Yıldırım Darüşşifası, Yeni Kaplıca ve Hamidiye Gureba Hastanesi
İsmail Yaşayanlar ■ Osmanlı Devleti’nin ilk payitahtlarından olan Bursa, gerek başkent vasfı ve gerekse sonraki dönemlerde İstanbul’a yakınlığı sebebiyle önemli bir taşra şehriydi. Başkentliği döneminde, Fatih Sultan Mehmed’in saltanatına kadarki süreçte neredeyse tüm Osmanlı sultanlarının külliyeler inşa ettirdiği Bursa’da kentin mekansal gelişimi bu yapılar çerçevesinde gerçekleşmişti. Bursa’nın batısında bulunan Hudavendigar Külliyesi ve doğusunda bulunan Yıldırım Külliyesi arasında kalan aksta Çekirge ve Kükürtlü semtlerinde kaplıcalar ve hamamlar, Muradiye ve Hisar semtlerinde eski mahalleler ve sultan türbeleri, Ulucami ve civarında hanlar bölgesiyle çarşı, Yıldırım semtinde ise seyrek mahalleler ve bekar odaları bulunuyordu.
Bu yazıda, bahsi geçen semtlerde Osmanlı tarihinin çeşitli dönemlerinde inşa edilen, sağlık ve hijyen hizmetleri veren üç yapı ele alınıyor: İlki Yıldırım semtinde bulunan ve esasen Yıldırım Bayezid’in külliyesinin bir parçası olan Yıldırım Darüşşifası, ikincisi Kükürtlü semtinde Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Yeni Kaplıca ve üçüncü olarak da Hisar’daki Hamidiye Gureba Hastanesi. Bahsi geçen üç yapı inşa edildikleri dönemlerden bağımsız olarak mekan, yapı ve sağlık üçgeninde ele alınmaya çalışıldı; bir sağlık kuruluşunun yahut bir hijyen tesisinin inşasında mekanın seçiminin önemi ve yapı unsurlarının bileşimi üzerinde duruldu.
Şifahaneden hastane prototipine: Yıldırım Darüşşifası
Modern öncesi dönemde pek çok devlette görüldüğü gibi, bir İslam monarşisi olan Osmanlı Devleti’nde de sağlık hizmetleri bir nevi sosyal ve dini yapılanmalar bütünü olan vakıflar sayesinde yürütülüyordu1. Darüşşifalar ve bimarhaneler diğer İslam toplumlarında olduğu gibi Osmanlı’da da kurumlaşmış sağlık müesseseleriydi2. Osmanlı döneminde bu usulle kurulmuş ilk sağlık kuruluşu Yıldırım Darüşşifası’ydı3. Kuruluş tarihi tam bilinmese de vakfiyesinden anlaşıldığı kadarıyla 1399 ya da 1400 yıllarında açıldığı anlaşılan Yıldırım Darüşşifası, ismiyle müsemma olarak dönemin Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmıştı4. 30x50 m boyutlarında dikdörtgen biçimde bina edilen darüşşifa, orta alanındaki avlunun etrafında sıralanmış 20 küçük, 6 büyük oda ile 1 dershaneden oluşmaktaydı. Bu odalardan küçük olanların hastaların tedavisi ve dinlenmesi amacıyla kullanıldığı, büyük odaların birkaçının hekim ve eczacılara hizmet ettiği, ayrıca tuvalet ve mutfak olarak kullanılan odaların da bulunduğu, dershane denilen büyük kubbeli bölümde ise ameliyatların gerçekleştirildiği düşünülmektedir5.
Yıldırım Darüşşifası, Osmanlı’nın ilk sağlık kuruluşu olmasının yanısıra, binanın inşa sürecinde mekan seçimi açısından da oldukça önemli bir yere sahipti. Darüşşifa, külliyeyi oluşturan diğer yapı elemanlarından daha uzak bir yerde ve meyilli bir arazide yapılmıştı. Osmanlı mimari eserleri zorunlu bir durum sözkonusu olmadığında, emniyetli ve sağlam düz zeminlere inşa ediliyorken, Yıldırım Darüşşifası’nın %14’lük eğime sahip bir arazide kademelenerek yükselecek şekilde yapılmış olması, bina arsasının özellikle seçildiği savını güçlendirmektedir6. Külliye ve darüşşifa yerinin seçiminde “et çürüme testi”, muhtemelen Yıldırım Darüşşifası’nın arsa tayininde de kullanılmıştı. Eski bir İslam geleneği olan et çürüme testi, aynı yaş ve aynı türden koyunların kestirilerek, etlerinden çıkarılan filetoların inşaat yapılması planlanan yerlere asılması ve bir gün süresince en taze kalabilen ve bozulmamış etin bulunduğu alana darüşşifa inşa edilmesi yöntemiydi7.
Darüşşifanın vakfiyesine göre, bu sağlık kuruluşunda 3 hekim, 2 eczacı (saydalan) ve 2 şerbetçinin (aşşab) görev yapması gerekiyordu8. Hekimler hastalarla ilgileniyor, tedavi usullerini belirliyor, hangi hastalıklarda ne tür ilaçların kullanılacağını tayin ediyor, eczacı ve şerbetçilere reçeteler vererek ilaçların hazırlanmasını sağlıyordu. Hekimlerin yazdıkları reçetelerdeki katı ilaç terkiplerini eczacılar, likit terkipleri ise şerbetçiler hazırlıyordu. Vakfiyede yer alan bu görevliler dışında Yıldırım Darüşşifası’nda cerrahlar ve kehhallerin (göz hekimleri) de görevlendirildiği Bursa kadı sicillerindeki kayıtlardan tespit edilmiştir9.
Yıldırım Darüşşifası uzun yıllar Bursa kentinin en doğu ucunda, ticari ve sosyal açıdan çok da hareketli olmayan bir mahalde konumlanmışsa da, şehrin en önemli sağlık tesisi olarak hizmetlerini sürdürmeye devam etmişti. Ancak
19. yüzyıla gelindiğinde, modern hekimliğin yaygınlaşması ve diplomalı seyyar hekimlerin taşra şehirlerinde hizmet vermeye başlamalarıyla birlikte darüşşifa ve benzeri sağlık kuruluşları eski önemlerini kaybetmişlerdi. Bu duruma vakıf idarelerinde yaşanan aksaklık ve yozlaşmaların da etkisi olmuştu. 1800’lerden itibaren eskiye nazaran az kullanıldığı için atıl hale gelmeye başlayan Yıldırım Darüşşifası, 1830-40’larda giderek harabeye dönüştü, 1855’te
nazire olarak Yeni Kaplıca hamamı
1552 yılında inşa edilmişti. Osmanlılar devrinde bina edilmiş kaplıcaların başında gelen bu yapı, büyüklük ve görkemlilik yönünden Bursa’daki diğer hamamlardan ayrılıyordu13. Yapı, su kaynağı olan Bademlibahçe’nin aşağısında eğimli bir yamaca inşa edilmiş ve MudanyaBursa arasındaki yola hakim bir şekilde konumlandırılmıştı14. Üçü büyük olmak üzere toplam on kubbeyle örtülü olan
Yeni Kaplıca, diğer tüm kaplıcalar gibi soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmektedir15. Pek çok halveti ve kurnası bulunan hamamın, sıcaklık bölümünde geniş bir havuz yer alır.
Yeni Kaplıca, diğer Bursa hamamlarındaki gibi sadece yerli halkın değil, İstanbul’dan ve başka ülkelerden gelen ziyaretçilerin de çeşitli rahatsızlıkların tedavisi için faydalandığı bir hamam olmuştu.
19. yüzyılda hem iç hem de dış ziyaretçiler için yükselen bir değer olan kaplıca turizminin başlıca öznelerinden biri olan Yeni Kaplıca hamamının etrafına, hamamdan çıktıktan sonra dinlenmek veya kısa süreli konaklamalar için oda eklentileri yapılmıştı. İlk dönemde sadece ahşap olarak, yer ile bağlantısı ahşap çubuklarla sağlanan bu yapılar daha sonra yıkılarak, yerine hamam yapısıyla bitişik, temelden konut tipi binalar inşa edilmiştir16. Hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde sık sık tamir edilen Yeni Kaplıca, bugün hala aktif bir şekilde hizmet veren bir kuruluştur.
Modernleşme süreci:
Hamidiye Gureba Hastanesi
Avrupa’da kamu sağlığı pratiklerinin hayata geçirilmesinde en önemli kurumlardan biri olarak ortaya çıkan modern hastane yapıları, 19. yüzyılın ilk yarısında öncelikle Osmanlı İstanbul’unda tesis edilmişti17. 1860’lardan itibaren taşra kentlerinde de kurulmaya başlayan modern hastanelerden biri, 1863 yılının Nisan ayında Yusuf Kamil Paşa’nın sadrazamlığı sırasında “Anadolu Sağ Kol Ciheti Müfettişliği”ne tayin edilen Ahmed Vefik Efendi’nin teşebbüsleriyle hayata geçirilmişti. Paris’te yüksek tahsil görmüş
olan Ahmed Vefik Efendi’nin temel vazifesi Batı Anadolu’daki konar-göçerleri iskan etmek, şehirleri ana arterlere bağlayan yolları şose haline getirmek, harap haldeki kent, kasaba ve köyleri kalkındırmak ve yeniden imar etmekti18. Bursa merkezinde yürüttüğü bu kapsamlı operasyonda, 1855 depreminde ciddi zarar görmüş olan bu kente büyük önem vermiş, harap hale gelmiş pek çok tarihi eseri ayağa kaldırmış ve yeni yapılar tesis etmişti. Müfettişliği sırasında Yıldırım Darüşşifası’nın kullanılamaz durumda olduğunu gören Vefik Efendi, Hisar semtinde Bursa ovasını gören bir tepe üzerinde konumlanan
Damat Efendi Konağı’nı satın alarak burayı hastane yapmak üzere harekete geçmiş, binayı tamir ettirmiş, bahçe düzenlemesi yaptırmış ve yollarını düzelttirmişti19. Müfettişlik görevinden azledilmesi sebebiyle hastanenin 1868’deki açılışında bulunamayan Vefik Efendi, 1879 yılında merkezi Bursa olan Hudavendigar Vilayeti’ne “paşa” unvanıyla vali olarak atanınca hastaneyle yeniden ilgilenmeye başlamış, buraya gelir sağlaması açısından İnegöl’de bulunan Çitli Maden Suyu ile Bursa Tiyatrosu’nun bilet gelirlerini hastaneye vakfetmişti20.
Modernleşme sürecinin Bursa’daki yansımalarından biri olan bu hastane, gureba yani gariplere hizmet edilmek üzere açılmış, Bursa’ya gelen ziyaretçilerin Uludağ’a doğru baktıklarında beyazlığı ve ihtişamıyla göze çarpan ve oldukça havadar bir alanda konumlanan bir sağlık kuruluşu olmuştur21. Dövme demirden parmaklıklarla çevrili bir bahçe içinde bulunan iki katlı kargir hastane binası, o dönemde Avrupa’da çok örneği olan konut biçimindeki hastanelerden esinlenmiş, süslemeleri yine o dönemde Avrupa’da yaygın olan Neo-Klasik tarzda yapılmıştı22. Ancak hastanenin konumlandırılması Avrupa’daki uygulamalardan ayrılır.
Avrupa’da modern hastaneler bulaşıcı hastalıkların yayılması endişesiyle kent merkezlerinin dışına inşa edilirken, Vefik Paşa’nın Gureba Hastanesi’ni şehrin merkezinde açmış olmasının sebebi halkın kolay ulaşımını sağlamak düşüncesidir23. Zira hastanenin havadar bir yerde olması ve kent silüetinde ihtişamıyla boy göstermesinden başka konumsal bir avantajı bulunmamaktadır.
Tek binadan oluşan 60 yatak kapasiteli Gureba Hastanesi, Reşid Mümtaz Paşa’nın valiliği döneminde iki yeni pavyon ilavesiyle genişletilmiş, yatak sayısı 150’ye çıkarılmış ve ismi dönemin padişahı II. Abdülhamid’e ithafen Hamidiye Gureba Hastanesi olarak değiştirilmişti24. Yapılan yeni binalar, Neo-Grek stilde inşa edilmiş olması ve Avrupa’da salgın hastalıkların tüm hastaneyi ele geçirmemesi için uygulanan payvon sisteminin kullanılması bakımından oldukça önemlidir25. Cumhuriyet’e miras kalan bu hastane, daha sonra kurulacak olan Bursa Devlet
Hastanesi’nin nüvesini teşkil etmiş, mekansal ve fonksiyonel açıdan aynı amaca hizmet etmeyi sürdürmüştür.
Sonuç
Somut kimlikler üzerinden kurgulanan kurumları görünür kılan ve onlardan faydalanan bireylerin aidiyet duygusu geliştirmesini sağlayan en temel unsur, kuruma evsahipliği yapan mekan ve yapıdır. 1600’lerde yaşamış Osmanlı vatandaşı sıhhat, hastalık, tedavi gibi kelimeleri duyduğunda, zihninde canlanan iki imge muhtemelen hekim ve ilaç olurdu. Bu imgeler sağlık kurumuna evsahipliği yapan binada, dolayısıyla o dönemde “darüşşifa”da birleşiyordu: Kişi yakındığı hastalığı için hekime burada muayene oluyor, ilacı burada hazırlanıyor, hatta gerekirse yatılı tedavi görüyordu. Bu imgelem, modernleşme döneminde daha çok unsuru içinde barındırır hale gelmişse de, bu defa zihinlerde en kapsayıcı tahayyül, “hastane” olmuştu. Hastalığını muayene ettirmek isteyen veya tedaviye
ihtiyaç duyan bir kişi hastane binasına giderek orada vazife yapan hekimlerin hizmetine başvuruyordu. Benzer şekilde daha iyi temizlenmek isteyen, bir yandan da sıcak suyun verdiği rahatlamayı düşünen kişilerin zihninde hamam yapısı canlanması oldukça doğaldı. Eğer hamam kaplıca suyuna sahipse temizlenme ve rahatlama ihtiyacının yanısıra aynı zamanda tıpkı darüşşifa ve hastane imgelemindeki gibi şifa bulunacak bir yer olarak da düşünülebilirdi.
Osmanlı’ya başkentlik yapmış, önemli şehirlerden biri olan Bursa’da, imparatorluk tarihinin çeşitli veçhelerinde tesis edilen Yıldırım Darüşşifası, Yeni Kaplıca ve Hamidiye Gureba Hastanesi, burada yaşayan sıradan bir Osmanlı vatandaşının hijyen ve sıhhat hususunda duyumsadığı imgelerin, taşa-tuğlaya bürünmüş somut halleriydi. 1680’de göz rahatsızlığından şikayetçi olan
Ahmet, Yıldırım’a giderek Darüşşifa’ya başvuruyor; 1730’da cildinde döküntüler olan Hüseyin, Kükürtlü’deki Kaplıca’da kırk günlük bir kaplıca kürü alıyor;
1905’te karın ağrısı çeken Emine, Gureba Hastanesi’ne giderek muayene oluyordu. Bu bağlamda kişilerin kurumla ilişkilerinin, mekandan ve yapıdan beklentileriyle şekillendiğini ve bu yapılara bağlılıklarının ihtiyaca binaen gerçekleştiğini söylemek yanlış olmasa gerek. ■ İsmail Yaşayanlar, Doç.Dr.; Düzce Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
Notlar:
1 İsmail Yaşayanlar, “Sinop, Samsun ve Trabzon’da Kolera Salgınları, Karantina Teşkilatı ve Kamu Sağlığı Hizmetleri (1876-1914)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, Bursa, 2015, s. 172.
2 Bedi Şehsuvaroğlu, Anadoluda Dokuz Asırlık Türk Tıp Tarihi, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1957, s. 9.
3 Osman Şevki Uludağ, Bursa ve Uludağ, haz.: Mehmet Fatih Birgül vd., Bursa İl Özel İdaresi Yayını, Bursa, 2007, s. 100.
4 Osman Çetin, İlk Osmanlı Hastanesi Bursa Yıldırım Darüşşifası (Bursa Mahkeme Sicillerine Göre), Göz Nurunu Koruma Vakfı Yayını, İstanbul, 2006, s. 34-35.
5 M. Asım Yediyıldız, “Yıldırım Külliyesi’nin Fiziki Durumu”, Bursa Şehrinin Gelişmesi ve Kentsel Planlama Kültürü, haz.: Yusuf Oğuzoğlu, Bursa Osmangazi Belediyesi Yayını, Bursa, 2008, s. 31.
6 Çetin, a.g.e., s. 31-33.
7 Çetin, a.g.e., s. 33.
8 Kazım Baykal, Bursa ve Anıtları, Cenkler Matbaacılık, İstanbul, 1982, s. 155.
9 Çetin, a.g.e., s. 58-69.
10 Yediyıldız, a.g.e., s. 31; Marie De Launay, Bonkowski Bey, Bursa ve Civarı, haz.: Burcu Kurt, İsmail Yaşayanlar, İstanbul Heyamola Yayınları, 2015, s. 53. 11 Uludağ, a.g.e., s. 100; Baykal, a.g.e., s. 155.
12 Çetin, a.g.e., s. 48.
13 Özer Ergenç, 16. Yüzyıl Sonlarında Bursa, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2006, s. 86-87.
14 Yusuf Oğuzoğlu, Haluk Bilgesay, Bursa’da Jeotermal Kaynaklar, Bursa İl Özel İdaresi Yayını, Bursa, 2014, s. 54-55.
15 Yusuf Oğuzoğlu, “Kanuni’nin Bursa’ya Armağanı: Yeni Kaplıca”, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi ve Bursa, ed.: Burcu Kurt, Bursa Osmangazi Belediyesi Yayını, Bursa, 2019, s. 654-656.
16 İsmail Yaşayanlar, Osmanlı Dönemi Bursa Otelleri, Bursa Nilüfer Belediyesi Yayını, Bursa, 2013, s. 29.
17 İsmail Yaşayanlar, “Yirminci Yüzyıla Girerken Trabzon’da Sağlık Hizmetleri: Hastanaler, Hekimler, Eczacılar”, Journal of Turkish Studies, 52, 2019, s. 356-357.
18 Beatrice St. Laurent, “Ottomanization and Modernization: The Architectural and Urban
Development of Bursa and the Genesis of Tradition 1839-1914”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Harvard University, Cambridge, 1989, s. 56; Ömer Faruk Akün, “Ahmed Vefik Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt 2, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 1989, s. 146.
19 Kamil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, haz.: Hüseyin Algül vd., cilt 1, Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, Bursa, 2009, s. 96.
20 F.A. Tansel, “Ahmed Vefik Paşa (3 Haziran 1823-2 Nisan 1891)”, Belleten, C. XXVII, s. 109, 1964, s. 130-131; Leila Thayer Erder, “The Making of Industrial Bursa: Economic Activity and Population in a Turkish City 1835-1975”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Princeton University, Princeton, 1976, s. 260-261; Zeynep Dörtok Abacı, “Modernleşme Sürecinde Bursa Kentinin Mekansal ve Sosyal Değişimi (1860-1910)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, Bursa, 2005, s. 101-102.
21 St. Laurent, a.g.e., s. 112.
22 Neslihan Türkün Dostoğlu, “Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet Dönemine Bursa’da Sağlık Binaları”, Bursa Sağlık Tarihi, cilt 1, ed.: Ceyhun İrgil vd., Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2017, s. 329.
23 St. Laurent, a.g.e., s. 113; Abacı, a.g.e., s. 102.
24 St. Laurent, a.g.e., s. 141; Baykal, a.g.e., s. 70-71;
Cenûbi Marmara Havzası Bursa Coğrafyası, haz.: Mehmet Fatih Birgül, Bursa İl Özel İdaresi Yayını, Bursa, 2009, s. 150; Uludağ, a.g.e., s. 100; Raif Kaplanoğlu, “Türkiye’nin İlk Memleket Hastanesi Guraba (Garipler) Hastanesi’nden Devlet Hastanesi’ne”,
Bursa Sağlık Tarihi, Cilt 1, ed.: Ceyhun İrgil ve diğerleri, Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, Bursa, 2017, s. 341-342.
25 Türkün-Dostoğlu, a.g.e., s. 329. Nuran Yıldırım, “Osmanlı Darüşşifalarından Modern Hastanelere”,
14. Yüzyıldan Cumhuriyet’e Hastalıklar - Hastaneler Kurumlar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2014, s. 308-309.