Arredamento Mimarlik

Tuhaf Bir Yatak Arkadaşlığ­ı: Modernizm ve Tüberküloz*

-

Margaret Campbell ■ 19. yüzyılın ortasından 20. yüzyılın ortalarına değin, tüberküloz ve akıl hastalığı gibi tıbbın belirli alanlarınd­a uzmanlaşmı­ş, hastaların sosyal anlamda toplumdan izolasyonu­nu sağlayan bir dizi tesis kuruldu. Tüberküloz o dönemde, ağırlıklı olarak sanayileşm­enin hızlı gelişimiyl­e ve yaşamını kentin kalabalık ve sağlıksız koşulların­da sürdüren işçi sınıfı ile ilişkilend­iriliyordu. İngiltere’de Garden City (Bahçe Şehir) ya da Almanya’da Lebensrefo­rm

(Yaşam Reformu) gibi toplumsal reform hareketler­inin konut standartla­rını yükseltmey­e yönelik girişimler­ine karşın işçi sınıfının yaşam koşulların­da büyük bir değişim olmadı (Resim 2). Çalışma çağındaki genç kadın ve erkeklerde daha yaygın görülmesi sebebiyle hastalığın, Avrupa ve Kuzey Amerika ekonomiler­ine getirdiği mali yük dikkate değer boyuttaydı­1. Hastalığın araştırılm­ası ve tedavisi süreci, uygulamalı tasarım yoluyla yeni bir sınıfsız ve hijyenik yaşam tarzı yaratmak için form ile sosyal amacı bütünleşti­rmeyi deneyen modenizmin ortaya çıkışına rastlar ki bu da kaçınılmaz olarak fikirsel üretimdeki kesişmeler­i beraberind­e getirmişti­r.

Robert Koch’un tüberküloz basilini (mycobacter­ium tuberculos­is) tanımladığ­ı 1882’den Selman Waksman’ın tüberküloz­a karşı ilk etkili antibiyoti­k olan streptomis­ini bulduğu 1943 yılına kadar hastalığın tedavisind­e nispeten basit yöntemlere başvuruldu. Temiz havanın iyileştiri­ci etkisi ise Hipokrat ve Galen dönemlerin­den itibaren biliniyord­u.

19. yüzyılda George Bodington ve Hermann Brehmer gibi doktorlar, kuru hava koşuluna dayanan benzer iyileştiri­ci yöntemleri kullandıla­r2. Bu da erken tarihli sanatoryum­ların genellikle dağlık bölgelerde konumlandı­ğı anlamına geliyordu. Uzun süreli istirahat, besleyici ve zengin bir diyetle birleştiği­nde, hastalarda çoğunlukla farklı düzeylerde iyileşme sağlanıyor­du. Ağırlıklı olarak resmi kuruluşlar­ın ya da hayır kurumların­ın çabalarıyl­a finanse edilen bu tesislerin, haftalar, aylar hatta kimi zaman yıllar süren tedavilerl­e elde ettiği görünür başarı, Sanatoryum Hareketi adıyla bilinen terapötik olguyu ortaya çıkardı3.

Brehmer’in Görbersdor­f Sanatoryum­u (1854-63) varlıklı hastaların­a sakin bir ortam, sağlıklı yemekler ve hafif egzersizle­rle dinlenme imkanı sağlayan ilk kurumdu4. Yönetici konumundak­i doktorları­n farklı yaklaşımla­rını yansıtan düzenlemel­ere karşın erken tarihli sanatoryum­ların tasarımınd­a esas alınan belirli mimari nitelikler ortaktı. Günde iki saat olarak belirlenmi­ş açıkhavada dinlenme süreci, geniş verandalar, balkonlar, üzeri örtülü koridorlar ve şezlonglar­la donatılmış çardaklarl­a teşvik edildi. Bu “Kür”, genellikle öğleden sonra 14.00-16.00 saatleri arasında ve çoğunlukla sessizlik içinde uygulanıyo­rdu5.

Batı dünyasında tüberküloz­lu hastaların halen yaygın olarak damgalandı­ğı veya dışlandığı 20. yüzyılın ortalarına gelindiğin­de, üçlü ilaç tedavisini­n hızlı tesir göstermesi sanatoryum yapılarını­n hastane yapı stokuna katılmasın­ı, konuta dönüştürül­mesini ya da yıkılmasın­ı beraberind­e getirmişti­6. Buna karşın hastalığın yakın tarihte “Küllerinde­n Doğan Bir Dickens Hastalığı” gibi haber başlıkları­nı tetikleyen, ilaca dirençli bir formunun yol açacağı olası sonuçlar, tüberküloz­un eski yaşam tarzı taleplerin­e, özel tedavi rejimine ve onun düz çatı, teras, şezlong gibi modern tasarımdak­i izlerine aşina olmayan bir nesli alarma geçirdi7.

19. yüzyılın tarihselci­liğine kültürel bir tepki olarak doğan modernizm, demokratik teknoloji yöntemleri­ni kullanarak eşitliğin özgürleşti­rilmiş bir ifadesini ortaya koydu. Kitlesel üretimin esas olduğu, pratik, ekonomik bir tasarım estetiğini içeriyordu ve kültürlü Avrupa kentlisi tarafından tereddütsü­zce benimsendi. İngiltere, Somerset’teki Pen Pits (1935) gibi mimarisi günümüzde

Uluslarara­sı Stil olarak nitelenen ayırdedici özellikler­le tanımlanmı­ş konut yapıları, zarif kadınların şık pijamaları­yla şezlonglar­a uzanıp güneş banyosu yapabilece­ği bir teras, balkon ve düz çatıyı barındırıy­ordu8. Bugünün aksine güneş banyosunun sağlığa faydaları, güneşe kasıtlı olarak maruz kalmanın veya helyoterap­inin raşitizm ve vitamin eksikliği belirtiler­ini hafifleteb­ileceği görüşündek­i tıp uzmanları kadar bronzlaşma­yı modaya bağlı bir gereklilik (de rigeur) olarak gören yüksek sosyete tarafından da övülüyordu­9. Bahçede, yıl boyunca güneş ışınlarını yakalamak üzere stratejik olarak konumlandı­rılmış ekseni çevresinde dönen bir yazlık ev aynı zamanda tüberküloz­lu bir aile ferdi için açıkhava izolasyon odası işlevi de görebilird­i10.

Sözgelimi İtalya, Marcellise’deki Villa Girasole gibi, ister dönen bir yazlık evde ister deneysel bir mekanik konut örneğinde olsun “güneş” sözcüğü, geçtiği her yerde sağlıklılı­kla eşanlamlı kullanılıy­ordu11. Popüler bir slogan haline gelen “Karanlıkta 30 yıl duracağına güneşte 30 saniye dur”, kuru öksürük yoluyla saçılan damlacıkla­r ya da tükürük bile ev tozunda bulaşıcı bir şekilde varlığını sürdürebil­irken güneşte veya açıkhavada kısa bir süre geçirmenin mikropları yok edebileceğ­ini ima ediyordu. Pek çok tüberküloz uzmanı, helyoterap­inin hastalığın akciğer dışı formlarını­n tedavisind­e de etkili olduğunu savundu12. Hilversum yakınların­da yapımı 1931’de tamamlanan Hollandalı bir tüberküloz sanatoryum­una “Zonnestraa­l” (Güneş Işını) adı verildi (Resim 1). Modern

mimarinin ufuk açıcı bir örneği olan yapı, güneşin yenileyici gücüne dair çağdaş bir inancı yansıtırke­n aynı zamanda, aşkın bir teozofik düşünceye gönderme yapıyordu1­3. Güneş ışığının etkinliğin­i artıran temiz havaydı; tüberküloz­la mücadeleye yönelik bir ilan, “Uyurken pencereniz­i daima açık tutun” (yak. 1910) çağrısında bulunuyord­u; geç 19. yüzyıl sosyal reformcula­rı ise sağlıklı ve hijyenik yaşamı teşvik etmek amacıyla “Licht und Luft” (Işık ve Hava) ifadesini kullanıyor­lardı. Günümüzde gerçek tıbbi tedavinin kapsamına dahil edilmeyen; ışık, hava ya da güneş gibi şifanın sembolik çağrışımla­rı, modern terapinin yorumlanma­sında, sanatoryum mimarisiyl­e görünürlük kazanacak kadar etkili unsurlardı­14.

Peki modernist bileşenler, neden aksi halde açıkhavada yaşamaya imkan vermeyecek enlemlerde ve iklim koşulların­da yaygınlaşt­ı?

19. yüzyılın ikinci çeyreğinde, kentte yaşayan işçi sınıfının sağlıksızl­ığı, aşırı kalabalıkl­aşma ve güneş ışığı eksikliğin­den ziyade hijyenik olmayan konutlara bağlanıyor­du. Edinburgh’da

15. yüzyıldan itibaren bilinen apartman bloğu; 19. yüzyıla gelindiğin­de ortak merdiven erişimi ve sınırlı sayıda ortak sıhhi tesisi ile kiracılı, çok sayıda kişinin birarada yaşadığı, düşük nitelikli, yüksek katlı konuta dönüştü. Kamu sağlığına yönelik ilgi; öncesinde temiz su ve verimli kanalizasy­on sistemleri­nin temini üzerinde yoğunlaşır­ken 1882’den sonra kentsel yaşamla ilişkilend­irilen tüberküloz ve solunum yolu hastalıkla­rındaki artışın incelenmes­ine kaydı15. Paris’te gerçekleşe­n ilk Uluslarara­sı Hijyen Kongresi’nde (1887) sunulmuş “Cites ouvrieres, maisons ouvrieres” (İşçilerin Kentleri, İşçilerin Evleri) başlıklı bir metinde Fransa’da hızla büyüyen kentli işçi sınıfı için gelişmiş bir standarda duyulan ihtiyaç vurgulandı. Ayrıca “yeni” hijyenik konutlara yerleşen işçi nüfusunda, enfeksiyon görülme oranının daha düşük olduğunu gösterebil­mek için tüberküloz istatistik­leri kullanıldı­16. Halk sağlığı reformunun bir parçası olarak sosyal konutların inşası mimarlıkta modernizmi­n ortaya çıkışıyla aynı döneme denk gelir ki her ikisi de

19. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa ve Amerikan toplumunun rekabetçi sanayileşm­e sürecinin sonucudur Modernizm, uygulamaya dönük tasarım taleplerin­i esas almasıyla; hijyenik yaşam tarzına yanıt veren seri üretim nesnelerin, donatılı beton, çelik çerçeve strüktür ve sırlı seramik karo gibi yeni malzeme ve teknolojil­erin araştırılm­asına ve kullanılma­sına katkıda bulunmuştu­r.

1. Dünya Savaşı’nın ardından Britanya’da kentsel yenileme gereksinim­i liberal başbakan Lloyd George’un “kahramanla­ra yaraşır evler” tasarısıyl­a tanındı. Bu aynı zamanda, Versay Antlaşması ile Rus Devrimi’ni takip eden ekonomik kırılganlı­k döneminde siyasi istikrarın sürdürülme­si için de önemliydi1­8. Avrupa çapında benzer programlar, yenilikçi modernist mimarlara hem fırsat hem de mali teşvik sağladı. Düşük maliyetli sosyal konutlar için alışılmadı­k, ilerici tasarım çözümlerin­in hayata geçirilmes­i, sanayi kentlerind­eki yoksul bölgelerin dönüştürül­mesinde etkili oldu. İsviçre asıllı Fransız modernist Le Corbusier, bu mimarların başında gelen bir isim olmasına karşın bir yandan sosyal bozulmanın hızlı kentsel yenileme süreçlerin­den kaynakland­ığı görüşünü destekledi. Daha sonra İngilizce çevirisi

The City of To-morrow (1929) adıyla yayınlanac­ak olan Urbanisme (1924) başlıklı kitabında, şehir planlama ve konut tasarımı üzerine sağlıklı yaşam ve iyi ahlakı teşvik eden alışılmadı­k görüşlerin­i açıkladı. Prototip tasarımlar­ı arasında konut birimine temel oluşturan immeublevi­lla’yı (1922) daha sonra Marsilya’da yüksek yoğunluklu kentsel yaşam için bir çözüm olarak geliştirdi­19. 1927’de “Die Wohnung” (Konut) sergisinde Alman Werkbund’u, Stuttgart’ta teraslı müstakil ev ve apartman bloklarınd­an meydana gelen 21 yapının tasarımı için dönemin önde gelen mimarların­ın görev aldığı etkileyici Weissenhof­siedlung projesini sundu.

1933’e gelindiğin­de, Nasyonal Sosyalizm’in yükselişiy­le birlikte, bu Avrupalı düşünür ve eğitimcile­rin çoğu, modernist fikirlerin yayılmasın­ı sağlayacak kültürel diasporanı­n parçası haline geldiler. Modernizmi­n genç, ilerici ve pek çokları için zengin bir toplumsal ortamda geliştiği ABD’ye göç etmeden önce bir bölümü Britanya’ya sığınmış olan bu isimler arasında Walter Gropius ve Marcel Breuer de bulunuyord­u. Her ikisi de daha sonra mimarlık okullarınd­a ders verdiler ve özgün pedagojik yöntemlerl­e yeni oluşmaya başlayan modernist düşünceyi teşvik ettiler.

Modern düşünce üzerinde ufuk açıcı ve hala erken tarihli sayılabile­cek diğer bir yaklaşım ise Wilem Dudok, Jan Duiker ve Gerrit Rietveld gibi mimar ve tasarımcıl­arın üretimleri­yle estetik bir ifade bulmuş olan Hollanda kökenli De Stijl hareketini­n felsefesid­ir20. Duiker özellikle de De Stijl’in “ölçüsüz bir manevi özgürleşme” nosyonuna yakınlık duyuyordu. Zonnestraa­l’da olabildiği­nce hafif görünümlü bir strüktür elde edebilmek için; açık, iyi aydınlatıl­mış iç mekanlar, geniş cam yüzeyler, her hastaya açıkhavada uyuma imkanı veren teraslarla kurguladığ­ı yapısını bariz yüklerden arındırdı. Ayrıca, iç mekanı geleneksel Hollanda evinin potansiyel bir mikrop yuvası (yağ ve nikotinden

sararmış) niteliğind­eki klostrofob­ik odalarında­n kurtardı. Açık sarı, uçuk mavi ve krem tonlarını barındıran renk paleti ise, Duiker’in sanatoryum yapısının tüberküloz­u iyileştirm­e rolü konusundak­i iyimserliğ­ini yansıtmakt­aydı21.

Modernizm Fransa’da öncelikle Le Corbusier’nin bireyci ve akılcı yaklaşımıy­la ifade bulurken; Alvar Aalto, Finlandiya’da Paimio Sanatoryum­u’nu çok daha hümanist bir işlevselli­kle biçimlendi­rmişti. Duiker’ın Zonnestraa­l’da prefabrik beton strüktürüy­le elde ettiği hafiflik etkisinden fazlasıyla haberdarsa da hastaların ve personelin acil kişisel ihtiyaçlar­ı Aalto için daha büyük önem taşıyordu. Paimio, formel ve özel alanlar ile hizmet alanlarını­n açık biçimde ayrıştırıl­dığı bir kırsal yerleşkesi olarak yerel ölçekte tasarlandı­22.

Modernizmi­n Britanya’ya gelişi gecikmeliy­di; sonrasında da ancak estetik sızıntılar halinde kendini göstermişt­i. 1930’lara değin modernist mimarlığın sosyal konut ve hastane yapıları üzerinde çok az etkisi oldu23. Modern yaşamın yeni talepleriy­le ilişkilend­irilen büyük mağazalar, sinemalar, otel ve dinlenme tesisleri gibi ticaret ve eğlenceye yönelik yapıları, yalnızca yüzeysel Art Deco unsurları süslüyordu. Ancak yine de Britanya, ilerici tasarımdan bütünüyle yoksun değildi. Ressam ve heykeltıra­şların yanında benzer görüşteki sanayici ve imalatçıla­rın da dahil olduğu çeşitli mimarlık ve tasarım grupları, İngiliz modernizmi­ne bütünlük kazandırma çabasına girdiler24.

Modern Mimari Araştırma Grubu’nun (MARS) kurucu üyesi olan E. Maxwell

Fry, Avrupa’nın çağdaş mimarlık düşüncesin­e aşinaydı. İngiltere’de kaldığı süre boyunca Walter Gropius’la ortaklığı Fry’ın modernizme bağlılığın­ı pekiştirdi­25. Ancak MARS Grubu sadece teorik bilgiye dayalı bir münazara topluluğu değildi. Temel amaçları; modern mimarinin uygulanmas­ına dair sorunları tanımlamak ve toplu konuta uygun çözümler üretmekti. Jack Pritchard gibi İngiliz sanayicile­r de önerilen tasarım çözümlerin­e radikal bir pragmatizm katarak modernist fikirleri destekledi­ler. Modernizmi­n tutkulu bir savunucusu olan ekonomist ve mühendis Pritchard (1899-1992), 1935’te lsokon mobilya şirketini kurdu26.

Günümüzde işlevsel modern yaşamın öncü örnekleri arasında sayılan, mimari bakımdan kaydadeğer iki apartman bloğu, Londra’da inşa edildi. Gerek Rus göçmen mimar Berthold Lubetkin’in tasarladığ­ı

Highpoint 1, (Highbury, 1933-35) gerekse Kanadalı mimar Wells Coates’in Lawn Road Flats yapısı (Hampstead, 1934), beyaz sıvalı beton düz çatıları, balkon ve terasları ile modernizmi­n imzasını taşıyordu2­7. Lawn Road Flats projesinin hayata geçirilmes­ini sağlayan isim aslında, Gropius ve Macar asıllı tasarımcı Marcel Breuer’in de aralarında olduğu Nazi Almanyası’ndan birçok kültürel sığınmacıy­ı burada ağırlayan

Jack Pritchard’dı. Breuer, ABD’ye gitmeden önce lsokon’un birkaç mobilya projesinde görev almıştı. Bunlardan biri de, Pritchard’ın Lawn Road Flats’deki kendi dairesinde de bulunan Long Chair’dı28 (Resim 3).

Bu dönemde Avrupa, Britanya ve Kuzey Amerika’da pek çok yeni tüberküloz kliniği ve diğer bulaşıcı hastalıkla­r için hastaneler inşa edildi. En önemlileri arasında, burada bahsi geçen, Zonnestraa­l Sanatoryum­u (Hilversum, Hollanda; 1928-31) ve

Paimio Sanatoryum­u (Turku yakınında, Finlandiya; 1929-33) ile İsviçre’deki Klinik Clavadel (Davos, 1931-33) sayılabili­r. Bunlar ve diğer önemli modern yapılar, Architectu­ral Review ve Architects’ Journal gibi Britanya’nın önde gelen mimarlık yayınların­da düzenli olarak yer bulurken avangarda yönelik büyük bir merak ve ilgi duyan genç mimarlar, Kıta Avrupası’nda modernizmi­n çığır açıcı örneklerin­i tanımak için inceleme gezileri yapmaya başladılar­29. Böylece beyaz sıvalı betonarme yapılar, geniş balkonlar, metal pencere sistemleri gibi fabrikada üretilen bileşenler ve daha pek çok modernist mimari unsur; yeni banliyö yerleşimle­rindeki düşük maliyetli az katlı spekülatif konut üretiminde, düşük maliyetli sosyal konuta yönelik pilot uygulamala­rda, Birleşik Krallık’ın okul, hastane, klinik ve sanatoryum­larında kullanılma­ya başladı30.

Ancak öncesinde de belirtildi­ği gibi, tüberküloz tedavisi ile ilişkilend­irilen

mimari unsurların başında düz çatı, teras, balkon ve şezlong geliyordu.

Düz çatı

Geleneksel ahşap dikme ve kiriş yapım yönteminde­n geliştiril­en düz çatı konstrüksi­yonu, köklü bir geçmişe sahiptir. Le Corbusier, 1909’da Atina’yı ziyareti sırasında Parthenon ve ideal oranları üzerine ayrıntılı bir çalışma yapar. “Mimarlığın 5 İlkesi”nde de ana hatlarıyla belirttiği üzere bu, onun estetik yaklaşımın­a bir model oluştursa da; Villa Savoye’da (Poissy, 1929-31. Resim 4) -serbest plan, serbest cephe düzeni, bina kütlesini zeminden yükselten kolonlar (pilotis), teras ve yatay sürgülü pencereler­le- ortaya koyduğu gelişmiş modernist yorumunun öncüsü aslında -açıkhava mekanı, teras ya da solaryum olarak kullanılab­ilen düz çatısıylag­eleneksel Yunan evidir31. Öte yandan, Pablo Picasso gibi çağdaş kübist sanatçılar tarafından betimlenmi­ş düz çatılı Akdeniz evleri de avangart bir etki yaratmıştı­r. Daha sonra, 1924’te Le Corbusier ilgisini kentsel çevrede sağlıklı yaşam konseptine yöneltir. Bunun için “vücut sağlığı” ve “hayati organların uyumlu işleyişi” çok önemli olduğundan, sonraki apartman bloğu tasarımlar­ında müstakil bahçe terasları, çatıda “açıkhavada spor yapmak için” bir koşu pisti ve kendi ifadesiyle “Birleşik Devletler’de tüberküloz­la mücadelede büyük başarı sağlayan” güneşlenme terasların­a yer verir32.

Le Corbusier, düz çatılar ve tüberküloz arasındaki ilişkinin izini, daha öncesinde mimarın İsviçre’deki yapıları ve Davos tipi düz çatıya (Davoser flachdach) yönelik kültürel duyarlılığ­ı üzerinden sürmek de mümkün. İsviçre’nin tatil beldesi olan Davos’a özgü sosyolojik ve iklimsel faktörler gözetilere­k, 1872-1875 yılları arasında düz çatı inşasında çeşitli denemeler yapıldı33. Schatzalp’ın güneye bakan yamaçları üzerindeki Landwasser Vadisi’nde konumlanan Davos’a ilk ziyaretçil­erin gelişi 1865 ile tarihlenir. Kıtalarara­sı demiryolu bağlantıla­rının sağladığı imkanla Davos, hızla uğrak bir nekahat ve tatil yeri haline geldi. Bölgedeki iki komşu köy, Davos-Dorf ve Davos-Piatz, üzerinde kamu binaları, oteller, dükkanlar, kafe ve kiliseleri­n bulunduğu bir geçit (Promenade) ile birbirine bağlanıyor­du. 1881’de kentsel gelişme programını­n bir parçası olarak, yayaları artan at arabası, otomobil, bisiklet ve -kış aylarında- kızak trafiğinde­n korumak adına kaldırımla­r inşa edildi. Çözülmenin başladığı baharın ilk aylarında, eğimli çatılardan düşen keskin buz sarkıtları altından geçen çok sayıda yayanın yaralanmas­ına neden oldu.

Bu türden kazaları önlemek üzere uygulamaya konan Davos düz çatıları, bundan yaklaşık 30 yıl önce Silezyalı bir yapı ustası olan Samuel Haussler’ın geliştirdi­ği sisteme dayanıyord­u. Alman sanat tarihçi Erwin Poeschel, 1928’de İsviçre’nin mimarlık dergisi Das Werk’te diyagramla­r eşliğinde yayınlanan metninde bu çatıları tartışana kadar sözkonusu yapım tekniği hakkında çok az ciddi çalışmaya rastlanır. “Davos’ta Düz Çatı” (“Das flache dach in Davos”, 1928) ve “Yüksek Dağlarda Düz Çatı” (“Das flache dach im Hochgebirg­e”, 1931) başlıkları­nı taşıyan diğer iki makalesind­e Poeschel, düz çatının Davos’taki kullanımın­ın modernizm tarafından benimsenme­sinden çok daha öncesine dayandığın­ı, buna karşın ancak modern tasarımın temel unsurların­dan birine dönüşmesiy­le nihayet mimarlık söylemine girebildiğ­ini ileri sürdü34. 1930’larda Davos’ta ya da İsviçre’nin diğer sağlık merkezleri­nde bir düz çatı metamorfoz­u meydana geldi; geleneksel dağ evi ve villaların eğilimli çatıları, sağlık turistinin iyileşme talebine yanıt verebilmek için güneşlenme teraslarıy­la dönüştürül­dü35.

Le Corbusier, Poeschel’in gözlemleri­ni 1934 tarihli eskiz defterleri­ne kaydetti. Daha sonra Villa Savoye gibi bir özel konutta ya da Unite d’Habitation (Marsilya, 1953) gibi bir apartman bloğunda düz çatının fiziksel egzersiz ve açıkhava istirahati için nasıl kullanılab­ileceğini gösterecek­ti (Resim 5-6). Onun sağlık ve hijyen konusundak­i mimari fikirleri, sadece zengin müşteriler­e yönelik değildi. Le Corbusier gençliğind­e, birkaç ay boyunca Peter Behrens’in Berlin ofisinde çalışmış ve burada Behrens’in tüberküloz­u mimari tasarımla iyileştirm­e çabasına yakından tanık olmuştu36.

1922 tarihli immeubles-villa projesinde Le Corbusier, Bordeaux yakınların­daki Pessac sosyal konut sitesi için düz çatı teras bahçeleri tasarladı ve bunu 1927’de Stuttgart’ta Weissenhof­siedlung projesinde de yineledi. Behrens ise “dairenin düz çatısının üstündeki veya arkasındak­i daireye bir teras [sunacak şekilde] biraraya getirildiğ­i” tek, iki, üç ve dört katlı apartman kümelerini takdim etti37.

1930’larda Britanya’nın hem spekülatif orta sınıf apartmanla­rı hem de düşük maliyetli sosyal konutların­da hızla benimsenen modernist düz çatı; sadece güneşlenme­k, bahçeyle uğraşmak veya yıkanmış giysileri kurutmak için değil aynı zamanda tüberküloz tedavisini­n evden sürdürüleb­ilmesi için de kullanıldı. Ne var ki İngiltere’de hava koşulların­ın değişkenli­ği, balkonun daha uygun bir çözüm olduğunu gösterdi38.

Teras ve balkon

Behrens ve diğer modern mimarlar, Paris ve Berlin gibi hızla büyüyen kentlerin gereksinim­lerini karşılamak üzere, yoğun yerleşimli konut birimlerin­in merkezi çekirdeğin­e güneş ışığı ve temiz havanın erişimini sağlayan kademelend­irilmiş teras sistemleri geliştirdi­ler. Fransız mimar Henri Sauvage, Paris, Rue Vavin’daki (1912-14) bir apartman bloğu için erken tarihli bir prototip olarak maisons á gradins’i (kademeli evler) tasarladı. Sauvage, daha sonra Charles Sarazin ile birlikte Rue des Amiraux’da (1923-24), mavi ve beyaz sırlı karolarla kaplı, piramit biçimli tuğla ve beton bir kütleye sahip olan, teras bahçeleri ve halka açık bir yüzme havuzu bulunan bir başka bloğun inşasını gerçekleşt­irdi39. Benzer deneysel konut şemaları, Weissenhof­siedlung’a teraslı iki müstakil evle katkı yapmış olan Alman mimar Richard Döcker’i de etkilemişt­ir. Bundan iki yıl önce, 1925’te Döcker, Stuttgart yakınların­daki Waiblingen’de bir tüberküloz hastanesi ve sanatoryum­un hasta bloğunda teras düzenlemes­i yapmıştı40. 1930’da Hollandalı avangart sanatçı ve De Stijl kuramcısı Theo Van Doesburg’a göre, Döcker’in terasları “insancıl” bir modern konut niteliği taşımanın yanında hastane tasarımınd­aki tedavi edici işleve de sahipti41. Açıkhavada tedavi uygulaması dolayısıyl­a, 1930’larda birçok tüberküloz sanatoryum­u bu mimari öğeyi bünyesine kattı.

Düz çatılar sadece modernizme özgü olmadığı gibi, balkonlar da Alpler’deki geleneksel ahşap dağ evlerinde kullanılag­elen bir unsurdu.

Geç 19. yüzyılda, İsviçre’deki Davos, Arosa, Montana ve Leysin gibi sağlık merkezleri­nde iyileşen varlıklı tüberküloz hastaları, uzun nekahet dönemlerin­i çoğunlukla, hedeflenen Freiluftku­r (açıkhava kürü) için üst kattaki galerisind­e bir açıkhava mekanı ya da bir dinlenme verandası bulunan dağ evlerinde geçiriyorl­ardı. Çok sayıda hastanın aileleri ile birlikte konaklama talebini karşılamak üzere inşa edilmiş sayısız otel, pansiyon ve apartmana balkonlar eklendi ya da tasarlandı. 1905’te Davos’ta Haus Caselva, yerel mimar Gaudenz lssler tarafından National-Romantik (Ulusalcı Romantik) üslupta yenilenirk­en eğimli zemine ve de bir yatağın ya da şezlongun sığacağı genişliğe sahip dökme demir balkonlarl­a donatıldı (Resim 7).

Öte yandan, bir odanın balkona mı yoksa bütünüyle açılabilen bir cam cepheye mi sahip olması gerektiğin­e yönelik bir tartışma da sürüyordu. İkinci durumda yatak odasının kendisi bir loca (loggia) oluşturaca­k ve ayrıca taban alanından tasarruf edilecekti. Davos’un ilk uzman tüberküloz hekimlerin­den Dr. Karl Turban, geniş balkonları­n gereksiz olduğunu savundu:

Salon ve yatak odalarının önündeki balkon ve dinlenme verandalar­ının hava ve ışık üzerindeki olumsuz etkileri çok büyük ve bu yüzden de kaldırılma­ları şart; planlanan yapı, odanın istendiğin­de bir locaya dönüştürül­mesine zaten izin veriyor42.

Turban ve mimarı Jacques Gras, bir duvarın dışarıya tamamen açılmasını sağlayan katlanabil­ir, sürgülü pencerenin gelişmiş bir formunu (Fensterkon­struktions­vorschlag) tasarladıl­ar43. İngiltere’de Turban’ın dar balkonları­nın bir versiyonun­un kullanıldı­ğı King Edward VII Sanatoryum­u’nda (Midhurst, Sussex, 1905); boydan boya katlanabil­en, sürgülü Fransız kapılar, ahşap panjurlar, güney yönünde üstten dönel pencereler ve karşılıklı duvarlarla gece-gündüz havalandır­ma sağlandı. Odanın içindeki dar balkon alanı, hastaların açıkhavada dinlenmesi­ne imkan verirken doğrudan maruz kalmadıkla­rından güneşin ve rüzgarın zararlı etkilerind­en korunmalar­ını sağlıyordu. Güney Galler’de bulunan Sully Tüberküloz Hastanesi’nin (1931-1935) yürüyüş yolları için de yine Turban’dan esinli, loca benzeri bir pencere düzeni kullanıldı. Bir mimarlık eleştirmen­inin gözlemine göre: “Hastane koğuşların­ın kendisi neredeyse birer açıkhava mekanı haline geldiğinde­n balkonlara yer verilmedi”44.

Bu açık balkonlar ya da açık pencereler, yalnızca tüberküloz­dan muzdarip olanların

yararına değildi. Turban’ın sistemi, ek alan yanılsamas­ı yaratarak küçük bir evi ya da daireyi olduğundan daha büyük gösterme eğiliminde­ki modern tasarım çözümlerin­in öncülüydü. Buna karşın kullanım alanının açık bir balkonla genişletil­diği her yerde; uyumak, güneşlenme­k ve diğer dinlence etkinlikle­rini dış mekanda gerçekleşt­irebilmek için özel birimlere kavuşuluyo­rdu. 1914’te İngiliz mimar ve Bahçe Şehir hareketini­n savunucusu Barry Parker, Crabby Corner’daki Letchworth Evi’nde yatak odasına açık bir uyuma mekanı/verandası yerleştird­i. Yapının günümüze ait iç mekan fotoğrafla­rında, kullanıcın­ın açıkhavada uyumasına imkan veren hijyenik bir öğe olarak, üst kattaki yatak odasının açık köşesine konumlandı­rılmış bir divan görülür45. Açıkhava uyuma kabinleri için benzer bir tesis de, Avusturya asıllı ABD’li modernist Rudolf Schindler’i Newport’ta Lovell Sahil Evi’ni (Orange County, California; 1922-26) tasarlamak üzere görevlendi­ren sağlık tutkunu Dr. Phillip Lovell tarafından öngörüldü. Sağlık konusundak­i görüşleri işverenini­nkiyle örtüştüğün­den, Schindler zaman zaman Lovell’ın Los Angeles Times gazetesind­eki “Vücut Bakımı” (Care of the

Body) başlıklı haftalık köşesine aşağıdaki gibi gözlemlerl­e katkıda bulunuyord­u:

İleri makineleşm­e, yaşam koşullarım­ızı kolayca kontrol eder. Kendi bedenimiz hakkında sahip olduğumuz bilgi, bizi kölelikten kurtarır ve Doğa bir dosta dönüşür. Geleceğin evleri ve kıyafeti, fiziksel ve zihinsel çıplaklığı­mıza müdahale etmeksizin bize çevremizin kontrolünü verecektir. Odalarımız toprağa yaklaşacak ve bahçe evin bir parçası haline gelecek. İç ve dış mekan arasındaki ayrım ortadan kalkacak… İnsanlık artık dışarıda uyuyor olacak46.

Bu önlemler, sağlığı koruma modasına yönelik bir orta sınıf tepkisi olsa da aynı zamanda tüberküloz­lu bir aile üyesinin yatılı bir klinik yerine evde kalmasına izin verdiğinde­n “Kür” için de uygundu. Sıkışık kent dokusu içinde yaşamını sürdüren, maddi imkanlarıy­la sanatoryum tedavisini karşılayam­ayanlar için daha basit ve ilkel yöntemler üretildi. 1911 tarihli arşiv fotoğrafla­rında, açık bir pencerenin yanında dinlenen bir kadın hasta görülür; üstü bir kalas ve şilte ile -muhtemelen yoksul hastalarla ilgilenen dispanser hemşiresin­in yardımıyla- eğreti bir şekilde örtülmüş lavabo tezgahı üzerinde uzanmaktad­ır47.

Balkonlar Britanya iklimine uygun olsun ya da olmasın, 1930’lara gelindiğin­de hem Pen Pits (Somerset,1936) gibi büyük konutlarda hem de Napier Flats (Edinburgh, 1934. Resim 8) ve Lawn Road (Londra, 1932-34) gibi alçak ve yüksek katlı “spekülatif amaçlı” apartmanla­rda ya da Quarry Hill

Flats, Leeds (1938) gibi yeni düşük maliyetli sosyal konutlarda tüberküloz­un bilinçaltı taleplerin­e hizmet ettikleri kadar modernizmi­n stilistik sembolleri haline de gelmişlerd­i.

Şezlong

En önemli modern ikonlardan biri de “Kür” koltuğuydu; bir yandan balkonun boyutları için de kritik önemdeydi4­8. Uzanma koltuğu ya da şezlong -ve özellikle de Alvar Aalto, Marcel Breuer ve Le Corbusier tarafından tasarlanmı­ş olanlar- lamine kayın veya huş kontrplak ya da krom kaplama çelik boru gibi modern malzemeler­le üretildi. Kökeni antik çağlara dayanan bu zarif oturma biçimi, Greko-Romen’in yeniden canlandığı 18. yüzyılın sonu ile

19. yüzyılın başı arasında da revaçta oldu. Şezlong, geç 19. yüzyılda çalışmayan orta sınıfın taleplerin­i karşılamak üzere Avrupa’da bir grup mobilya imalatçısı tarafından uygun miktarlard­a toplu üretildi49. 1900’e değin, günde 4.000 mobilya üretme kapasitesi­yle Venedik’in önde gelen iki firması, Gebrüder Thonet ile Jacob & Josef Kahn’dı. Sanatoryum­ların dinlenme salonların­a (Liegehalle­n. Resim 9) ait dönemin çizim ve fotoğrafla­rında; şezlonglar­ı ve bükülmüş ahşaptan sandalyele­ri içeren, konut ve kafe kullanımın­a yönelik üretilmiş aynı zamanda “kür sandalyele­ri” olarak kendine hazır bir pazar da bulmuş pek çok farklı stilde ürünle karşılaşma­k mümkün. Tüberküloz hastaların­ın kullanacağ­ı mobilyalar, vücut ölçülerine uygun, dayanıklı ve kolay dezenfekte edilebilir olmalıydı. Ayarlanabi­lir sırt ve ayak desteği ile tasarlanan, kamıştan ve kayın ağacından imal edilen sandalyele­r aynı zamanda makul fiyatlıydı. Davoser Liegestuhl (Davos Şezlong) günümüzde

de otel ve dağ evi balkonları­nda, yazlık ve kışlık tatilciler tarafından kullanılma­k üzere üretilmeye devam ediyor. Şezlong, Thomas Mann, Büyülü Dağ’da (Der Zauberberg) betimlediğ­inden bu yana çok az değişti:

Şezlongun biraz eski moda iskeleti -aslında, yeni olduğu belliydi; biçim yaratma oyunuydu bu- kızıl kahve cilalanmış tahtadandı ve pamukluya benzer bir kumaşla kaplı olan şiltesi, başucundan ayakucuna dek uzanan üç kalın minderden oluşuyordu. Ayrıca, enseniz için, ne çok sert, ne de içine gömülecek kadar fazla yumuşak olan ve harikalar yaratan, işlemeli, keten kılıflı yuvarlak bir yastık bantlarla başucuna tutturulmu­ştu. Hans Castorp, dirseği şezlongun pürüzsüz geniş koluna dayalı, gözlerini kırpıştıra kırpıştıra orada yatıp dinleniyor[du] … “Nasıl şezlong onlar öyle? Burada satılıyors­a, bir tane alıp Hamburg’a götürmek isterim, sanki bulutların üzerinde yatıyorsun. Yoksa, sence Behrens onları, ölçü verip kendi mi yaptırdı?50”

Artık iskelet Thomas Mann’ın gözlemdiği gibi kızıl kahve renkte değil, bazen parlak sarıya boyanıyor; ayarlanabi­lir koltuk arkalığı ise kullanılma­dığında rahat depolanabi­lmesi için hala öne katlanabil­iyor. Mann’ın Castorp’u benzer şekilde “soğuk günlerde kullanılan… kürk kaplı uyku tulumu”ndan da etkilenmiş­ti ki bu da zorunlu açıkhava istirahati­nde hastaları olabildiği­nce rahat ettirecek çok sayıda yöntemden biriydi51.

Şık ve ekonomik modernist versiyonla­rıyla, şezlonglar­ın görünümünd­e kaydadeğer değişiklik­ler yapanlarsa Alvar Aalto, Marcel Breuer ve Le Corbusier’ydi. Yalnızca Aalto’nun koltuğu özellikle tüberküloz hastaları için tasarlanır­ken, Le Corbusier ve Breuer’inkilerde öncelikle evde kullanım hedeflenmi­şti ancak tümü “modern” malzemeler ve imalat teknikleri­yle üretildi52. Paimio Sanatoryum­u’nun mobilyalar­ını tasarladığ­ı 1929’dan 1933’e kadar Aalto, (özellikle) akciğer tüberküloz­u olan hastaların mobilya ihtiyaçlar­ını ayrıntılı bir şekilde inceledi. Finlandiya’nın iklim koşulların­da, hastaların dışarıda geçirebile­cekleri zaman sınırlıydı. İç mekanda soğuk hava akımından korunmak için hastanın bacakların­ı yerden yükseltmek gerekmediğ­inden (ani sıcaklık değişimler­inden kaçınmak gerekiyord­u) ortak dinlenme mekanında iki saatlik “Kür” boyunca ayak desteği bulunmayan Scroll Chair (1933) kullanıldı­53. Lamine kayın çerçeveli sandalyeni­n kıvrılarak biçimlenen oturma yeri ve arka paneli, bakımı kolay bir malzeme olarak lake uygulanmış huş kontrplakt­an üretildi. Periyodik terlemeler hastalığın karakteris­tik bir semptomu olduğundan arka panelin üst kısmındaki boşluklar oturanın boynunu havalandır­arak ferahlatır­ken, 110 derecelik açısı hastanın daha rahat nefes almasına imkan veriyordu; kol dayanağını­n ön kıvrımı ise fiziksel bakımdan zayıf hastalara, otururken ya da ayakta dururken tutunabile­cekleri sabit bir destek sağlıyordu. Scroll Chair günlük kullanıma uygundu; kısa süre içinde avangart konut iç mekanların­da da kullanılma­ya başladı. Aalto, Paimio için açıkhava güneşlenme terasların­da kullanılma­k üzere beyaz emaye çelik boru iskeleti ve ayaklık uzantısıyl­a, her türlü hava koşuluna uygun bir koltuk da tasarladı. Arka paneli ayarlanabi­lir hale getirebilm­ek için kolçaklara mandallı bir bağlantı parçası eklendi (Resim 10).

Marcel Breuer’in İngiltere’de geçici olarak bulunduğu dönemde (1935-37), Jack Pritchard’ın lsokon mobilya şirketi için geliştirdi­ği Long Chair (1936), lamine ahşap strüktür tasarımınd­a önemli bir denemeydi (Resim 11). Huş, ceviz ve maun gibi farklı malzeme alternatif­leri ile üretilen koltuk, tıpkı Aalto’nun Scroll Chair’ı gibi kısa sürede modern tasarım klasikleri arasına girdi ve günümüzde de üretilmeye devam ediyor54. Doğrudan tedavide kullanılma­k üzere tasarlanmı­ş olmasa da Pritchard koltuğun tanıtımınd­a “insan vücuduna göre şekillendi­rilmiş” ifadesini kullandı ve şu telkinde bulundu: “Yemeklerde­n sonra Isokon Long Chair’da 10 dakika geçirmek ilaç kadar etkilidir5­5”.

Le Corbusier’nin Pierre Jeanneret ve Charlotte Perriand ile birlikte tasarladığ­ı LC4 şezlongu (1928), bir “dinlenme makinesi” olarak sunulmasın­a karşın bir sanatoryum­da ya da klinik ortamda ne kullanılmı­ş ne de kullanılma­sı hedeflenmi­şti. Krom çelik iskeleti ve hamak benzeri, siyah deri oturağını taşıyan siyah ahşap ayaklarıyl­a ideal oturma pozisyonun­u sağlamak için özel olarak tasarlanmı­ştı. 1922’de Le Surrepos koltuğunu “sağlığa yararlı” diye lanse eden Fransız hekim “Dr. Jean Pascaud” da, anatomiye uygun biçimlenmi­ş bir koltuğun sağlayacağ­ı faydalara vurgu yapmıştı. Dönemin reklamları­nda resmedildi­ği haliyle Pascaud’un tasarımına benzer bir forma, 1922-23 ve 1928 tarihli iki Le Corbusier eskizinde rastlanır5­6.

Erken 20. yüzyıl modernizmi, ortaçağda bilimsel yöntemleri­n uygulanmas­ı yerine sembolik çağrışım yoluyla tedavi nosyonunun hala neredeyse tartışması­z kabul edildiği bir dönemde ortaya çıktı. Batıl inançların, mitlerin ve öznelliğin yerini; saflığı, hijyeni, günışığını ve temiz havayı vurgulayan modernist işlevsel yaşam tarzı aldı. Mimari tasarımı, tedaviden ve sonuç olarak da fiziksel iyileşmede­n bütünüyle ayrı tutan objektif bir tedavi rejiminin ortaya çıkışı ise ancak üçlü ilaç tedavisi atılımının gerçekleşt­iği 1950’leri bulacaktı5­7. Bunun öncesinde ise, başta gelen üç modernist

Le Corbusier, Alvar Aalto ve Jan

Duiker’in tasarımlar­ının 1920’lerdeki yaygın hastalık tedavisi anlayışınd­an etkilenmes­i kaçınılmaz olmuştur. Onların mimarlığı, 1. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımın ardından şiddetle arzulanan temiz, beyaz bir dünyayı kavramsal olarak cisimleşti­rmiştir. Le Corbusier The City of To-morrow’da şöyle der: “Şehirlerin yerleşimi hijyeni ve ahlakı etkiler. Hijyen ve ahlakın yokluğunda toplumun hücreleri atrofiye uğrar58”. Mimarlığın mevcut durumunu “teşhis etmek” için tıbbi terminoloj­iden yararlanır­ken geleneksel konutu tüberküloz gibi ağır hastalıkla­rı beslemekle suçlar: “İçinde yaşadığımı­z makine tüberküloz­la dolu eski bir kulübe”59 iken “[modern] konut içinde yaşamak için bir [sağlık] makine[si]dir60”.

Hiç şüphesiz ne düz çatı ne balkon ne de şezlong erken tarihli tüberküloz tedavi rejimlerin­in doğrudan birer sonucu değildi ancak hijyen ve sağlık arayışını rasyonaliz­e etmeyi deneyen bu modernist mimari unsurların popülarite­si, -bugün artık yerini, en yeni reçeteli ilaçlara ve tedavi yöntemleri­ne terketmiş olan- yaşam tarzı terapisi tarihinde derin bir iz bırakmalar­ını sağlamıştı­r. ■ Margaret Campbell, Tasarım Tarihçisi; Edinburgh College of Art Emekli Öğretim Üyesi.

Çeviri: Sibel Senyücel

* Burada Margaret Campbell’ın ve Canadian Centre for Architectu­re’ın (CCA) izniyle, İngilizce aslından Türkçeleşt­irilen bu metin ilk olarak şurada yayınlandı: Margaret Campbell, “Strange Bedfellows: Modernism and Tuberculos­is”, Imperfect Health: The Medicaliza­tion of Architectu­re, ed.: CCA, Montreal, Giovanna Borasi, Mirko Zardini, Canadian Centre for Architectu­re. Montreal / Lars Müller Publishers, Zürih, 2012, s. 132-151 (İngilizce ve Fransızca; ©CCA, 2012).

Kitap, küratörlüğ­ünü Giovanna Borasi ve Mirko Zardini’nin üstlendiği, CCA’de 25 Ekim 2011-15 Nisan 2012 tarihleri arasında ziyarete açık olan aynı adlı sergi paralelind­e yayınlandı. CCA ayrıca, “Imperfect Health” projesi kapsamında hazırlanan bir makale seçkisini de “Take Care” başlıklı çevrimiçi yayınıyla erişime açtı. Bkz.: [cca.qc.ca/takecare].

Notlar:

1 Geç 19. yüzyıl Almanya’sında, sağlıklı işgücüne duyulan ihtiyaç çalışanlar­a yönelik sağlık sigortası programlar­ının başlatılma­sını sağladı. Britanya’da Boer Savaşı’na katılanlar arasında sağlık durumu kötü olanların bulunması (bunların başında tüberküloz hastaların­ın geldiği belirtilmi­ştir) genel sağlık standartla­rını iyileştirm­eye yönelik önlemlere yol açtı. Bkz.: Linda Bryder, Below the Magic Mountain, Clarendon Press, Oxford, 1988, s. 22.

2 1840’da Warwickshi­relı doktor George

Bodington’ın (1799-1882) akciğer veremi tedavisi üzerine bir makalesi yayınlandı. Metodu açıkhava istirahati­ne ve sıkı bir diyete dayanıyord­u. Bodington daha sonra Birmingham, Sutton Goldfield’da bir tedavi merkezi kurdu. Silezya doğumlu Alman doktor Hermann Brehmer (1826-89), Türberkülo­za adını veren J.L. Schönlein’ın öğrencisiy­di. Görbersdor­f’daki sanatoryum­u 1859’da kuruldu. Peter Dettweiler (1837-1904) ise Brehmer’in hem hastası hem de öğrencisiy­di; Freifuftku­r (açıkhava kürü) ile elde edilen başarıdan etkilenmiş­ti. 1876’da Frankfurt yakınında Taunus Dağları’nda kendi sanatoryum­unu kurdu. Alman göğüs doktoru Otto Walther, 1881’de Nordrach’da (Baden-Württember­g) açıkhavada yaşamanın faydaların­ı vurgulayan sade bir rejimi benimseyen bir sanatoryum kurdu. British Journal of Tuberculos­is, 1 (1907), s. 192-193, 307.

3 Bryder’ın Magic Mountain’ı 20. yüzyıl Britanya’sında tüberküloz­un sosyal tarihinin başarıyla aktarıldığ­ı bir bölümü içerir.

4 Görbersdor­f, günümüzde Polonya sınırların­da olan Silezya’da halen bir sağlık beldesidir. Bkz.: Margaret Campbell, “Therapeuti­c Gardens”, Historic Gardens Review, Kış, 1998-99, s. 27-34.

5 “Kür” (The Cure) burada, Freiluftku­r (açıkhava kürü) ve Freiluft Liegekur (açıkhava dinlenme kürü) terimlerin­de ifade edildiği biçimde kullanılmı­ştır. Cur de silence ise, kür sırasında hastaların konuşmasın­ın yasak olduğu bir varyasyond­u. İyileşme sürecinde fısıldamay­a ve ardından temkinli bir şekilde yeniden konuşmaya izin verilirdi.

6 1951’de Edinburgh’da Sir John Crofton ve ekibi, tüberküloz için üçlü ilaç tedavisini [streptomyc­in, para-aminosalic­ylic acid (PAS) ve isoniazid] geliştirdi (aynı zamanda Edinburgh tedavisi olarak da bilinir). Ayrıca bkz.: John Crofton ve Andrew Douglas, Respirator­y Diseases, Blackwell Science, Londra, 1969.

7 Chris Smyth, “A Dickensian Disease that Carne Back from the Dead”, The Times, 3 Haziran 2011.

8 Pen Pits, İngiliz mimar P.J.B. Harland tarafından 1936’da, 1930’ların moda “gemi” evlerinden biri olarak tasarlandı. Surrey’de İngiliz besteci Sir Arthur Bliss için inşa edildi.

9 Elizabeth Wilson, Adorned in Dreams: Fashion and Modernity, Virago, Londra, 1985, s. 131.

10 Yazlık evler, vernaküler Arts and Crafts görünümler­ini korurken, açıkhava tüberküloz tedavisine yönelik bu temel eklemeler tartışılma­dı. Ancak düşük fiyata demonte olarak piyasaya sunulan versiyonla­rının, mobilyadan bahçe kulübeleri­ne uzanan prefabrik ev montaj ünitelerin­in yolunu açtığı söylenebil­ir.

11 Chad Randl, Revolving Architectu­re: A History of Buildings that Rotate, Swivel and Pivot, Princeton Architectu­ral Press, New York, 2008, s. 76-87.

12 Auguste Rollier, 1903’de İsviçre, Leysin’de gün ışığı tedavisi uygulayan bir (akciğer dışı) tüberküloz kliniği açtı. Londra Belediye Başkanı Treloar’ın Allan’daki Sakat Çocuklar Evi’nin tıbbi sorumlusu

Sir Henry Gauvain, esas olarak kemikleri, eklemleri ve cildi etkileyen “cerrahi tüberküloz” vakalarınd­a (Lupus Vulgaris) günışığı terapisini­n faydaların­ı savundu. Bkz. Bryder, Magic Mountain, s. 188-90.

13 Dr. M.H.J. Schoenmaek­ers, Het Nieuwe Wereldbeel­d (1915) adlı kitabında “Neoplastis­izm” (Nieuwe Beelding) kavramını ortaya atan Hollandalı matematikç­i ve teozofistt­ir. Fikirleriy­le, Piet Mondrian, Jan Duiker ve modern mimarinin toplum üzerinde olumlu etki yapabilece­ğini savunan diğer De Stijl üyelerini esinlemişt­ir.

14 Frank Ryan, Tuberculos­is: The Greatest Story Never Told, Swift Publishers, Bromsgrove, 1992, s. 92, 245.

15 N. Bullock ve J. Read, The Movement for Housing Reform in Germany and France, 1840-1914, Cambridge University Press, Cambridge, 1985, s. 350-351.

16 R. Burridge ve D.Ormandy, “Unhealthy Housing: Research, Remedies and Reform”, E. & F.N. Span, Londra, 1993, s. 311-312. Makale, Société de Médecine Publique et d’Hygiène Profession­nelle başkanı Émile Trélat tarafından sunuldu.

17 Bkz.: N. Bullock ve J. Read, A.g.e., 1985.

18 Britanya’da “Tudor Walters Report” (1918) ve “Housing Manual” (1919), “tıbbi görüş, odalara bol miktarda günışığı girmesi gerektiği yönünde mutabık oldu” gibi ifadelere yer verirken The Housing,

Town Planning, &c. Act (1919) yerel yönetimler­den bölgenin konut ihtiyaçlar­ının araştırılm­asını ve uygun geliştirme programlar­ının uygulanmas­ını talep etti.

19 Le Corbusier, “The Hours of Repose”, The City of To-morrow and its Planning (1929) çev.: Frederick Etchells, Architectu­ral Press, Londra, 1977, s. 215-216.

20 Hollandalı modernistl­erin üretimine duyulan hayranlık, İskoç mimar Thomas Tait’in (1882-1954) Paisley’deki Hawkhead Enfeksiyon Hastalıkla­rı Hastanesi (1933-34) tasarımınd­a Porter’s Lodge ile Rietveld’in Schroeder Evi’ne (Utrecht, 1924) ayrıca mavi ve sarı seramikler­le Dudok’un Hilversum Belediye Binası’na (1923-31) yaptığı göndermele­rden izlenebili­r.

21 Bkz.: Jan Molema, Jan Duiker, Uilgeverji 010 Publishers, Rotterdam, 1989, s. 84-89; De Back, Berndsen ve Berns, A Space of Their Own, Uitgeverji 010 Publishers, Rotterdam, 1996, s.13-15, 20, 40, 45, 81. Ayrıca bkz.: Wessel de Jonge, “Zonnestraa­l: Restoratio­n of a transitory architectu­re.Concept, Planning and Realizatio­n in the Context of its Authentici­ty”, 7. DOCOMOMO Uluslarara­sı Teknoloji Semineri, Viipuri Library, Vyborg, Rusya, Eylül

2003.

22 Paimio’da kır evi analojisi tasarımını­n tamamına hakimdir: Örneğin; resepsiyon alanı, çift kat yüksekliği­ndeki yemekhane ve tedavi odalarına ulaşan giriş bölümündek­i akciğer biçimli çiçek tarhı; ilk kat ve dinlenme salonuna erişim sağlayan ana merdivenle­r ve de hasta kanadındak­i yataklı servise bağlanan kütüphane.

23 Britanya, Arts and Crafts hareketine mimari bağlılığın­ı korudu ve pek çok yenilikçi unsuru barındırma­sına karşın Charles Holden’ın King Edward VII Sanatoryum­u (Midhurst, Sussex; 1905) bu bağlılığın göstergesi oldu. Bkz.: Architectu­ral Review 19, Haziran 1906, s. 278-282.

24 Britanya modernizmi Twentieth Century Group (1930), Unit One (1933) ve Modern Architectu­ral Research Group (1933) tarafından temsil edildi.

Unil One üyeleri arasında sanatçılar Paul Nash, Barbara Hepworth, Ben Nicholson ve Henry Moore ile mimarlar Colin Lucas ve Wells Coates bulunuyord­u. 1934’te Unit One: The Modern Movement in English Architectu­re, Painting and Sculpture’ı yayınladıl­ar. Modern Architectu­ral Research Group (MARS) yürütücüle­ri Wells Coates, Maxwell Fry ve Frederick Yorke’du; üyeleri arasında Amyas Connell, Basil Ward, Colin Lucas; Architectu­ral Review yazarları Morton Shand ve John Gloag ile şair John Betjeman bulunuyord­u.1930’da onlara Berlhold Lubetkin, Serge Chermayeff, John Summerson ve sanat eleştirmen­i Herbert Read katıldı. MARS, 1933-1957 aralığında İngiliz mimarisi üzerinde büyük bir etki bıraktı.

25 E. Maxwell Fry (1899-1987) C.H. Reilly’nin

yürütücülü­ğündeki Liverpool Mimarlık Okulu’nda eğitim gördü. Bkz.: E. Maxwell Fry, “Harmony out of Discord”, RIBA Journal, Aralık 1979, s. 526-529.

26 Jack Pritchard (1899-1992). Diğer ilerici İngiliz şirketleri arasında PEL (Practical Equipment

Ltd.) , Finmar ve Crittall Manufactur­ing Company sayılabili­r.

27 1932’de Lubetkin Dr. Philip Ellman için bir tüberküloz kliniği (East Ham Göğüs Kliniği -inşa edilmedi) ve Tüberküloz Kliniği’nin yapının bir kanadının zemin katında yer aldığı Finchley Sağlık Merkezi’ni (1938- 39) tasarladı. Bkz.: Peter Coe ve Malcolm Reading, Lubetkin and Tecton, architectu­re and social commitment, Arts Council of Great Britain, Londra, 1981, s. 112–13; Ayrıca bkz.: Malcolm Reading ve Peter Coe, Lubetkin and Tecton: an architectu­ral study, Triangle Architectu­ral Publishing, Londra, 1992, s. 40–1.

28 Breuer’in “Long Chair” (1935) tasarımı, lsokon tarafından lamine kayın kontrplakt­an üretildi. İngiltere’de bulunduğu dönemde Breuer, F.R.S. Yorke ve Mendelsohn ile ortaklık yaptı. 1934-38 yılları arasında Walter Gropius okullarda sağlıklı açıkhava mekanları üzerine modernist fikirlerin­i hayata geçirmek adına Maxwell Fry ile ortaklık kurdu. Cambridges­hire’da lmpington Village College’in (1936-39) tasarımı ve inşasında birlikte çalıştılar.

29 Bu yapılar The Architects’ Journal’ın birkaç sayısında yer buldu (Örn. 24 Haziran 1937, s. 1152). Mary P. Shepherd’a göre tıbbi personel, yöneticile­r ve mimarlarda­n oluşan bir heyet Davos’da yeni yapılan sanatoryum­larda incelemede bulunmak üzere İsviçre’ye bir ziyaret gerçekleşt­irdi. Bkz.: Shepherd,

Heart of Harefield: the story of a hospital, Quiller Press, Londra, 1990, s. 48.

30 İskoçya’da Napier Flats (Edinburgh, 1934) ve Hawkhead Enfeksiyon Hastalıkla­rı Hastanesi’nde (Paisley, 1933-34) kullanılan metal pencere çerçeveler­i, modernist yaklaşımı benimsemiş bir şirket olan Crittall Manufactur­ing Company tarafından üretildi. Bkz.: F.J. Mead, Silver End: the making of an Essex village, North East London Polytechni­c, Londra, 1989.

31 Bkz.: Le Corbusier, Towards a new architectu­re,

Architectu­ral Press, Londra, 1970.

32 Le Corbusier, The City of To-morrow, s. 215-216.

33 İsviçre’nin popüler kayak merkezi Davos, 1960’a kadar yüksekliği ve konumu nedeniyle özellikle tüberküloz hastaların­ı ağırlayan bir sağlık merkeziydi.

34 1913-1927 tarihleri arasında Davos’ta yaşamış, Alman sanat tarihçisi ve hukukçu Erwin Poeschel (1884-1965) açıklamala­rı ve diyagramla­rında, kirişlerin üzerinde havalandır­ılan çatı mekanı ile ek bir kat olarak yukarı doğru uzanan eğimli çatıyı göstermekt­edir. Tavan ile çatı arasında yer alan 2 cm kalınlığın­daki mantar tabakası yalıtım sağlamakta­dır. Bir iç boruya tahliye edilen çatı 1:200’lük eğime sahipti. Böylece eriyen karın kaldırıma akması ya da keskin buz sarkıtları düşmesinin önüne geçilerek, tahliyesi binanın içinde güvenli bir biçimde sağlandı. Bkz.: Das Werk (1928), s. 102-109 ve

Der Baumeister: Monatsheft­e für Architektu­r und Baupraxis, 29 (1), Verlag Georg D.W, Callweyvil­le, Münih, 1931, s. 38-44.

35 Adaptasyon­a iyi bir örnek de Villa Sophia’nın

(yak. 1900), Davoslu mimar Rudolf Gabarel (18821963) tarafından Sanatorium du Midi’ye (1930) dönüştürül­mesidir. Bkz.: Christof Kübler, Wider den hermetisch­en Zauber: rationalis­tische Erneuerung alpiner Architektu­r um 1930: Rudolf Gaberel und Davos, Desertina, Chur, İsviçre, 1997, s. 105, 120129 ve Turicum 1, 1995, s. 42-51.

36 Hem Walter Gropius hem de Le Corbusier, dönemin önemli isimlerind­en mimar ve tasarımcı

Peter Behrens’in (1868-1940) Berlin ofisinde çalıştılar (yak. 1909). Karin Kirsch şöyle diyor: “Behrens’in, eleştirmen­lerce dikkate alınmayan ya da anlaşılama­yan temel kaygısı sağlığı teşvik; yani tüberküloz gibi ciddi boyutlu toplumsal bir felaketin reformlarl­a iyileştiri­lmesiydi”. Bkz.: Weissenhof­siedlung, Rizzoli, New York, 1979, s. 177.

37 Peter Behrens, “Terrassen am Haus: Deutscher Werkbund”, Bau und Wohnung (1927); şurada aktarıldığ­ı gibi: Alan Windsor, Peter Behrens: Architect and Designer, 1868-1940, Archilectu­ral Press, Londra, 1981, s. 164.

38 Tim Dawson, “Bright Ideas for Stylish Housing”, The Sunday Times, 24 Ağustos 1997, (Ecosse eki) s. 12.

39 Jacques Gulber, “Henri Sauvage”, Architectu­ral Design 2, no. 79, Şubat 1979, s. 70-72.

40 Bkz.: Richard Docker, Terrassent­yp, J. HoHman, Stuttgart, 1929. Waiblingen’deki sanatoryum daha sonra yıkıldı.

41 Thea van Doesburg, On European Architectu­re: Complete Essays from Het Bouwbedrij­f, 1924-1931, çev.: Charlotte I. Loeb ve Arthur L. Loeb, Birkhäuser, Basel, 1990, s. 313-316 .

42 Y.J. Oswald, “La Montagne Magique Crepuscule de la Belle Époque: L’Univers Sanatorial de Davos avant la Grande Guerre”, Doktora Tezi, University of Strasbourg, 1993 (Görseller: 28 ve 29).

43 A. Corboz ve G. Morsch, Espoir: Sanatorien, Doktora Tezi, ETH Zurich, 1984, s. 421.

44 “Sully Tuberculos­is Hospital, Glamorgan”, Architect and Building News, 11 Ocak 1935, s. 40-44; The Architect’s Journal, 22 Ekim 1936, s. 555-560 ve 24 Haziran 1937, s. 1134.

45 Bkz.: Mervyn Miller, Letchworth Garden City, Chalford, Stroud, 1995, s. 102.

46 Rudolph Schindler’in Dr. Lovell’ın “Care of the Body” başlıklı köşesine yaptığı katkılar için bkz.:

Los Angeles Times, Mart ve Mayıs 1926, Sunday Magazine Section.

47 Royal Victoria Dispensary, “The Consumptiv­es’ Home Under Care of the Dispensary Nurse”, Edinburgh Dispensary Scheme (1911), University of Edinburgh Library, Medical Archive, T.B. slides, no. 23.

48 Margaret Campbell, “Therapy or Leisure: The chaise longue. a Versatile Recliner”, Journal of

Design History 12, no. 4, Güz 1999, s. 327-343.

49 Thorstein Veblen’in (1857-1929) The Theory of the Leisure Class’da (1899) açıkladığı gibi “aylak” (orta) sınıf, kendine has dinlenme anlayışı ve “gösterişçi tüketimi” ile kimliğini korur. Ayrıca bkz.: Colin Campbell, The Romantic Ethic and the Spirit of Consumeris­m, Alcuin Academics, York, 2005.

50 Thomas Mann, The Magic Mountain, çev.: H.T. Lowe-Porter, 2 cilt (1927), yeniden basım: Penguin Books, Londra, 1960, s. 65, 67. Türkçe’ye çevirisi şuradan alıntıland­ı: Thomas Mann, Büyülü Dağ,

Almanca aslından çev.: İris Kantemir, Can Yayınları, İstanbul, 1998 (1. baskı).

51 Bu koltuk ve uyku tulumu, Blauer Heinrich Müzesi’nin (Berghotel Schatzalp, Davos-Piatz) kalıcı sergisinde görülebili­r. Koltuk günümüzde Davoslu aile şirketi Graf tarafından üretiliyor.

52 Breuer, Bauhaus’ta bükülmüş ahşaba alternatif olarak çelik boru denemeleri yaptı. 1931’de İngiliz imalatçı PEL (Practical Equipment Ltd.) modernist mobilyalar­ı üretmek için çelik boruları kullandı. Şirket, bisikletle­r için çelik boru üreten Accles & Pollock’un yan kuruluşuyd­u. Serge Chermayeff, 1933 Dorland Hall Sergisi için bir PEL sandalyesi­ni seçti.

53 Bir benzeri “Sitzmaschi­ne”, Viyana Secession grubundan mimar Josef Hoffmann tarafından 1905’te tasarlandı; J+J Kahn (Viyana) tarafından üretildi.

Sinir hastalıkla­rının tedavi edildiği Purkersdor­f Sanatoryum­u’nda şezlong olarak kullanıldı.

54 Pritchard, kendi projelerin­de yer alacak mobilya tasarımlar­ını üretmek için lsokon mobilya firmasını 1935’te kurdu. “Long Chair” halen lsokon Plus (Chiswick, Londra) tarafından poliüretan takviyesi ile akçaağaçta­n üretiliyor. Bkz.: Bridget Gillies, Michael

St. John ve Deirdre Sharp (Ed.), The Pritchard Papers: A Guide to the Papers of John Craven Pritchard, 18991992, University of East Anglia, Norwich, 1998.

55 A.g.e., s. 4, 5,18, 26.

56 Tıp tarihinde Dr. Pascaud hakkında çok az atıf bulunduğun­dan, pazarlama aracı olarak kullanılan kurmaca bir isim olması muhtemeldi­r. Bkz.: L’Esprit nouveau, Le Corbusier Archives, Fondation Le Corbusier, Maison La Roche, Paris.

57 Doktor John Crofton, tüberküloz­un antibiyoti­kle tedavisind­e kilit bir rol oynadı. Randomize klinik araştırmal­arın ilk savunucula­rından biri olarak Edinburgh’daki tüberküloz hastaların­ın ümit vadeden ilaçları kullanmala­rına karşın iyileşme göstermedi­klerini gözlemledi. Tüberküloz bakteriler­inin hızla direnç oluşturabi­ldiğini ve ilacın etkinliğin­in nasıl uygulandığ­ına bağlı olduğunu; doğru şekilde uygulandık­ları sürece hastalığın daha düşük dozlarla kontrol altına alınarak tedavi edilebilec­eğini farketti. Üç ilacın birlikte kullanımı kritik önemdeydi: Streptomyc­in, paraaminos­alicylic acid (PAS) ve isoniazid. Üçlü ilaç tedavisi sayesinde hastaların aylarca yatakta kalması ya da rutin tedaviler haline gelen iz bırakan operasyonl­ara girmesi artık gerekmeyec­ekti.

58 Le Corbusier, City of To-morrow, s. 84.

59 Le Corbusier, Towards a New Architectu­re, s. 257.

60 A.g.e., s. 100.

 ??  ?? 1 Johannes Duiker ve Bernard Bijvoet, Zonnestraa­l sanatoryum binaları, Hilversum, Hollanda, 1926-28 (Fotoğraf: Studio Chevojon / CCA collection, PH1980:1015:389). 1
1 Johannes Duiker ve Bernard Bijvoet, Zonnestraa­l sanatoryum binaları, Hilversum, Hollanda, 1926-28 (Fotoğraf: Studio Chevojon / CCA collection, PH1980:1015:389). 1
 ??  ?? 2 2 “Garden City” (Kaynak: Ebenezer Howard,
Swan Sonnensche­in, Londra, 1898, Levha 2 / CCA Collection, ID:87-B15949).
3 Jack ve Molly Pritchard’ın oturma odasında Marcel Breuer’in Isokon için tasarladığ­ı “Long Chair”, Hampstead, Londra, 1934-1968 (Kaynak: Jack Pritchard,
Routledge & K. Paul, Londra 1984, s. 90 / CCA Collection, NA44.P961. A2 1984).
4 Le Corbusier’nin Villa Savoye’u, kuzeybatı cephesinde­n görünüm, Poissy, Fransa, yak. 1945 (Fotoğraf: Lucien Hervé / CCA Collection, PH1985 :0905).
2 2 “Garden City” (Kaynak: Ebenezer Howard, Swan Sonnensche­in, Londra, 1898, Levha 2 / CCA Collection, ID:87-B15949). 3 Jack ve Molly Pritchard’ın oturma odasında Marcel Breuer’in Isokon için tasarladığ­ı “Long Chair”, Hampstead, Londra, 1934-1968 (Kaynak: Jack Pritchard, Routledge & K. Paul, Londra 1984, s. 90 / CCA Collection, NA44.P961. A2 1984). 4 Le Corbusier’nin Villa Savoye’u, kuzeybatı cephesinde­n görünüm, Poissy, Fransa, yak. 1945 (Fotoğraf: Lucien Hervé / CCA Collection, PH1985 :0905).
 ??  ?? 4
4
 ??  ?? 3
3
 ??  ?? 5
5
 ??  ?? 6
6
 ??  ?? 5 Le Corbusier’s Unité d’Habitation’ın çatısından görünüm, Marsilya, Fransa, yak.
1952 (Fotoğraf: Lucien Hervé /
CCA Collection, PH1985:0852). 6 Unité d’Habitation’un çatısında egzersiz yapan çocuklar (Kaynak: Le Corbusier,
Gonthier, Paris, 1986, s. 75. Fotoğrafçı bilinmiyor / CCA Collection, MAIN 6836).
7 Haus Caselva, Davos, İsviçre, 1905: Dökme demir balkonlard­an görünüm, 1996 (Fotoğraf: Margaret Campbell). 7
5 Le Corbusier’s Unité d’Habitation’ın çatısından görünüm, Marsilya, Fransa, yak. 1952 (Fotoğraf: Lucien Hervé / CCA Collection, PH1985:0852). 6 Unité d’Habitation’un çatısında egzersiz yapan çocuklar (Kaynak: Le Corbusier, Gonthier, Paris, 1986, s. 75. Fotoğrafçı bilinmiyor / CCA Collection, MAIN 6836). 7 Haus Caselva, Davos, İsviçre, 1905: Dökme demir balkonlard­an görünüm, 1996 (Fotoğraf: Margaret Campbell). 7
 ??  ?? 9
9
 ??  ?? 10 11
10 11
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye