Kamusal Mekan Tasarımına İlişkin Yakın Dönem Pratiklerinin Düşündürdükleri
Bünyamin Derman ■ Kent mekanlarının dönüşümü bugünden geleceği şekillendiren projelerdir. Bu itibarla -kent hafızası ve estetiği, çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik gibi kavramlarla- çok katmanlı düşünmeyi, kamu yararı çerçevesinde yerel, merkezi erk, sivil toplum ve özel sektörün uzlaşı içinde çalışmasını ve geniş katılımla sahiplenilmiş olmayı gerektirir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açmış olduğu ve geçtiğimiz yıl içinde neticelenen Taksim, Kadıköy, Bakırköy Meydanları ve Salacak Çevre Düzenleme Yarışmaları kamusal mekanın dönüşümüne dair üzerinde konuşulmayı hakeden deneyimlerdir. Büyükşehir Belediyesi’nin bu projeleri yarışmalar yoluyla, şeffaf, katılımcı bir yaklaşımla hayata geçirme kararı önemli bir adımdır. Yarışmalar özellikle Avrupa’da -ulusal, uluslararası, davetli- yaygın olarak kullanılan bir iş yapma metodudur. Pek çok kamusal yapı ve açık mekanlar, kentsel dönüşüm projeleri bu yolla hayata geçirilmektedir. Bu yöntem işverene -konusunda deneyimli bir heyet (jüri) yardımıyla- pek çok fikir içinden nitelikli bir proje seçme imkanı verirken, tasarımcıya mesleki beceri ve fikirleriyle iş yapabilme olanağı sağlar.
Bir proje, yarışma ile hayata geçirildiğinde kamuoyunun gözü önünde, onu da içine alan katılımcı ve demokratik bir süreçten söz ederiz.
Bu süreçte yarışmayı açan kurumun ihtiyaçları doğru tariflemiş olması, başka bir ifadeyle jürinin ve yarışma şartnamesinin konunun tüm muhataplarıyla değerlendirilerek belirlenmiş, hazırlanmış olması önemlidir. Yaşadığımız deneyimde belki de en çok eleştirilen husus yarışmaların jüri seçimi ve şartname hazırlığının geniş katılımlı bir heyet tarafından yapılmamış olmasıdır. Şartnamenin hazırlığı ve katılan projelerin değerlendirilmesinde görev alacak jürinin seçimi önemlidir. Asli ve danışman jürinin kimler tarafından, hangi kriterler gözetilerek seçildiği özellikle peşpeşe çıkan bu gibi yarışmalarda ayrıca önem arzetmektedir. Bu kapsamdaki projelerde meslek odalarının katkı koymadığı bir jüri belirleme süreci düşünülemez. Değerlendirmenin adil ve şeffaf olabilmesi için jürinin nasıl oluştuğu önemlidir.
Katılım, şartname hazırlığı safhasında değerlendirilmesi gereken bir husustur. Alanla ilgili sorunların, beklentilerin belirlenmesi geniş katılımlı bir ortak akılla mümkün olur. Halk, jürinin seçtiği projeleri oylarken değil, şartname hazırlanırken sürecin içinde yer almalıdır. Sivil toplum kuruluşları aracılığıyla, yerel ve merkezi erkin anketleriyle halkın görüşü şartnameye yansıtılmalıdır. Jürinin eşdeğer ödül vererek finale çıkardığı projelerin halk oylamasına sunulması ilk bakışta, halkın kamusal alanın dönüşümü üzerinde söz hakkına sahip olması gibi düşünülse de aslında karşılığını bulamayan bir eylemdir. Öncelikle belirtmek gerekir; bu yarışmaların birincileri yalnızca halkoyuyla belirlenmemiştir. Yarışma şartnamesinde ifade edildiği üzere, önceden açıklanmamakla birlikte finale kalan projeler oylama öncesi değerlendirmeye tabi tutulmuş, jüri kendi birincisini, belediye kendi birincisini belirlemiştir.
Halk oylamasında da 1/3 oy hakkı ile halk kendi birincisini seçmiş; jüri, belediye ve halktan en fazla oyu alan proje birinci olmuştur. Demokratik ve katılımcı bir yöntem gibi görünmekle birlikte halk oylamasının sayısal sonuçları göstermiştir ki ya yarışma kamuya yeterince duyurulmamıştır ya halk ilgi duymamıştır ya nasıl ve neye göre seçeceğini bilememiş ya da seçmeme hakkını kullanmıştır.
Zira İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve
Kent Konseyi’nin çabalarıyla kamuya duyurulmaya çalışılan bu projelerden örneğin Taksim Meydanı için 209.728 oy kullanılmış ve birinci 86.597 oyla seçilmiştir. 18 milyon kişinin yaşadığı şehirde Taksim Meydanı için kullanılan oy miktarı oldukça düşündürücüdür. Esasen halkın sürece gerçek anlamda dahil edilmesi onlara oy kullandırarak değil, şartname hazırlık sürecine dahil ederek olur. Sivil toplum temsilcileri
desteğiyle istek ve ihtiyaçlarını ifade edebilmelerine, danışman jüri içinde görüş bildirebilmelerine olanak sağlanarak olur. Yoksa belli bir profesyonellik isteyen seçimin jüri tarafından yapılması gerekir.
Yarışmacılardan gelen önerilerin beklentileri karşılamaması durumunda da jürinin ve tabii ki halkın seçmeme hakkı olmalıdır ancak bunun da arkasında bilimsel gerekçeler olmalıdır. Yaşadığımız pratikte Kadıköy Meydanı Yarışması halkın söz hakkı nerede ve ne zaman olmalıdır sorusunu karşılayan bir örnektir. Kadıköylülerin Kadıköy Meydanı ile ilgili gereksinimlerinin yansımadığı bir şartname ve jürinin sadece park önerilerini seçerek Kadıköylülere halk oylamasında yalnızca park projeleri sunmuş olması seçmeme hakkını kullanmak için bir nedendir. Yarışma şartnamesinde kıyı kullanım kararlarını yarışmacıya bıraktığı halde kıyıya kamusal yapı öneren projeleri elemiş olması jürinin sığ bakışının ötesinde yarışmacılara ve halka yapılmış bir haksızlıktır. Halkın alternatifleri görerek seçim yapma hakkı elinden alınmış, esasen jüri onun yerine karar vermiştir. “Buraya sadece park olur, hangi park olacağına dair görüşünü söyle” demiştir. Nihayetinde kararları jüriler verir, vermelidir ancak işte tam da bu nedenle jürinin nasıl oluştuğu ve halkın beklentilerinin şartnameye ne ölçüde aktarılabildiği önemlidir. Danışman jüri içinde halkın temsilcilerinin olması bu nedenle önemlidir.
Projelerin hayata geçmesini mümkün kılmak ve müdahale ölçeğini belirlemek adına alanda söz hakkı olan belediye, bakanlıklar, finansman imkanları sağlayacak özel sektör, hatta kimi zaman UNESCO gibi uluslararası kurumlar vs. şartname hazırlık sürecinde ve devamında yer almalı, böylece projenin uygulanması güvenceye alınmalıdır. Ne yazık ki bu yarışmalarda merkezi yönetimin genel tutumunun da etkisiyle böyle bir yönetimsel uzlaşı sağlanamadığından, yarışma alanlarında söz hakkı olan -denizyolları, demiryolları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibimerkezi yönetime ait kurumlar nedeniyle seçilen projelerin hayata geçmesi tam anlamıyla mümkün olamamaktadır. Oysa yarışma sonucu seçilen projelerin hayata geçirilmesi de bu sistemin sürdürülebilirliği için olmazsa olmazdır. Bu nedenle gerek yerel gerek merkezi yönetimin söz hakkının olduğu bu alanların dönüşümünün gerçekleşebilmesi için şartname hazırlık aşamasında bir uzlaşı zemininin bulunması, kentin tüm paydaşlarının kamu menfaati üzerinden aynı masada oturabilmesi çok önemlidir. Bu masada halkı temsilen sivil toplum kuruluşlarının, Mimarlar Odası gibi meslek örgütlerinin yer alması sorunların tespiti ve kent hafızası açısından gereklidir.
Yarışmaların kapsamı diğer bir önemli husustur. Müdahale alanınız sınırlı olsa bile buraya yaptığınız öneri kentsel kararları etkileyebilir. Bu nedenle getirilen önerinin kentsel ölçekte irdelenmesi gerekir. Esasen önce bölgenin master planının yarışmaya açılması ve bu yolla alınan kararların lokal ölçekte açılan yarışmalarla hayata geçirilmesi daha anlamlı olacaktır. 1990’ların başında
Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından başlatılan Potsdamer Platz’ın dönüşüm süreci metot yönünden güzel bir örnektir. Önce şehrin bu bölgesi için açılan yarışma ile bir master plan elde edilmiş, ardından yeni yarışmalarla üst yapı biçimlendirilmiştir. Burada önemli olan halkın her aşamada sürecin içinde yer almış olması; merkezi ve yerel yönetimin, sivil toplum, meslek odaları, meslek insanları ve özel sektörün planlamadan uygulamaya birlikte ve uyum içinde çalışmış olmalarıdır.
Özetle, özellikle kamusal alanların dönüşümünün yarışma gibi katılımcı ve şeffaf bir yöntemle yapılması değerli ve önemlidir, desteklenmesi gerekir. Güzel örnekleri çoğaltabilirsek bu yönteme duyulan güveni de perçinleriz. Bu hususta kurumların iş yapma yöntemi olarak yarışmaları daha çok tercih ediyor olmaları, yarışmanların katılımı, ürünlerin kalitesi, jürinin yetkinliği ve tarafsızlığı, yarışmanın tüm paydaşların görüşlerini yansıtan doğru bir şartnameyle açılmış olması, yarışma sonunda seçilmiş projelerin hayata geçirilmesindeki kararlılık önemlidir.