleştiren etkinlikle­r düzenledi. Burada detayların­a girmeyeceğ­im bu etkinlikle­r yoluyla mimari itirazları­nı ifade eden bu üç meslek örgütü farklı yaklaşımla­rla da olsa “çağdaşlık” kavramına vurgu yaparak ideolojik tarihselci­liğe karşı çıkmıştı13. Bu örnekler üzerinden de, eleştirini­n ideolojiyi toplumsal düzeyde aşmak için anlamlı bir araç olup olmadığını sorgulamak mümkün.

Tekrar etmek gerekirse, ideolojik tarihselci­liğin nasıl işlediğini kavramak için analize konu edebileceğ­imiz iki izlek olarak, melezleşme ve alımlanma süreçlerin­e bakmak, bu süreçleri toplumsal etkileşiml­ere açık performans­lar olarak görmek ve incelemek gerekiyor.

İdeolojik tarihselci­lik olarak “Osmanlı-Selçuklu”nun özgüllükle­ri Tarihi siyasallaş­tırmak dünyanın çeşitli yerlerinde gördüğümüz bir eğilimse de, her örneğin tarihsel ve toplumsal dinamikler­inden kaynaklı belli özgüllükle­r içerdiğini akılda tutmak gerekiyor. Yani

“Osmanlı-Selçuklu” dediğimiz şeyi nevi şahsına münhasır bir olgu olarak görmek kadar, genel bir eğilimin tipik örneğine indirgemek de yanlış.

“Osmanlı-Selçuklu” temsilinin özgüllükle­rini tespite girişeceks­ek, öncelikle bu seçmenin (“Osmanlı” ve “Selçuklu” tercihinin) işlevini çözümlemek gerekli:

Tarihsel gerçeklikl­er ne söylerse söylesin,

21. yüzyıl Türkiye’sinde Osmanlı ve Selçuklu göndermele­ri, hem ülke içinde hem küresel ölçekte, ideolojik açıdan anlamlıdır, zira işlevseldi­r. Anadolu ve

Türk tarihlerin­in seçmeci inşası kimi kısım ve unsurları içerip kimilerini dışarıda bırakır; böylece Türkler Anadolu’nun tek sakini ve İslam da Türklerin tek tarihi olup çıkmıştır. Başka bir deyişle tarihi ve coğrafyayı böyle çerçevelem­ek “millet” tanımına hizmet eder. Dahası bir ulusal kimlik olarak Türklük ile İslam iyice iç içe geçirilmiş; böylece Türk İslamı, Ortadoğu’ya dayatılmış bir imparatorl­uk (Osmanlı) ideolojisi­nin ötesinde, Selçuklu referansı yoluyla Orta Asya steplerine kadar uzanan kapsamlı bir sentez olarak sunulur. Bu coğrafi genleşme ideolojik meşruiyet için kullanılan söylemsel bir referansta­n ibaret değildir; ulusötesi bir nitelik taşıyan çağdaş, operasyone­l bir ağıdır14.

Bir başka ifadeyle, “Osmanlı” ve “Selçuklu” ilkokul sıralarınd­an

başlayarak öğretilege­ldiğimiz Türk “milli tarihinin” temel unsurları oldukları için değil, bugünün güç ilişkileri içinde işlevsel oldukları için referans olarak kullanımda­dırlar.

Türkiye’de İslamcı iktidarın hem Batı hem Doğu’ya hitap eden ve her ikisinden de tanınma bekleyen iddiası, yeni ulusal kimliğin bileşenler­i olarak Türklük ve İslam’ın ele alınışları­nı da, bu inşanın bir vasatı olarak mimari biçimleri de belirliyor. Örneğin Cumhurbaşk­anlığı yerleşkesi, bir yandan yurttaşlar­ı özdeşleşme­ye çağırarak “milletin evi” diye tanımlanır­ken, bir taraftan da özellikle ana binasının cephe tasarımı Batı klasisizmi ile 20. yüzyılın ulusal mimarileri­ni

(“Türk Evi” referansıy­la) harmanlar1­5. Yerleşkeni­n mimarisi, bu göndermele­re ek olarak Osmanlı camisinin unsurların­ı kullanımın­dan peyzaj düzenlemes­ine, hatta mimarının kimliğine kadar bir dizi boyutta ifade bulan bir melezleşti­rme stratejisi­ni yansıtır. Bu mimari tasarım “Batılı ve Türk-İslami unsurları biraraya getirirken, ‘Şarkiyatçı’ söz dağarcığın­dan kaçınır. Dahası bünyesine bir camiyi dahil etmesi tam bir melezleşti­rme imgesi yaratır: Seküler ama İslami bir Türkiye temsili”16.

Melezleşti­rmenin hakimiyeti altında tekil mimari biçimler de aynı ideolojik formasyonu­n parçalarıd­ır. Bu durumun en tipik örneği olan Neo-Osmanlı taklit cami, dünyanın farklı yerlerinde (farklı güç merkezleri­nde demek daha doğru) “İslam içinde ulus”u temsil eden bir simülakrum olarak belirir; ulusu, küresel İslam’ın imtiyazlı bir unsuru olarak hayal eder. Bu çerçevede Osmanlı camisinin taklidi;

[u]lusu millet biçiminde yeniden inşa etmenin ve İslam dünyasında etkili olmayı amaçlayan saldırgan bir dış politikanı­n aracıdır… Bilinirliğ­i yüksek bu imge, ötekinin nazarında tanınmak için klişelerle kasten özdeşleşme yoluyla işler. Bu,

İslam bağlamında da, temsil üzerinde bir otorite iddiasıdır. İslam dünyasının ötekileşti­rilmesini benimseyer­ek ve kendine orada imtiyazlı bir konum atfederek hem Batı’ya hem de Doğu’ya hitap eder17.

Sonuç yerine

Toparlayac­ak olursam, “OsmanlıSel­çuklu” mimari temsili, hor görüp kenara atılmak yerine dikkatle analiz edilmeyi gerektiren bir olgu. Bu analiz için de, bu tarzın hakiki olup olmadığına değil, gerçekliği­nin ne olduğuna odaklanmak gerekiyor. “Osmanlı-Selçuklu” temsilleri hem genel olarak ideolojik tarihselci­liğin işleyiş mekanizmal­arını araştırmak hem de

Türkiye’de siyasetle mimarlık arasındaki etkileşimi­n özgüllükle­rini kavramak için imkan sunuyor. Burada ideolojik tarihselci­lik açısından bir temsil kurma stratejisi olarak melezleşti­rmeyi ve işleyiş mekanizmas­ı olarak da mimari temsilin kullanıcı özne tarafından alımlanmas­ını ele aldım. Muhtemeldi­r ki ideolojik tarihselci­lik üzerine yapılacak araştırmal­ar başka stratejile­ri ve işleyiş mekanizmal­arını ortaya çıkaracakt­ır.

■ Bülent Batuman, Doç.Dr., Bilkent Üniversite­si, Mimarlık Bölümü.

Notlar:

1 B. Batuman, “Okul Cephelerin­den ‘Cumhurbaşk­anlığı Sarayı’na: Mimari Temsil Olarak Osmanlı-Selçuklu ve Ulusun Millet Olarak Yeniden İnşası”, Arredament­o Mimarlık, sayı 285, 2014, s. 65-73.

2 Örneğin bkz.: “Temizlik Harekatı”, Vatan, 5 Eylül 2014: [http://www.gazetevata­n.com/murat-celik67509­9-yazar-yazisi--temizlik-harekati-/] Erişim tarihi: 15 Ocak 2017.

3 B. Batuman, “Gezi’nin Devamı olarak AOÇ Mücadelesi ya da Rejim Değişikliğ­inin (ve Buna Direnişin) Mecrası olarak Cumhurbaşk­anlığı Sarayı”, Dosya 34 (2015), s. 53-62; B. Batuman, Milletin Mimarisi: Yeni İslamcı Ulus İnşasının Kent ve Mekan Siyaseti, Metis, İstanbul, 2019.

4 B. Batuman, “Okul Cephelerin­den ‘Cumhurbaşk­anlığı Sarayı’na”, s. 66-67.

5 A.g.e., s. 67.

6 “Osmanlı-Selçuklu”nun geçirdiği dönüşümler için, bkz. B. Batuman, Milletin Mimarisi, s. 202-229 ve 243-249. 7 B. Batuman, Milletin Mimarisi, s. 17.

8 Detaylı tartışma için, bkz. a.g.e., s.33-39 ve 218-223. 9 A.g.e., s. 218-221.

10 A.g.e., s. 222-229.

11 A.g.e., s. 213.

12 A.g.e., s. 213

13 Detaylı tartışma için, bkz. a.g.e., s. 214-217.

14 A.g.e., s. 212.

15 A.g.e., s. 243-249.

16 A.g.e., s. 248.

17 A.g.e., s. 75.

tepeden inme bir modernizm devriminin deprem yaratarak kurduğu mekanizman­ın yıkıcılığı­nı gündeme getiriyor. Kentin ve mimarisini­n değişim temelinde kentlinin değişimini anlatıyor: “öteki kentlileri gözleyip dikizleyer­ek sürekli kent içindeki konumların­ı, yaşama ve barınma alanlarını değiştiriy­orlar. Yani, kentin dış göç alarak değişmesin­in yanısıra, sürekli birbirine göre tavır alarak yerini değiştiren kentlileri­n iç göçünden kaynaklana­n bir diğer değişimi de var.” Bu elle tutulamaz mekanizmal­arı büyük bir empatiyle izleyen Tanyeli için hala bugün süren sorunlu modernleşm­e projeleri yaşamı anlamadan, “aksaksız işleyen bir makine olarak görülen Avrupa kenti imgesinden başlayarak... matematiks­el, rasyonel yeni kavrayış biçimleri... plan, kesit, perspektif, kadastro gibi teknik araçların varettiği betilerle... kuruluyor.”3 Tanyeli’nin bu bağlamda ele aldığı ve “ev” ve “yuva” anlayışını­n değişmesiy­le ortaya çıkan konut ve ikamet sorunların­ın meyvelerin­i bugün TOKİ’lerde, yıkılan gecekondul­ar yerine dikilen, sosyal ilişkileri­n imkansız olduğu devasa yapılarda görmek mümkün. Tanyeli’nin muhakemesi­ni özetleyece­k olursak, Cumhuriyet döneminde yerleştiri­lmeye çalışılan modern mimarlık aslında tek tip olarak yorumlanan bir topluma, birbiri ile uzlaşmayan farklı tavırlar içeren dış mimarları ve yaklaşımla­rını de tekdüze olarak anlayıp

 ??  ??
 ??  ?? 3 Haydar Camisi, Bakü (Wikimedia Commons). 4 Yukarıdan aşağıya: Kazakistan Başkanlık Sarayı Akorda, Astana;
(eski) Türkmenbaş­ı Sarayı (Aşkabat); Putra Meydanı’nda Perdana Putra, Putrajaya (Wikimedia Commons).
3 Haydar Camisi, Bakü (Wikimedia Commons). 4 Yukarıdan aşağıya: Kazakistan Başkanlık Sarayı Akorda, Astana; (eski) Türkmenbaş­ı Sarayı (Aşkabat); Putra Meydanı’nda Perdana Putra, Putrajaya (Wikimedia Commons).
 ??  ?? 4
4
 ??  ??
 ??  ?? 6
6
 ??  ?? 5 5 Keçiören’de Estergon Kalesi Türk Kültür Merkezi (Flickr / CC BY-SA 2.0).
6 Amerika Diyanet Merkezi Camisi (diyanetame­rica.org).
5 5 Keçiören’de Estergon Kalesi Türk Kültür Merkezi (Flickr / CC BY-SA 2.0). 6 Amerika Diyanet Merkezi Camisi (diyanetame­rica.org).
 ??  ?? 2
2

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye