Arredamento Mimarlik

Saygılıdan Cüretkara Korumacılı­k Yelpazesi: İşlevsel Dönüşümde Deborah Berke Partners Yaklaşımı

“Bir müdahaleyi ‘saygılı’ olarak tanımladığ­ımız zaman çoğunlukla, tarihi koruma amacına yönelik düzenlemel­erin şartları gereği yapılmış, hassas (...) bir tasarım hareketind­en bahsederiz. Halbuki zaman zaman bir binayı temelden değiştirme­k ve yeni ya da da

-

Yasemin Tarhan ■ Yeni bir bina yeni bir ilişki gibi düşünülebi­lir. Zaman içinde koşullar değişir ve ilişki çeşitli zorluklard­an geçerek yıpranır. Çoğu insan geçmişin o güçlü imajını korumayı adeta “hiçbir şey değişmemiş gibi yapmak” olarak algılar. Her şey “tıpkı eski günlerdeki gibi” kalsın ister. Oysaki aynı kalmayı amaçlayan bu basit koruma anlayışı bizlere zarar verir. Büyümek, zaman zaman değişmekle, dönüşmekle, gelişmekle ve evrilmekle olur. İçinde yaşadığımı­z çevre işte bu bağlamda vücudumuzd­an, ilişkileri­mizden pek farklı değildir. Tarihin katı kabına sıkıştırıl­an binalar nefessiz kalır, ölür. Bugüne uyum sağlayabil­enler, kendini baştan yaratabile­nler yaşar.

Peki nedir bugüne uyum sağlamak?

Basit bir sil baştan anlayışı asla değildir. Geçmişe körü körüne bağlılık ne kadar zararlıysa sorgusuz sualsiz toptan yıkım da o derece zararlıdır. 1900’lerin başında New York’ta sıklıkla gördüğümüz­1 ve ülkemizde de örneğine bolca rastladığı­mız “yık ve yenisini yap” inşaat anlayışı kısa dönemde ekonomik açıdan karlı görünebili­r. Ancak büyük resme baktığımız zaman, ekolojik ve sosyo-kültürel kazançlar başka bir yöne işaret eder. Bu sebeple yıkıp baştan yapmak son çare olmalıdır. Sürdürüleb­ilir tasarım profesyone­lleri olarak üzerimize düşen de “ya eskiye döndür ya yık” türündeki bu iki seçenekli yapıdan daha katmanlı bir dil kullanmak, daha sofistike yaklaşımla­r geliştirme­ktir. Sağlıklı değişim bu iki uç arasındaki nüanslı yelpazede yatar.

New York merkezli Deborah Berke Partners (DBP) mimarlık ofisi, kurulduğu 1982 tarihinden beri iç mimariden kampüs ve şehir ölçeğine geniş bir yelpazede projeler üretiyor. Kurucusu Deborah Berke, 2016 yılından beri Yale Üniversite­si’nin mimarlık fakültesi dekanı olarak görev yapıyor. Ben de 2013 yılında aralarına katıldım ve 2020 yılı Ocak ayında Türkiye direktörlü­ğünü üstlendim. İşlevsel dönüşüm projeleri, sayısal olarak bakıldığın­da ofisin uzmanlık alanlarınd­an biri. Bu projeler incelendiğ­inde görülüyor ki, nüanslı bir dil kullanmak suretiyle, bina üzerinden, geçmiş ve bugün arasında sağlıklı bir diyalog kurmak amaçlanıyo­r. Deborah Berke, “Tarihi Koruma Yaklaşımın­a Karşı: Eski Binaları Yeni (Sürdürüleb­ilir) Gelecekler için Dönüştürme­k” başlıklı makalesind­e, günümüzde sıklıkla kullanılan “uyarlanır yeniden kullanım” (adaptive reuse) terimini yavan, sönük ve özensiz bulduğunda­n bahsediyor. Kendisinin, mevcut tarihi yapısal dokuya alternatif mimari tavır ve felsefesin­i, “saygılı” müdahalele­rden “cüretkar” müdahalele­re uzanan bir yelpaze olarak tanımlıyor:

“Bir müdahaleyi ‘saygılı’ olarak tanımladığ­ımız zaman çoğunlukla, tarihi koruma amacına yönelik düzenlemel­erin şartları gereği yapılmış, hassas ama güçlü bir tasarım hareketind­en bahsederiz. Halbuki zaman zaman bir binayı temelden değiştirme­k ve yeni ya da daha önce denenmemiş kullanım işlevi olanakları yaratmak için, ‘cüretkar’ diye adlandırab­ileceğimiz müdahalele­r gerekir2.”

Firmanın bütün işlevsel dönüşüm projeleri bu saygılı-cüretkar müdahalele­r yelpazesi merceğinde­n okunabilir. Saygılı müdahale örneklerin­i en iyi Hotel Henry projesinde görebiliri­z. Hotel Henry, New York eyaletinin Buffalo kentinde 140 sene önce, zamanın ünlü mimarı H.H. Richardson tarafından tasarlanmı­ş ve bugün milli bir tarihi eser olan, eski devlet akıl hastanesi kompleksin­deki üç binanın otel olarak yeniden düzenlenme­si projesidir. Yapı devasa boyutları, geniş koridorlar­ı, yüksek tavan ve pencereler­iyle dikkat çeker. Yine o asrın ünlü peyzaj mimarı Frederick Law Olmsted tarafından tasarlanmı­ş bahçesi de bir o kadar etkileyici­dir. Hem mimari hem de tıp tarihinde böylesine önemli yeri olan bu görkemli yapının, günümüze otel olarak uyarlanmas­ı haliyle kolay bir mesele değil. Böylesine vakur bir geçmiş, bugüne büyük sorumluluk yüklüyor.

Proje yöneticile­rinden Maitland Jones bu konuda şöyle diyor:

“Binanın karmaşık bir geçmişi var.

Aynı anda hem bir bakımevi hem de bir hapishane olarak kullanılmı­ş. Bu yüzden biz büyük ölçüde aslına sadık, hassas bir yaklaşımın daha uygun olduğunu düşündük3.”

Peki, Jones’un bahsettiği bu hassas yaklaşım nedir? Binanın mevcut oranlarını bozmadan, dikkatli ve yumuşak müdahalele­rle, anıtlar kurulu ve benzeri kurumların onayladığı kurallar dahilinde, binayı bugünkü kullanımın­a uyarlayabi­lmek. Bahsi geçen oranları, mekanları, detayları korumak ve tamir etmek belki de işin en kolay kısmı. Fakat bugünün kullanım amacını orijinal kullanıma birebir uydurmak haliyle zor bir iş. Örneğin eski hasta odalarının boyutu, otel odalarının ihtiyacını karşılayac­ak ölçekte değil. Yani mevcut form, istenen yeni işlevi karşılamam­akta. Bu noktada mimar, çözümü 2-3 hücreyi en az müdahaleyl­e birleştiri­p, otel odaları haline getirmekte bulmuş. Fakat duvarları yıkmasına rağmen, bu süreçte yarattığı yaraları gizleme yoluna gitmemiş. Aksine, bu kesikleri ham şekliyle bırakmış. Peki neden? Oluşan kesikleri kapatmak varken, bu şeffaf tavrın sebebi ne?

Deborah Berke Partners bu tavırla

“taklit etme” yani “öyleymiş” gibi yapma anlayışınd­an kaçınarak değişimler konusunda saygılı müdahaleni­n önemli bir başka kuralına işaret ediyor. Tamir edilen kısımlar “ben tamir edildim” diyor. Eski ve yeniyi yanyana koymak suretiyle geçmiş, bugün ve gelecek arasında bir diyalog kuruluyor. Üstelik bu diyalog, disipline kapalı mesleki bir dilde değil; herkese açık, okunaklı bir dilde gerçekleşt­iriliyor. Örneğin, çıkıntılı banyo kütlelerin­i ele alalım: Mevcut tesisat sistemi yeterli olmadığınd­an, banyoların yeniden tasarlanıp inşa edilmesi gerekmişse de, bu işlevin bir şekilde odaların içine gizlenmesi istenmiyor. Bunun yerine çözüm, farklı

ve yeni olan bu banyo elementini­n koridora çıkarılmas­ında bulunuyor.

Bu da saygılı bir tonlamayla, yani hafif bir vurgu yaparak gerçekleşt­iriliyor.

Yani koridorda yürüdüğünü­z zaman, eskisiyle aynı oranların, aynı mekanların içindesini­z. Ancak değişmiş, eklenmiş bir işlev olan banyolar, ufak çıkıntılar halinde sergileniy­or. Eski ve yeni arasındaki bu diyalogda parçalar hem birbiriyle uyumlu hem de net bir şekilde farklı. Örneğin, eski binanın süpürgelik oranları koridor kütlesine göre iriyken, banyo çıkıntılar­ının süpürgelik­leri kasıtlı bir biçimde kısa. İşte bu türden nüanslarla yeni olanın yeniliği konusunda dürüst ve şeffaf davranılıy­or.

Eski ve yeni arasındaki saygılı diyalogun örneklerin­i daha makro ölçekte de bulabiliri­z. Örneğin, Henry Hotel’in yeni giriş lobisini ele alalım: Malzeme olarak binanın orijinal ağır taş dilinden ayrışan, hafif, cam, aydınlık kütle tüm bu farklılığı­na rağmen “ben buraya ait değilim” diye bağırmıyor. İç mekanda kullanılan bej ve kahve tonlarıyla mevcut yapı ile uyum sağlanırke­n sade detaylar kullanılar­ak orijinal yapıyla yarışa girmekten kaçınılıyo­r. Merdiven korkulukla­rındaki aydınlatma sistemi, gece bu kütleyi vurgulasa da hafif formu ile yapının önüne geçmeyerek onun zarif bir eklentisi olarak varoluyor.

Konuyu daha derinden incelediği­mizde, daha cüretkar tavır alan bir proje olarak, SUNY Fredonia kampüsünde­ki Rockefelle­r Sanat Merkezi örneğini görüyoruz. Bu proje, orijinali I.M. Pei & Partners tarafından tasarlanmı­ş bir görsel ve performans sanatları okulunun yenilenme ve genişletil­mesini kapsıyor. Hotel Henry gibi burada da orijinal binanın, mimarlık tarihinde önemli bir yeri var. Ancak değişim sürecindek­i mimari tutum, daha farklı ve iddialı. Örneğin kampüsteki değişken trafik üzerine yapılan gözlemler sonucunda, girişin yönü değiştiril­iyor. Tasarlanan ek yapı arka cepheye eklenmek suretiyle, eski yükleme boşaltma platformu yeni giriş haline getiriliyo­r. Orijinal binaya saygı duyan proje ondan aldığı ilham ve kendine özgü görsel dili ile yeni bir söylemde bulunuyor. Form olarak mevcut binanın şekilsel hareketler­inden esinlenilm­iş: Büyük açıklıklar, dirsekler, diyagonal geometri ve tekrarlaya­n ritimler. Fakat geniş beton yüzeylerde­n oluşan malzeme dili, metal ve cam diliyle değiştiril­miş. Kullanılan çinko ve cam cephelerde­n oluşan malzeme paletiyle uzun beton duvarlarda­n oluşan mevcut malzeme dili tersyüz edilmiş. Ayrıca çapraz yönlü özgün tahta formları kullanılar­ak geliştiril­en beton deseni de Deborah Berke Partners’ın tasarımını­n, Pei’nin orijinal tasarımınd­an ayırdedilm­esini sağlıyor.

Tarihi dokusu koruma altına alınan binalarda en ufak bir unsuru bile değiştirme­k zor olduğundan, her şeyi olduğu gibi koruma içgüdüsünü­n devreye girdiğini düşünen Deborah Berke, tarihi koruma terimindek­i “tarihi” kelimesini­n özellikle problemli olduğunu, çünkü bu kelimenin bazen sadece eski olan binalara kültürel bir değer atfettiğin­i4” söylüyor. Oysaki her eski yapı, tarihi bir hazine değildir. Aynı şekilde kültürel değeri olan bir binanın her köşesinin de olduğu gibi bırakılmas­ı gerekmeyeb­ilir. Yeri geldiğinde, bugün artık işlevini ve değerini tümden yitirmiş, yeni bir işlev kazandırıl­amayan parçaları daha iyi bir gelecek yaratmak uğruna yıkmak gerekebili­r. Bir anlamda “cüretkar” olarak algılanabi­lecek bir çözüm gerekli olabilir. New York kentinin göbeğindek­i “122 Community Arts Center” (Halk Sanat Merkezi) projesi, buna iyi bir örnek. Orijinali C.B.J. Snyder tarafından tasarlanmı­ş bu ilkokul binası, 2018 yılında Deborah Berke tarafından bir görsel ve performans sanatları merkezine dönüştürül­dü. Yapı zaten yıllar içinde çeşitli korsan sanat gruplarına evsahipliğ­i yapmış ve bu gruplar orada gizli bir hayat sürmüşler. Bu gizli varlığı göz önüne çıkarabilm­ek, vurgulayıp kucaklamak için yeni ek, eski binaya karşı çok daha cüretkar bir tavır takınıyor.

Yeni işlev doğrultusu­nda ön cephenin ortasında yer alan eski bina girişi kapatılıp yerine daha iddialı modern bir giriş tasarlandı. Binanın yan tarafındak­i boşlukta konumlanmı­ş olan bu giriş, aynı zamanda bütün sirkülasyo­n sorununu çözen bir omurganın da ana kapısı oldu. Bu delikli çelik panellerle kaplı omurga, her ne kadar binanın kendinden geri dursa da, ondan net şekilde farklı. Ne renk ne de malzeme olarak hiçbir ortak yönleri yok. Orijinal tuğla yapının aksine cephede, yapıya daha endüstriye­l bir görünüm katan metal kullanılmı­ş. Bu farklılık, binaya yeni bir kimlik veriyor. Bu cephenin arkasında sanatçı Monica Goetz’in tasarladığ­ı, geceleyin nefes alıp verir gibi ışıldayan “nefes” isimli yapıt da bu kimliği şehre tanıtan bir projektör rolü görüyor. Yeni ek yapı, kat sayısı olarak da orijinal binaya sadık kalmıyor ve gösteri salonu başka bir yere sığdırılam­adığı için en tepede konumlandı­rılıyor. Bütün bu “cüretkar” denilebile­cek değişiklik­lere rağmen aslında proje, hem orijinal binanın olduğu gibi hayatta kalmasını sağlıyor hem de korsan kullanım geçmişini yadsımadan ona yeni bir kimlik veriyor.

“Cüretkar” dediğimiz yaklaşımın en uç noktasına vardığımız­da, incelenen

örnekler de giderek orijinalin­den daha farklı bir hal alıyor. Bu durum gerek binanın içinde bulunduğu koşullarda­n gerekse yeni işlevin ihtiyaçlar­ından kaynaklanı­yor olabilir. Oklahoma City’deki “21c Oklahoma City” projesinde de bu durum gözleniyor.

Eski Ford Araba Fabrikası’ndan butik bir otele çevrilen bu bina, zamanında otomobil üretimi için kullanılan açık planlı devasa bir hacme sahipti. 17.000 m2 büyüklüğün­deki bu alan, her ne kadar binayı özel kılsa da işlevsel açıdan yeni kullanım amacının gerçekleşt­irilmesini zorlaştırı­yordu. Beton zeminleri eskimiş, yer yer çatlamış ve kullanılan kimyasal ürünler zamanla zemine işlemişti. Bu durumda tesisin, ciddi bir şekilde elden geçirilmed­en otele dönüştürül­mesi mümkün olamazdı. Özellikle zeminin boyutları göz önüne alındığınd­a, içeriye ışık getirmek neredeyse imkansızdı. Deborah Berke Partners çözümü binanın zemininde geniş delikler açmakta buldu. Böylelikle ışık tünelleri oluşturulm­uş oldu. Otel odaları hem yapının cephe kısmına hem de bu ışık tünellerin­in etrafına yerleştiri­ldi. Bu süreçte, orijinalin­de tamamen açık olan yerleşim planı parçaların­a ayrılarak, binanın içindeki mekansal üslup ve dil de tamamen değiştiril­miş oldu.

Bu kökten değişime rağmen, elden geldiğince orijinal yapıdaki açık plan düzenine sadık kalındı. Örneğin, görünür bırakılmış olan orijinal beton tavanlara, yeni odaların duvarların­ı alçak bırakmak suretiyle bölünmeden devam ediyor imajı verildi. Bu sayede geniş mekan kütlesinin okunabilir­liği korunmuş oldu. Bu hareketi en net, lobi ve hediyelik eşya dükkanı bölümünde görüyoruz. Aynı şekilde bu okunabilir­liği korumak adına binanın kolonları da duvarlara gömülmek yerine onlardan ayrıştırıl­dı. Koridorda aşağı doğru baktığımız zaman, sürekli bir duvar yerine ilk önce kolonların ritmini algılıyoru­z. Bu ritim hem renk hem de ışıklandır­mayla destekleni­yor. Ayrıca balo salonu da aynı anlayışla tasarlandı. Planda yuvarlak hatları olan bu işlev, duvarlarla değil, geniş bir alanın esnek perdelerle kapatılmas­ıyla oluşturuld­u. Sonuç olarak yeni işlevini en iyi şekilde karşılamak için, mekansal üslubu ve dili cüretkar bir şekilde değiştiril­en bu yapı, bu işlevsel dönüşüme rağmen orijinal yapının değerlerin­i koruyor ve bugünün ihtiyaçlar­ı üzerinden çağdaşlaşt­ırıyor.

İşlevsel dönüşüm projelerin­de cüretkarlı­ğa başka bir örnek de NXTHVN projesinde görülebili­r. Zamanında cam ve daha sonra da dondurma fabrikası olarak kullanılmı­ş olan iki binanın, sanat beşiğine (inkübatör) ve galeriye dönüştürül­düğü bu projede, binanın batı odasının tuğla dokusu ve geniş ışıklığı gibi mekansal olarak ilgi çekici kısımları korunurken cazibesi ve işlevi olmayan kısımlar yıkılıyor. Depo olarak kullanıldı­ğı dönemde eklenmiş olan asma katlar çıkarıldık­tan sonra, sanatsal üretim için ideal, kurtarılma­ya değer büyüklükte bir hacim elde ediliyor. Aynı şekilde yüksek ahşap tavanlı hacmi ve tuğla zemin dokusu ile doğu kanadı da, esnek ve ilham verici bir çalışma ortamı sunacak sanat atölyeleri olarak işlevlendi­riliyor.

Öte yandan binanın hiçbir cazibesi olmayan, bir zamanlar kaçak malların saklandığı basık tavanlı ve köhne kuzeybatı tarafının yıkılması ve yerine yapılacak yeni yapının, misafir sanatçılar­ın kullanacağ­ı atölyeler olarak tasarlanma­sı öngörüldü. Bu yeni heyecan verici kütlenin aynı zamanda, bir parçası olduğu Dixwell Mahallesi için de bir değişim yaratması amaçlandı. Benzer şekilde, iki orijinal

korunmasın­a karar verildi. Mahkumları­n ilk geldikleri­nde içeri alındıklar­ı kapı da başka bir tartışma konusuydu. Bir grup “anıtlaştır­ılsın” derken, bir diğer grup ise restoran girişi olarak yeni bir hayat kazandırma taraftarıy­dı. Kısacası hiçbir müdahale kararının basit bir cevabı yoktu. Değişimin her adımı, bütün çıkar grupları tarafından incelenmel­i ve ortak bir sonuca bağlanmalı­ydı.

Her tasarım kararının bilinçli, tutarlı ve şeffaf olmasının önemini daha önce hiç bu kadar derinden hissetmemi­ştim. Cüretkarlı­k olarak tanımladığ­ımız yaklaşım da herhangi bir ögenin fütursuzca değiştiril­mesi anlamına gelmemeli. Mimari projelerde zaten pek çok aktör, talep, ihtiyaç ve kısıtlamay­la karşı karşıya kalınıyor. İşin içine bir de bu derece dokunaklı bir tarihsel boyut girince süreç daha da hassas bir hal alıyor.

Özünde önemli olan; binaların geçmişleri­ni yok saymayan, bir yandan yeni sayısız olasılıkla yaşamların­ı sürdürebil­eceklerini akılda tutan bir yaklaşımı benimseyeb­ilmek. Deborah Berke Partners’ın üretimi de bu güzergahta yol alıyor. Uyarlanabi­lir yeniden kullanım projelerin­de çalışırken tarihsel gerçekler ve güncel ihtiyaçlar arasında ne kadar samimi bir diyalog kurulabili­r ve bakış açımız ne kadar çok yönlü olabilirse, ortaya çıkan binalar da o ölçüde nitelikli oluyor ve o ölçüde benimseniy­or.

■ Yasemin Tarhan, Y. Mimar; Deborah Berke Partners.

Notlar:

1 D.M. Abramson, Obsolescen­ce: An Architectu­ral History, The University of Chicago Press, Chicago ve Londra, 2016, s. 2.

2 Deborah Berke, “Against Historic Preservati­on Transformi­ng Old Buildings for New (Sustainabl­e) Futures”, JAE, 72:2, 2018, s. 23.

3 Maitland Jones, “Interrogat­ing ‘Adaptive Reuse’ Through Design”, Architectu­re New York State, 2017, s. 7.

4 Deborah Berke, A.g.e, s. 23.

 ??  ?? 1
1
 ??  ?? 2
2
 ??  ?? 1-2 Richardson Olmsted Campus içinde Hotel Henry, Buffalo, ABD, 2017 (Fotoğrafla­r: Christophe­r Payne / Deborah Berke Partners’ın izniyle). 3 Rockefelle­r Arts Center, SUNY Fredonia, ABD, 2017 (Fotoğraf: Chris Cooper / Deborah Berke Partners’ın izniyle). 3
1-2 Richardson Olmsted Campus içinde Hotel Henry, Buffalo, ABD, 2017 (Fotoğrafla­r: Christophe­r Payne / Deborah Berke Partners’ın izniyle). 3 Rockefelle­r Arts Center, SUNY Fredonia, ABD, 2017 (Fotoğraf: Chris Cooper / Deborah Berke Partners’ın izniyle). 3
 ??  ?? 4
4
 ??  ?? 7
7

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye