Son Yüzyılda Girit’te Mimarlık: Geçmişin İzleri
Amalia Kotsaki ■ Girit’te mimarlığın yıllar içindeki seyrine büyük etkisi olan unsurların izini sürecek olursak, ilk karşılaşacaklarımız Doğa ve Tarih olacaktır. Bu makalede1 ikincisine, yani geçmişe daha yakından bakacağız. Girit, Yunanistan’ın geri kalanının aksine, yoğun bir klasisizme maruz kalmamıştır; “kendi” antikitesi görece yakın zamanda, 20. yüzyıl başında keşfedilmiştir. Bu olgu, Girit’te mimarlık ve tarih arasında sonraları gelişecek diyalogu fazlasıyla özel ve ilgi çekici kılar2.
Extra muros - supra muros3
Girit bağımsızlığını elde ettiğinde, hem yerel idare hem de ada sakinleri, şehirleri çevreleyen Venedik hisarlarını kent merkezlerinin gelişimini engelleyen bariyerler olarak görmekteydi. Öte yandan, onlar için bu hisarlar Türk hakimiyeti ile özdeşleşmişti.
Bedeli ağır olan işgallerin izini taşıyan duvarlar yıkıldı. Yerlerine Hanya kent pazarı ve ilk Kandiye (Heraklion) Arkeoloji Müzesi inşa edildi. Kent pazarı gelişme ve ilerlemeyi, neoklasik üsluptaki
oldu, ortaya bir tür “iyileşme mimarlığı” çıkardı10.
Savaş sonrası dönemin ilk yıllarında, Girit’te “gereksinim mimarlığı”nın iki savaş arası modernizminin devamı olarak ortaya çıktığı düşünülürse, sözkonusu “iyileşme mimarlığı”nın klasisizme başvurma dürtüsü tahmin edilebilir. Böylece, hem bir süreklilik yakalanmış hem de ülkenin her yerinde Devlet’in varlığı hatırlatılmış oluyordu; 2. Dünya Savaşı’nın güçlü şokundan sonra bu tutum kaçınılmazdı.
Modernizm ve gelenek
1958-1967 yılları arasındaki dönemde Girit’te mimarlık, yüzünü akademi temelli olandan popüler ve yerel olana dönmüştü. Böylece yeniden yapılanma sürecinde kurulan diyalog gelişti. Uluslararası ve yerel arasında salınan Girit mimarlığı, sığınağını Akdeniz karakterinde bulmuştu. Modernizmin önde gelen figürlerinin11 işlerinde ifade bulan bu karakter; peyzajı, iklimi ve özellikle de Akdeniz havzasında öteden beri süregelmiş işgallerin ve düşünsel dolaşımın ortaya çıkardığı zengin kültürel etkileri bünyesinde barındırıyordu12. Girit mimarlığının yıllar içindeki yegane kalıcı özelliği olan bu Akdeniz karakteri, artık en özgün Girit geleneği olma mertebesini talep edebilirdi.
Turizm, adadaki her tür mimari arayış için oldukça elverişli bir alan sunmuştur. Bu yıllar, gelenek ve modernizmin verimli birlikteliğiyle Girit’te mimarlığı geliştiren pek çok projeyi miras bırakmıştır (Buna bir örnek Ayos Nikolaos’taki Ariadne Oteli).
“Topos”un izinde: Akdeniz karakteri ve eleştirel bölgeselcilik / Girit bölgeselciliği
“Topos” ve onun ruhu, geçmişin doğa ve peyzajla kesiştiği yerdedir. Girit’te çalışan mimarlar için bu, özel bir ilgiydi. Bu dönemde gelenek yeniden yorumlanmış ve genellikle bu yorum, yapının iklime ve peyzaja verdiği cevap üzerinden ifade edilmişti. Farklı yaklaşımlar çoğunlukla mekansal strüktürlerin modern mimari üretime aktarımıyla ilintili olmuştu. Bu eksendeki çok çeşitli ifadeler, “eleştirel bölgeselciliğin” dünyadaki en başarılı örneklerinden birini tesis eder.
Geçmişle köprü kurmak
Eğer modernizm adına 1960’lı yıllara damga vuran olgu geçmişle bağları koparmaksa, bunu takip eden 10 yıl için de mimarlık, kent, tarih ve bellek arasında yeni diyalogların kurulması öne sürülebilir13. 1967 yılının Nisan ayında diktatörlüğün gelişiyle başlayan dönemde, Girit’te mimarlık geçmişle yeniden bağ kurmuş, postmodernizmin hakim olduğu uluslararası eğilimleri takip etmişti; sonraları yasalaşacak mimari mirasın korunması çalışmalarının da buna katkısı olmuştu14.
Modern mimari ifadeler popüler gelenekten beslenmeye devam etmiş, fakat bu kez, genellikle turistik tesisler için uygun yerleşim strüktürlerini referans almıştır. Bunun dışında, labirentvari düzenlemeler ya da yaratıcı renk paletleri olarak somutlaşan Minos etkisiyle de çağdaş Girit mimarlığında karşılaşmak mümkündür.
Sonsöz yerine
Yukarıdaki kısa tarihsel analiz üzerinden, Girit’in kent merkezlerinde ve kırsal bölgelerindeki mimarlığın evriminde geçmişin anahtar bir rolü olduğunu, bu rolün kolektif bellekle ilişkili ideolojik endişeler taşıdığını öne sürebiliriz. Geçmişin mimarlığa etkisini yakından incelediğimizde, en kaydadeğer sonuçların modernizmin Minos kültürüyle ve anonim yerel mimarlıkla karşılaştığı verimli anlarda ortaya çıktığı iddia edilebilir. Girit’i özel kılan da işte bu karşılaşmalardır. ■ Amalia Kotsaki, Mimar, Doç.Dr.; Girit Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Çeviri: Yağmur Yıldırım
Notlar:
1 Yunanca orijinali ilk kez şurada yayınlandı: A. Kotsaki (ed.), Crete 1913-2013 Architecture and urban planning after the Unification, Hanya, Girit, 2014.
2 A. Kotsaki, “For an anniversary and an identity”,
a.g.e., 2014, s. 10-13.
3 Extra muros - supra muros: “Şehir surlarının dışında - şehir surlarının ötesinde” anlamına gelen Latince deyim. Bkz.: A. Kotsaki, “1898-1913 The preparation for the Unification”, a.g.e., 2014, s. 61-80.
4 A. Kotsaki, “1914-1940: Interwar, The transition”,
a.g.e., 2014, s. 83-90. Ayrıca bkz.: P. Tournikiotis, “Constructions of the historical time in Crete during 20th century”, a.g.e., 2014, s. 24-30.
5 Sir Arthur Evans, The Palace of Minos at Knossos: a comparative account of the successive stages of the early Cretan civilization as illustrated by the discoveries, Macmillan, Londra, 1921.
6 Françoise Frontisi-Ducroux, Dèdale: Mythologie de l’artisan en Grèce ancienne, Maspero, Paris, 1975.
7 P. Tournikiotis, “The Aegean is Modern”, Aegean Islands: Architecture, Melissa, Atina, 2003.
8 A. Kotsaki, “The recovery 1945-1958”, a.g.e., 2014, s. 115-122
9 A. Kotsaki, “The Reconstruction/recovery program after WW II for Crete and the contribution of Constantinos Doxiadis”, Greek Architecture in 20th-21th century: History-Theory-Criticism,
ed.: A. Giacoumacatos, Gutenberg, Atina, 2016, s. 369-379.
10 A. Kotsaki, “The architecture of the Recovery”,
a.g.e., 2014, s. 115-122.
11 Örneğin Dimitris Pikionis. Bkz.: N. Scoutelis (ed.),
Con-sonances with Dimitris Pikionis, Atina, 2018.
12 A. Kotsaki, “60’s an optimistic decade”, a.g.e.,
s. 127-142.
13 A. Kotsaki, “Bridging the gaps of the past”, a.g.e.,
s. 150-160.
14 A.e., s. 150-151. Yeniden bağ kurma, kent kavrayışının oluşmasıyla başlar. Bunun güzel bir örneği, 1946’da yeniden yapılanma planının uygulanmasıyla gerçekleşen tahribatın ardından geleneksel kent dokusunu yeniden kazandırmak amacıyla 1977’de Hanya’da kentin ortaçağdan kalma bölümünün gelişimi için yapılan çalışmadır. Birkaç yıl öncesinde Hanya’nın Venedik surları üzerinde Xenia Oteli’nin inşasını tereddütsüz destekleyen Patroklos Karantinos tarafından surlar üzerindeki çatlakların birleştirilmesi de bunun bir diğer tipik örneğidir.
“Athina” kompleksi, şehrin endüstriyel gelişimine gerçek anlamda katkı sunmuş bir tesis. Geç 19. yüzyılda sabun fabrikası ve prina yağı tesisi olarak kullanılan yapı; zaman içinde üç doğrusal kanat boyunca genişlemeye devam etti. 1970’lerde endüstriyel faaliyetlerin sona ermesi ardından tesis içindeki yapılar, ilk formlarını yitirmelerine neden olan, morfolojik ve yapısal tutarlılıkları üzerinde yıkıcı etki yapan müdahaleler geçirdi. Ek olarak tesise yeni işlevler yüklenmesi, mekanik teçhizatın ve dolayısıyla şehrin endüstriyel tarihinde önemli bir değerin kaybına yol açtı.
Kompleksin, gündelik yaşantının sanat ve kültürle karşılaştığı çok kullanımlı bir tesis olarak yeniden işlevlendirildiği projenin tasarım aşamasında, geçerliliğini koruyan işlevsel nitelikleri belirlendi, açığa çıkarıldı ve bir bütün haline getirildi. Kompleksin orijinal karakteriyle uyumlu olmayan tüm yapılar ve portikler kaldırıldı. Müdahale ve restorasyon temelde, mevcut taş, brüt beton, metal ve ahşap yapıların, bunların programlarının ve çevrelerindeki açık mekanlarla kurdukları ilişkilerin devamlılığı üzerine planlandı. Bu öğeler tarihsel hafızanın simgeleri olarak yorumlandı. Yeni müdahaleler esnek ve eskisine dönüştürülebilir şekilde asgari düzeyde tutuldu.
Kompleksin, kentin başlıca kültür mekanına dönüşmesi için şehrin endüstriyel tarihiyle ilgili etkinliklere evsahipliği yapabilecek bir eğitim merkezi olarak işlemesi de büyük önem taşıyor. Restorasyonu ardından çeşitli eğitim, araştırma ve eğlence aktiviteleri ile kültürel-rekreasyonel bir merkez olarak faaliyete geçmesiyle “Athina” kompleksinin, bölgenin gelişimine Kandiye tarihi merkezinin sınırlarını aşan bir katkı yapması hedefleniyor.