Mimarhane Öğrenci Projeleri Ödüllü Seçkisi 2020’nin Ardından
Mimarhane mimarlık ve fiziksel çevre konularına odaklanan bir sivil toplum kuruluşu. Mimarlık öğrencileri arasında “yer” ve “yerde varlık kazanmış tarihselliği” dikkate almayı öngören bir ödüllü seçki düzenledi. 11 kişilik jüri, toplam 517 proje arasından 34 çalışmayı sergilenmeye değer buldu. Seçki sürecini;
Evrim Düzenli, Melike Öztürk, Ömer İskender Tuluk, Emre Can Yılmaz, Sedat Akdoğmuş, Cemile Feyzan Şimşek ve Halil İbrahim
Düzenli değerlendiriyor.
Mimarhane mimarlık ve fiziksel çevre konularına odaklanan bir sivil toplum kuruluşu. Mimarlık öğrencileri arasında “yer” ve “yerde varlık kazanmış tarihselliği” dikkate almayı öngören bir ödüllü seçki düzenledi. 11 kişilik jüri, toplam 517 proje arasından 34 çalışmayı sergilenmeye değer buldu.
Mimarhane Öğrenci Projeleri Ödüllü Seçkisi, Mimar Sinan Mühendisler
Birliği (MSMB) çatısı altında faaliyet gösteren Mimarhane tarafından ilki düzenlenmiş tematik bir seçki. “Yere özgü davranma”, “daha önce varolmuş izleri ve yaklaşımları takip etme”, “yerin dinamik karakterini, yerel dokuyu, malzemeyi, yapım tekniklerini, zaman içinde gelişip olgunlaşmış şemaları, mimari eserleri ve çeşitli dönemlerde ortaya konmuş mimari tavırları araştırma” gibi açılımları mevcut. Seçki ile bu tür odaklara sahip projelerin derlenmesi, görünür hale gelmesi ve tartışılması amaçlandı.
Seçki, 25 Haziran-21 Temmuz 2020 tarihleri arasında ilana çıktı. 517 proje Seçki temasına uygunluk ve ifade açılarından incelendi. Farklı üniversitelerden akademisyen ve serbest mimarlardan oluşan 11 kişilik jüri ve 6 raportör tarafından değerlendirildi1. 10 eşdeğer ödül, 24 sergileme ile toplam 34 proje Seçki’de yer almaya hak kazandı.
Değerlendirmeye katılan jüri üyeleri ve raportörlerin bir bölümü tarafından kaleme alınan aşağıdaki kısa metinler, Seçki temasını oluşturan “yer” meselelerinin giderek tekrar artan önemine dikkatleri çekiyor2.
Evrim Düzenli:
Bugün mimarlık gündemi her zamankinden daha kalabalık. Doğal afetler, Covid-19 salgını günlerinde ve sonrasında kent-mimarlık, yapay zeka teknolojileri ile tasarım yöntemleri ve teknolojinin mimarideki göz kamaştırıcı görünürlüğü... Bir taraftan, çözülemeyen ve sürekli artan kentsel sorunlarla mücadele ederken, diğer taraftan sözkonusu gündeme dair sorunların çözümünde kent ve mimarlık boyutu önplana çıkıyor. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde mesele, dönüp dolaşıp, yeniden, daha yaşanılabilir kent ve mimarlığın nasıl olması gerektiği, kentsel kimlik, koruma/koruyamama ve “yer” ile ilişki noktasında düğümleniyor. Salgın süreci, bugün hiç olmadığı kadar hızlı değişen ve dönüşen bir kentsel çevre içindeki uzun zamandır ihmal edilen bu meselelerle kent sorunsalına tekrar dönüp bakmayı gerektiriyor.
Kentsel kimlik ve yer ile ilişki, sadece tarihsel koruma ve toplumsal bellek çalışmalarının bir konusu olmaktan öte kavramsallaştırmalar. Bugün yaşanılabilir bir çevrenin temel referanslarını bir eski zaman Anadolu kentinde görmek mümkün. Kendine özgü ve çeşitlenebilir yerleşim özellikleri, zengin mekansallıklar, insani ölçekler ve de çeşitli toplumsallıkları barındırması
bunlardan bazıları. Kent toprağının bir spekülasyon aracına dönüşmüş olduğu ve küresel ekonomik angajmanlara bağlı olarak görünürlük vurgusunun arttığı günümüz kentlerinde, bu referanslar yerini çoğunlukla, yığınlar için üretilen büyük ölçekli müdahalelere bıraktı. Kentsel yığışma, bir taraftan dönüşüm ve ulaşım odaklı projeler ile hızlı bir biçimde sübvanse edilmeye çalışılırken, diğer taraftan çıkarılan yasalar ve imar afları kentteki yığışmanın en önemli müsebbibi.
Kent silüetleri değişiyor. Kent tarihi 2500 yıldan öncesine dayanan İstanbul’da olduğu gibi… Türkiye’de gayri safi milli hasılanın en fazla olduğu İstanbul, toplumsal yararı oldukça tartışmalı olan dönüşümlere en fazla ve en hızlı maruz kalan şehir aynı zamanda. Mega projeler olarak ifade edilen büyük ölçekli ulaşım çalışmaları başta geliyor. İstanbul Finans Merkezi, Fikirtepe gibi yerleşim alanlarının dönüşümü, Galataport, Çamlıca Camisi ve Çamlıca Televizyon Kulesi gibi münferit ancak büyük imgesel uygulamalar, Maltepe’de olduğu gibi büyük ölçekli sahil dolguları ve yollar, bina ölçeğinde devam eden irili ufaklı çalışmaların tamamı İstanbul “silüetini” değiştiriyor. Bu, bir başka kent ve toplumsallık deneyimini, hızlı ve henüz deneyimlenen sorunlarını da beraberinde getirmekte. Durum, maalesef, Anadolu kentleri için de farklı değil.
Peki yeni bir kent ve mimarlık mümkün mü? Yakın zamanlı uygulamalarda bu soruya verilen farklı cevaplar bizzat “görülebilir”. Rahmetli Turgut Cansever’in Türkiye’de konuyla ilgili hem söylem hem de inşa düzeyinde yaptığı, münferit bir cevap olarak algılanmış
(ya da buna mahkum edilmiş) çalışmalar var. Bugün bu soru Mimarhane tarafından gerçekleştirilen Seçki aracılığıyla bir başka biçimde yeniden soruluyor. Türkiye’deki akademileri “yer” ve “kimlik” meseleleri üzerinde durup bir daha düşünmeye davet ediyor.
■ Evrim Düzenli, Dr. Öğretim Üyesi, Samsun Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Melike Öztürk:
Mimarlık eğitimimin 5. dönem projesinin konusu Kula’da termal oteldi. Birkaç gün süren bir Kula gezisi ile başlamıştık. Artemis Tapınağı’nı ve Sardes Antik Kenti’ni görmüş, Kula sokaklarında dolaşmış, Kula’nın farklı coğrafi özelliklerini gözlemlememize imkan veren geziler yapmıştık. Tasarımın başlangıcında, hocamızın “yere özgü” ya da “yerden bağımsız” olmamızı telkin ettiğini hatırlamıyorum. Fakat ilk jüride, Kula’nın tarihi yapılarını ve coğrafi olarak kendine özgü yanlarını anlatmaya başladığımda, Ersen Gürsel’in “Şimdiye kadar kaç kişi dinledik, bize neden kimse bunlardan bahsetmedi?” dediğini oldukça iyi hatırlıyorum.
Açıkçası, doğrudan “yere özgülük” iddiasında bir proje üretmemiştim.
Fakat Ersen hocanın bu çıkışı bana diğer projelerinde yerle diyalektik bir ilişki içine giremeyeceğini, hatta topografya gibi birkaç parametre dışında yerin özelliklerinin genellikle ihmal edilmiş olabileceğini düşündürdü. Elbette bu konuda geçmişe dönük kesin bir yargıda bulunmam mümkün değil, muhtemelen o zamanlar proje çalışmalarını hiç bu gözle değerlendirmemiştim. Aradan on yıl geçtikten sonra, şartnamesinden afişine kadar her yerde “yere özgü davranma”, “daha önce varolmuş izleri ve yaklaşımları takip etme” temalarına vurgu yapan Mimarhane Seçkisi’ne gelen, 500’ü aşkın öğrenci projesini bu kez başka bir dikkatle ve filtreyle inceledim. İçeriği, çizim dili, metinsel ifadeleri, iç tutarlılığı ile çok
parlak olan ancak yerle nasıl bir ilişki kurduğunu anlayamadığım pek çok proje, bana bu anımı hatırlattı.
Mimarlık eğitiminin laboratuvarları olan proje stüdyolarında, belli tasarım yaklaşımlarının mutlaklaşması ya da seçenekler arasından çıkarılmasını anlamlı bulmuyorum. Bununla beraber, proje paftalarının ilkinde muhakkak yer alan ve haftalar süren arazi analizlerinin, takip eden paftalarda genelde çok az karşılık bulduğunu söyleyebilirim. Dönem ortalarında yaşadığım daralmanın, analiz süreci bitiminde projeye nereden başlayacağımı bilemememden, biriktirdiğim onca bilgiyi damıtıp tasarımda kullanamamaktan kaynaklandığını, dolayısıyla öğrenciliğim boyunca istesem dahi yer ile ilişki kurmayı beceremediğimi şimdi çok daha açık bir şekilde görüyorum.
Bu durum, proje stüdyolarından çıkıp, Türkiye’nin güncel şehir ve mimarlık uygulamalarına bakıldığında kendini başka şekillerde gösteriyor. Mahiyeti bilinmeden kullanılan birkaç motif ile dekorasyondan öteye geçmeyen sözüm ona geleneksel mimari elemanlar düzeyine indirgenmiş, neredeyse “hayali” referansları olan binalar bu durumun veçhelerinden biri. İklimin, coğrafi özelliklerin, iktisadi ve sosyal yapının, belki yüzlerce yıldır aynı bölgede benzer tasarım sorularına cevaben oluşmuş ve artık “gelenek” halini almış inşa pratiklerinin dikkate alındığı az sayıda yapı ise Türkiye mimarlık ortamı hakkında iyimser konuşmak için yeterli görünmüyor.
Bu noktada, Mimarhane Seçkisi, dikkatleri yeniden “yer” ve “yerellik” meselesine çekerek, şehir ve mimarlık adına bir misyonu yerine getirmeyi hedefliyor.
Konu ile ilgili tartışma alanlarının çoğaltılması, uygulamalar için yol gösterici olabilir. Diğer taraftan, zaman zaman, gelenekselcilik ve muhafazakarlık çizgileri içine hapsedilen “yer” kavramının,
Türkiye genelinde pek çok farklı okulda çeşitli biçimlerde ele alındığını görmek, ülke mimarlık gündeminde gelecekte daha verimli etkileşim ortamları oluşabileceğine dair ümit veriyor.
■ Melike Öztürk, İstanbul Şehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Ömer İskender Tuluk:
“Yere özgü davranma” mekan üretiminin temel taşlarından biri. En üst ölçekten başlayarak coğrafya, topoğrafya, yapılı çevre, sosyal ve kültürel ortam ve hatta kullanıcı davranış kalıpları mekanın karakterini belirleyen en temel unsurlar arasında. Ancak mekan üretiminin reel tarihi, görselliğin cazibesine kapılıp yerin öteki dinamiklerini gözardı etmiş azımsanmayacak sayıda ikonik başyapıtın dramatik itibar kaybının hikayesiyle dolu. Bu görmezden gelişin çarpıcı örneklerini görmek için tarihin derinliklerinde dolaşmaya da gerek yok. Hemen yanıbaşımıza, Türkiye mimarlık pratiğinin yükselen değerlerinden cami mimarisinin son 50 yılına göz atmak yeterli. O veya bu nedenle bu yapı türüne duyarlı toplumun önemli bir kesiminin Anadolu’nun en ücra köyünde, kasabasında, şehrinde Süleymaniyeleri, Selimiyeleri görme beklentisi bunun belki de en çarpıcı göstergelerinden biri olsa gerek. İnşa edildikleri dönemde dahi bu olağanüstü başyapıtların niçin sadece payitahtlarda varolduğunu sorgulamadan; hemen yanıbaşında “yumurtayı nallayacak”3 kadar becerikli köy ustalarının mütevazı ancak bir o kadar akıl dolu camilerini görmezden gelen bu cüretkar talebi anlamak kolay değil. Sebep her ne olursa olsun gözü yükseklerde bu talebin ürettiği mekansal ürünün “bir ayağının çukurda” olması ise kaçınılmaz görünüyor. Nedenlerinin muhtelif olduğu açık. Ancak öyle anlaşılıyor ki en önemli bileşenlerinden birini mimarlık eğitimi oluşturuyor ve eğitimin en erken evrelerinden itibaren, istisnasız her yarıyıl proje atölyelerinin ilk tartışma konularını “yer” bağlamının işgal etmesi de bu çerçevede epeyce anlamlı gözüküyor.
Hal böyleyken bu konuya vurgu yapan, pek çok farklı parametrede “yerin dinamik karakterini” merkezine alan, “daha önce varolmuş izleri ve yaklaşımları takip etme”yi önceleyen, bu bağlamda üretilmiş öğrenci projelerini görünür kılmayı hedefleyen bir Seçki’nin kıymeti ve alana katkısı tartışmasız. Aldığı beş yüzün üzerinde başvuru ile Mimarhane’nin bunu başardığına şüphe yok.
Seçki’ye dair istatistikler üzerinden pek çok sonuç üretilebilir. Ancak belki de en önemlisi bize, “yer”e bu denli duyarlı bir eğitim sürecinden geçmiş pek çok mimarın müdahil olduğu günümüz mimarlık pratiğinin en temel sorunlarından birinin, kimi zaman -ironik biçimde- “yer”in göz ardı edilişi olduğunu göstermesiydi.
Elbette nedenleri konusunda yığınla analiz yapılabilir ama Seçki’ye gönderilen pek çok yapı türü arasında cami projesinin olmaması, bu duyarlılığın en azından bu yapı türü bağlamında yeterince kazandırılamadığı bir eğitim sürecinin dolaylı sonucu olarak pek çok caminin de, “bir ayağının çukurda” oluşunu gayriihtiyari akla getiriyor.
■ Ömer İskender Tuluk, Prof.Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Emre Can Yılmaz:
“Ummazsan küsmezsin, küsmezsen kızmazsın”… Bazı istisnai imkanlar dışında (zengin projelendirme ve inşaat bütçesi, özel imar şartları, uygulanabilen bazı yarışmalar vb.) günümüzde kentin fiziki varlığını ezici bir üstünlükle oluşturan aslında mimari yaklaşımlardan çok imar hukukudur. Yine istisnalar dışında serbest bir mimar, madden ayakta kalmak için “ruhsat proje” denilen mimari ve hukuki işlemleri yapabilmeli, toplumun, yatırımcıların, kullanıcıların, bürokratların, karar vericilerin, sivil toplumun mimariden neleri anladığını ve neleri beklediğini keşfedebilmelidir. Kayıtsız şartsız mimari ideallerle tüm dünyayı hatta Ay’ı ve Mars’ı şekillendirme idealleri olan mimarlar için bu gayet “süfli” meselelerin eğitim müfredatında pek yer bulamadığı görülmektedir. Bu duruma, tabii ki, her öğrenciye kaçınılmaz şekilde gerçeklerle karşılaşmadan önce zengin bir ufuk kazandırma süreci olarak bakılabilir. Lakin böyle bir idealar evreninden gerçekliğe geçişte yaşanılan büyük travmaların ve topluma yüksek perdeden bakan seçkinci kibrin vebaline de müfredattan başka bir sahip bulmak zor görünmektedir. En sınırlayıcı durumlarda, mimari kuramlara en uzak karar vericilerle, projelendirme harcamalarının en düşük, inşaat bütçesinin en dar, işçiliğin en berbat olduğu şartlarda dahi bu gerçeklikten mükemmellik ummadan ve ona küsüp kızmadan yapabileceğinin en iyisini yapan, mükemmelliği gayrette arayan mimarın gerçek anlamda kentin büyük yığınındaki mimari kaliteyi yükseltmeye katkısı olacaktır. Ya da hep birlikte istisnai imkanlara haiz kentin çok küçük bir kontenjanı için proje üretmeye devam edilecektir. Diğer taraftan da kentin “yığın”ı kendisine küsülmüş ve kızılmış bir hayal kırıklığı olarak kalmaya devam edecektir.
Mimarhane Seçkisi’nin benzer girişimlerden en önemli farkı yerellik temasının ele alınıyor olmasıdır. Bunun mevcut, hakim ve makbul (!) mimarlık ortamına, temanın iyi-kötü yönlerinden bağımsız olarak, alternatif bir beğeni yaklaşımı katarak, zenginlik ve çeşitlilik oluşturacağını düşünmekteyim.
Tema, aynı zamanda, mimarlık dünyasına zengin bir tartışma alanını hatırlatmaktadır. Diğer taraftan, temada ne tür bir yerellikten bahsedildiği, bahsedilmesi gerektiği, fiziki ve analojik yönler dışında toplumsal, kültürel ve daha önemlisi yukarıda değinildiği gibi yereldeki gerçeklerin masaya yatırılması gibi başlıklar daha da irdelenebilir.
Seçki sürecine bakıldığında, ilk göze çarpan başlıklardan biri farklı yarıyıl öğrencilerinin farklı ihtiyaç programlarına sunduğu çözümlerin tematik bir filtre ile topluca ele alınmış olmasıdır. Bu durum da tahmin edileceği üzere oldukça zorlayıcı ve hassasiyeti yüksek olması gereken bir değerlendirme sürecine işaret etmektedir. Bunun sağlanabilmesi kolay değildir. İlerleyen yıllardaki seçkiler için bu ilk girişimin oldukça önemli geri beslemeleri olacağı varsayılabilir.
■ Emre Can Yılmaz, Y. Mimar, Az-Uz Mimarlık.
Sedat Akdoğmuş:
Tasarım eylemi, yalnızca mimarlık okullarındaki eğitimle tamamlanması mümkün olmayan, öğrencinin/tasarımcının uygun her koşulda kendisine yeni bir şeyler katabileceği bir süreç. Mimarhane Seçkisi, katılımcılara mimarlık okullarında belli bir bilinç ve farkındalıkla üretilmiş proje ve ona ait verileri, “yer” ve “iz” kavramları bağlamında yeniden süzgeçten geçirme deneyimi sundu. Seçki’yi, mimarlık öğrencilerinin katılımı ile gerçekleşen diğer ödüllü yarışmalardan farklı kılan bu durum, “yer” ile ilgili bilginin farklı bir tartışma zeminine taşınabilmesine ve gerektiği noktalarda farklı bağlamlar içerisinde yeniden kullanılabilmesine imkan sağladı. Bu çerçevede, öğrenci projelerinin sayısı, projelerin bulundukları bağlama dair sözlerinin oluşturduğu gündem ve bunun mesleki olarak yaptığı/yapacağı potansiyel katkı, alanda böyle bir etkinliğe ihtiyaç olduğunu gösterdi. Seçki’nin her yıl çok dilli, farklı etkileşim ve katkılarla çoğalan bir buluşma yeri olabileceğini düşünüyorum.
517 projenin ön değerlendirmesini gerçekleştiren raportörlerden biri olarak, inceleme fırsatı bulduğum projeler ve bunları değerlendirme süreci, katılımcıların farklı sınıflardan oluşması ve çalışmalarının farklı yerlere ait, farklı işlevsel çözüm önerilerine yönelik olmasından kaynaklı yüksek hassasiyet gerektiren zor bir süreçti. Ayrıca zorluk, projelere ait çoğul dilin ve niteliklerinin beklentinin üzerinde olmasından kaynaklandı. Nihayetinde 10’u ödüle, 24’ü sergiye hak kazanan projelerin “yer” ile ilgili olgulara getirdiği özgün mimari çözüm ve alternatif tartışmalar, mimari tasarım eğitiminde çözülmesi beklenen sonsuz ilişkiler ağı içerisinde “yer”in tekrar hatırlatılması bakımından önemli. Her zorluk sayısız katkı da sunuyor şüphesiz. Özellikle pandemi sürecinde gerçekleşen Seçki’nin benim için ayrı bir önemi ve geri dönüşü oldu. Bunlardan biri, çeşitli üniversitelerin mimarlık bölümlerinden Seçki’ye katılım olması; dolayısıyla, Türkiye okullarında ne tür çalışmalar yapıldığı ve “yer” ile kurulan ilişkilere dair yansımaları görme olanağı sağladı. Ayrıca, raportör arkadaşlar ve değerlendirme kurulu hocaları ile yapılan çok yönlü ve yoğun tartışmalar kişisel bir kazançtı. Sözkonusu katkıların Seçki ekibi, katılımcısı, takipçisi olan herkes için gerçekleşmiş olduğunu zannediyorum.
■ Sedat Akdoğmuş, Araştırma Görevlisi, İstanbul Şehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Cemile Feyzan Şimşek:
Türkiye’deki mevcut kent ve mimarlık uygulamaları, hemen herkesin muzdarip olduğu bir konudur. Ancak soruna, sadece mimar ve kent planlama uzmanlarının sorumluluğu ve meslek etiği açısından değil, toplumsal bir mesele olarak bakmak en iyisi. Bu noktada, Türkiye’deki
mimarlık akademilerinin bir görevinin de, bu meselelerle ilgili farkındalık oluşturmak olduğu unutulmamalıdır.
Mimarhane tarafından birincisi düzenlenen Seçki, Türkiye’de mimarlık eğitimi alan öğrencilerin stüdyo derslerinde yapmış oldukları projelerin “yerellik” bağlamında değerlendirildiği bir tartışma zemini. Bu bağlamda üretilmiş projelerin birer “portfolyo çalışması” olmaktan öte, güncel kent ve mimarlık sorunları ile ilgili farkındalık ve farklı yaklaşımları ortaya koyuyor olması beklenmektedir. Mimarhane etkinliğinin kategorik bir “yarışma” formatında değil de “seçki” biçiminde yapılmış olması da son derece manidar görünmekte. Bu, yerle tek bir biçimde değil, birçok şekilde ilişki kurulabileceği ve bunların her birinin önemli ve değerli olabileceğini ifade eder. Bu bağlamda üretilen işlerin arşivlenmesi ise ayrı bir önem arz ediyor. Seçki, Türkiye’nin mimarlık üretimi adına da umut verici bir etkinlik gibi görünüyor.
■ Cemile Feyzan Şimşek, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Halil İbrahim Düzenli
Mimarhane Seçkisi 2020 yaşadığımız salgın günlerinde önümüze açılan zorunlu kapılardan birini daha fazla aralamak amacını taşıyordu. Seçki’yi öncelikle mimarlık okullarında üretilen dijital ve çevrimiçi projelerin belli bir tartışma alanı içerisine dahil edilmesi olarak görüyorum. Bu anlamda 517 projeyle katkıda bulunmuş her öğrenciyi tek tek tebrik ediyorum. Şu söylenebilir ki, özellikle katılımcı arkadaşlar bu tartışmayı ilgiyle takip ediyorlar ve edecekler. Seçki’nin asıl amacı bu şekilde yerine gelmiş olacak.
Mimarhane ve değerlendirme jürisinin meseleyi sadece bir tartışma, bir düşünce ameliyesi olarak kamuoyunun dikkatine sunmak niyeti vardı. Her “yarışma” ister istemez belli bir hiyerarşi oluşturur. Bundan olabildiğince kaçınmak için bu işin adı “Seçki” oldu ve hiyerarşik bir sıralama yapılmadı. 10 ödül, 24 sergi takdiri ise murat edilen tartışmayı somutlaştırmak, belli çerçevelere odaklamak için belirlendi. 34 proje dışında kalan son derece nitelikli projeler de vardı. Katılımcıların bunu böyle bilmesini isterim. Dört aşamalı olarak uzun değerlendirmeler sonucunda karar verilen 34 proje “yer” temasının farklı içeriklerini gündeme getiren bir tartışma zemini olarak görülmeli. Benim açımdan en kayda değer husus birbirinden kıymetli değerlendirme kurulu üyeleriyle yaptığımız müzakereler oldu. Kendi adıma çok verimli bir süreç yaşadım ve öğrenci projelerinden mülhem epeyce bir düşünce malzemesi çıkardım. Katılımcı sayısı ve özellikle bazı projelerin nitelikleri ise gelecekten ümitvar olmam için yeterli sebeplerdi. Organizasyon ekibi, raportörler, değerlendirme kurulu ve özellikle katılımcıların emekleri takdire şayan. Umarım bu tartışma zemini kamuoyunda da bir aks-i sada oluşturur. Yer ve zamandan behresi olan mimarlara selam olsun.
Notlar:
1 Jüri: Abdullah Asım Divleli (Mardin Artuklu Üniversitesi), Ahmet Yılmaz (Mi’mar Mimarlık), Celâleddin Çelik (Nun Mimarlık), Emre Can Yılmaz (Az-Uz Mimarlık), Enes Aluç (Pilpaye Mimarlık),
Evrim Düzenli (Samsun Üniversitesi), Halil İbrahim Düzenli (Samsun Üniversitesi), İbrahim Hakkı Yiğit (Mi’mar Mimarlık), Nil Aynalı Eğler (İstanbul Şehir Üniversitesi), Ömer İskender Tuluk (Karadeniz Teknik Üniversitesi), Salih Pulcu (İstanbul Şehir Üniversitesi).
Raportörler: Cemile Feyzan Şimşek (Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi), Melike Öztürk (İstanbul Şehir Üniversitesi), M. Emin Şişman (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi), M. Talha Öksüzoğlu (İstanbul Şehir Üniversitesi), Ömer Faruk Tekin (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi), Sedat Akdoğmuş (İstanbul Şehir Üniversitesi).
Yürütme Kurulu: Mustafa Tutar, Beyza Esen, Cansu Beyhan, Rabia Dokumacı, Zeynep Aslan.
2 Ayrıntılı bilgi ve projelere Mimarhane web sitesinden ulaşılabilir: [http://www.mimarhane.org/secki/]
3 Halil İbrahim Düzenli, “Temel’in Bir Yapı Ustası Olarak Portresi ya da Yumurta Nallama Sanatı”, Temel Kimdir?, ed.: Ömer Asan, Heyamola Yayınları, İstanbul, 2006, s. 18-29.