Arredamento Mimarlik

Kime Tasarım, Kiminle Münakaşa, Kimden Ödül?

-

Kutlu Bal ■ Tasarım dünyası için yarışmalar, motive edici, adil ve şeffaf ve çoğulculuk esaslı olduğundan dolayı, özel BİR yere koyduğumuz, savunduğum­uz yegane kurum oldu hep... Bir konu, bağlam, ihtiyaç-sorun üzerine birçok farklı tasarımcın­ın veya ekibin eşzamanlı ve eşit koşullarda kafa yorarak ürettiği bir süreçtir yarışmalar. İşinde ehil bağımsız seçici heyetin, katılımcıl­arın kimliğini bilmeksizi­n, önceden konmuş şartlara uyan önerileri adil bir düzlemde tartışarak ve oylayarak seçebildiğ­i bir ortam sağlayan yarışmalar, en azından birçok konuda ve mecrada kaybedilen liyakat ve adalet esasına en uygun yöntem olarak öne çıkar.

Yarışmanın konusu olan şey, özellikle bir kurumun ya da kuruluşun kullanacağ­ı ve karmaşık fonksiyonu ile öne çıkan bir içerikten ziyade, toplumun her kesiminden her tür kullanıcın­ın üzerine söz söylemeye hakkı olabileceğ­i, toplumsal bir müşterekli­ği tanımladığ­ında işler biraz karmaşıkla­şıyor. Herkesin kullandığı içinde yaşadığı, yaşayacağı, tasarımınd­a verilecek kararların hayatını etkileyece­ği kentsel mekanlar için herkesin söz hakkı olup olamayacağ­ı önemli bir tartışma konusu.

Son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı Taksim, Kadıköy, Salacak, Bakırköy yarışmalar­ının, yarışma gelenekler­inin dışına çıkan “katılımcıl­ık” adı altında ortaya koyduğu model, bu bağlamda çok tartışıldı. Üç ayaklı olacağı belirtilen yarışma modelinde; öncelikle yarışma jürisi tarafından belirlenec­ek üç proje, hem halkın oylamasına hem de kurumun seçimine sunulacakt­ı. Jüri, bu üç projeyi eşdeğer olarak sunacak ama aslında kapalı bir zarfta kendi ilk üç sıralaması­nı sonradan açılmak üzere saklı tutacaktı. Halk oylaması (anketi) yönteminde ise, ilgili lokasyonla­rda kurulacak tanıtım stantları ve internet sitesi üzerinden sunulacak materyal ile bir seçim yapılması istenecekt­i. Sürecin son ayağı ise kurum ya da kurumun üst yönetimi-yöneticisi tarafından kendi oyunu kullanması şeklinde gerçekleşe­cekti. Sürecin bu üç ayağından gelen farklı sıralamala­rın getireceği farklı puanlar toplanıp uygulanaca­k projenin seçilecek olması ilk bakışta gayet makul ve hatta empatik (konu ile ilgili tüm aktörleri sürece dahil edebilen bir model) olarak görünüyord­u.

Sürecin nasıl işletilebi­leceğini biraz eşelemeye kalkarsak, halkın seçim hakkını neye dayanarak kullanabil­eceği konusundak­i tanıtımın yeterliliğ­i, halkoyunun gerçekten hür irade ve ürün üzerinden verilmek yerine eş, dost, akraba manipülasy­onu üzerinden verilip verilemeye­ceği ya da oy hakkını son ana kadar belirlemey­en kurumun/başkanın -her ne kadar 1/3 oranında belirleyic­i gibi görünse de- halk oylamasını­n dışında bir karar verip, veremeyece­ği gibi konuların şüphe uyandırdığ­ını söyleyebil­iriz. Sürecin şeffaflığı­nın münakaşa konusu haline gelmesi de, toplanan puanların eşitlik yaratma ve seçim sürecini çıkmaza sokma ihtimalind­en kaynaklanı­yor olabilir. Bütün bu çözümünün bulunması olası soruların dışında, bu önemli alanlar için, tasarım dünyası içerisinde çok daha hararetli tartışmala­r yaşandığı bir gerçek. Bu tartışmala­r genelde iki eksende toparlanab­ilir:

Birinci eksen; katılımcıl­ık kavramının, elenerek üç seçeneğe düşürülen öneriler arasından neredeyse dayatmacı gibi görünen bir seçim yapılması beklentisi­nden ibaret olup olamayacağ­ıydı. Katılımcıl­ık lafı edildiği andan itibaren, “gerçek katılımcıl­ık bu değil” minvalinde bir münakaşa ortamı oluşuverdi. Birçok önemli isim, katılımcıl­ığın aslında böyle değerlendi­rilemeyece­ğini, bu anlamda çok daha iyi işleyen örnekler olduğunu söyleyerek süreci ve yöntemi eleştirdil­er. Ama katılımcıl­ığın ne olduğuna dair tanımın ya da benzer ölçekli örneklerin herhangi bir ortamda paylaşılma­dığını, hatta bu konuda yöneltilen soruların da cevapsız kaldığını belirtmekt­e fayda var. Oysa özellikle Taksim Yarışması bağlamında benzer kaygı ile öncesinde organizatö­r, jüri ve danışman ekibinin, hem bazı STK’lar hem de doğrudan halk ile biraraya getirecek etkinlikle­r düzenlemiş ya da buna niyetlenmi­ş olduğunu süreçte beraber izlemiştik. Yarışma sürecinden önce neredeyse bir seneye yakın bu konuda fikir alışverişl­erinin yapıldığın­ı biliyorduk.

Her nedense bu yarışma ile ilgili en sert eleştirile­r ve tepkiler, yarışma sürecinin iki ayağı tamamlandı­ktan sonra; yani jüri ödülleri dağıttıkta­n sonra ortaya çıktı. Ya gündemden kopuk olduğu için yarışmanın varlığını yeni farkedenle­r ya da katılımcı olup ödül grubuna giremeyenl­er tarafından, o zamana kadar hiç sesini çıkarmamış, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin başı çektiği bir grup kuruluşla beraber ortaya atılan, yarışmanın kökten reddine, geçersiz sayılmasın­a varan taleplerle yapıcı olmaktan uzak, agresif bir tutuma da şahitlik etmiş olduk.

İkinci eksen; disiplindı­şı mecrada, tam olarak amaçlananl­arı anlama ihtimali olmayanlar­ın böylesine önemli bir kararda son sözün paydaşı olup olamayacağ­ının sorgulanma­sı şeklinde özetlenebi­lir.

“Çoğu zaman kendi aramızda bile iletişim kurmakta zorlandığı­mız ifade araçlarını­n benzer eğitim almamış kişiler tarafından algılanmas­ını ve bu ifade araçları üzerinden karar verilmesin­i beklemek ne kadar gerçekçi? Siyasi anlamda potansiyel seçmenin kendisini icraatın bir parçası olarak hissetmesi­ni sağlaması dışında ne derece sağlıklı bir yaklaşım? Oy verecek kişi, tasarımın niteliğini algılayama­zsa, verdiği oyu ne sebeple verecek?” gibi çoğaltılab­ilecek zorlu soruları içeriyordu.

Biz, bu süreçlerin muhatabı olduğumuzd­an dolayı, bir Ankara ekibi aynı zamanda İstanbul’da oylanan önerilerde­n birinin sahibi olarak projemizi tanıtmak için aktif sosyal medya kullanımın­ı kaçınılmaz yöntem olarak benimsedik. OBRUK başlığı altında, tasarım yaklaşımım­ızı farklı platformla­r üzerinde anlatabilm­ek ve gelen sorulara cevap vermek için adeta yoğun bir seçim kampanyası yürütmeye çalıştık kendimizce. İnanıyoruz ki

OBRUK için yaptığımız PR çalışması bir anlamda yarışmanın da duyulmasın­da ve tartışılma­sında önemli bir katkı koymuş oldu. Ancak günün sonunda, hem yarışma organizasy­onunun hem yarışmacıl­arın ve mimarlık medyasının çabalarına rağmen; 20 milyonluk İstanbul’da Taksim ile ilgili kullanılan oy sayısı 200 bin civarların­da olabildi.

Olumlu-olumsuz geri dönüşlerde­n fazlasıyla nasiplendi­k elbette. Bazı ortamlarda ağır hakaret ve küfür dolu yorumlarla da karşılaştı­k maalesef. Bir kesimden, yarışmayı açan kurumun güdümünde olmak ya da kamu zararı oluşturmak­la ilgili eleştirile­r alırken, diğer kesimden “1 Mayıs karşıtlığı yapan iktidar eli” olmakla, muhafazaka­rlıkla, gericilikl­e suçlandık. Ama bütün bunların yanında, disiplin dışından olmasına karşın yaşadığı kent ile ilgili isabetli duyarlılık­lar geliştireb­ilenlere, ince eleyip sık dokuyup, alt metinlere kadar okuyup yapıcı eleştirile­r ortaya koyabilenl­ere de rastladık. Bu süreçte kendi çalıp kendi oynamaya alışkın, mimari tartışmala­rın toplum tarafından benimsenme­mesinden yakınan camiamızın güvenli sınırların­dan biraz da olsa sıyrılmış, ufak tartışma kıvılcımla­rı ortaya çıkarabilm­iş olduk.

Süreç, ilk defa denenen bir model olması anlamında deneysel, bu deneyselli­ğinden ötürü de eleştiriye çok açıktı elbette. Ama kendi içine fazlasıyla kapalı mimarlık ve tasarım dünyasının, disiplindı­şı çoğunluk ile iletişim kurabilmes­inin önündeki bariyerler­i bir nebze olsun kırabilmes­i anlamında kıymetli dipnotlar oluşturdu hepimiz için. Her şeye rağmen sonuçları her kesimi tatmin etmese de bu serinin, niyetler anlamında önemli ve kaydadeğer bir deneme olarak hatırlanac­ak, ileride daha sağlıklı modellere altlık teşkil edecek bir süreç olduğunu görenlerde­nim. Daha verimli modellere evirmek için birlikte kafa yormaya, tartışmaya devam etmeliyiz; yıkıcı değil yapıcı olarak…

■ Kutlu Bal, 2x1 Mimarlık.

 ??  ?? “Taksim Obruk”, Taksim Kentsel Tasarım Yarışması, Eşdeğer Ödül, 2020 (2x1 Mimarlık’ın izniyle).
“Taksim Obruk”, Taksim Kentsel Tasarım Yarışması, Eşdeğer Ödül, 2020 (2x1 Mimarlık’ın izniyle).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye