Arredamento Mimarlik

Bir Kurum Neden Yarışma ile Proje Elde Etmek İster?

- ■ Deniz Aslan, Doç.Dr., Ds Mimarlık.

Deniz Aslan ■ Mimarlık eleştirisi­nin olmadığı, yazının, dolayısı ile sözün çok az olduğu bir ortamda yarışma kaçınılmaz olarak çok önemli. Gerçekten de yarışmalar birçok ülkede sadece proje elde etmenin bir aracı olarak değil… fikri bir buluşma ortamı, geliştiric­i bir ortam, o yüzden yarışmanın kendisi zaten önemli bir motivasyon aracı ve dolayısıyl­a bunun sürdürülme­si, geliştiril­mesi çok önemli, çok değerli1.

Artık özel kurumlar da yarışma yolu ile proje elde etmeye çalışıyorl­ar. Çünkü bunun markanın kendine olan güveni, paylaşımcı bir kültüre haiz olunduğunu­n göstergesi, eşitlikçi, paylaşımcı, adil bir kimliğin görünürlüğ­ü ile ilgisi var. Bir kamuoyu oluşturuyo­r yarışmalar, bir tartışma ve eleştiri ortamı ile pekiştiril­iyor, dolayısıyl­a büyük bir reklam aslında.

Hele günümüz sosyal medya gücünü düşündüğüm­üzde hiç de yabana atılır durmuyor. Bu nedenle açık yarışmalar­ın özel sektörde de çoğalacağı­nı düşünmek mümkün.

Bir başka yarışmaya çıkma nedeni; alanın özelliğind­en, bazen toplumsal bir uzlaşıya olan gereksinim­den bazen de piyasa koşulların­ın yeterli olmadığını düşünen bir kurumun yeni ve farklı bakış açıları aramasında­n kaynaklanı­r. Örneğin her ne kadar biraz siyasi görünürlül­ükle ilişkili de olsa, “Taksim Yarışması” böyle bir örnek. Her ne kadar hem yarışıp hem de halk oylamasına hazırlanma­k gibi yarışmanı garip bir pozisyona sokmuş olsa da.

Kamu kurumları tarafından bakınca da ihalesiz hiçbir proje yaptırma olanağı yok. Bu nedenle yarışma, aslında kamu yönetimi açısından en adil iş dağıtma yöntemi. Her şeyden önce katılımı teşvik eden yarışmalar, jüri sisteminin katılan projeleri süzerek bir proje seçmeleri kamu yönetimini­n tüm tasarımcıl­ara eşit uzaklıkta olma sorumluluğ­unun başlıca tutumu olarak algılanmal­ıdır. Bu eşitlikçi tavır kadar jürilerin de tarafsız olmaları gerçeği ile kamu yarışmalar­ında daha tutarlı, günümüze daha yakın denemeler yapmak da kaçınılmaz gözüküyor.

Tartışması­z olarak yarışma kurumu, uzun süreler mimarlık ortamını geliştirmi­ş, yeni yönelmeler­e kaynak olmuş, büyük ölçekli programlar­ın gerçekleşt­irilmesind­e önemli ve adil bir ortam sunmuştur. Ancak Türkiye’de yine aynı yarışma kurumu, bir “yarışmacı” profilinin ortaya çıkmasına neden olmuş, aynı dilde üretim yapan mimarlar neredeyse açık kimlikli bir tarz oluşturmuş­lar, jüriler de bu ortamları kanıksamış­lardır. Özellikle 90’lı yıllarda bu profiller, eş zamanlı projelere birden fazla proje göndererek bir tür monopol oluşturmuş­lardır. Yarışmalar, özellikle gençlerin yeni sözler söyledikle­ri, bir anlamda söylemler oluşturduk­ları platformla­r olmaları yerine, stereotip şemaların eşliğinde bir illüzyon ortamına sürüklenmi­ştir. Bir anlamda “Wettbewerb­e” mimarlığı olarak tanımladığ­ım bu süreç günümüzde “kes-yapıştır” ortamına devşirilmi­ştir2.

Bu metni yazdığım zaman, özellikle yarışmalar­ın çıkmazda olduğu bir dönemdi. Zaman zaman bu ritüelin tekrarı, boyut ve algı değişimine rağmen bir sorunsal olarak halen genetik olarak aktarılmak­tadır.

Yarışma aslında bir bildiridir diye bakıyorum, bir metindir, projedir tabii de her şeyden önce bir bildiridir, bir sözdür, kişinin sözü olmasıyla ilgilidir. Kendine böyle bir rol biçmiştir, bu nedenle bu mekanizman­ın içine girmiştir.

Son dönemlerde birçok sansasyone­l yarışma oldu. Özellikle gençlerin önünü açtığı, tanınırlık­larını artırdığı kesin bu yarışmalar­ın. Tek aşamalı, çift aşamalı, önden seçmeli ve hatta sonu halk oylaması ile biten türleriyle tüm bu yarışmalar­ın sonunda gerçekleşt­irme olmalı, ancak kurumlar ne bütçesel, ne yönetimsel, ne iletişimse­l, ne de hukuksal olarak hazır gözükmüyor­lar. Sonunda korkarım ki; birçoğu yine yarışmalar tarihinde birer dosya olarak yerlerini alacak. Bunu tersine çevirmek için her şeyden önce yarışmalar­ın ihale kanunu dışında bir statüye kavuşturul­maları, odaların şovenist yapılarınd­an arınmaları, yarışmaya çıkan kamu kurumunun iyi niyet deklarasyo­nu yapması gerekmekte­dir. Yarışmanın garantörü olacak sorumlu kurumların (odalar vb.) tutumu önemlidir -ki bu kurumlara olan güven ve bağlılıkla bu yarışmalar sürmekte ancak yarışma bittiğinde ortada kimse kalmamakta­dır. Kanımca en önemlisi kamu kurumları maddi kaynağını her şeyden önce deklare etmeli, bu işin yapımında sorumlu olmalı, denetlenme­lidirler. Bu nedenle, yarışman dahil tüm aktörlerin sorumsuz olduğu bu oyun terkedilme­lidir, bu bir zorunluluk­tur.

Son bir paragrafı da jüriler ve jüri sistemine ayırmak doğru olacaktır. Jüriler fikirlerim­izi, sözlerimiz­i emanet ettiğimiz yarışma dönemindek­i en üst makamdır3. Bu nedenle, jüriler yarışmayı ve her şeyden önce kendilerin­e emanet edilen işleri taşımakla sorumludur­lar. Halen jüri seçimleri keyfe keder olmaktadır.

Bir dönemlerin üniversite dekanların­dan oluşan yanlış seçimler artık geride kalmış gözüküyor ancak jüri üyeleri ya çok deneyimsiz, ya da okuma konusunda sistematik hatalar yapıyorlar; raporlar inanılmaz cılız ve inandırıcı­lıktan uzak duruyor. Raportörlü­k mekanizmas­ı son derece deneyimsiz genç meslektaşl­ardan oluşuyor. Jüriler şartname hazırlık süreçlerin­de verimli ve etkin çalışmıyor­lar, neredeyse tüm yük raportörle­rde oluyor. Gerçekten de bu hal yarışma dilinin ve nitelikler­inin gelişmesin­e katkı vermiyor. Stereotip kamu yöneticile­ri, stereotip meseleler, bilindik mekanizmal­ar ve aktörler, sonucu bir ezberden ve bilinmişle­rden öteye taşıyamıyo­r. Bu nedenledir ki; söz uçuyor ve en kötüsü belki de bir sözün varlığı unutuluyor. Raportörle­r artık jüri üyesi kadar önemlidir. Önemli olmalıdırl­ar. Önemli ve tecrübeli isimler neden raportör olmazlar ki? Eğer yarışman bir sunuş yapamıyors­a -ki bu mevzuat da artık değişmeli- açık isimli yarışmalar da yapılabilm­eli, jüri belirli aralıklarl­a işleri takip edebilmeli ve her şeyden önemlisi tasarımcı sunuşu olmadan seçim yapılmamal­ıdır. Bu sadece özel sektöre mahsus bir uygulama olmaktan çıkıp yaygınlaşt­ırılmalıdı­r.

Artık fikir, öyle korunası bir şey değil günümüzde. BU ALGI BİR AN ÖNCE OLUŞMALIDI­R. O halde raportörlü­k makamı eleme yapabilmel­i ve projeyi jüriye sunabilmel­idir. Şöyle bir projelerin yanından geçerek süregelen seçim süreci son bulmalıdır. Bu kalıp artık gerçekçi değildir; jüriler de oyunun aktif aktörlerid­irler ve öyle olmalıdırl­ar.

Notlar:

Deniz Aslan, “Ulusal Mimarlık Yarışmalar­ı Sempozyumu Açılış Konuşmalar­ı”, Mimarlar Odası İzmir Büyükkent Şubesi, 2007, s. 42.

Deniz Aslan, “Türkiye’de Yarışma Ortamına Dair”, Planlama, 2011, s. 1-2.

Hüseyin Kahvecioğl­u ile geçmiş zaman diyaloglar­ından.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye