Erken Cumhuriyet Dönemine Ait Bir Miras: Çubuk Barajı ve Gazinosu
Çubuk Barajı ve Gazinosu Erken Cumhuriyet Ankarası’nın ikonlarından biriydi. Tarihi yazılmaya değer bir mimarlık konusu olduğu iddia edilebilir.
Çubuk Barajı ve Gazinosu Erken Cumhuriyet Ankarası’nın ikonlarından biriydi. Tarihi yazılmaya değer bir mimarlık konusu olduğu iddia edilebilir. Can Demirtaş’ın metni.
Can Demirtaş ■ Ankara’ya ilk yerleşimin hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ama coğrafi konumundan dolayı Ankara; Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Galatlar, Romalılar, Bizans ve en son olarak Osmanlı İmparatorluğu gibi Anadolu’daki birçok medeniyetle tanışmış ve onlardan izler taşımaktadır. Bütün bu tarihsel süreçte bir durak noktasından çok geçiş rotası olarak kullanılan Ankara bundan dolayı Anadolu tarihinde ihmal edilmiş kentlerden biri olmuştur. Bu yüzden 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde yalnızca 20.000 nüfuslu orta büyüklükte bir kasaba olan1 Ankara’nın kaderini değiştiren ise Milli Mücadele’de bir merkez haline gelmesidir. Ve bunun sonucunda da başkent ilan edilmesi ile hikayesi yeni baştan yazılmıştır.
Başkent olduğu dönemde Ankara, oldukça kötü durumdadır. Toz fırtınalarının eksik olmadığı, sıtma hastalığının yaygın olduğu, sadece Ankara Kalesi’nin bulunduğu tepe ve etrafındaki bir kasaba görünümünde, oldukça sönük, ağaçsız ve susuz bir şehir durumdadır.2
Ama yeni ulusun yeni başkentinin bu kötü kaderi değiştirilecek ve yeni baştan tasarlanacaktı. Ankara’nın planlaması için 1928 yılında bir yarışma düzenlenmiş ve yarışmayı Alman mimar ve şehir plancısı Hermann Jansen kazanmıştır. Jansen’in hazırladığı yeni Ankara planı kabaca şöyleydi:
Eski şehir özellikleriyle korunacak, meclis binası, bakanlıklar, bahçeli evlerden oluşan
mahalleler, yükseköğretim kurumlarını biraraya toplayan kültür mahallesi ile sanayi banliyösünden oluşacaktı ve şehir bunların etrafında gelişecekti.3
Tabii plan yalnızca bunları içermiyordu; aynı zamanda yeşilsiz ve kuru olan Ankara’yı yeşillendirecek ve su ile buluşturacak birçok proje; yeni modern şehir kimliği için modern vatandaşı
(yeni sosyeteyi) biraraya getirip vakit geçirmelerini (toplumsal kimlik, toplumsal bellek üretimi sağlamak için) sağlayacak birçok kamusal alan ve yapı tasarlanacaktı. Çünkü bu proje aslında yalnızca yeni kurulan bir ulusun başkentinin tasarımı değildi aynı zamanda yeni ulusun yeni tip modern vatandaşının da tasarımıydı. Bu yeni “genç”, “kültürlü” ve “sağlıklı” vatandaşlar için yeni rekreasyon alanları, yeşillikler, su ve kamusal alanlar gerekliydi. Çünkü bu yeni mekanlar sadece spor yapmanın, sosyalleşmenin ya da doğaya açılma imkanı sunmanın ötesinde aynı zamanda yıkılan “yaşlı” ve “hasta” Osmanlı’nın yerine gelen yeni neslin ve ulusun simgesiydi. Bu yazıda Erken Cumhuriyet döneminde Çubuk Barajı ve Çubuk Barajı Gazinosu’nu ve doğayı zaptetmenin, dünyaya yetişmenin bir temsili ve yeni tip kamusal bir alan denemesi olarak taşıdığı değeri inceliyorum.
Ankara başkent ilan edildikten sonra çarpıcı bir şekilde göç almaya başladı.
1935 yılına gelindiğinde nüfusu yaklaşık olarak 122.000’di. Bu nüfus artışı beraberinde barınma, sosyal yaşam, beslenme, güvenlik, ulaşım, işsizlik, susuzluk ve temizlik gibi sorunları da getirdi. Özellikle de yaz aylarında yaşanan su kesintileri ve günden güne artan su fiyatları, ciddi sıkıntılara ve şikayetlere neden oldu. Eski Ankara’dan kalan kaynaklar artık yetersizdi. Romalılar kurdukları bütün şehirlerde; mabetlere, çarşılara, büyük hamamlara (Ankara’daki Roma Hamamı) ve çeşmelere su temin etmek için çeşitli su tesisleri inşa etmişlerdi. Bundan sonraki dönemde Osmanlı da benzer şekilde su ıslah çalışmalarına devam etmişti.4 Fakat Cumhuriyet’in ilanından sonra hızla artan nüfusa bu kaynaklar yeterli gelmedi. Artan bu problemlere çözüm bulmak için Çubuk Barajı’nın yapılmasına karar verildi.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan ilk baraj olan Çubuk Barajı’nın etüt çalışması 1927 yılında gerçekleşti. Etüt çalışmaları sonucunda, şehrin kuzeydoğusundan geçen Çubuk çayı üzerinde bir bent inşa edilerek havzaya düşen yağmur ile çayın taşkınlarından toplanan sulardan yararlanılmasına karar verildi. 20.10.1929 tarihinde
105 rakımlı ve 17 milyon metre mikâp 23 su toplayabilecek büyüklükte bir baraj yapılabilmesi amacıyla ihale düzenlenmiş ve ihale 2.325.000 lira bedelle sonuçlanmıştır5. İhaleye aralarında 3 yabancı şirketinde bulunduğu 9 firma katılırken6 ihaleyi bir Türk firması olan Fomsis Limited Şirketi kazanmıştır7.
1930 yılında başlamış olan barajın yapımı 1936 yılında tamamlanmış ve yaklaşık 6 yıl süren barajın ve içme suyu tesisi inşaatının maliyeti 4 milyon lirayı bulmuştur.8 Ankara’nın artan içme suyu ihtiyacını karşılamanın yanısıra sanayi tesisleri için gerekli suyu temin etmek, tarım arazilerinin sulanmasını sağlamak ve sel baskınlarını önlemek ve Ankaralının dinlenmesi, sosyalleşmesi ve eğlenmesi için bir kamusal alan yaratmak amacıyla hayata geçirilmiştir. Bunun için Gençlik Parkı’nda yapay bir ada üzerine yapılması planlanan lüks restoran-gazino Çubuk Barajı’na inşa edilmiştir. Vadinin altındaki su kenarından çıkıntı yapan bir restorangazino ve dikkatlice düzenlenmiş bir kamu parkı barajın beton eğrisinin dibinde Fransız mimar Theo Leveau tarafından 1935 yılında tasarlanmıştır.
Theo Leveau Erken Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye gelmiş Avrupa’da değişen siyasi iklimin etkisiyle başka ülkede yaşamaya zorunlu bırakılan birçok profesör, eğitimci ve meslek profesyonelinden biriydi. Fakat Leveau, Almanya ve Avusturya’dan gelen Bruno Taut, Clemens Holzmeister, Ernst Egli, Paul Bonatz gibi çağının öncüsü olmuş mimarlar kadar tanınmamıştır.9 1927 yılında çıkan “Teşvik-i Sanayiye Kanunu” ile birlikte mimarlık, mühendislik ve sanatta yabancı uzmanlardan yararlanmak bir devlet gustosu haline geldi. Yeni ve milli bir mimarlık kurmak için Türkiye’deki mimarlar yeterli görülmüyordu. Bundan dolayı Şevki Balmumcu, Seyfi Arkan,
Şekip Akalın, Sedad Hakkı Eldem, Sami Arsev gibi bazı Türk mimarlar bu modern hareket konusunda eğitim almaları için yurtdışına gönderilmişti.10 Kalan kesim ise maarif vekaleti ve Nafia Vekaleti bünyesine dahil edilen birçok Avrupalı mimardan eğitim aldılar ve birlikte çalıştılar; Leveau da onlardan biriydi. Hem peyzaj mimarı hem de planlamacı olarak Nafia vekaleti bünyesinde görevlerde bulundu. Diğer işlerine nazaran öne çıkan iki projesi olmuştu: İlki Jansen’in 1934 tarihli planında da yer ayrılmış olan ve sonraları Leveau tarafından değiştirilip uygulanan Gençlik Parkı. İkincisi ise Çubuk Barajı Gazinosu’dur.
Baraj içindeki bu peyzajın bir parçası olarak tasarlanan yollar ve park alanları, gölet, piknik-mesire alanları, oyun alanları, gezi yolları ve rekreasyon alanları ile hem bir kamusal alan yaratmak amaçlanıyor hem de Erken Cumhuriyet’in bu gözalıcı eseri gelenlere sürekli izletilmek isteniyordu.
Yine aynı amaçla, restoran ve gazino binası da baraj gölünün su yüzeyini değil, baraj gövdesini, suyun akıtıldığı savakları ve vadiyi görecek tarafta yerleştirilmişti. Özellikle 1935-1950 tarihleri arasında Çubuk Baraj’ında çekilen birçok fotoğraf da bu kavisli yüzeyin insanlar üzerindeki etkisini bize gösterir nitelikte. Aileler, arkadaşlar, kadınlar ve erkekler burada çektirilen fotoğraflarında bir övünç kaynağı olarak görülen kavisli beton yüzeyi kendi kişisel tarihlerine dahil etmişlerdir.
O dönemde tarıma elverişsiz, kurak bir bozkır olan kent, bu sayede bir kıyı ve denizle tanıştırılmış olacaktı. Eski başkent
İstanbul ne ise onun tam tersi olmak için çabalayan bu yeni başkentin en önemli bayındırlık eserlerinden biri olan bu baraj artık “Ankara’nın Boğaziçi’si”11 olarak biliniyor. Her ne kadar İstanbul olmak istemese de onu özleyenler için İç Anadolu’nun ortasında bir boğaz fantezisi kuruyordu.
Barajın devasa beton duvarının dibinde, özenle peyzajı yapılmış parkın içinden gelen yaya yolunun sonunda, ilginç bir yapı -küçük bir anıtsal portik- yer alıyordu. Üzerinde Atatürk’ün sözlerinin bulunduğu bir yazıt olan bu portiği, mücevheri düzeninde klasik Osmanlı sütunları taşıyordu ki, aslında cumhuriyet modernizminin vitrini sayılabilecek bir projede, Osmanlı canlandırmacılığının ya da Milli Mimari Rönesansı’nın ufak bir kalıntısıydı bu sütunlar.12
Bunun tam aksine, barajın devasa kavisi, vadinin aşağılarında, su kenarında bulunan lokanta-gazinonun dalgalı içbükeydışbükey formu ile dengeleniyordu. Çubuk Barajı Gazinosu, barajın dev eğrisini dengeleyen dalgalı cephesi ile transatlantik estetiğinin bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Yuvarlak pencereler, döner merdivenler, sarmal formlar, yalın hatlı parapetler vb. kullanarak transatlantiğin görsel bir metafor olarak ele alındığı bu anlayışın karşılık bulmuş halidir.
Zıt olarak adlandırılabilecek bu iki mimari yaklaşımın/üslubun biraradalığı ise farklı bir tartışmaya kapı aralıyor. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, mimarlığın gelişim süreci daha iyi anlaşılabilmesi için mimarlık tarihçileri tarafından birtakım kategorilerle ayrılmıştır; özellikle de Cumhuriyet’ten önceki ve sonraki dönemler. Fakat bu sınıflandırmaları somut örnekler üzerinden okumaya başladığımızda sözkonusu tarihsel süreçleri yeterince yansıtmadığını görürüz. Farklı dönemlerde ortaya çıkmış bu yaklaşımların aynı yapıda hayat bulmuş/inşa edilmiş olması; bir anlamda birbiri içine geçmiş olması, tarzları ve dönemleri keskin bir bıçakla ayıramayacağımızı gösterir. Dönemler, stiller, yaklaşımlar ve üsluplar etkilerini bir gecede kaybetmiyor. Çubuk Barajı da aslında çokuluslu bir imparatorluktan çoksesli bir cumhuriyete geçiş sürecinin önemli mimari yansımalarından biridir. Bugün dönüp baktığımızda dönemin birçok mimari çatışmasını taşıdığını görüyoruz.
Lokanta ve gazinonun birlikte olduğu yapı, vadinin on beş hektarlık alanı üzerinde gerçekleştirilen ve aynı mimarın tasarımı olan park alanı içinde yeralmaktadır. Barajın önündeki havuzun
geniş olduğu kıyıda kuzeye ve dolayısıyla manzaraya yönlendirilmiştir. Yapının alt katında mutfak ve servis alanları, birinci katında ise su üzerine taşan ve sütunlar üzerinde duran daire biçimli gazino (dansing), ona bitişen dikdörtgen biçimli lokanta ve her ikisinin servisleri bulunmaktadır. Önceleri kayıklar, altı boşaltılan gazinoya bitişik, dairesel formu izleyen merdivene yanaşıyordu. Bu kat düzeyindeki çembersel formuyla pergolalı teras-rıhtım, barajın önünde havuzun her iki yakasını birleştiren köprüye dek uzanan yapıyı çevresiyle bütünleştirmiştir. Üst kat, üstü örtülü betonarme bir pergolası olan yarı açık bir terastır. Buraya hem dışarıdan, hem içeriden merdivenlerle ulaşılmaktadır. Gazinonun dans pistinin üstü terasta bahçe olarak düşünülmüştür. Yapının yatay gelişen geniş cam yüzeyleri ve beyaza boyalı cepheleri modern akımın sade hatlarını sergilemektedir. Betonarme iskeletin uygulandığı binada malzeme olarak Ankara taşı, mermer sıva ve yapay taş kullanılmıştır. Havuza bakan cephesinin pencere çerçeveleri demirdendir ve baştanbaşa açılabilir olarak detaylandırılmıştır.13
O dönemde özel bir atmosfere sahip olan restoran binası, her iki cinsiyetten kalabalığın toplandığı ve seçkin yemeklerin tadını çıkardığı bir mekan haline geldi. Başka bir deyişle, bina aynı zamanda yeni cumhuriyetin toplumsal eşitliğinin ve kadınların topluma katılımının temsilcisi olarak işlev gördü. Ama bugün daha geniş bir perspektiften baktığımızda barajın hangi kısımlarının halkın hangi kesimleri için ne kadar ulaşabilir/erişilebilir olduğu sorusu zihnimizde beliriyor.
Burada barajı piknik ve rekreasyon alanları ile restoran olarak ikiye ayırmak gerekir. Ankara merkezinden 10 km kadar uzaklıkta olan Çubuk Barajı’na özel araç veya 1936 yılında belediyece kurulan kent içi otobüs sistemi ile ulaşılabiliyordu14. Piknik ve rekreasyon alanları halkın her kesimi için erişilebilir nitelikteydi. Bu yaşam alanlarına aileler, genelde evlerinde önceden hazırladıkları yiyeceklerle giderler, kendilerine ayrılan piknik alanlarında dinlenir ve eğlenirlerdi. Gazino-Restoran kısmı ise Ankara’nın “Yeni Sosyetesi’ne” hizmet ediyordu. Yerli ve yabancı diplomatlar, siyasi parti üyeleri, milletvekilleri, dönemin sanatçıları için bir eğlence ve buluşma mekanına dönüşmüştü. Zaman zaman aynı, zaman zamansa ayrı bölgelerinde olsa da bu yaşam alanları bazen birbirlerine benzeyen ve bazen de birbirinden çok farklı toplumsal dinamikleri, kitleleri biraraya getirdiler.
1994 yılına kadar Ankaralılara hizmet veren Çubuk Barajı, havzasının alüvyon ile dolması nedeniyle kullanım ömrünü tamamladı. 2003 senesinde DSİ’den Büyükşehir Belediyesi’ne devredilene kadar korundu ve işletildi.15 O günden sonra kaderine terkedilen Çubuk barajı Erken Cumhuriyet döneminin önemli bir mirası ve bir endüstri mirası olarak karşımızda durmaktadır. Çubuk Barajı Gazinosu-Restoranı ise maalesef 2016 yılında Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı kararla yıkılmıştır.
Sonuç olarak, Erken Cumhuriyet döneminin önemli yapıtlarından biri olan Çubuk Barajı yalnızca bir mühendislikmimarlık ürünü olarak değil aynı zamanda yeni kurulan bir ulusun modern estetiğini inşa etmekteki başarısını kanıtlama göstergesi, doğayı zaptının ve toplumsal eşitliğe verdiği önemin bir simgesi olarak görülmektedir. Her seferinde bir önceki unutularak yeniden inşa edilmeye çalışılan başkent Ankara’nın 1930’lardan kalan bu endüstri-mimari mirası artık yüzleşmemiz gereken bir gerçek olarak bizi beklemektedir.
■ Can Demirtaş, Mimar.
Notlar:
1 Yıldız Namıkoğlu, Ankara’nın Tarihsel Dokusu ve Koruma Çalışmaları, Mimarlık, sayı: 3, Ankara, 1977.
2 Rıfat Özdemir, “Ankara-Osmanlılar Devri”, TDVİA, C. III, İstanbul, 1991, s. 206’dan aktaran: Yüksel
Özgen, Recep Büyüktolu, Cumhuriyetin İlk Barajı: Çubuk Barajı (1929-1936), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu, sayı: 59, Güz 2016, s. 87-110.
3 Sibel Bozdoğan, Modernism and Nation Building Turkish Architecture, University of Washington Press, 2001.
4 “Ankara Suyunun Tarihçesi”: [http://www.aski.gov. tr/TR/ICERIKDETAY/Ankara-Suyunun] Son erişim: 24 Mayıs 2020.
5 BCA, 30.10.0.0-158.109.9.
6 Akşam, 22 Ekim Teşrinevvel 1929, s. 2.
7 Yılmaz Karataban, “Su ve Toprak Kaynaklarının Önemi ve Uygulanan Strateji-Su Yapıları, Barajlar”, Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi, sayı 442-443/51-2006 2-3,
Ankara, s. 93. 8 Cumhuriyet , 4 Kasım 1936, s. 9: [https://www. gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1936-11-04/9] Son Erişim: 16 Şubat 2021.
9 Ayşe Durukan Kopuz, “Tracks of Foreign Architects of the Early Republic Period in Turkey, Franz Hillinger Sample”, Megaron, 2018-3, s. 363-373.
10 Kopuz, a.g.e., s. 363-373.
11 Aslıhan Demirtaş, “Modern Denemeler 5: Aşı” Sergisi, SALT Ulus, 26 Eylül-30 Kasım 2013.
12 Sibel Bozdoğan, a.g.e., s. 139.
13 TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Bina Kimlikleri ve Envanter Projesi, “Baraj Gazinosu”,
Bina Kimlikleri: [http://www.mimarlarodasiankara.org/ binakimlikleri/] Son Erişim: 16 Şubat 2021.
14 Güven Dinçer, “Social Living Spaces Established in Ankara in the Republican Era”, Journal of Ankara Studies, Aralık 2017, s. 321-345.
15 TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara
Şubesi, “Çubuk Barajı Göl Gazinosu Hakkında”: [http://ankara.imo.org.tr/genel/bizden_detay. php?kod=16439&tipi=3&sube=3] Son Erişim: 16 Şubat 2021.