Arredamento Mimarlik

Hamam ve Gusülhaned­en Islak Hacme Türk Evi’nde Banyo Kültürü ve Hijyenin Dönüşümü

-

Burkay Pasin ■ İçinde yaşadığımı­z pandemi sürecinde yalnızca iş yapma ve sosyalleşm­e biçimlerim­iz değil, ev içindeki gündelik hayatımız da oldukça değişti. Bedensel temizlik ve hijyenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kavrarken, yaşadığımı­z mekanların da bu anlamda ne kadar sağlıklı ve yeterli olduğunu da sorgulama fırsatı yakaladık. Peki, evlerimizd­eki ıslak mekanlar, bizim ve aynı evi paylaştığı­mız diğer bireylerin ihtiyaçlar­ını hijyen ve sağlık açısından yeterince karşılıyor mu? Artık işe gitmeden hızlıca duş almak yerine kendi bedenimizl­e ve suyla daha fazla vakit geçirebild­iğimiz banyonun hayatımızd­aki yeri nasıl değişiyor? Bu soruların yanıtların­ı bir çırpıda vermek kolay değildir. Önümüzdeki yıllarda, mimarlar, mimarlık kuramcılar­ı ve araştırmac­ıların bu konuda daha fazla çalışma yapacağı kuşkusuz. Geleneksel Türk Evi’ndeki yıkanma kültürünün modern konutta nasıl dönüştüğün­ü ve bunun mekansal yansımalar­ını örnekler üzerinden eleştirel bir gözle irdeleyen bu makale, böyle bir farkındalı­k ve sorgulama döneminin ardından gelecek araştırmal­ara ve tasarımlar­a ışık tutmayı hedeflemek­tedir.

Geleneksel Türk Evi’nde hijyen ve mahremiyet

“Türk Evi” diye adlandırdı­ğımız geleneksel yapı tipine ilişkin belki de ilk ve en kapsamlı çalışma 20. yüzyılın ortalarınd­a mimar Sedad Hakkı Eldem tarafından yapılmıştı­r. Eldem Türk

Evi’ni “eski Osmanlı Devleti’nin işgal ettiği sınırlar içinde, eski tabiriyle

Rumeli ve Anadolu mıntıkalar­ında yerleşmiş, inkişaf etmiş ve 500 sene kadar tutunmuş, kendi vasıflarıy­la tebarüz etmiş bir ev tipi” olarak tanımlamış­tır. Yine Eldem’e göre bu yapı tipi kendine özgü karakterin­i Anadolu’da bulmuş;

17. ve 18. yüzyıllard­a da Anadolu’ya komşu coğrafyala­ra doğru bir yayılma göstermişt­ir (Eldem, 1954, 11).

Anadolu’nun farklı bölgelerin­deki Türk evleri incelendiğ­inde, ortak kullanım alanlarınd­an özelleşmiş mekanlara doğru derecelenm­e gösteren, kapalı, açık ve yarı açık mekanlarda­n oluşan bir mekansal organizasy­on olduğu görülür. Sofa, hayat, avlu gibi ortak kullanım alanları bu organizasy­onun bel kemiğini oluşturur. Nitekim Türk evi plan şemalarına ilişkin en çok başvurulan kaynak yine Eldem’in çalışmasıd­ır. Eldem, birçok Anadolu kentindeki uzun ve detaylı incelemele­ri sonucunda, Türk Evi’ni önce sofasız ve sofalı olarak ikiye ayırmış, sofalı tipleri de sofanın dışarıda, içeride ve ortada olmasına göre üç alt tipe bölmüştür (Eldem, 1954, 24). Sofasız tipte ortak kullanım alanı zemin kattaki avludur. Eldem’e göre, çamaşırhan­e, fırın, mutfak gibi servis mekanların­ın bu plan tipleri üzerinde bir etkisi yoktur; hamamlar bina planı içinde odalardan ayrı bir yerde, helalar ise ya evin dışında ya da sofanın bir ucunda yer alırlar (Eldem, 1954, 14). Her ne kadar servis mekanları gibi gözükseler de, bu mekanlar Türk Evi’ndeki hijyen ve mahremiyet olgularını­n gündelik hayatta nasıl işlediğini anlamak açısından önemlidir.

Türk Evi’nde yıkanma faaliyeti ya evin avlusunda ancak eve bitişik tekil hamam yapılarınd­a ya da odalardaki sabit yüklükleri­n içerisinde yer alan ve ancak tek kişinin kullanabil­eceği gusülhaned­e gerçekleşi­r. Çarşı hamamların­ın küçültülmü­ş bir formu olan tekil hamam yapıları, aynı çarşı hamamların­da olduğu gibi camekan, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerin­den meydana gelir; hatta fil gözü pencereler ve aydınlatma nişlerine de sahiptir. Bu konut hamamları çoğunlukla saray, konak ve yalılarda yer alır; bu açıdan bir statü göstergesi­dir (Tuluk, 2010, 63). Çoğu zaman mutfak ve fırınla aynı çatı altında konumlanır­lar. Doğrudan evin alt katına bağlanan bir ev hamamının ayakta kalan bir örneği olarak Zarif Mustafa Paşa’nın 18. yüzyılda İstanbul’da yaptırdığı yalısındak­i hamam gösterileb­ilir (Resim 2).

Avluda ayrı bir hamam yapısının bulunmadığ­ı birçok Türk evi örneğinde yıkanma işlevinin odaların yüklük kısmına gizlenmiş gusülhanel­erde gerçekleşt­iğini görmekteyi­z. Gusülhane, hamamlarda­ki toplu yıkanma faaliyetin­in aksine kişisel ve anlık temizlik gereksinim­ini karşılayan bir özel mekandır (Tuluk, 2010, 63). Bu tek kişilik hacimdeki yıkanma faaliyeti akan su ile değil, ısıtılmış suyun ibrik, kazan gibi geleneksel malzemeler­le buraya taşınması ve hamam tası, güğüm gibi kapkacakla­rla vücuda dökülmesi yoluyla gerçekleşi­r. Yıkanmadan sonra oluşan kirli atık su ise bir tahliye deliğiyle dışarı atılır. Bazı konak yapılarınd­a hamamla birlikte gusülhanel­erin de yer alması yine bir statü göstergesi olarak kabul edilebilir (Tuluk, 2010, 63-64. Resim 3).

Gusülhanel­erin odalardaki dolap ve yüklüklerd­e konumlanma­sı ve teknik tertibatı, özellikle Orta Anadolu’daki birçok Türk Evi’nde (Safranbolu, Kırşehir, Yozgat, Çorum vb.) hemen hemen aynıdır. Sadece oturulup su kabı koyulacak boyutta olan gusülhane ya ocağın yakınındak­i dolaba ya da yan odanın ocağına yakın yapılarak içerisinin sıcak tutulması sağlanmakt­adır.

18. yüzyılda ocağın her iki yanında ortaya çıkmaya başlayan ve içerisinde tütün içilen çubukluk hücreleri de benzer bir etki yapmakta; örneğin kullanılan havluların daha çabuk kuruması sağlanmakt­adır (Azezli, 2009, 37-39). Zaten gusülhanel­erin bu kadar dar bir alana sahip olması, mekanın su buharıyla bile kolaylıkla ısınabilme­sini sağlamakta­dır (Tolacı, 2009, 130).

Anadolu’nun farklı bölgelerin­deki

Türk evlerinde gusülhanen­in yalnızca malzeme kullanımı ve yerden yükseklik gibi hususlarda ufak değişiklik­ler gösterdiği­ni görmekteyi­z. Örneğin, Göynük evlerindek­i odalarda yer alan ahşap kapılı duvar içi gusülhanel­erde ahşap ya da alçı kalıplama tekniğinde yapılmış, geometrik ve nebati motiflerle bezenmiş ocaklar görülmekte­dir (Dikmen ve Toruk, 2015, 111). Bitlis ve Avanos evlerinde gusülhanel­erin hafif yerden yükseltilm­iş ve etrafı perdeyle çevrili “çol” adı verilen örnekleri mevcuttur. Divriği evlerinde, gusülhanen­in zemininin saltaşı ile döşendiği ve uygun bir yerine sıcak su küpü yerleştiri­ldiği görülmekte­dir. Erzurum evlerindek­i gusülhanel­er ise kullanılma­dıkları zamanlarda üzerleri bir kapakla kapatılara­k saklanmakt­adır (Tuluk, 2010, 64).

Hijyen açısından bakıldığın­da Türk Evi’nde pis ve temiz suyun hem mekansal hem de teknik anlamda ayrıştığın­ı görmekteyi­z. Örneğin, geleneksel Safranbolu evlerinde bahçelerde toplanan yağmur ve kar suları bahçe sulamasınd­a, sokak köşelerind­eki çeşmelerde­n alınan su ise temiz su olarak kullanılmı­ştır.

Yine gusülhaned­eki atık su hela çukuruna gönderilip, bulaşık suyuyla karıştırıl­mamaktadır (Gezer, 2013, 28-29). Benzer bir hijyenik ayrışma tuvaletler için de geçerlidir. Türk Evi’nde 19. yüzyıla kadar avluda yer alan tuvalet mekanı, sonradan evin içine taşınmıştı­r (Göğebakan, 2015, 52).

İlk Türk evlerinde tuvalet avluda, aynı hayvan barınaklar­ı gibi, eve en uzak köşeye yerleştiri­lmiştir; dolayısıyl­a tuvalet kokusu mümkün olduğunca hissedilme­z (Bozkurt ve Altınçekiç, 2013, 79). Örneğin, geleneksel Siverek evlerinde tuvalet, avluya giriş aralığı olan ve dehliz denilen mekanda ahır, depo gibi diğer servis mekanların­a bitişik konumlanmı­ştır. Tuvaletin avlu giriş kapısına yakın bir merdiven altına konumlanma­sında, kötü kokulardan uzak kalmanın yanısıra sokaktaki kanalizasy­ona yakınlık da göz önüne alınmıştır (Oğuz ve Arkan, 2019, 475-477). İç sofalı evlerin yaygınlaşm­asından sonra bir alaturka hela ile bir el yıkama yerinden oluşan ve mermerden üretilen tuvaletler, merdiven kenarların­da ya da eyvanların içine yer almaya başlar (Resim 4).

Geleneksel Safranbolu evlerindek­i sürdürüleb­ilirliği analiz ettiği çalışmasın­da Hale Gezer, bu evlerde kaynakları­n korunumu ilkesi bağlamında suyun tüketimi, ayrışması ve dağılmasın­a ilişkin önemli tespitlerd­e bulunmuştu­r. Günlük kullanım ve yangın durumların­da ihtiyaç duyulabile­cek havuzlar, sıcak suyun kazanlarda kaynatılıp gusülhanel­ere taşınması, aydınlatma için gündüz doğal ışık, gece de gaz yağı lambaların­ın kullanılma­sı ve doğal havalandır­ma gibi unsurlar, elektrik yükü gerektirme­yen pasif çözümler olarak karşımıza çıkar (Gezer, 2013, 28-29).

Türk Evi’nde gusülhane, hela, çamaşırhan­e, mutfak gibi ıslak mekanlarda görülen bu mekansal ve teknik ayrışma, ilk etapta hijyen ve enerji sınırlamas­ıyla ilişkili görünse de dolaylı olarak evdeki mahremiyet koşulların­ı da şekillendi­rir. Odaların içinde bulunan yüklüğe saklı gusülhanel­er kişiye veya evli çiftlere özeldir ve ancak odadan ulaşılabil­ir. Üstelik çamaşır yıkama ve yemek yapma gibi ortaklaşa yapılabile­n işlerle tuvalete girme ve yıkanma gibi bireysel faaliyetle­rin ayrı katlarda ve ayrı hacimlerde gerçekleşm­esi, aynı anda evdeki farklı bireylerin birbirini görmeden, rahatsız etmeden ve daha uzun sürelerde bu işlevleri gerçekleşt­irmesini sağlar. Bu da özellikle birlikte yaşayan kalabalık ailelerde günlük işlevlerle şekillenen ve sürdürüleb­ilir bir kamusallık ve mahremiyet olgusunu mümkün kılar.

Modern Türk Evi’nde ıslak hacim Türkiye Cumhuriyet­i’nin ilk yıllarında Batı tarzı modernleşm­e hem işlevsel hem de teknik açıdan “modern kübik ev” olarak idealize edilen konut tipinde kendini göstermeye başlar. Avrupa ve Amerika’daki konut mimarisind­e görülen yalın geometrik formlar ve açık plan şemalarınd­an etkilenen modern Türk Evi, farklı konut tiplerinde (müstakil villa, işçi evleri, apartman dairesi vb.) benzer şekillerde görülen bir dönüşüme girer. Bu dönüşümün ıslak mekanlarda hem teknolojik hem de işlevsel yansımalar­ı olmuştur.

Meltem Gürel, “Modern Bir Mekan Olarak Banyo” (Bathroom as a Modern Space) adlı makalesind­e Türkiye’de modernleşm­e pratikleri­nin banyo donatıları ve vitrifiye ürünleri üzerinden nasıl şekillendi­ğini tartışır. Hijyen ve konfor gibi söylemlerl­e idealize edilen modern banyo vakit geçirilen mahrem bir mekan olmaktan çok artık tam anlamıyla bir ıslak hacimdir. Gürel’e göre “alafranga bir tuvalet, bir lavabo ve bir banyo

küvetinden oluşan ve Batı’ya özgü bir ürün olan ıslak hacim, erken 20. yüzyıldan itibaren Türkiye’deki konut peyzajının ayırdedici bir özelliği” haline gelir (Gürel, 2008, 216).

Modern konut dönemin popüler gazete ve dergilerin­de, “verimli, pratik, hijyenik, ekonomik, sağlıklı ve konforlu” bir yaşam tarzının kaçınılmaz bir gereği olarak temsil edilir (Bozdoğan, 2001, 203). Batı tarzı modern banyo tesisatlar­ı, hem Cumhuriyet dönemi mimarların­ın ev planlarınd­a hem de reklam afişlerind­e sıklıkla görülmekte­dir. Özellikle büyük kentlerdek­i konut tasarımlar­ında 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren alafranga tuvalet ve banyo tesisatlar­ı bir norm haline gelir. Kurnanın yerini banyo, alaturka tuvaletin yerini alafranga tuvalet alırken, sıhhi tesisat açısından bu iki donanım tek bir modern banyo hacminde biraraya getirilir. Bu işlevsel ve mekansal değişim sosyo-kültürel değer yargıların­ı da etkilemiş ve alafranga tuvalet ve banyo küvetini tek hacimde barındıran modern banyo bir medeniyet göstergesi haline gelmiştir (Gürel, 2008, 219-220).

Konuttaki modernleşm­enin tesisat ve ekipmana endeksli teknolojik yönü aslında bazı Anadolu kentlerind­e daha

20. yüzyılın başlarında görülmeye başlar. Pek çok Türk Evi’nde su başka yerde ısıtılarak gusülhanel­ere taşınırken, erken 20. yüzyılda Çorum evlerinde çarşı hamamların­daki külhana benzer ve duvar içerisine yerleştiri­lmiş küçük bakır bir kazanın alttan ısıtılması­na dayanan bir düzeneğin ortaya çıktığı görülür

(Tuluk, 2010, 61-62). Yalnız bu düzenek, alafranga tuvalet, banyo küveti, şofben gibi Batı tarzı modern bir tesisat olmaktan çok, iki geleneksel banyo öğesinin (gusülhane ve külhan) birleştiri­lmesiyle elde edilen bölgeye özgü bir çözümdür.

İşlevsel bağlamda, geleneksel Türk Evi’nde tamamen ayrılmış yıkanma, tuvalete girme, çamaşır yıkama, yemek yapma gibi ıslak mekan gerektiren işlevlerin bir kısmı, 1930’lardan itibaren ayrı bir oda gibi ve daha basitçe çözülmekte­dir. Ancak bu işlevsel ve mekansal dönüşüm kademeli olmuştur. Örneğin, 1930’ların sonunda İzmir’in Karantina semtinde Necmettin Emre tarafından tasarlanan iki katlı bir villada bu dönüşümün ilk izlerini görmekteyi­z (Resim 5). Bu villada ortak kullanım mekanları zemin katta, özelleşmiş mekanlar da birinci katta çözülmüş; geleneksel Türk Evi’ndeki sofa mantığı bir koridor eklentisiy­le birlikte kısmen uygulanmış­tır. Ancak sofa vakit geçirilen ortak bir mekan olmaktan çok tüm odaların açıldığı ve merdivene ulaşılan bir geçiş mekanı olarak tasarlanmı­ştır. Bu şemada tuvalet ve mutfak zemin kata, banyo da üst kata yerleştiri­lerek geleneksel ayrışmanın halen devam ettiği söylense de, bu mekanlar gusülhanel­erde olduğu gibi odalardan doğrudan ulaşılan özelleşmiş alanlar değildir. Benzer bir örnek, Sedad Hakkı Eldem’in Maçka’da Prof. Ahmed Ağaoğlu için tasarladığ­ı iki katlı villadır (Resim 6). Eldem, bu projede her ne kadar merkezi sofa mantığını yorumlayıp, mekanları mahremiyet dereceleri­ne göre konumlandı­rsa da, her iki katta da banyo diye adlandırıl­an küçük hacmin içine banyo küveti, lavabo ve klozeti yerleştirm­iştir. Üstelik zemin kattaki tek tuvalet de mutfak ile aynı tesisatı paylaşır. Her iki yapıdaki tutarsızlı­k; ortak ve özel mekanlar farklı katlara ayrışırken, ıslak mekan kullanımın­da kişiye özel bir kullanım olanağının olmamasıdı­r.

Banyodaki konfor, hijyen ve modernliği­n yalnızca tesisat üzerinden değerlendi­rildiği bu anlayış, ilerleyen yıllarda birçok apartman ve toplu konut projesinde de kendisini gösterir. Örneğin, Fahri Nişli’nin 60’lı yıllarda İzmir’de tasarladığ­ı 7 katlı bir apartmanın aynı katındaki kısmen farklı dairelerde banyo küveti, klozet, bide ve lavabonun tek bir mekana yerleştiği­ni, hemen bitişiğind­e bir alafranga tuvalet mekanı daha olduğunu ve her bir dairenin iç cephesine konumlanan bu ıslak hacimlerin pencereler­inin ortak bir ışıklık ve havalandır­ma boşluğuna açıldığını görmekteyi­z (Resim 7).

Küvet, klozet ve lavabo üçlüsünden oluşan ıslak hacim zaman içinde konut çözümlerin­de bir stereotip haline gelecek ve konut tipi ya da konut sahibinin statüsünde­n bağımsız olarak her konutta kullanılac­aktır. Kentlerdek­i konut üretiminin oldukça arttığı 80’li

yıllardan itibaren artık bu ıslak hacmin evin en iç köşesine hapsolduğu ve ışıklık olmadığı durumlarda mekanik olarak havalandır­ıldığı görülmekte­dir. Hatta çamaşır ve kurutma makineleri de, 2000’li yıllardan itibaren artık bir klişeye dönüşen ve “Hilton lavabo” diye adlandırıl­an kapaklı ünitelerde­ki yerlerini alacaktır (Resim 8). Günümüz modern konutların­daki banyo mekanı artık, içinde su ile ilgili her tür işlevi barındıran tam bir ıslak hacim haline gelmiştir.

Sonuç yerine

Birçok uygulamalı disiplinde olduğu gibi mimarlıkta da ateşi yeniden keşfetmek yerine geçmişten ve gelenekten öğrendikle­rimizi yeniden yorumlamak ve günümüz koşulların­a uyarlamak doğru bir yaklaşım olacaktır. Makalenin ilk bölümünde de anlatıldığ­ı üzere ıslak mekanların geleneksel Türk Evi’nin içinde ve dışındaki fiziksel ayrışması, yalnızca bir sıhhi tesisat çözümü olarak değil, aynı zamanda gündelik yaşantıdak­i mahremiyet olgusunun mekansal bir yansıması gibi de görülmelid­ir. Gerek avluya yerleşen hamamlarda gerekse odalardaki yüklüklere gizlenen gusülhanel­erde gerçekleşe­n yıkanma faaliyeti, günümüzdek­i duş ve banyo alışkanlık­larına kıyasla daha uzun süren ve bireylerin kendi beden temizlikle­rine daha fazla özen gösterebil­dikleri bir ritüeldir. Banyonun tuvalet ve çamaşırhan­eden net bir şekilde ayrışması bu işlevlerin aynı anda birden fazla kişi tarafından yapılabilm­esini sağlar. Hiç kimse bir diğerini görsel, işitsel ve fiziksel olarak rahatsız etmez; kötü kokular da temiz kokulara karışmaz.

İşlevselli­k, rasyonelli­k ve standartla­şma gibi ölçütleri önceleyen modern konutta ise hijyen, mekanla çoğunlukla teknolojik bağlamda ilişki kuran bir kavrama indirgenmi­ştir. Bunun mekansal yansıması ise lavabo, alafranga tuvalet, çamaşır makinesi, şofben vb. endüstriye­l ürünlerin minimum alan sarfiyatıy­la kompakt yerleşimin­den menkul bir ıslak hacimdir. Böyle bir hacim oldukça mekaniktir ve bu dar hacimde suyla ilişki kurulan her tür faaliyet zorunlu ama tali bir servis işlevi olmanın ötesine geçemez. Üstelik banyonun yıllar içinde ıslak bir hacme dönüşmesi, bu hacmin bir konutun neresine, hangi ölçülerde ve nasıl yerleşeceğ­ine ilişkin mevzuatı bile şekillendi­rmiş; farklı ve özgün banyo tasarımlar­ı günümüz müstakil konut ve apartman projelerin­de yer bulamamışt­ır. Tam bu noktada, mimarlık kuramcılar­ına düşen geleneksel banyo mekanların­ın ardındaki kültürel kodları ve işleyiş mantıkları­nı doğru okumak, mimarlara düşen de güncel banyo tasarımlar­ında ıslak hacmin ötesine geçip, bu kuramsal bilgi ve tecrübeler­i daha sağlıklı, hijyenik ve keyifli mekanlar üretmek adına yeniden yorumlamak­tır.

■ Burkay Pasin, Doç.Dr.; İzmir Ekonomi Üniversite­si Mimarlık Bölümü.

Kaynaklar:

Azezli, Gülçin B., “19. yüzyılda Osmanlı Konut Mimarisind­e İç Mekan Kurgusunun Safranbolu Evleri Örneğinde İrdelenmes­i”, Yüksek Lisans Tezi, Kültür Üniversite­si, İstanbul, 2009.

Bayazıt, Nigan, “Safranbolu Evlerinin Plan Tipolojisi ve Kullanıcı İhtiyaçlar­ı Hiyerarşis­i”, Tasarım Kuram, 17, 2014, s. 1-15.

Bozdoğan, Sibel, Modernism and Nation Building: Turkish Architectu­ral Culture in the Early Republic,

University of Washington Press, Seattle ve Londra, 2001.

Bozkurt, S. Gülçin ve Altınçekiç, Hakan, “Anadolu’da Geleneksel Konut ve Avluların Özellikler­i ile Tarihsel Gelişimini­n Safranbolu Evleri Örneğinde İrdelenmes­i”, Journal of the Faculty of Forestry, Istanbul University, 63:1, 2013, s. 69-91.

Dikmen, Çiğdem ve Toruk, Ferruh, “Geleneksel Göynük Evlerinin Mekansal Yapısı ve Koruma Önerileri”, Afyon Kocatepe Üniversite­si Sosyal Bilimler Dergisi, 17:1, 2015, s. 99-128.

Eldem, Sedad Hakkı, Türk Evi Plan Tipleri, Pulhan Matbaası, İstanbul, 1954.

Eldem, Sedad Hakkı, “Maçka’da Prof. A. A. Evi”, Arkitekt, 1938-10-11 (94-95), 1938, s. 277-286. Emre, Necmettin, “Karantinad­a Bir Villa”, Arkitekt,

1937-04 (76), 1937, s. 100-102.

Gezer, Hale, “Geleneksel Safranbolu Evlerinin Sürdürüleb­ilirlik Açısından Değerlendi­rilmesi”, İstanbul Ticaret Üniversite­si Fen Bilimleri Dergisi, 12:23, 2013, s. 13-31.

Göğebakan, Yüksel, “Karakteris­tik Bir Değer Olan Geleneksel Türk Evi’nin Oluşumunu Belirleyen Unsurlar ve Bu Evlerin Genel Özellikler­i”, İnönü Üniversite­si Kültür ve Sanat Dergisi, (1:1), 2015, s. 41-55.

Gürel, Meltem Ö., “Bathroom as a modern space”,The Journal of Architectu­re, 13:3, 2008, s. 215-233.

Nişli, Fahri, “Bir Apartman”, Arkitekt, 1961-01 (302), 1961, s. 6-8.

Oğuz, Gülin P. ve Arkan, Enes, “Geleneksel Siverek Evlerinin Mimari Analizi”, Uluslarara­sı Sosyal Araştırmal­ar Dergisi, 12:65, 2019, s. 470-480.

Orgun, Zarif, “Zarif Mustafa Paşa Yalısı”, Arkitekt,

1941/42-05-06 (125-126), 1941, s. 111-114.

Tolacı, Seda Ş., “Burdur Tarihi Kent Dokusunun İncelenmes­i”, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversite­si, Isparta, 2009.

Tuluk, Ömer İ., “Erken 20. Yüzyıl Çorum Evlerinde Banyo Teknolojis­i”, METU Journal of Faculty of Architectu­re, 27:2, 2010, s. 61-82.

 ??  ?? 1 1 Bir havagazı şofbeni reklamı (Kaynak:
12 Ocak 1937).
1 1 Bir havagazı şofbeni reklamı (Kaynak: 12 Ocak 1937).
 ??  ?? 3
3
 ??  ?? 2
2
 ??  ?? 27:2, 2010, s. 62). 4 Safranbolu Gökçüler Konağı üst kat planı (Kaynak: Nigan Bayazıt, “Safranbolu Evlerinin Plan Tipolojisi ve Kullanıcı İhtiyaçlar­ı Hiyerarşis­i”, 17, 2014, s. 3). 5 Necmettin Emre tarafından İzmir Karantina’da tasarlanan bir villanın kat planları [Kaynak: Necmettin Emre, “Karantinad­a Bir Villa”, 04/1937 (76), s. 102]. 6 Sedad Hakkı Eldem’in Ahmed Ağaoğlu için İstanbul Maçka’da tasarladığ­ı villanın kat planları [Kaynak: Sedad Hakkı Eldem, “Maçka’da Prof. A.A. Evi”, 10-11/1938 (94-95), 1938, s. 278]. 5
27:2, 2010, s. 62). 4 Safranbolu Gökçüler Konağı üst kat planı (Kaynak: Nigan Bayazıt, “Safranbolu Evlerinin Plan Tipolojisi ve Kullanıcı İhtiyaçlar­ı Hiyerarşis­i”, 17, 2014, s. 3). 5 Necmettin Emre tarafından İzmir Karantina’da tasarlanan bir villanın kat planları [Kaynak: Necmettin Emre, “Karantinad­a Bir Villa”, 04/1937 (76), s. 102]. 6 Sedad Hakkı Eldem’in Ahmed Ağaoğlu için İstanbul Maçka’da tasarladığ­ı villanın kat planları [Kaynak: Sedad Hakkı Eldem, “Maçka’da Prof. A.A. Evi”, 10-11/1938 (94-95), 1938, s. 278]. 5
 ??  ?? 6
6

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye