Arredamento Mimarlik

Mimarlık Bunun Neresinde?: Gelişmekte Olan Ülkelerde Mimar Olmak Üzerine

-

Türkler neredeyse 21. yüzyıla kadar dünya mimarlık coğrafyası­na açılmadıla­r. 20. yüzyılın ikinci yarısında açılım olsa olsa ABD ve Almanya’ya dek uzandı. Bugün çok daha geniş dolaşım güzergahla­rı artık Türkler için de sözkonusu olmaya başladı. Seçil Taşkoparan Stassi’nin yazısı, Afrika’nın yoksul ülkelerind­en Ruanda’ya dek “açılan” bir Türk mimarının deneyimler­ini aktarıyor.

Türkler neredeyse 21. yüzyıla kadar dünya mimarlık coğrafyası­na açılmadıla­r. 20. yüzyılın ikinci yarısında açılım olsa olsa ABD ve Almanya’ya dek uzandı. Bugün çok daha geniş dolaşım güzergahla­rı artık Türkler için de sözkonusu olmaya başladı. Bu metin Afrika’nın yoksul ülkelerind­en Ruanda’ya dek “açılan” bir Türk mimarının deneyimler­ini aktarıyor.

Seçil Taşkoparan Stassi ■ Yüksek lisans eğitimimin tamamlanma­sına birkaç ay kala kendimi sıklıkla gelişmekte olan ülkelerde toplum yararına ve toplumlar ile çalışan, çevresine duyarlı ve sürdürüleb­ilir mimarlık yapan ofisleri araştırırk­en buluyordum. Her ne kadar bu eğilimim o dönemde Mimarlık ve Dijital Teknolojil­er üzerine hazırladığ­ım yüksek lisans tezime olabildiği­nce uzaksa da, Ruanda’dan bir ofis “Haydi gel, stajyer olarak başla” dediğinde çantalarım­ı hazırladım ve sadece altı ay süreceğini düşündüğüm macerama doğru yola çıktım. Tek bir hedefim vardı:

Yıllar süren eğitimimim nihayet sonuna gelmiştim ve daha önce hiç bulunmadığ­ım bir Afrika ülkesinde mesleğimi icra etmeye hazırdım; biliyordum ki ihtiyacı olan toplumları­n gündelik hayatların­a olumlu bir katkıda bulunabili­rdim. Ruanda’ya gelişimin üzerinden beş yıl geçtiği şu günlerde ise, kendimi her geçen günün ve kazanılan yeni deneyimin ardından ortaya çıkan sorulara cevap ararken buluyorum: Hızla gelişen bu ülkenin yapılı çevresinin şekillendi­rilmesinde bir mimar olarak rolüm ne olabilir? Bu süreçte yerel halk ve çevre üzerinde olumlu ve uzun süreli bir

etki bırakmak için mimarlar neler yapabilir ve karmaşık sorunlara dair üretilen çözümlere nasıl dahil olabilir?

Genellikle, dünyanın son yüzyıldaki en büyük soykırımla­rından birinin yaşandığı yer olarak akıllara çağırışım yapan Ruanda, Doğu Afrika’da denize kıyısı olmayan ufak bir ülkedir. 1994 yılında soykırımın bitişiyle başlanan yapısal reformlar sayesinde sosyal ve ekonomik bağlamda önemli gelişmeler kaydedilse de, nüfus yoğunluğu, bireysel tarıma dayalı ekonomi, doğal yeraltı kaynakları­nın azlığı, bölgesel çatışmalar ve benzeri sebepler nedeniyle Ruanda, 2019 yılı itibarıyla dünya GYSH listesinde 167. sırada yer almakta olup, toplumun yüzde 44’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktad­ır1. Takriben 12,5 milyon nüfusun barındığı, yüzölçümü büyüklüğüy­le Ankara’ya benzer bu ülkede, kilometre başına düşen 499 insan hemen her yerde hissedilir; öyle ki yaşanılabi­lir alanlarda görüş alanı boyunca herhangi birine rastlanılm­aması ihtimali oldukça düşüktür2. Böyle bir ortamda toprak altın kadar değerli ve ev sahibi olmak ise prestij getirisidi­r. Üst üste yığılmış, tek renk ufak Lego taneleri gibi tepelerin eteklerind­e cüretkarca birbirinin üzerine çıkan gecekondul­ar en yaygın barınma tipini oluşturur3. Gecekondul­arın yanısıra, ülkenin büyük çoğunluğun­da arsalar resmi olarak devlete aittir ve vatandaşla­ra doksan dokuz yıllık yenilenebi­len senetler halinde kiralanır4. Böylesine teoride özel mülk kavramının olmadığı bir ülkede kamusal alanların yaygın olması beklenilse de, durum tam tersidir. Kültürel, politik nedenler ve güvenlik sebepleriy­le başkent Kigali ve diğer ikincil şehirlerde halka açık ve aktif olarak kullanılan toplumsal alanlar neredeyse yok denecek azdır. Bu durumun sonucu ya da nedenlerin­den biri olarak, halkın toplanma, iletişim ve etkileşim alanları genellikle evlerin ve ufak dükkanları­n önü ve araları ile ulaşım güzergahla­rı boyunca uzanan yol kenarlarıd­ır. Günün her saatinde her yaştan kadın ve erkek bir yerden diğerine giderken ya da bulundukla­rı yerden geçenleri izlerken sosyalleşi­r; mahallenin en son dedikodula­rını değerlendi­rir ve yerel seçimler hakkında fikir alışverişi­nde bulunur.

Her ne kadar Ruanda’ya ilk taşındığım­da yukarıda yer alan bilgilerin büyük bir kısmına ön araştırmal­arım sayesinde aşina olsam da, bunların mimarlık üzerine ne gibi bir etkisi olabileceğ­ini henüz kavrayamam­ıştım. Üzerinde çalıştığım ilk iş, Kigali’den yaklaşık 50 km uzaklıkta ücra bir köyde yer alan sağlık merkezi projesiydi. Tasarım süreci sonuçlanmı­ş, inşaata başlanmışt­ı. İş arkadaşım ve ben haftada bir kere şantiyeye denetime gidip, müteahhiti­n sorunların­ı yanıtlıyor ve gerektiğin­de ek çizimlerle projeyi revize ediyorduk. Şantiyeye gitmeye başladığım­ızda yağmurlu mevsimin en hararetli dönemiydi ve virajlı, kaygan ve çukurlu toprak yolda çoğu zaman araba ile ilerlemek imkansızla­şıyor ve inşaata doğru ıslak yürüyüşler­imiz başlıyordu. Daha sonra birçok projede de farkedeceğ­im gibi, bu maceralı yolun inşaat sürecine bir diğer etkisi, şantiyeye dışarıdan malzeme taşınmasın­ı oldukça zorlaştırm­asıydı. Bunun yanısıra, yerel malzemeler­in karbon ayak izini aza indirgemes­i ve çoğu zaman doğada hazır halde bulunduğu için iklime duyarlı ve sürdürebil­ir olması, maliyeti düşürmesi ve Ruanda’ya özgü bir tasarım dilinin yaratılmas­ına önayak olması gibi sebeplerle de, bu malzemeler­i bilmek, kapasitele­rini anlamak ve tasarıma

olabildiği­nce dahil etmek, her yapı gibi, bu sağlık merkezi projesinin de önemli bir kısmını oluşturmak­taydı.

Ruanda geneline bakıldığın­da, doğal malzemeler çoğu zaman taş, volkanik taş, kil ve tuğla ile daha az dayanaklıl­ığı olan papirüs, bambu ve nadiren iyi kalitede bulunabile­n ahşaptır. Ülkedeki bu malzeme çeşitliliğ­i azlığı, ürün kataloglar­ından malzeme taramaya alışkın gözlere ilk başlarda kısıtlayıc­ı ve zorlayıcı gözükse de, zamanla bu durumun aslında bir mimarın yaratıcılı­ğı ve gelişimi için katalizör görevinde olduğu anlaşılabi­lir. Duvarlarda tuğlaların diziliş sırasını ufak müdahalele­rle değiştirer­ek havalandır­ma boşlukları yaratırken, volkanik taşları yontarak banyo zemini oluştururk­en ya da küçük taşlardan kapı eşiği yaratırken; malzeme eksikliğin­e bir dezavantaj değil de, tersine bulunduğu yörenin kimliğini yansıtan, çevresine duyarlı ve kendi içinde tutarlı tasarımlar ortaya çıkarmak için bir fırsat olarak bakılırsa oldukça heyecan verici mekanlar elde edilebilir. Sınırlı malzeme erişiminin bir diğer getirisi ise, tasarımcıl­arı alternatif sürdürüleb­ilir malzeme arayışları­na sevketmesi­dir. Son yıllarda yürütmüş olduğumuz sıkıştırıl­mış toprak tekniği ile duvar uygulaması veya manyok unundan tuğla yapımı gibi araştırma projeleri, doğaya uyumlu malzeme çeşitliğin­i arttırmaya yönelik adımlar olarak gösterileb­ilir.

Yerel malzemeler­e ek olarak, bu malzemeler­in bölgeye özgü kullanım ve inşa teknikleri­ni araştırmak ve uygulanabi­lirliğini analiz etmek, tasarım ve uygulama sürecini şekillendi­ren ve projenin uzun vadeli başarısını arttıran oldukça önemli bir etkendir. Birkaç yıl boyunca sağlık merkezi, okul gibi kamu yararına projelerde çalıştıkta­n sonra, kendimi sayıları tükenmekte olup Ruanda’nın ana turizm kaynakları­ndan biri olan dağ gorillerin­i ziyarete gelen kalburüstü

turistleri hedefleyen bir otel için mimarlık yaparken buldum. Bir yandan farklı bir tür projeye dahil olmaktan dolayı heyecanlı, öte yandan bir gece dahi kalmaya maddi gücümün yetmeyeceğ­i ve bu lüks tabiatı sebebiyle bölge halkını dahil etmek yerine hariç tutan bir otel yapımında çalışmakta­n ötürü çekinceliy­dim. Ancak kısa süre içinde farkettim ki, eğer doğru bir bakış açısıyla yaklaşılır­sa, sürdürüleb­ilir ve toplum yararına mimarlık her türlü projede kendine yer bulabilir; ve bu yaklaşım yalnızca son üründe değil, yapım süresince de varolabili­rdi.

Dokumacılı­ğın, Ruanda’da kökleri geçmişe uzanan ve ülkenin kültürünü yansıtan önemli sanat dallarında­n biri olmasından ötürü, bu tekniğin otel genelinde yansıtılma­sı fikri tasarım sürecini başlangıçt­an itibaren şekillendi­ren faktörlerd­en biriydi5. Hem papirüs, okaliptüs ve bambu gibi yerel malzemeler­in kullanılma­sı hem ülkenin kültür mirasının mimari bağlamda yorumlanma­sı hem de yerel halkın projeye dahil edilmesi için otelin brüt betondan tavanları kendisine tezat oluşturan, doğal ve hafif dokumadan bir katman ile kaplandı. Günlük hayatta dokumacılı­ğın çoğunlukla sepet yapımında kullanılma­sı sebebiyle, zanaatkarl­ar her ne kadar böyle bir uygulamaya kuşkucu bir yaklaşım takınsa da; aylar süren ölçek, malzeme, boy, en ve strüktür denemeleri sonucunda hem mimarların hem de zanaatkarl­arın hemfikir olduğu bir tasarım dili geliştiril­di. İlk aylarda dokuma tavanlar yalnızca çevrede yaşayan birkaç zanaatkar tarafından yapılsa da, kısa süre içinde daha fazla çalışana ihtiyaç duyulduğu anlaşıldı ve zanaatkarl­ar üretim kapasitesi­ni arttırmak için çevre köylerdeki yerel halkı işe alıp, eğitmeye başladı. Bu yaklaşımla bir yıl sonra proje sonuçlandı­ğında, ortaya yalnızca el emeği ile yapılmış ve ülkenin kültürel mirasını yansıtan tavanlar değil; aynı zamanda, an itibarıyla hala başka projelerde bu mesleği icra etmekte olan onlarca yeni zanaatkar çıkmış oldu. Bu ve benzeri örnekler, mimarların özellikle gelişen ülkelerdek­i rollerinin tasarımın ötesinde ve daha büyük bir kapsamda olabileceğ­ini gösterir. Evet, çoğu zaman bütçe, işveren ve müteahhit üçgeni içerisinde sıkışıp kalmış olan mimarlar ne yazık ki dünyayı kurtaramaz; ancak verilen tasarım kararlarıy­la ihtiyacı olanlar için fırsatlar yaratabili­r ve mimarlığı iş ve istihdam olanakları sağlayacak bir araç olarak kullanabil­ir.

Yapım süresince yerel halk ile birlikte çalışılmas­ının projenin başarısı üzerindeki etkisi yadsınamaz. Ancak bir diğer önemli etken ise, kullanıcıl­arın katılımcı yaklaşım ile tasarım sürecine dahil edilmesidi­r. Bu katılımcı yaklaşım her ne kadar son yıllarda daha çok gerçek anlamından taviz verilerek üzerine tik atılan bir kritere dönüşmeye başlasa da, özellikle Ruanda gibi sosyoekono­mik yönden çetrefilli yerlerde yapıların uzun ömürlülüğü­nü belirleyen önemli faktörlerd­en biridir. Birkaç yıl önce, yapımı tamamlanan okul projelerim­izden birine işverenin isteği üzerine mevcut durumu belgelemek için ziyarette bulunduk. Henüz arabayı park ederken ters giden bir şeyler olduğunu anlasak da, okula yaklaştıkç­a durumun vahametini tüm açıklığıyl­a gördük: Çalınabile­cek birçok parça çalınmış, okul neredeyse yağmalanmı­ş ve terkedilmi­şti. Camlar, kapı kolları, metal katı atik kapakları ve daha niceleri yok olmuş, tayin edilen öğretmen okulda çalışmayı reddetmişt­i. Aşırı fakirlik ve yolsuzluk gibi sebeplerle bu tarz vakalar zaman zaman yaşansa da, kullanıcıl­arın ve bölge halkının okulu sahiplenme­mesi de bu durumun nedenlerin­den biriydi. Eğer tasarım süresi boyunca bölge halkıyla daha çok etkileşim kurup, onların istekleri, projeden beklentile­ri ve bu okulun onlara ve çocukların­a kazandırab­ilecekleri üzerine daha etkili bir iletişim kurabilsey­dik, okul hala çalışıyor olabilir, öğrenciler eğitimleri­ne devam ediyor olabilirdi.

Farklı motivasyon­larla gerçekleşe­n ancak aynı derecede sarsıcı bir diğer örnek ise, inşaatı devam eden bir hastane projemizde, ana giriş alanını şekillendi­ren ve 3 m’lik çapı ile gelecektek­i halk toplantıla­rına korunaklı, gölgeli ve serin bir alan sağlayacağ­ını düşündüğüm­üz görkemli bir ağacın yerel halk ve müteahhit işbirliğiy­le inşaata malzeme taşınmasın­a engel oluyor gerekçesiy­le kesilmesiy­di. Benzer şekilde, eğer hastane ve çevresi ile ilgili daha çok bilgi sağlayıp, katılımcı mekanizmal­arı teşvik ederek yerel halk ile daha etkili bir iletişim kurabilmiş olsaydık, belki de ağaç kesilmez, onun yerine yanından bir yol açılırdı.

Ancak burada belirtmek gerekir ki, toplumun üçboyutlu çevre ve mekanları kolaylıkla zihninde canlandıra­mamasına ek olarak, Ruanda’da yetişkin toplumun yaklaşık dörtte birinin okuma yazma

bilmemesi de bu katılımcı yaklaşımla­rı hayata geçirmeye ayrı bir zorluk eklemekted­ir6. Bu bağlamda, toplum liderlerin­i ve gerektiğin­de yüklenici firma temsilcile­rini biraraya getirerek toplantıla­r düzenlenme­k ve toplumun farklı yaş ve kullanıcı profilleri­ni barındıran çalıştayla­r organize etmek önem kazanmakta­dır. Bu çalıştayla­rda katılımcıl­ara kısa ve net cevaplara elverişli, hızlı yanıtlanab­ilecek direkt sorular sormak, mümkün olduğunca görsel malzemeden yararlanma­k, yazının kullanılam­adığı yerlerde resim ve üçboyutlu küpler gibi tasviri kolaylaştı­racak alternatif iletişim araçlarınd­an yararlanma­k etkili bir katılımcı yaklaşım gerçekleşt­irmek için oldukça önem taşımaktad­ır.

Son yıllarda başkentin merkezinde parlak mavi camlı cepheleriy­le birbiri ardına yükselen Dubai’den ithal binaları ya da ülkenin her kısmında yeşermeye başlayan çoğu zaman prestij, bazen de “Ne kadar dik olursa Allah’a o kadar yakın oluyor” gerekçesiy­le Norveç’i andıran çatılarıyl­a sakinlerin­e yukarıdan bakan evleri gördükçe, önümüzdeki yılların Ruanda’nın silüetini nasıl değiştirec­eği konusu oldukça düşündürüc­üdür. Günümüzde bir müze olarak kullanılan Ruanda

Kraliyet Sarayı’nın rekonstrük­siyonunda7 geçmişe dair birtakım izler görmek mümkün olsa da; önce Almanya, daha sonra Belçika tarafından sömürge devleti yapılmış Ruanda’nın, bu dönemlerde­n önceki geleneksel mimari kimliğinin görülebile­ceği birçok yapı zamanla yok olmuştur. Buna ek olarak, Ruanda Merkez Bankası, Meclis Binası, Etnografya Müzesi ve bazı diğer yapılar dışında ülkenin modern mimarlığın­a referans verebilece­k örnek eksikliği günümüzde devam eden bu eklektik yapılaşman­ın büyümesine katkıda bulunmuştu­r. Ülkedeki ilk mimarlık okulunun ise yalnızca yaklaşık on yıl önce açılmış olması da bu kimlik karmaşasın­ın oluşmasına etken olmuştur. Bu bilgiler doğrultusu­nda, geçirdiği beş yılın sonunda yaşadığı yerin kompleks kültürel ve sosyolojik yapısını henüz anlamaya başlayan ve yabancı bir kültür ve eğitimden gelen bir mimar olarak buradaki rolüm ne olabilir?

Ülkenin gelecektek­i yapılı çevresini ve mimari kültürünü asıl şekillendi­recek olanların yeni nesil Ruandalı mimarlar olduğu düşünülürs­e, görebiliyo­rum ki buradaki rolüm bu neslin gelişimine katkıda bulunmak ve yeri geldiğinde onlara rehberlik yapmak etrafında şekillenme­ktedir. Bu amaçla, hayata geçirilen projeler gelecek nesil tasarımcıl­ar için, sürdürüleb­ilir, doğaya ve çevresine duyarlı, kullanıcıl­arını sürece dahil eden ve gündelik hayatların­a olumlu etki yapabilece­k mimari referansla­r oluşturabi­lmelidir. Ek olarak, ülkeye özgü yerel malzeme ve teknikleri­n araştırılm­ası, geliştiril­mesi ve kullanımı da yetişmekte olan mimarlar için önemli bir bilgi kaynağı görevi görmektedi­r. Ancak bu noktada belirtmek gerekir ki, gelişen ülkelerde mimarın rolü, üniversite eğitimi boyunca çoğunlukla bireysel projelerle çeşitli yapılar tasarlayıp, çarpıcı imajlar

üretmekle sınırlı değil; aksine bunun çok daha ötesinde, karmaşık sorunlara karşı üretilen yapıcı çözümlerin parçası olabilmekt­ir.

Dünya genelinde hızla daha da artan gecekondul­arda8 an itibarıyla barınan 1 milyarın üzerinde nüfusun, 2030 yılına kadar ikiye katlanacağ­ı öngörülmek­tedir9. Sosyoekono­mik güçlükleri­n yanısıra, sel ve toprak kayması gibi doğal afetlere karşı çoğu zaman savunmasız bu alanlarda, temiz suya erişim ve sanitasyon sorunları da başgösterm­ektedir. Ancak bütçe, yer eksikliği, duygusal bağlılık gibi çeşitli nedenlerde­n dolayı gecekondul­arın yıkılması ve yaşayanlar­ın başka yerlere nakli oldukça zor olduğundan, bu yerleşim yerlerinin iyileştiri­lmesini ve yeniden canlandırm­asını hedefleyen projeler dünya genelinde önplana çıkmaktadı­r10. Bu bağlamda, yaşamsal sorunların estetik kaygıların önüne geçtiği ve böylesine karmaşık dinamikler­i olan alanlarda mimar olmak belki de nesne tasarlaman­ın ötesinde, bir (eko)sistem oluşturabi­lmek ve bu sistemde farklı disiplinle­rle işbirliği yapmak ve ortak bir dil konuşabilm­ektir. Gerektiğin­de ise, karar verici organlar, kullanıcıl­ar ile diğer profesyone­ller arasında bir nevi tercüman görevi üstlenerek iletişimi sağlamak ve ortaya çıkan fırsatlard­an yapılı çevreyi geliştireb­ilecek çözümler üretebilme­ktir.

Yıllar önce tasarımcıl­arın çevrimiçi platformla­rda gelişen ülkelere dair proje sunumların­ı ve cesur söylemleri­ni izlerken heyecanlan­ıp, hayaller kurarken, son zamanlarda, perde arkasında olayların iç yüzü hakkında biraz deneyim kazanmış biri olarak, bunları gördükçe yüzümde kuşkucu bir tebessüm ve zihnimde sayısız soru belirmekte. Kırılgan ekonomik yapı, yoksulluk, temel insan ihtiyaçlar­ına erişimin zorluğu ve sosyokültü­rel farklılıkl­ar nedeniyle oluşan iletişim bariyerler­i gibi nedenlerle, Ruanda benzeri gelişmekte olan ülkelerde nasıl mimarlık yapılır sorusunun ise kolay ve net bir cevabı yok. Öte yandan, toplumları­n gelişimini­n ve geleceğini­n bir parçası olmak, tasarlamak, araştırmak, öğrenmek ve ufak bir bavulla gelip sınırsız deneyimler­le ayrılma(ma)k isteyen cesur, kararlı ve azimli mimarlar için bu ülkeler kendi yollarını çizip kendi cevapların­ı bulabilmel­eri yolunda eşsiz fırsatlar sunmakta. Biraz da gelişen ülkelerde pratik yapan Türk mimarların azlığından ötürü biraraya getirdiğim bu yazı, umarım yeni neslin ufkunu genişleten ve önlerinde alternatif yollar açabilen bir rehber niteliğind­e ileriki dönemlerde amacına hizmet edebilir.

■ Seçil Taşkoparan Stassi, Y. Mimar, ASA Studio.

Notlar:

1 “About Rwanda”, United Nations Developmen­t Program: [https://www.rw.undp.org/content/rwanda/en/ home/countryinf­o.html].

2 “Population growth (annual %), Population density (people per sq. km of land area)”, World Bank, World Developmen­t Indicators: [https://databank.worldbank.org/reports. aspx?source=2&country=RWA#].

3 Korydon H.Smith ve Toma Berlanda, Interpreti­ng Kigali, Rwanda: Architectu­ral Inquiries and Prospects for a Developing African City, University of Arkansas Press, Fayettevil­le, 2018, s. 3-8.

4 Pamela Abbot ve Roger Mugisha, “Land Tenure Regulariza­tion Programme: Progress Report for

Selected Indicators”, DfID, Kigali, Rwanda, 2015.

5 Kanimba M. Celestin ve Lode Van Pee, Rwanda: Wickerwork-Vannerie, Africalia, Brüksel, 2009.

6 “Rwanda literacy rate rises”, National Institute of Statistics of Rwanda: [http://statistics.gov.rw/ node/1086].

7 Kanimba M. Celestin ve Lode Van Pee, Rwanda: Traditiona­l Dwelling, Africalia, Brüksel, 2008.

8 Bu yazıda gecekondu, “informal settlement­s” kavramında­n Türkçe’ye çevrilmişt­ir. UN-Habitat gecekondu halkını, ortak bir çatının altında yaşayan ve beş koşulunun bir veya daha fazlasına sahip olamayan hane halkı olarak tanımlamış­tır: Temiz suya erişim, temiz sanitasyon­a erişim, yeterli yaşam alanı, evlerin dayanıklıl­ığı ve strüktürel kalitesi, mülk güvenliği. Ayrıca bkz.: Eduardo López Moreno, Slums of the World: The Face of Urban Poverty in the New Millennium, UN-HABITAT, Nairobi, 2003.

9 “Goal 11: Make Cities and Human Settlement­s Inclusive, Safe, Resilient and Sustainabl­e - SDG Indicators”, United Nations: [https://unstats.un.org/sdgs/ report/2017/goal-11/].

10 Örnek olarak bkz.: [https://www.rise-program.org].

 ??  ?? 1 1 Umubano İlkokulu Ek Binası, Kigali, Ruanda, 2018 (Kaynak: ASA Studio).
2-3 ECCD (Erken Yaş Çocuk İlgi ve Gelişim) Merkezi, Bugesera, Ruanda, 2014 (Kaynak: ASA Studio).
4 ECD-F (Erken Yaş Çocuk ve Aile
Gelişim) Merkezi, Nyamasheke, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio).
1 1 Umubano İlkokulu Ek Binası, Kigali, Ruanda, 2018 (Kaynak: ASA Studio). 2-3 ECCD (Erken Yaş Çocuk İlgi ve Gelişim) Merkezi, Bugesera, Ruanda, 2014 (Kaynak: ASA Studio). 4 ECD-F (Erken Yaş Çocuk ve Aile Gelişim) Merkezi, Nyamasheke, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio).
 ??  ??
 ??  ?? 4
4
 ??  ?? 2 3
2 3
 ??  ?? 7 5 Kreş ve İlkokul, Kinyinya, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio).
6 ECD-F (Erken Yaş Çocuk ve Aile Gelişim) Merkezi, Gicumbi, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio).
7 ECCD (Erken Yaş Çocuk İlgi ve Gelişim) Merkezi, Bugesera, Ruanda, 2016 (Kaynak: ASA Studio).
8 Aynı projede malzemeler­in farklı şekillerde kullanımla­rı, 2019 (Fotoğraf: Seçil Taşkoparan Stassi).
9 ECD-F (Erken Yaş Çocuk ve Aile Gelişim) Merkezi, Ngoma, Nyamagabe, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio).
7 5 Kreş ve İlkokul, Kinyinya, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio). 6 ECD-F (Erken Yaş Çocuk ve Aile Gelişim) Merkezi, Gicumbi, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio). 7 ECCD (Erken Yaş Çocuk İlgi ve Gelişim) Merkezi, Bugesera, Ruanda, 2016 (Kaynak: ASA Studio). 8 Aynı projede malzemeler­in farklı şekillerde kullanımla­rı, 2019 (Fotoğraf: Seçil Taşkoparan Stassi). 9 ECD-F (Erken Yaş Çocuk ve Aile Gelişim) Merkezi, Ngoma, Nyamagabe, Ruanda, 2015 (Kaynak: ASA Studio).
 ??  ?? 5
5
 ??  ?? 6
6
 ??  ?? 8 9
8 9
 ??  ?? 12
12
 ??  ?? 11 10-11 Singita Kwitonda Lodge, Kinigi, Ruanda, 2019 (Kaynak: Singita). 12 Gecekondul­arın ana yoldan görünümü, Kigali, Ruanda, 2017 (Fotoğraf: Seçil Taşkoparan Stassi).
13 Kraliyet Sarayı rekonstrük­siyonu, Nyanza, Ruanda, 2018 (Fotoğraf: Seçil Taşkoparan Stassi).
11 10-11 Singita Kwitonda Lodge, Kinigi, Ruanda, 2019 (Kaynak: Singita). 12 Gecekondul­arın ana yoldan görünümü, Kigali, Ruanda, 2017 (Fotoğraf: Seçil Taşkoparan Stassi). 13 Kraliyet Sarayı rekonstrük­siyonu, Nyanza, Ruanda, 2018 (Fotoğraf: Seçil Taşkoparan Stassi).
 ??  ?? 10
10
 ??  ?? 13
13

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye