Kan Bankalarının Mekansal Gelişimi
Zehra Betül Atasoy ■ Kan yaşamsal bir güç. Tarihsel süreçte tıbbi ve kültürel bağlamda da önemli bir rolü var. Ancak kan nakli ve depolanmasının çok uzun bir geçmişi yok. Antik ritüellerde kanın merkezi bir rol oynamasının yanısıra kan içmenin kişiyi gençleştirdiğine ve bazı hastalıkları tedavi edeceğine inanılıyordu. Hipokrat zamanından itibaren dört humor (humour) kuramıyla tanımlandığı biçimde, hastalıkların dört yaşamsal sıvı olan kan, sarı safra, kara safra ve balgamdaki dengesizliklerden kaynaklandığı düşünülüyordu. Bunların arasında en önemlisi kandı. Birçok rahatsızlığın tedavisinde en yaygın yöntemlerden biri “kötü humoru” elimine etmek için, bazı hallerde hastanın ölümüne kadar giden, kan akıtmaydı. Bu durum William Harvey’nin 1628’de dolaşım sistemini açıklayan çalışması ile değişmeye başladı. Harvey’nin ayrı ancak bağlantılı arterleri tanımlaması yeni bir araştırma alanını da beraberinde getirdi.
Öncelikle hayvandan insana kan nakli gerçekleştirildi. İlk yazıya dökülmüş transfüzyon 1667 senesinde XIV. Louis’nin de hekimi olan Jean Baptiste Denis tarafından yapıldı. Olumsuz sonuçlanan ve büyük tartışmalara yol açan benzer uygulamalar sonucunda Fransız ve İngiliz mahkemelerinde kan nakli yasaklandı. Yaklaşık yüz elli sene boyunca yasaklı kalan bu pratik 18. yüzyılın sonunda tekrar gündeme geldi. 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ise hemorajik şok tedavisinde insandan insana kan transfüzyonu
James Blundell tarafından başarıyla gerçekleştirildi. Ve bu, önemli gelişmelerin kapısını açtı. 1901’den önce tüm insanların kanlarının aynı cins olduğu düşünülüyordu. Karl Landsteiner A-B-O kan gruplarını keşfederken, sonraki sene ise öğrencileri AB grubu tanımladılar. 1940’ta ise Rh grupları keşfedildi1.
Kan bankalarının ve mekan ihtiyacının ortaya çıkışı Günümüzde kan verme, depolama ve naklinin ardında standardize edilmiş
önemli bir operasyon olduğu aşikar.
Ancak modern kan bankalarının kurulması oldukça yakın bir zamana tekabül ediyor.
20. yüzyılın başında bağışlar genel olarak güvenilir olmayan kaynaklardan, hastanın ailesi ya da yakınlarından sağlanıyordu. Bazı durumlarda ise uygun donör bulmak mümkün olmuyordu. İngiltere’de bu durumların birinde, acil kan ihtiyacı gereken bir hasta için hastane Kızılhaç ile iletişime geçmişti. Kızılhaç görevlilerinden Percy Oliver ekibiyle hastaneye gittiğinde grubundaki bir hemşirenin kanı hasta için uyumlu çıkmıştı. Bu deneyim sabit potansiyel kan donörlerinin tedarikini akla getirdi. Böylece ilk kan bağış servis ağı 1921’de Oliver öncülüğünde İngiltere Kızılhaçı tarafından oluşturuldu2. Kan bağış ağının nüveleri atılmasına rağmen kanın metalaşarak, mekan talebinin doğması ise özellikle Avrupa ülkelerindeki savaşlar neticesinde gerçekleşecekti.
Kan bankalarının kurulması açısından önemli gelişmelerden biri İspanya İç Savaşı (1936-1939) sırasında meydana geldi. Frederic Durán-Jordà, Barselona’da oldukça başarılı bir mobil kan bankası oluşturarak, hangi hastanede ihtiyaç olursa buzdolaplarının yer aldığı araçlar vasıtasıyla kan iletimi sağladı. Bu uygulama kanın bir mekan içerisinde toplanıp, dağıtımını gerçekleştiren ilk örneklerdendi. Bu araçlarda genel verici olan 0 gruplarının kanı toplanıyordu. Çatışmaların yoğun olduğu zamanlarda Durán-Jordà’nın kan merkezi, saatte 75 kişiye kadar bağış topluyordu3.
Durán-Jordà’nın transfüzyon alanına katkısı hematoloji biliminde olmasa da tasarım ve organizasyon alanlarında gerçekleşmişti. Standart 300 ml’lik cam şişeyi tasarlayarak, koldan kola direkt kan naklini kaldırıp yerine her yerde ve herhangi biri tarafından gerçekleştirilebilecek depolanmış kanın transfüzyonunu gündeme getirdi4. Günümüzde bunlar bize olağan gelse de dönemi için oldukça yenilikçi gelişmelerdi. Kan alınan yerin dışında gerçekleşen transferin modern kan transfüzyon servislerinin öncülü olduğu söylenebilir; çünkü bu, kanın artık hastaneler gibi mekanlarda da bulunabileceğinin göstergesiydi.
Milliyetçilerin galip geleceği kesinleşince 1938’de İspanya’yı terkeden Durán-Jordà, İngiltere’deki Hammersmith Hastanesi’nde bir kan bankası kurmak için Janet Vaughan’a yardımcı oldu. Yaklaşan 2. Dünya Savaşı sebebiyle Vaughan’ın kan deposu oluşturma önerisi desteklendi. Cephede askerlerden alınan kanın hemen orada transfüzyonu yerine merkezi bir şekilde depolanmakta olan 0 grubu kanın hızlı bir biçimde cepheye aktarılmasıyla savaş sırasında başarı elde edildi. Kan toplama milli savunmayla yakından ilişkili bir konu haline gelmişti ancak kan naklinin farklı potansiyelleri de yine savaş sırasında ortaya çıkacaktı. Savaşta kazanılan tecrübe gösterdi ki kan nakli, kanamaların yanısıra farklı yaralanmaların tedavisinde de kullanılabilmekteydi.
Bu da daha büyük ölçekte bir tedarikin gereksinimini gündeme getirmişti5.
ABD’de ise 1937’de Bernard
Fantus öncülüğünde Cook County Hastanesi’nde ilk kan bankalarından biri kuruldu. 1933’te Sovyet Rusya’da, doktor S.S. Yudin tarafından kadavradan bir hastaya başarılı kan nakli gerçekleştirilmişti. Ancak Cook Hastanesi yönetimi bu yönteme etik açıdan olumlu yaklaşmamıştı. Böylece farklı araştırmalar yapan Fantus’un bulguları neticesinde kanın daha uzun süre depolanabilmesi ve ihtiyaç halinde el altında olabilmesi sağlandı. Bu gelişmeyle dünyanın çeşitli yerlerinden kan bankası oluşturmak isteyenler tesisin organizasyonunu gözlemlemeye gittiler6.
Savaş sonrasında kanın tıbbi bir meta haline gelmesi ile mobil araçlar, kamusal alanlarda zaman zaman görünür olmaya başladı. Örneğin 1950’lerde ABD’de günümüze göre daha büyük ölçekteki mobil kan bağış araçları kentin çeşitli bölgelerinde insanların karşısına çıkabiliyordu. Bir spor salonu genişliğindeki boş bir alana öncelikle kurulumu yapmak üzere çalışanlar geliyor ve yaklaşık iki saat içerisinde araç ve çevresi bir hastane koğuşu kadar teçhizatlandırılarak kurulum gerçekleştiriliyordu. Araçta en az on yatak, düzinelerce perde ve oturma birimi, masa, atık kapları, çözelti şişeleri, oksijen tankları, büyük soğutulmuş kutular, kantin ekipmanı ve yüzlerce kan şişesi bulunmaktaydı7. O sıralar henüz şişelerde depolanan kan, sonradan plastik torbalarda saklanmaya başlanacaktı.
Kurulum tamamlandıktan sonra hemşireler, doktorlar ve gönüllüler alana geliyordu. Standart olarak altı hemşire ve on beş gönüllü bu araçlarda görev alıyordu. Gönüllülerin görevi, karşılama alanını ve kantini kullanıma hazır hale getirmek, bağış sonrası için yemek hazırlamak ayrıca kanın etiketlenip kaydedileceği kan masasını kurmaktı. Karşılama alanında bağışçılar, bağış yapmaya uygun olup olmadıklarını belirleyen anketleri dolduruyorlardı.
Kabul edildikten sonra, kan basıncı ölçümü ve diğer testleri yapacak hemşireye yönlendiriliyorlardı. Bağış sırasında veya sonrasında donör reaksiyon gösterdiyse doktor gözetimindeki ayrı bir odaya yönlendiriliyordu8.
Zaman içerisinde bu mobil kan toplama araçlarının kent içerisindeki görünürlükleri arttı. Yatakların yerini kolçaklı, katlanarak
depolanabilen şezlonglar aldı. Genel olarak operasyonun ölçeği de gelişen teknolojiler sayesinde küçüldü.
“Kendi canı pahasına ona kim kan verir?”: Türkiye’de kan bankalarının gelişimi
Türkiye’de de diğer ülkelerde görüldüğü gibi kan nakli ile tedavi 1930’ların ikinci yarısı itibarıyla yaygınlaşmaya başladı. Hatta kan vermeyi geçim vasıtası haline getirenler de vardı. Zaman içerisinde gelişigüzel kan verme uygulamaları da merkezileştirilmeye çalışıldı. Öncesinde parayla kanını satanlar sağlık kontrolünden geçirilerek kan grupları ve hastalık taşıyıp taşımadıkları tespit ediliyordu. İhtiyaç halinde bulunabilmeleri için de ikametgahları belirlenerek sistematik bir uygulama yaratılmaya çalışılmıştı9. 1940-1945 yıllarında üniversite ve bazı hastanelerde küçük ölçekli kan üniteleri kuruldu10. 1947’de Haseki Hastanesi cerrahi servisinde, 1949 senesinde ise Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde kan nakil merkezleri açıldı11. Ancak bunlar tam manasıyla modern kan bankaları niteliği taşımamaktaydı12. 1953’te düzenlenen Kızılay Kongresi’nde Kan Yardım Teşkilatı’nın kurulması kararlaştırıldı.
Kan bankaları büyük ölçekli yatırımlardı; nitekim kanı taze tutan, ayrıca kuru plazma haline getirilmiş kanı da uzun müddet saklayan teknolojiye ihtiyaç vardı. Uzman eksikliğinden ötürü tıp fakültesinden üç asistan Amerika ve İngiltere’de eğitim görmesi için gönderildi13. Nihayetinde 1957’de Ankara ve İstanbul’da Kızılay kan merkezleri açıldı14.
Halk arasında kan bağışı yapmanın tehlikeli görüldüğüne, kendi kanını başkasını kurtarmak için vermenin kendini feda etmek anlamına geldiğine dair bir kanaatin hakim olduğunu söylemek mümkün15. Bu algı Kore Savaşı sırasında gerçekleştirilen kampanyalar ile değişikliğe uğramış, Kore’de savaşan askerler için kan vermek diğer ülkelerdeki gibi milli savunma meselesi haline gelmişti. Kan bankalarının para ile satın aldığı kan miktarının yetersizliği, kan vermenin fedakarlık gerektiren insani bir görev olduğunun vurgusunu yapan propaganda çalışmalarını da beraberinde getirmişti16.
Her ne kadar kan toplamada bağış esas olsa da para ile satın alma da günümüzde hala uygulama dahilinde yer alıyor. Ancak büyük ölçüde kan vermenin bir kazanç yolu olmaktan çıkıp toplumsal ve insani bir yardım haline geldiğini söyleyebiliriz. Kızılay gibi kurumların kan vermeyi yaygınlaştırmak için medya kuruluşlarını kullanmasının
yanısıra kamusal mekanda yer yer ortaya çıkan mobil kan bağış araçlarının görünürlüğünün de bunda katkısı olduğu inkar edilemez.
Öncelikle hastane bünyesinde açılan kan merkezleri nihayetinde ayrı binalar olarak, hastanelerdeki kan depolarıyla birlikte kan bağış ve nakil ağının merkezini oluşturuyorlar. 2020 yılı itibarıyla 18 bölge kan merkezi/bankası yapılanmasının altında 68 kan bağış merkezi bulunmaktadır17.
Antiseptik mekanlar ve yeni potansiyeller
Günümüzde kan bankaları soğuk odalar ve depolar, kan toplama ünitesi ve gelişmiş tıbbi laboratuvarlar gibi rijit fonksiyonel gerekliliklerinin yanısıra ofis ve konferans birimlerini de barındırıyor. Bina içerisinde kan toplanıp test ediliyor ve işlenerek depolanıyor.
Bu artık standartlaşmış kan depolama ve bağış ağında, mimar ve tasarımcıların steril mekanlara ve ürünlere yeni anlamlar üretme görevi bulunduğu söylenebilir. Örneğin Helsinki Tasarım Haftası’nda sergilenmiş Kiseung Lee’nin plastik kan torbası tasarımı Noel çorabı şeklindedir. Lee, donörler için zahmetsiz görülebilecek bu bağışın karşıdaki insan için yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiyi ifade ettiğini düşünüp bağışa teşvik etmek amacıyla torbaları Noel çorabı şeklinde tasarlamıştır.
Mimari ölçekte FAAB Architektura’nın Raciborz-Polonya’da gerçekleştirdiği kan merkezi, değişen tanımlara ve yeni üretilen anlamlara bir örnek olarak gösterilebilir. Cephenin kırmızının farklı tonlarındaki düzenli olmayan dokusu kana ve içindeki yaşamsal maddelere gönderme yapıyor. Tasarımcılar binanın formunun ise biyoloji ve teknolojinin biraradalığına vurgu yaptığını belirtiyorlar. Binanın fonksiyonuna dair ipucu veren bu yaklaşımı benimseyen mimarlar, kan bağışının toplumsal bir görev olduğunu ve bunun yaygınlaştırılmasına tasarımın yardımcı olacağını ifade ediyor.
Kan, yaşam ve ölüm arasında ince bir kırmızı çizgi. Bu gibi antiseptik mekanlara dair toplumsal ve bireysel bir bilincin oluşturulması, yeni anlamlar yaratılması tüm karar verici ve tasarımcılara bir görev yüklüyor. Her tipoloji zaman içerisinde gelişerek kendine özgü yapısal nüvelere sahip oluyor. Bu bağlamda, kan nakli ve depolama ağının paydaşı olan mimarlık da artık sadece rijit bir şekilde ele alınması gereken işleve odaklanmanın ötesine geçebilecek birikime sahip olduğunu gösteriyor. ■ Zehra Betül Atasoy,
Yüksek Mimar, Doktora Adayı; New Jersey Institute of Technology & Rutgers Üniversitesi, Urban Systems Programı.
Notlar:
1 Kim A. Janatpour ve Paul V. Holland, “A Brief
History of Blood Transfusion”, Blood Banking and Transfusion Medicine, ed.: Leslie E. Silberstein vd., Churchill Livingstone, Philadelphia, 2007, s. 3-5.
2 A.g.e., s. 7.
3 A.g.e., s. 8.
4 Joan R. Grifols, “The contribution of Dr. Duran-Jorda to the advancement and development of European blood transfusion”, ISBT Science Series, 2, 2007, s. 138.
5 Janatpour ve Holland, a.g.e., s. 8.
6 M. Telischi, “Evolution of Cook County Hospital Blood Bank”, Transfusion, 14:6 1974, s. 623-624. 7 Elizabeth H. Rath, “Here Comes the Bloodmobile,”
The American Journal of Nursing, 54:3, 1954, s. 317318.
8 A.g.e., s. 317-318.
9 “Sağlık İşleri: Hastalara kan verenler tesbit olunacak”, Cumhuriyet, 30 Ağustos 1937. Bu kişilerin düzenli bir şekilde sağlık testinden geçip geçmediğine dair bir bilgiye bu araştırma dahilinde ulaşılamamıştır. 10 “Kan verme enstitüsü”, Cumhuriyet, 25 Ocak
1940. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı olarak kurulması kararlaştırılır. Haberde bu uygulama sayesinde kan naklinin gelişigüzel bir şekilde değil de ıslah edilerek kontrol edileceği vurgusu yapılır.
11 “Cerrahpaşada kurulacak kan bankası”, Cumhuriyet,
29 Aralık 1950.
12 “Kan nakli merkezi hakkında Tıb Fakültesi Dekanının beyanatı”, Cumhuriyet, 30 Aralık 1950.
13 “Kan bankaları nerelerde ve nasıl kurulacak?”,
Cumhuriyet, 25 Şubat 1954; “Kan Bankası hazırlıkları”, Cumhuriyet, 26 Eylül 1954.
14 Tanju Atamer, “Kan Transfüzyonunun Tarihçesi”,
35. Ulusal Hematoloji Kongresi, 7-10 Ekim 2009, Antalya, s. 148.
15 Suat Derviş, İstanbul’un Bir Gecesi adlı romanında çocuğunun kurtarılabilmesi için kan arayan bir anneyi konu alır. Kan satın almak isteyen kadın, bir kahvehaneye gidip sorduğunda halkın kan verme konusundaki bilgisizliğini canlı bir biçimde aktarır. Kimi “İnsana bıçak batırıp kanı alıp birisine mi içirecekler?” derken kimileri “(…) ben kanımı sana verirsem, sen onu kaba koyup çocuğa mı götüreceksin?” diye sorar, kimi de “insanın damarı açılmadan kanı çıkmayacağına, derisi delinmeden damarı açılmayacağına göre bana bu işin içinde en hafiften sustalı, jilet, en ağırdan da kama, hançer, bıçak var gibi geliyor” der. Bkz.: Suat Derviş, İstanbul’un Bir Gecesi, İthaki, İstanbul, 2018, s. 196-199. Roman ilk olarak 1939’da tefrika halinde yayınlanmıştır. Ayrıca Cumhuriyet’te yayınlanan bir habere göre ise Ramazan ayında kan vermenin günah olduğuna inanıldığı için kan bankasının stoklarının tükendiği belirtilmektedir. Bkz.: “Kan bankasının stokları tükendi”, Cumhuriyet, 24 Nisan 1959.
16 “Kan Bankaları müşkül durumda: Sağlık Bakanı bütün vatandaşları bu insani hizmete davet ediyor”,
Cumhuriyet, 19 Nisan 1952.
17 “Tarihçemiz”, Türk Kızılay Kan Hizmetleri Genel Müdürlüğü: [https://kanver.org/sayfa/hakkimizda/ tarihcemiz/33].