Salacak Yarışma Süreci Üzerine Bir Değerlendirme
Zeynep Altınbaşlı, Tuna Han Koç ■ İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Planlama Ajansı (İPA) tarafından açılan bir dizi kentsel tasarım yarışmasının önemli hedeflerinden biri de nitelikli kent mekanlarının katılımcı bir yöntemle elde edilmesiydi.
Yarışmacı ekiplerin ürettiği tasarımlar, konu dahilindeki profesyonel jüri tarafından bir teknik ve estetik değerlendirme süzgecinden geçirildi; nihayetinde üç adet eşdeğer ödül kazanan projeden hangisinin uygulanacağının kararı İBB ile birlikte kentlinin de değerlendirmesine sunuldu.
Yaşam alanlarının değişim ve dönüşümünde katılımcı bir yöntemin bensimsenmesinin en olumlu yönlerinden biri, mimarlığın ve özellikle kamusal mekanın belki de hiç olmadığı kadar kentlinin; daha spesifik olarak da İstanbul metropol sakinlerinin gündemine gelmiş olması. Başka bir ifadeyle İstanbul’un kamusal alanlarının tasarımına yönelik organize edilen yarışma süreçleri kent mekanının kentli tarafından da “düşünülebilir” bir konu olarak ortaya çıkışına vesile oldu. Burada, Türkiye yarışmalar tarihinde ilk defa denenen, kentlinin uygulanmaya aday önerilerle; onları üreten tasarımcılar kanalıyla karşılaşması sürecinin, eşdeğer ödül kazanan ekiplerden biri olarak bizim gözümüzden kısa bir değerlendirmesini yapacağız.
Türkiye’de şimdiye kadar alışılagelmiş yarışma süreçlerinde, en basit ifadesiyle, tasarımcı rolünü sahiplenen kişiler; kendi öznel, rasyonel/irrasyonel değerlendirmelerini yine kendi tasarım mekanizmalarının hizmetine sunarak yarışma şartnamesinin beklediği program, ölçek ve hedefler/sorunsallar bağlamında bir ürün ortaya çıkartmaktadır. Bu ürün, bizim tasarımcı bakış açımızdan, niceliksel verilerin toplanıp bu verilere rasyonel bir form kazandırılması yoluyla değil; sanatsal ve sezgisel, çoğu zaman rasyonel bir düzleme oturmayan bir sürecin sonucunda elde edilmekte. Başka bir deyişle, tasarımcı konuya “kozmik bir şimdi”den yaklaşıyor. Dolayısıyla tasarımcının tasarımına yönelik, gündelik yaşama hapsolmuş “deneyimsel
şimdi”nin bakış açısından üretilen sorulara cevap üretmesi oldukça zorlaşmakta. Elbette bu ölçekte kamusal bir alanın tasarlanması, “dar anlamıyla” bir siyaset etkinliğini de içeriyor. Ancak sözkonusu yarışmalarda uygulanan/denenen katılımcı yöntem, tasarımcıyı, kendi disiplinini ve uzmanlık alanını terkedip tasarımı üzerinden “geniş anlamıyla” bir siyaset ve politika üretmeye zorluyor.
Jüri değerlendirmesinin ve üç eşdeğer ödülün belirlenmesinin ardından,
İPA tarafından organize edilen ve halkın katılımına açık olan çevrimiçi oturumlarda, kendi uzmanlık alanlarımız dahilinde sunumlarımızı gerçekleştirdik. Sunumların soru-cevap bölümlerinde ise oturuma katılan kent sakinleri, doğal olarak tasarımcılara kendi öznel bakış açılarından gündelik yaşamlarını etkileme potansiyeli olan konular dahilinde sorular yönelttiler. Bu sorular çoğunlukla tasarım etkinliğinin kendisine içkin olan dinamiklerinden bağımsız, sürecin sonucunda ortaya çıkacak gündelik yaşam pratiklerine yönelikti. Bu durumda yukarıda bahsettiğimiz “kozmik şimdi” ile “deneyimsel şimdi” arasındaki büyük paradoksal kriz ortaya çıkıyor. Örneğin kendi sunumumuz sırasında bize yöneltilen sahil yolunun yayalaştırılmasına yönelik sorulardan biri, halihazırda aracını sahil yoluna park eden kişilerin yeni durumda ne yapacağı ile ilgiliydi. Bizim bakış açımızda, bir tasarım etkinliği mevcut duruma en uygun olanı bulmak değil, mevcut durumda örtük olarak bulunan potansiyelleri açığa çıkartarak bir fark üretmektir. Dolayısıyla bu tip sorular, tasarımcıyı kendi tasarım kararlarını, çoğunluğun kabul edebileceği bir formatta sunmaya zorlamaktadır. Bu da bize göre en geniş anlamıyla tasarım üzerinden bir siyaset etkinliği yapmaktır. Tasarlanan nihai ürün üzerinden siyaset yapmak için kendi alanını terketmek zorunda kalan tasarımcı, yanıtları kendisinde olmayan ve olması da gerekmeyen sorularla karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizde ilk defa uygulanan katılımcılık formatında bizi özellikle zorlamış olan problemlerden biri bu olmuştur.
İPA’nın kent mekanlarının katılımcı bir yöntemle tasarlanması niyeti oldukça olumludur. Ancak bize göre yöntemin hem tasarımcılar hem kent sakinleri hem de yerel yönetimler için daha sürdürülebilir ve verimli bir yöne doğru ilerletilmesi gerekiyor. Kentlinin, sonuç ürünler üzerinden uygulanacak olanı oylamasıyla değil, şartnamenin oluşturulması sürecinden itibaren “katılımcı” rolünü üstlenmesi daha doğru olacaktır. Böylece kent sakinleri de, sürecin en başından itibaren kamusal alanlarının dönüşümünde daha gerçekçi bir katılımcı role sahip olacaklardır.
Bizce bu olumlu niyetin ve katılımcı süreçlerin, diyalektiğin farkları silikleştiren ve çeşitliliği yok eden doğasına teslim olmadan; aksine farka açılan, çeşitliliği destekleyen bir yöne doğru ilerlemesi tasarım etkinliğinin gerçek gücünü ve potansiyelini ortaya çıkaracaktır.
■ Zeynep Altınbaşlı, Tuna Han Koç, Rasa Stüdyo.