Zıpırlık / Zırzopluk
Uğur Tanyeli ■ Mimarlık bağlamında bir anahtar kavram olmasına hiç alışık olmadığımız “zıpırlık” veya “zırzopluk” gibi bir sözcükle neden uğraşıyor ve burada neden gündeme getiriyorum? Çünkü bizim mimarlık dünyasında yaygın biçimde hep bildik ve “ciddi” bir kavramsal repertuarla çalışıp düşündüğümüz söylenebilir. Zıpır / zırzop bu tür kavramlardan biri tabii ki değil. Onlara benzemiyor da... Kullandığımız çoğu kavramın 18., hatta 16. yüzyıla dek uzanan tarihçeleri var. Kimi kavramlarsa bu denli uzak bir geçmişe sahip olmasa da yepyeni olmaktan uzak. Asıl önemlisi, artık herhangi bir yeni şeyi neredeyse anlatmaya muktedir değiller, çünkü onların göndermeleri daha üzerinde düşünmeye başlamadan bile kendiliğinden besbelli. Buna karşılık zıpırlık / zırzopluk, gündelik yaşamdaki anlamıyla “terbiyeli” olma iddiasını bir türlü unutamayan mimarların kullanmaya niyet etmediği bir zihinsel donanıma işaret ediyor. Sürekli olarak olumluluk tanımlayan, hatta kullanımı ve imaları doğrudan sorun çözümlerine göndermede bulunan “araçsal” kavramlara alışık bir meslek camiası için zıpırlık düpedüz ayrıksı. Kendisi bizatihi zıpır.
Bu kavramla Sianne Ngai’nin yeni kitabında1 karşılaştım. Ngai bir edebiyat kuramcısı olarak güncel dünyada estetik yargılar vermek için başvurduğumuz eski kavramların artık geçerli olmadığını ileri sürüyor. Bugün için “zany: zıpır, zırzop; cute: hoş, sevimli, cici ve interesting: ilginç” kavramlarını öneriyor. Hatta, önermiyor bile, onlar ortamda kullanılıyorlar zaten. Fakat Ngai o kavramları gündelik yaşamdan alıp sözlük anlamlarındakinden çok daha derinlikli ve kapsamlı bir çözümlemeye tabi tutuyor. Gerçekten de medyada, sinemada, edebiyatta ve genelde her tür kamuya yönelik bildirimde kullanımı olağan denebilecek “eski şık” kavramların bugünkü estetik üretimleri ifade etmeye uygun olmadığı aşikar. Mimarlık özeline gelirsem, örneğin, güzel, işlevsel, bağlamsal, sağlam, doğru, yararlı, yaratıcı, hijyenik, milli vs. gibi sayısız terim artık içi boş kavramlar haline geldiler. Kuşkusuz geçersiz hale gelmediler. Hala bir yapının güzelliğinden, işe yararlığından, depreme dayanıklılığından, yerine uygun tasarlanmışlığından, sağlıklı olduğundan vb.’den konuşuyoruz. Ne var ki, bu gibi kavramlar belirli bir mimarlık ürününü vareden emeği ve/veya ürünü tarif etmeyi sağlıyorlar mı? Dahası, güncel sosyal medyada o işe yönelik mimari yargılarımızı tanımlıyorlar mı? Bu ikisi de çok kuşkulu.
Sanat alanı sözünü ettiğim bu meseleyi kavramak için mimarlıktakinden daha fazla ve çarpıcı malzeme sunuyor. Tracey Emin’in akşamdan kalma dağınık yatağını sergilediği “My Bed”i alışık olduğumuz yüzlerce yıllık sanatsal yargı ifadelerimizle hiçbir biçimde yorumlanamıyor. Gordon Matta-Clark’ın işlerini güzel, rafine, yararlı, yüce diyerek nitelemek de apaçık imkansız. Terkedilmiş bir binanın duvar ve döşemelerini delmek hangi bildik estetik kategoriyle yorumlanabilir? Veya Paris’te Palais Royal avlusundaki Daniel Buren sütunları etkileyici ve güzel mi? Peki, onlar ne?
Mimarlıkta da böyle bildik terimlerin artık sözgelimi bir Greg Lynn tasarımını anlatmaya yaramadığını söylemek zor değil. Ya da Aravena’nın katılımcı ve “incremental” (artımlı-yapım) mimarlığının güzelliğinden konuşmak anlamlı ve açıklayıcı sayılamaz. Her mekan kullanıcısının kendi imkan ve zevkiyle tamamladığı o katılımcı mimarlık ürünü konut sitesi çok önemli değerleri
kuşkusuz içerebilir, ama örneğin hangi ölçütle güzeldir? Daha önemlisi onu yorumlamak için güzellik, bağlam, bölgeselcilik vs. bir parametre olabilir mi? Ama, Ngai’in kategorilerini kullanırsam Gehry’nin kendisine daha tasarım yaşamının ilk evresinde yaptığı ev bir gecekonduyu anımsatan çapaçulluğuyla pekala da “ilginç” ve “zıpır” sayılabilir. Aravena’nın demin sözünü ettiğim Şili’deki işi de öyle. Ya da genelde parametrik tasarımın bildik örneklerini “hoş, şirin, cici” diyerek anlatmak “güzel ve anlamlı” diye tanımlamaktan kuşkusuz daha gerçekçi. Veya o uçuşan, rüzgarda dalgalanırmış gibi gözüken kitleleriyle Gehry’nin Seattle Müzik Merkezi için Ngai kategorilerinin üçü de kuşkusuz işe yarar teorik araçlar olmalıdır. Veya Rogers’ın Hong Kong’daki HSBC Genel Merkez Binası tabii ki “ilginç”tir. Ancak güzel, bağlamsalcı, bölgeselci vb. tabii ki değildir.
Ngai’inin kategorilerinin hepsi de yeni bir kavramlar repertuarının gerekliliğini ortaya koyuyorlar. Mimari nitelik ve özellikleri tekil bir sözcükle bir çırpıda anlatamadıkları ve anlamları besbelli olmadığı için, yukarıdaki gibi yapılardan söz edilirken verimli anahtar sözcükler haline geliyorlar. Örneğin, bir yapı hakkında hiç düşünmeksizin “bağlamsalcı bir tasarım”, “çevreye duyarlı”, “işlevsel” vs. demekle yetinebiliriz. Ne demek istediğimizi anlatmak için hangi özellikleri nedeniyle öyle olduğunu açıklamak yeter. Çoğu zaman o bile gerekmez. Oysa zıpır, hoş, ilginç bir tasarım için kavramın içeriğini dolduracak ciddi bir teorik emek harcamak gerekiyor. Hem genelde, hem de o kavramları kullandığımız her özel durumda bunu yapmak zorundayız.
Bütün bu söylediklerimden sonra
-yanlış anlaşılmasın- bu kategorileri kullanmayı öneriyor değilim. Gelecekte artık bu terimlerle konuşulacak da demiyorum. Anlatmaya çalıştığım şey şu: Mimarlık dilinin ve onun yaslandığı teorik altyapının “açılması” gerekiyor. Bu açılımı sosyal bilimler için yapma gereğinden konuşulalı2 beri neredeyse 25 yıl geçti. Çok yol da alındı. Oysa bildik mimarlık dili çok köhne. Üstelik, “kapalı”, “self-referential”, yani kendi kendisine göndermeli nitelikte. Mimarlık kavramlarının totolojik oldukları, dolayısıyla hep aynı kavramı döndüre döndüre yineledikleri, olsa olsa içerik genişlettikleri söylenebilir. Sorun şu ki, eski bir dille yeni bir dünya kurmak ve ifade etmek olanaksız. Onu sarsmak, hırpalamak gerekiyor. Eskileri yeni biçimlerde açımlamak, revize etmek yetmiyor. Örneğin dijital dünyada tasarım ve yapıma ilişkin çok şey değişti. Mimarlığın toplumsal algılanışında da aynen böyle. Sosyal medya ortamında mimarlık konuşmak kitapta, makalede yazmaktan alabildiğine farklı. Altı yıl önce Emre Arolat tivit atarak mimarlık düşüncesi üretmenin açmazlarından söz eden bir konuşma yapmış ve Ömer Yılmaz ile epey sert bir tartışma zemini yaratmışlardı. Önemliydi, fakat yazık ki büyük ölçüde es geçildi. İşte o tartışmanın tivit atmanın dar çerçevesinden çıkarılıp mimarlığı kamusallaştırma meselesinin bugünkü geniş uzanımına doğru taşınması gerekiyor.
Daha önemlisi, “zıpır, hoş ve ilginç” ve onlara gündelik yaşamdaki kullanımdan alınarak eklenebilecek benzerleri anlamsal açıdan ucu açık ifadeler. Nasıl bir hassas ve incelikli anlama geldikleri değil, nasıl bir dağınık ve müphem anlamlar bölgesinde konumlandıkları tartışılabilir. Daima böyle terimlerle konuşuyoruz zaten. Güncel bir yapı ve genelde estetik ürün için ilkel, saçma, matrak, anlamsız, uçuk, kopartıcı, hormonlu, yakışmış vb. gibi kavramlarla konuşulduğu aşikar. Hiç kuşkusuz -bir kez daha vurgulayayım- bu kavramlarla konuşulmasını önermiyorum; böylesi kavramlarla yaygın biçimde konuşulduğunu anlatmaya çabalıyorum. Dolayısıyla, o kavramları ve benzerlerini ciddiye almak ve mimarlık bağlamında yeniden okumak gerekiyor. Mimarlığın dilini dışa açmak gerekiyor. Meslek jargonu içine hapsolmuşluktan kurtarmak gerekiyor. Araçsallığından kurtulmak gerekiyor. Tıpkı sosyal bilimlerde, edebiyat eleştirisinde, medya araştırmalarında, kültürel incelemeler disiplinlerinde çoktandır yapılmakta olduğu gibi... ■
Notlar:
1 Sianne Ngai, Our Aesthetic Categories: Zany, Cute, Interesting, Harvard University Press, 2015.
2 Immanuel Wallerstein vd., Open the Social Sciences: Report of the Gulbenkian Commission on the Restructuring of the Social Sciences, Stanford University Press, Stanford, Cal., 1996.