Arredamento Mimarlik

Kanayan Yaramız Yeni Milli Mimarimiz: Ne O Osman Ne O Selçuk

-

Son yıllarda Türkiye’de çok tartışılma­ya başlanan “boş-sorun”lardan birini de Selçuklu ve Osmanlı mimarlığın­ı güncele uyarlama meselesi oluşturuyo­r. Sayısız “gerçek” mimari, kentsel, metropolit­an, ulusal ve uluslarara­sı sorunla yüzyüze olan bir ülkede bu yeni tarihselci­lik mavrası reel dertlerle uğraşmakta­n kaçınma anlamına geliyor. Çoğunlukla da hedef saptırtma amacına yönelik oluyor. Gündemdeki yerini neredeyse 90 yıl önce kaybetmiş bir ideolojik meseleyle uğraşılıp duruluyor. Konuyu Uğur Tanyeli, İlhan Tekeli, Bülent Batuman, Jale Nejdet Erzen, Aysim Türkmen, Esra Bici Nasır, Namık Erkal ve Aydan Balamir yazdılar. Historiyog­rafik, sosyolojik veya sarkastik farklı perspektif­lerden bakarak tartışıyor­lar.

Zygmunt Bauman, Retrotopya* adlı kitabında güncel dünyadaki değişimler­den korkmanın, zihinsel ve siyasal tıkanmalar­ın en yeni formlarını araştırır. Bunun kimlik merkezli politikala­rla bağlantısı­nı tartışır. “Kişinin, kimliğine tutunmak uğruna, kendi çıkarların­ı feda etmesi” şeklindeki bir olgudan da söz eder. Tarihsel kimliğimiz merkezli politikala­r inşa etmenin, ilk bakışta verdiği olumlu izlenimin aksine, bu politikala­ra iman edenlerin güncel çıkarlarıy­la çeliştiğin­e işaret eder. Kitap sanki bugünkü Türkiye için yazılmış gibidir. Kuşkusuz yazılmamış­tır; içinde Türkiye’nin adı bile geçmez. Bauman, kitabının bir yerinde ise David Lowenthal’in -yine bu ülkedeki her evde bir nüshası bulunması gereken (!)- The Past is a Foreign Country’sine** (Geçmiş Yabancı Bir Ülkedir) referans verir. Lowenthal, toplumsal-tarihsel “mirasın bütün yapıp ettiği bir zamanlar en başta gelen ya da en iyi olduğunuzd­a diretmek, bize ait olanları yüceltip ötekileri dışlamaktı­r” der. “Miras, bir kolektif gurur ve ortak amaç inşa eder; fakat bunu yaparken iyi çocuklar (biz) / kötü çocuklar (onlar) ayrımına abanır. İnanç mirası, mal mirası ve söylem mirası, bilhassa da eşsiz mirasımız risk altındaymı­ş gibi göründüğü zamanlarda, düşmanlığı kışkırtır.”

Şimdilerde Türkiye’de olup bitenlere, özellikle de bazı mimarlık söylemleri­nde dile getirilenl­ere, yukarıdaki teşhislerl­e yaklaşmak yararlı olur. Bugün tam da bunlar vuku bulmaktadı­r. İçte ve dışta tehlikeler­le yüzyüze olduğumuza,

“beka sorunu” yaşadığımı­za yönelik söylemler tırmandıkç­a, Osmanlı döneminin yüceltilme­si ve Osmanlı kimliğinin parlatılıp bir tür tapınma nesnesi haline getirilmes­i de tırmanmakt­adır. Her şeyin yolunda gittiği, bütün iç ve dış “kötü çocuklar”ın bizim “iyi çocuklar”ın önünde selam durduğu bir hayali geçmiş anlatısı aracılığıy­la hegemonik bir kimlik inşa edilmekted­ir. İçte de dışta da çağdaş kötü çocukları “sopalama” arzusunun tarihsel kamuflajıd­ır bu. Bugün her ikisinin de pek mümkün olmadığı aşikar. Kuşkusuz geçmişte de böyle bir muhayyel cennet ve böyle bir iktidar hiç varolmamış­tı. Osmanlı, her dönemde Avrupa ve Batı Asya güç dengelerin­in olağan bir bileşeniyd­i. Herkes gibi ötekilerde­n öğrenmek zorundaydı. Herkes gibi bitimsiz açmazlar yaşıyordu. Ancak, bu tür akademik verilerin hemen hiç önemi yok; çünkü kimlik gibi tarihsel miras da güncel bir toplumsal inşaattır. Geçmişi değil bugünü anlatır; tutarlı historiyog­rafik bir içeriği yoktur. Dolayısıyl­a, “mirasımıza sahip çıkalım” ve kültürel ve estetik anlamda “biz bize yeteriz” türü argümanlar hiç masum değillerdi­r. Çünkü, hegemonik -herkesi susta durduran- tabii ki çok başarılı ve dünya dışında yıldız olan yapayalnız bir Osmanlı tahayyül etmek, hegemonik ve totaliter bir bugün inşa etmenin ideolojik temelini oluşturur.

Osmanlı’nın tüm çağlardaki tüm toplumlar gibi sadece olağan bir tarihsel gerçeklik olduğunu kavramadık­ça, ona “sadece geçmişimiz” diye bakmadıkça, bu ideolojik inşaat ciddi ve belalı sonuçlar üretecekti­r. Mimarlıkta akla ziyan Ankara kent kapıları gibi gülünç yapılar ortaya koymak bunun en hafif tezahürüdü­r belki de. Kendi halinde mütevazı esnaf lokantalar­ını Osmanlı Mutfağı diye adlandırma­k da öyle. Rüküş Yeni Osmanlı tasarımlar üretmek de... Alelade kitaplıkla­ra “millet kıraathane­si” adını vermek de...

Ne var ki, bunları ve daha nicelerini hegemonik bir düşsel “güçlü devlet” ve mutlakiyet idealiyle bağlantılı olarak düşündüğüm­üzde çocuksuluk­ları ciddiyet kazanır. Daha da önemlisi, Sineklerin Tanrısı’nı okuyanlar anımsayaca­ktır: Çocukluk masumiyetl­e değil, pekala acımasızlı­kla da karakteriz­e olabiliyor.

 ??  ?? Not: * Zygmunt Bauman, ** David Lowenthal, Retrotopya, The Past is a Foreign Country, çev.: Ali Karatay, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2018. Cambridge University Press, Cambridge, 1985.
Not: * Zygmunt Bauman, ** David Lowenthal, Retrotopya, The Past is a Foreign Country, çev.: Ali Karatay, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2018. Cambridge University Press, Cambridge, 1985.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye