Aslıhan Demirtaş: New York Yılları
Nandini Bagchee ■ Ne zaman Aslıhan Demirtaş’ın burada, New York’ta olduğunu ve buradaki işlerini düşünsem, gülümsüyorum. Bu duygunun kaynağı ise genç ve kadın bir mimarın erkek egemen bir alanda hiç de alışılagelmedik şekilde kendine nasıl yer açtığını ve tasarım tartışmasına özgün bakış açısından katkısını duyurduğunu hatırlamak. Bahsettiğim bakışı açısını saptamak kolay değil, Çubuk Barajı’nın direngen betonarme kavisi üzerinden Yedikule Bostanları’nın yıllarca işlenmiş topraklarındaki solucanın bakış açısına konar. Aslıhan’ın algısındaki bu eşzamanlılık, gündelik olanı insan ve insan-dışı/ötesi ağların içine yerleştirmesini sağlar.
Ticari ve stilize tasarımlar üreten “star mimar” kültüne karşılık, Aslıhan Demirtaş’ın pratiği incelikli değişim yaratmak amacıyla, yaşayan çevrenin mevcut dokusunu adapte etmek için esner. Sosyal, ekolojik ve materyal boyutları tasarım stratejisine yerleştirdiği işlerini ürün değil süreç yönlendirir.
Aslıhan Demirtaş, kariyerinin erken zamanlarında New York’ta I.M. Pei ile yakın çalışmaya başladı. Tüm ofisin saygı ile hitap ettiği Bay Pei, 90’lı yaşlarına kadar seçtiği işlerde, güvendiği çalışma arkadaşlarından oluşan küçük bir ekiple pratiğine devam etti. Yolu Cambridge Massachusetts’ten geçmiş Ankaralı genç tasarımcı hemen Bay Pei’nin ilgisini çekti ve Aslıhan Doha’daki İslam Sanatları Müzesi’nin baş tasarımcısı oldu. Bu özel proje, Bay Pei’nin yeni tanıştığı bir kültürel ve çevresel ortamda yaptığı bilinen son müzesi, form ve malzeme kavramlarına yeni bir araştırma zemini sundu. Mimarlık hayatı boyunca ilgilendiği primordiyal geometriler -küp, küre ve prizma- etrafında geliştirdiği projede Bay Pei varolan takıntılarını onun için tanıdık olmayan bir bağlamda yorumlaması için Aslıhan’a teslim etti.
Bu projede “İslami” prototip olarak referans gösterilen “Cairene” kubbelerin stereometrik geometrisi, Aslıhan için hiç de bilindik topraklar değildi. Aynı şekilde, Bay Pei’nin tasarım metodolojisini oluşturan matematiksel oranlama sistemi de Aslıhan’ın daha önce kendi tasarım sürecinin parçası olarak gördüğü bir yöntem de değildi. Buna rağmen
Bay Pei’nin disiplinli geometrisindeki incelikleri ve nüansları keşfetmek genç ve yerinde duramayan mimara şaşırtan bir deneysellik ortamı sağladı. Proje yapım aşamasına geçtiğinde tasarım direktörü rolünü alan Aslıhan, tüm dünyadan zanaatkar ve imalatçılarla çalıştı. Doha’nın kıyı alanındaki enigmatik heykelsi varlığıyla İslam Sanatları Müzesi’nin nihai hatları bu nesiller ve kültürler arası işbirliğinin sonucudur.
Bu anıtsal müzeyi tasarlama ve inşaatını koordine etme işi yanında, spektrumun diğer ucunda Aslıhan’ın kişisel ilgileri görünmez ekosistemlerin ve küçük ölçekli tasarım müdahalelerinin kentte gündelik hayatı nasıl etkilediğini tahayyül etmek üzerineydi. Parsons Tasarım Okulu’nda
ders veren ve 2009’da kendi ofisini açan Aslıhan, tasarımın değişimi uygulamak için araçsallaştırılmasını incelemek üzere aktivistlerle, mimarlarla ve öğrencilerle birlikte çalışmaya başladı. Kolektif olarak mimari bir asamblajı yapma/ inşa etme eylemi Bronx Nehri Geçişi projesinde görülebilir. Bu işte mimar, akademi ile bir grup lise öğrencisinin birarada üretmesini kolaylaştırarak, evleri denebilecek Bronx Nehri havzasını keşfetmelerini sağlamaktı. Bir grup üniversite öğrencisi, mimarlık hocaları ve demir ustasıyla birlikte geridönüştürülen metal, plastik ve diğer atıklardan bu değişken arazinin modelini yaptılar.
Bir sal şeklinde inşa edilmiş bu yayvan asamblaj, Bronx Nehri boyunca kanolarla çekilerek yol aldı. Girişilen bu işin kırılganlığı -kocaman bir salın nehir boyunca yol alması- lise öğrencilerinin unutulmuş bir nehir ve kirlenmiş havzadaki hayatı ile ilişkileniyordu. Bu bilgi yakın angajmanı esas alan tasarım sürecinde birlikte öğrenilmişti.
Aslıhan Demirtaş’ın ekolojik süreçlere olan ilgisi ve “Kültür”ün ayrıcalıklı haline eleştirisi, pratiğinde okunabilir.
Ani kalıntıları üzerine yazıları ve çizimleri bu gerilimi gösterir. Orada koyunların özgürce dolaşmasına izin verilmesini; aynı şekilde bu derin ve etkileyici peyzajın önemine kafa yormak üzere savaş ve kimlik projesinin bir anlığına kenara çekilmesini savunur. Kültürün (geçmiş ve gelecek) korunması ile tartışmalı (contentious) tarihsel anlatıların somutlaştırılması ihtiyacı arasındaki gerilim, mimarlığın asıl görevi olan daha büyük ve sürdürülebilir bir şeye dönüşmesi ve bundan sorumlu olması ile dağıtılır.
Sonuç olarak, Aslıhan Demirtaş hassas/kıymetli kabul edilen alanlara dönmekten ve anlatılarını uzun etki sürelerini anlayarak yönlendirmekten çekinmez. Gelibolu Yarımadası projesinde tam olarak bu yüzden yüzlerce ziyaretçiye “ortak bir zemin oluşturmak ve savaş kalıntılarını kavuşturmak için” jeolojik kayaç alanları arasından yürümeyi önerir. Ziyaretçilerin bu muhteşem öneriyi kabul etmelerini umuyorum.
New York’ta hareketsiz duran vinçler, boş caddeler ve meydanlar arasında el yapımı bez maskemle gezerken, mimar ve eğitimci olarak bizlerin geçerliliğimizi korumak için kendimizin ve piyasa taleplerinin ötesini değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Aslıhan Demirtaş’ın pratiği üzerine düşünmek, daha cömert bir ortak zemini aramaya ve araştırmaya olan ilgisiyle, nasıl devam edebileceğimize dair potansiyel bir yol gösteriyor.
■ Nandini Bagchee, Bagchee Architects; City College of New York, Spitzer School of Architecture Öğretim Üyesi.
Çeviri: Merve Bedir